Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
Aktif Kullanıcılar Aktif Konular Üye Listesi Takvim Arama Yardım Skins Kayıt Ol Giriş |
Yöntembilim | |
YöntemBilim Forumu | Yöntem Bilim | Yöntembilim |
Konu: ANARŞİ | |
Yazar | Mesaj |
kutlu aytug
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 18-Ocak-2010 Gönderilenler: 170 Hak Puan : 0 Kidem : 5 OrtalamaHak : % 0 Irtibar :0 |
Konu: ANARŞİ Gönderim Zamanı: 25-Haziran-2013 Saat 12:00 |
|
|
ahmet
|
|
kutlu aytug
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 18-Ocak-2010 Gönderilenler: 170 Hak Puan : 0 Kidem : 5 OrtalamaHak : % 0 Irtibar :0 |
Gönderim Zamanı: 25-Haziran-2013 Saat 12:01 |
Biraz geç kalmış bir mesaj... |
|
ahmet
|
|
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3385 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Gönderim Zamanı: 26-Haziran-2013 Saat 16:59 |
Anarşi.. an-Arş-i yani Arş'ın, Tepe'nin ve Otorite'nin olmadığı bir durum.
Burada tabloda olabildiğince açık ve seçik olarak aynı zamanda isabetli olarak gösterilmiş. Böyle bir durumda ortak olan kozmik, hukuk, ahlak ve kuvvet yasası hükmünü geçersiz kalıyor. Öyle bir durum oluyor ki kuvvet kontrol'dan çıkıyor. Böyle bir durumda kanun-u kuvvet ve orman yasası dahi yoktur. KUVVET HUKUK YASA AHLAK KOZMİK Bu yeni kavramları nazara alarak tabloda değiştirme ve düzeltme yapabiliriz. Ancak konunun güncel olması nedeniyle biçim yönünden değil de içerik yönünden bazı açıklamalar yapmak istiyorum. Burada kozmik Yasa'ya İLAHİ YASA denilebilir. Ancak ahlak yasası, kalb ile, hukuk yasası, ruh ile, kozmik yasa da AKIL ile ilişkilendirilmiştir. NEFS ise kuvvet kanununa tabi kılınmıştır. Nefs korku ya da çıkar dışında bir yaptırım ile denetlenmediği zaman dışına saldırarak.. yıkıcı bir hal alıyor. Bu kuvve-i şeheviye ve gadabiye'nin aklın kontrolundan çıkmasıdır. zaten güç ahlakın ve hukukun kontrolünden çoktan çıkmıştır.. Bir de aklın kontrolünden çıktı GERÇEK ile tüm bağlantısın keser. Birde anarşiyi.. savaştan saldırıdan savunmaktan ayırmak icab ediyor. Savaşta dahi tahrip ve tecavüz vardır fakat kontrollü ve yasaldır. Bu KONTROLSÜZ GÜÇ, bireysel ya da yönetsel olduğu zaman TERÖR toplumusal ve kendliğinden olduğu zaman ANARŞi adını vermek lazım. Doğal afetler gibi böyle savaş, iç savaş ve anarşi gibi sosyal musibetlerde var. Ancak bir toplumsal olayda, örneğin son gezi olaylarında, bu ikisi de var. Hatta gizli savaş bile var. Dış yönlendirmeleri nazara alınca. Ancak AHİR ZAMAN FİTNESİ denilen şehvet ve öfkenin kontroldan çıkması yanında dinini, davasını ve ideolojisini eğemen kılmak için yapılan isyan ve başkaldırıları da nazara almak lazım. İhkak-i hak nevinden kişinin veya bir grubun siyasal haklarını zorla elde etme girişimi de anarşi doğurur. Toplum bu hale geldiği zaman kişi ve guruplar artık nerede duracağını bilmelidir.. Hakkı ve sabrı tavsiye etmekten başka çaremiz olmadığı durum her halde bu durumdur. Yani insanlara tahkir etmeden doğruları ve gerçekleri söyleme çalışmak HAKKI önermektir. Yapılan haksızlıklara ve zulümlere karşı da aynı ile karşılık vermek yerine katlanma ve yüklenme negatif sabrı yapmaktır. Pozitif sabır dayanma ve direnmedir. Bu katlanma ve yüklenmeye sabır içinde şükür adı verebiliriz. Şurası açık ki insan deneme ve yanılma ile yürüyor ve öğreniyor. Araştırma ve geliştirme ile ilerliyor ve anlıyor. Değiştir ve düzeltme ile yükseliyor ve inanıyor. Bunun için kendi kendimize dahi sabretmeli ve beklemeliyiz. Bu yüzden başkalarında da hoşgörülü olmalı ve tahammüllü bulunmalıyız. Bu sevgi ve saygı ortamını besleyen tolerans ve hoşgörü terbiye ve idare için mükafat ve mücazat kadar değerli ve hatta ondan daha etkili kişisel gelişim araçlarıdır. Anarşinin baş rol oynadığı ahir zaman fitnesinin bu kişisel, soysal ve kültürel dengeleri, eğitsel ve yönetsel önlemleri kadar bir de uluslararıası boyutları var. Bu da birinci ve ikinci cihan savaşlarından sonraki yıllarda ümmet-i Muhammedin (ASM) içine düşütüğü açmazlardan kurtulamamış ve ölümcül sorunlarını halen çözememiş olmasıdır. Ancak her musibetin bir nedeni ve bir de bedeli vardır.. bunun da dünyevi ve uhrevi sonuçları ve ödülleri vardır. Ancak bize düşen sorunu çözmektir. 1990 yılında bu yana yirmi üç yıldır ölen müslümanların sayısını, birinci (8 bin ) ve ikinci (14 bin) dünya savaşlarının zayiatınının çok çok üzerindedir. Ve daha da devam etmektedir. Kaldı ki orada da SAVAŞIN ÖNÜNE ingilizlerin sömürge halklarını rusların savaşın önüne türkleri ve müslümanları sürdükleri tarihi bir belgedir. Bu durumda ve bundan sonra BATI'nın bir BEDEL ödeyeceği aşikar.. Bu hesaplaşmaya gelmeden önce DOĞU'yu bölme çabaları da sanırım bir yere kadar gelecektir. Çünkü hiç bir ETKİ, tepkisiz kalmaz. Umarım bu zulum deneyiminin tepkisi ve dersi, doğunun ve batının akil adamlarının ekmek, özgürlük, dil, din ve barışın EVRENSEL bir değer olduğunu anlama ve böylece “insan”a bakma şeklinde olur ve insancıllığı bir tür balıkçıllık olmaktan kurtarır ve böylece Kitaba uyulur. Aksi halde zulmün ahirete kalmaz yakıcı adaletinden kurtulma olasılığı çok azdır. Şu rakamlara bakınca.. insanın içi ürperiyor… http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ran-Irak_Sava%C5%9F%C4%B1 1980-1988 ıran-ırak savaşında 1 milyon kişi öldü http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/bosna_sava%C5%9F%C4%B1 1992-1995 yılları arası Bosna-Hersek kıyımında Kızılhaç verilerine göre 312 bin kişi yaşamını yitirdi http://www.milliyet.com.tr/2007/03/30/ombudsman/aokur.html 5 bini Amerikan askeri olmak üzere 100 bin kişi öldü.. ırak savaşında.. http://www.sonhaberler.com/libyada-6-ayda-kac-bin-kisi-oldu-76234h.htm 2011 libya iç savaşında 20 bin kişi öldü.. https://tr.wikipedia.org/wiki/Suriye_%C4%B0%C3%A7_Sava%C5%9F%C4%B1 2013 suriye iç savaşında 60 bin kişi öldü.. daha da sürüyor. Şimdi bir de kendimize bakalım: 30-40 yıldır Türkiyedeki anarji ve terörle 30-40 bin kürt ve türk evladı öldürüldü... Şimdi bu korkunç sayıları görünce sünniyim ve aleviyim diye dava edenlerin yüzüne tükürmek gerekiyor.. Geçmiş tüm çağların vahşetini aşan acımasızlıkta, örneğin bir milyon ıraklı ve iranlının sünnilik ve aleviliğinin bir önemi ve değeri kaldı mı ? İran ve İrak’ı bırakalım ülkedimizde Sünnilerin ve alevilerin önderleri ve liderleri ya libaral ya sosyal ya da nasyonal değil mi ? YENİ DİNLER olan kapitalizmin, komünizmin ve ulusalcılığı İslamiyetlerini geride ve gölgede bırakmıyor mu ? Kanaatimce sünni ve alevi ayırımının sadece tarihi bir varlığı var ve bu bahane edilerek mevcut savaşlar ve onların arkasında çıkarlar ortaya konuluyor.. tiyatronun perde arkası arkası unutularak.. işin tabanında duran maddi ve ekonomik gerçek görmemezlikten geliniyor. Eğer ham petrolün yüzde sekseni bu Ortadoğu da ise.. işlenen petrolün yüzde sekseni Avrupa ve Amerika da ise.. Batılıların , içimizdeki yeni dinlere sahip batılılardan destekçi bularak sözünü ettiğim yüzde seksen çıkarlarını değil de DEMOKRATİK insan hak ve hürriyetlerini bahane edecekleri ortaya çıkmaz mı ? Demokratik sorunun ardındaki “ekonomik” gerçeği neden görmemezlikten geliyor içimizdeki batılılar ? Bir de bunlara doğudan ve hindden ve çinden gelen ÇAĞDAŞ DİNLER eklendi… Onlarında özgürlük talepleri var. O zaman şunu artık kabul etmek gerekiyor ki.. ÖZGÜRLÜK.. tüm ekonomik ve sosyal taleplerin önündedir! O zaman bu talebi nasıl karşılayacağız.. Alevilik ve Sünnilik ile mi ? Yoksa çağdaş şu’culuk ve bu’culuk ile mi ? Yoksa Allah, Kelam-ullah, Rasul-ullah ve İslam ile mi ? Mesihüddeccal.. haram-helal ile emir-nehiy ÖLÇÜLERİNİ artık kişiler ve kurumlar değil devletler ve ideolojiler boyutunda ortadan kaldırıyor. Yani özgürlük adı altında hürriyeti suiistimal eder yaşama egemen olmak istiyor. Birileri din ve sonsuzluk adı altında başka suiistimalleri yapıyor oluyor. Ve geriye çok az samimi ve ciddi insanlar özgürlüğün ve sonsuzluğun peşinde.. bu durumda biz de o çok azların diyaloguna imkan tanıyacak önlemleri almak ve engelleri kaldırmak zorundayız. Ortada doğu.. Müslüman kimlikli insanlar.. bu ölümlerle ve kıtallerle artık batıyı tanıyor ve ona güvenmiyor.. onlara güvenenleri de güvenmiyor.. ancak batılı gibi düşünmekten.. batılı gibi konuşmaktan.. batılı gibi yaşamaktan.. onların kendilerini maniple etmelerine imkan vermekten de geri durmuyor. Ama biz dünyayı sağlamak için bu denilenleri de yapmak zorundayız. Örneğin MANİPLE etmek dedim. Elbette suçun büyüğünü kendimizde arayacağız.. yani sorunun yüzde sekseninin bireysel olduğunu ve bunun çözümünün pozitif ve negatif saburla olacağını kabul edeceğiz.. geri kalan yüzde onunu; bizim bilgisizliğimize, yoksulluğumuza ve bölünmüşlüğümüze bağlayacağız. Yüzde onunu,ham petrol ve işlenen petrol arasında yüzde seksenlik oranının güce uyguladığı kaçınılmaz çekime.. geri kalan yüzde onu da; kaderin SONSUZLUK teklifi ve kudretin ÖZGÜRLÜK tavsiyesinin ortaya koyduğu İMTİHANA bağlarsak çözümün biraz daha rahat olacağını düşünüyorum. Şurası açık ki birliğimiz YOK.. birliğimiz OLMADIĞI için gücümüz yok.. gücümüz OLMADIĞI için de geçer sözümüz YOK.. Öyleyse bu YOK’ların bize koy’maması için BİRLİĞİMİZİ sağlamalıyız ki gücümüz olsun ve sözümüz OY’umuz geçsin.. Dünya ekonomisinin ancak yüzde ONU’na sahip olan Müslümanların bu dünyada konacak yerleri biraz zor görünüyor ve bu yüzden bizi yerimizden kaldırmak için yapılan çalışmalarına HAKSIZLIK yapılıyor ve ZULUM ediliyor diye yakınmak acizliktir. Adamlar açık açık Türkiye türklere bırakılacak kadar değersiz değildir. Biz kaynaklarımızı işletmesini bilmiyorlar ve onlara da lazımsa her halde boş bırakacak değildir.. örneğin petrol.. nitekim son olayların zamanlaması da bunu gösteriyor.. böylece bir taşla iki kuş vuruyorlar.. hem petrol yetkisi sağlıyorlar hem başımızda başarılı olmuş ERDOĞAN’u doğduğuna pişman etmek için türk milletinin baş şehirlerinde boza pişirecekler. Ancak batılıları çıkarcı gösterip suçlamakla iş bitmiyor ve bu işte HAKLI olmak yetmiyor ve KUVVETLİ bulunmakta gerekiyor. Bunun içinde BİRLİK olmak gerekiyor. Ancak birlik olmak, birlikte olmak işbirliği yapmak demektir; beraber olmak, iş bölümü yapmak demektir; toplu olmak ve eğitimsel katkı yapmak demektir; örgütlü ve yönetimsel katkı yapmak demektir, olmak demektir… Ancak bunlar yok mu var.. zaten bunlar olduğu için Müslümanlar tek tek öldürülmüyor, dışı karışmalar ve iç karışıklıklarla toplu olarak temizlenmeye çalışılıyor. Sonuçta örgüt negatif bir etkiye neden oluyor. O zaman örgütlü olmanın negatif değil de pozitif bir etki yapması için yukardan aşağı inen buyruklarla aşağıdan yukarıya giden dilek ve isteklerin.. çözüm ve sorun odaklı olması lazım yoksa sorun ve çözüm odaklı olması mi lazım ? Kanaatimce her iki yönden gelen iletilerin hem sorun hem sorun dengesini koruması lazım. Yani baştakiler tabandakilerden de çözüm önerileri arayacak.. oraya sadece çözüm buyruklara göndermeyecek çözüm önerileri de isteyecek. Tabanın da sorunun çözümüne katkısı aranacak. Böylece medeniyet müesseselere ve devlet teşkilata dayanırken beşeriyet hüviyeti ve milleti şahsiyetinin ortak noktaları olan iktisad ve adaleti bu suretle daha iyi sağlayacağız. İktisad ve adaletin olduğu yerde de refah ve huzur olur ki bu anarşi mikrobunu önler ve cemiyette alerji çıkmasını engeller. Bu nasıl olacak ? İşte sorunda burada.. hazır sorulara hazır cevaplar beklemen sorunu anlamaya çalışarak soruları kendimiz çıkaracağız.. yanıtları kendimiz bulacağız.. bu yanıtları çözümlere çevirerek, her alan ve her katta ayrıntılı analizler yapıp kararlar alıp uygulamaya geçeceğiz, uykulamayı bitireceğiz. Bakalım uy-ku’ladıklarımı nasıl buldunuz ? Osmanziya |
|
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |