Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Din
 YöntemBilim Forumu | Diğer | Din
Mesaj icon Konu: İlim, İlim bilmektir!(Kapalı Konu Kapalı Konu) Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
koordata
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 23-Nisan-2012
Gönderilenler: 10

Hak Puan : 0
Kidem : 5
OrtalamaHak : % 0
Irtibar :0

bullet Konu: İlim, İlim bilmektir!
    Gönderim Zamanı: 17-Ekim-2012 Saat 15:38
    
    

 İLİM İLİM BİLMEKTİR / Ayhan Songar             

Peygamber Efendimiz buyuruyor: “Ben İlmin şehriyim, Ali (r.a.) de kapısıdır. İlim isteyen imse bu kapıdan gelsin”... İslam’la mücadele “ilim” ile mücadele halini aldı yıllar boyu. Basit ve kaba bir teknoloji ilmi düşüncenin ve İslam’dan doğup dünyayı aydınlatan medeniyet ışığının üzerine bir perde gibi çekilmek istendi. Evvela “ilim ile iman’ın birbirinden ayrı şeyler olduğu” iddiası ile başlayan bir inançsızlık salgını, giderek “ilmin imana ihiyacı olmadığı”, daha sonra da “ilmi gerçeklerin imana aykırı bulunduğu”, “ilim ile inancın asla bağdaşamayacağı” noktasına kadar geldi. Bugün, sadece “laik ilmin mevcut olabileceği” bir “bilimsel gerçek”, bir “doğma” ve “değiştirilemez peşin hüküm” olarak kabul edilmekte, aksini iddia edenler cahillikle, gerilikle, hatta yobazlıkla suçlanmakta, hor görülmektedir. Bunda, Necip Fazıl merhumun dediği gibi, “her yanı güzelliklerle dolu olan İslam her suretle çirkinleştirmeye memur gerçek yobazların” da rolü çok.

Mülkün Yaratıcısı, Sahibi, Kanun koyucusu, “laik ilim” feryatları ile - haşa- saklanmak, gizlenmek istenmekte, O’nun kanunları “tabiat kanunu”, “doğa yasası” gibi isimlerle“cansız tabiatıri, madde’nin mahsulü” olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu kâinatın, bu alemlerin tek Yaratıcısı ve Sahibi Allah olduğuna göre, elbette yarattıklarının nasıl işleyeceğine, yaratılmışların arasındaki münasebetlerin ne olacağına dair kanunları da gene bizzat O vazetmiştir. Yani, Allah nasıl tek ve müstakil Yaratıcı ise, aynı şekilde tek ve müstakil Vaazı-ı Kanun da O’dur. Demek oluyor ki, O’nun emrettiği “din”, O’nun koyduğu “kanun”ların cümlesini içine almaktadır. Böylece, “din” den ayrı ve onunla ihtilaf halinde bir “müspet ilim” tasavvur etmek akla ve mantığa aykırıdır. Hal böyle iken nasıl olur da, biraz evvel işaret ettiğimiz gibi, bir “müspet ilim” şamatası arkası arkasına ilmin asıl Sahibi –haşa-gizlenilmek istenir? Buna kimin ve nasıl gücü yeter? İslam’ın zuhurundan beri bütün ilmi gelişmeler ve buluşlar ancak Allah’ın emirlerini, bize anlattıklarını ve bildirdiklerini teyitten ileri gidememiştir ki. Neye bakarsanız, neyi görürseniz orada O’nu bulursunuz.

Senden bu cihan içre nişan ister idim ben Ahır bunu bildim ki cihan hep Sen imişsin Bunu bilemiyor, O’nu bulamıyor iseniz vah size!

Allah, kendisinin bilinmesini arzu etmiş ve bu kâinatı yaratmıştır. O halde, “Hiç bilenlerle

bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri bundan öğüt alır” (Zümer Süresi, 9) Ayet-i kertmesi ile murad edilen, insanoğlunun, yaradılışının sırrını, hikmetini bilmesidir. Yaradılışın sırrını bilmek için o yaradılışın ve yaratılmışların kanunlarını bilmek, ilim sahibi olmak, “müspet” denen ilimleri öğrenmek gerekir. Bilen kişi herşeyden evvel Allah’ı bileceğinden, Allah’tan en çok korkan, en doğru yolda olan da o kimse, yani Alim, bilgi sahibi olandır (Kullarından yalnız alimler Allah’tan korkar. Allah şüphesiz aziz’dir, gafur’dur) (Fatır Süresi, 28).

Kur’an-ı Kerim’de birçok misaller verilmiştir. Bu misaller her devre uygun, her zamanın

olaylarına tatbik edilecek genişlikte ve ehemmiyette misallerdir. Onları, verildiği şekilde ve birer müşahhas örnek’ten ziyade, zamanları aşan birer ibret dersi olarak mütalaa etmek lazımdır. Allah Ankebüd Süresinde buyuruyor ki: “Biz bu misalleri insanlar için zikrediyoruz, uma onları alimlerden başkası düşünüp anlayamaz”...

 

Peygamber Efendimiz birçok hadislerinde ilmin ehemmiyetine işaret buyurmuş, İslam’ın ilme verdiği önemi dile getirmiştir. Medine’yi, Ravza-i Mutahhara’yı ziyaret edenler görmüşlerdir. Peygamberimizin medfun bulundukları mahallin arkasında dikdörtgen şeklinde bir saha, diğer mescit seviyesinden bir miktar yükseltilmiş, bir sofa” şeklinde inşa edilmiştir. Orayı ziyaret bahtiyarlığına erişenler bu mahalde namaz kılmaya bilhassa dikkat ve itina gösterirler. icret’ten hemen sonra, Mescidi-i Nebevi’nin bir tarafına yapılan bu ”sofa” veya platform, İslamiyet’in ilk üniversitesi olmuştur diyebiliriz. Buraya gelen talebeler bu “suffa” da toplanırlar ve ilim tahsil ederlermiş. Onun için onlara “ehl-i suffa” demek adet olmuştur. Rasulullah Efendimiz bir gün mescide girdiklerinde bir grup insanın Kur’an okuyup dua ettiklerini, başka bir grubun da ilim tahsil ettiğini görür ve der ki: “Hepsi de hayırlı iş üzerindeler. Bunlar Kur’an okuyup Allah’a dua ediyorlar. Allah dilerse onlara istediklerini verir, dilerse vermez. Şunlar da öğreniyor ve öğretiyorlar. Ben muallim olarak gönderildim”... Ve ilim tahsil edenlerin yanına oturur... En büyük “muallim” Peygamber Efendimizdir. Kendisi bu muallimlik vazifesini tam yaptığına da Veda Hutbesi’ni irad buyururken orada bulunan insanları, o bahtiyar kimseleri şahit tutmuş, “Şahit ol Ya Rab” diyerek bu şahadetin Cenabı Hakka ulaşmasına dua etmiştir.

Resulullah (a.s.m.) buyurmuştur: “İlim talebi her Müslümana farzdır. İlmi ehlinden başkasına veren, domuzlara cevher, inci ve altın gerdanlık takan kimse gibidir”... Burada hemen bazı müfsitlerin sapık iddia ve düşüncelerine de cevap vermek isterim. Onlar İslamiyet’in zuhuru sırasında müspet ilimlerin, mesela matematiğin, mesela fizik ve kimyanın mevcut olmadığını, dolayısıyla, burada zikredilenin sadece “Din ilmi” olduğunu, böylece, İslam’ın “müspet” denen ilimlerle alakasının bulunmadığını ileri sürerler. Böylece kafaları bulandırmaya, insanların düşüncesini saptırmaya çalışırlar. Bunlara en iyi cevabı gene Rasulullah Efendimiz vermiş, “İlim Çin’de de olsa onu arayınız - İlim talebi her müslümana farzdır” demiştir. Çin’de İslam dinini mi arayacaktı acaba Müslümanlar? Ve o tarihte Çin’de riyaziye’den fiziğe kadar müspet ilimlerin temelleri atılmış, gözlük camları bulunmuş, Çin Seddi inşa edilmişti... Akupunktur denen Çin tedavi usulünün kökleri ise binlerce yıl öncesinden günümüze kadar gelmektedir...

Zamanımız, teknikteki büyük ilerlemeler yanında gerçek ilim adamının, geniş düşünceli, ihata sahibi alimlerin yetişmesinde büyük bir çoraklaşmaya doğru gitmektedir. Peygamberimiz “İlmin kalkması kıyamet alametlerindendir” buyuruyor. Alimlerin yetişmemesi, ilmin unutulması, insanların ilimleri ile amil olmamaları bir çeşit kıyamet demek olan değerler ve mefhumlar kargaşasını beraberinde getirecek, dünyanın düzeni, insanların aralarındaki münasebetleri bozulacaktır. Hazret-i Rasulullah bunu şöyle izah ediyor: “İlmin kalkması ilim adamı yetişmemesindendir”... “Allah ilmi insanların kafasından söküp atacak değildir. İlmin kalkması, ilim adamlarının ortadan çekilmesi ile vaki olacak, ortada alim kalmayınca halka cahiller önderlik edeceklerdir”... Onun içindir ki “İlmin esirgenmesi helal olmaz” duyrulmuştur. İşte, aziz okuyucularım, dalalet, sapıklık, ilmin esirgenmesi, ilim adamlarının ortadan çekilmesi ve insanların kaderinin cahillerin eline geçmesi ile başlar!

“Alimlerin abid’e üstünlüğü, Peygamberin herhangi bir insana üstünlüğü gibidir” diyen Hazret-i Rasulullah, “Allah, melekleri, hatta yuvasındaki karıncaya ve hatta denizlerdeki balığa kadar göklerdeki ve yerlerdeki herşey insanlara hayrı öğreten kişiye dua ederler” diye ilave ediyor. “Kıyamet gününde alimlerin mürekkebi ile şehitlerin kanı tartılır; alimlerin mürekkebi şehitlerin kanından daha ağır gelir”...

Bir gün Sahabe’den biri Peygamberimize gelerek, “Ey Allah’ın Resulü, bana İslam hakkında bir söz söyle ki, senden başkasına bu konuda başka birşey sormaya ihtiyacım kalmasın” der. Peygamberimizin cevabı hepimize, herkese, bütün insanlığa ebediyen yol gösterecek bir öğüttür: “ALLAH’A İNANDIM DE, ONDAN SONRA DA DOSDOGRU OL”... Allah’a kâmil iman da, “dosdoğru olmak” da ancak bilmekle, ancak ilimle mümkündür. Allah bizi faydasız ilimden korusun ve ilim yolundan, gerçek ilmin yolundan, O’nun yolundan, Resulünün yolundan ayırmasın.

Yunus Emre ne güzel söylemiş:

İlim ilim bilmektir,

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsin

Bu nice okumaktır

Prof. Dr. Ayhan Songar

http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/ilim-ilim-bilmektir.html

================================================================================ 

 

Hak' tan yana.
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk