Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Din
 YöntemBilim Forumu | Diğer | Din
Mesaj icon Konu: buyuk resim Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3288

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: buyuk resim
    Gönderim Zamanı: 12-Kasım-2014 Saat 01:22
BÜYÜK RESİM

BR dizini içindeki dosyalar
20141112_070611_BR.rar


Büyük resim..
düşünenlerin ve arayanların hayalidir her şeyi içeren bir hakikatı bulmak.
Bu işin adı büyük resim yapmak.
Bu gün face de birkaç ileti attım.. gördüm ki aslında büyük resim, ya ayrıntılı olarak ilimler envanteri çıkarmak ya da ana hatlarıyla ilim tasnifi yapmaktır. Bu gün bir iletide:

Hayal ile hakikat arasında bağ.. rüya ile yakaza arasında bağ.. dünya ile ahiret arasındaki tüm bu hakaik ile HAKK arasında bağ.. kolay bir ağ yapılamaz.. çünkü HAKK merkezinden çıkan şecerenin tüm semelerini öngörülemez.. sadece kendi yaptığımız resmi, daha büyüğünü yapıncaya kadar, büyük resim olarak niteleriz o kadar.

Demiştim.

Bu anlatımla birlikte bu iletinin dizini içine ekli içerikli yazıları içeren “bilim” ve “biçim” başlıklı iki dosyada mevcut tartışmalar eklenince mesele tavazzuh etti.. hem bir şecere-i tuba var hem bir şecere-i zakkum bu sonradan cennet ve cehennem olarak ortaya çıkıyor.

Çoğu zaman dile getirdiğim ve İmamı Nursi’nin “Munazarat” dillendirdiği;

“Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.”

Başka karşılaştırmayı şöyle söyleyebiliriz:

“Hayatımızın bekası imanın, sıdkın tesanüdüyledir.
Aklın nuru fünun-u medeniyedir.
Kalbin nuru ulum-u diniyyedir.
Hakikat ikisinin imtizacıyle tezahür eder.
İftirak ettikleri vakit birinden hile ve şüphe,
diğerinden taassup tevellüd eder.
Talebenin himmeti bu iki kanat pervaz eder. “



Şu temel metodolojiyi başka bir surette müşahhas-laş-tıran ilim tasnifi kombinasyonun çağa sunulan çözüm olduğunu düşündüm ve aslında ilim tasnifinin aynı zaman “büyük HAKİKAT resmi” anlamına geldiği benim için ortaya çıktı. Zaten bu ilim tasnifi sorunu yıllar önce başlayan yöntembilimsel analiz çalışmalarımızın başlangıcında yer alan bir arayıştı. Şimdi onu yeniden yakalamanın heyacanını yaşıyorum. Belki de büyük bir olasılıkla yanılıyorum.. çünkü söz bilgi ve buyruğu kapsasa bile bilgilerimiz ve buyruklarımız hakikatı.. hakkı.. iyiliği.. güzelliği.. yetkinliği.. yararlılığı içermeyebilir. Çünkü bilgi hem doğru hem gerçek olmalıdır.. oysa doğru olduğu halde gerçek olmayan.. gerçek olduğu halde doğru olmayan bilgilerimiz var.. çünkü buyruk hem iyi hem güzel olmalıdır.. oysa hem iyi hem de güzel olan buyrukları aramak ve bulmak zordur. Yani bilgi tasnifi bir GERÇEK tasnifini içermez. Peki Gerçek nedir ? Her ne ise…

Ahkam.. hükümler.. yüklemler.. yargılar.. kararlar.. kurallar.. koşullar.. yasalar.. yasaklar.. tümceler.. önermeler.. onamalar.. tanımlar.. yani “şu şudur” diyen özne yüklem içeren bütün ad tümceleri kesin ve kategorik HÜKÜM kapsamındadır.. Bu öylesine geniş bir anlamdır ki hâkimden hekime.. hakeminden hekîme.. bütün anlam anlatımı ve amaç kullanımı yapan iş ve işlemler “HKM” kökü kapsamını alınabilir.

Şimdi bir kere, bir sözcüğün SÖZLÜK anlamı vardır.
Aynı sözcüğün bir disiplin ve uygulama bakımından bir TERİM anlamı dahi olabilir.
Yine aynı sözcüğün sözlük ve terim anlamından başka cümle içinde geçtiği yere göre anlaşılan SIYAK-SIBAK anlamı vardır.
Bir de sorulduğunda yazarının ve kullananın söyleyebileceği ANLAM’ı vardır.
Birde ilahi hitapdaki ve kitaptaki sözcüğün MUTLAK anlamı vardır.
Çünkü yazarı olan TANRI’ya soramazsın. Çünkü kitabı anlamak ve uygulamak senin için hem bir sınav hem bir yarıştır.


İşte belirli ve kesin anlam verilmeyen sözcüklerle yapılan TÜMCE’lere müteşabihat denilir. Ki bunun tevili büyük sorumluluğu gerektirir ve bu yüzden kitabın LİTERAL anlamı çıkmayan tevile.. teşrihe.. tavzihe.. tefsire.. taakkule.. tasavvura.. tahayyüle yaklaşmayan ve şiddetle kaçınan eski SELEFİLER’ vardır.. şimdiki cahillerini kast etmiyorum.

Ali imran suresi ilk sayfasındaki bu metodolojik uyarıyı nazara aldığımızda genellikle kainata ve fununa ilişkin tümce ve ayetlerin müteşabihat ve fakat hukuka ilişkin ve insana ait emir ve yasaklara da kitabın “ana”sı olarak a MUHKEMAT adı verilmiştir. Bu hukukumuza kesin karar anlamında kaziye-i muhkeme olarak geçmiştir. Tin suresinde din hakında Yaratan “Eleysallahi bi”ahkemilhâkimin ?” sorusunda Allah HAKİMLERİN EN HAKİMİ değil mi diye sorar ve bizde buna “Ene a’la ZALİKE mineşşahidîn” deriz.

EVET, Yaradan ve Yaratan olan Allah, yaratan, besleyen, eğitem ve yönetem RABB,   bütün hekimlerin.. bütün hâkimleri.. bütün hakîmlerin.. bütün hakemlerin EN HAKİMİDİR.
Bütün bunları “AHKAM” sözcüğünde kopartılan fırtınalar ve HÜKÜM sözcüğünde yapılan daraltmalar için yazıyorum.    

Şimdi bize hikmet ve ilim veren kaynaklar dörttür:
Mahsusat.. makulat.. menkulat.. mekşufat (meksubat)
Şimdi bizim hikmet ve ilim işleyen bilgi aygıtlarımız dörttür:
Nefis.. akıl.. ruh.. kalb.
Her bir kaynağın renkli farklıdır:
Kırmızı.. beyaz.. yeşil.. siyah.
Her bir aygıtın boyası farklıdır:
Ahkam.. akide.. abide.. ahlak.

Görevim itibariyle Konya’da bulunduğumda ÇATALHÖYÜK kazı yerine görmek imkanım oldu. 1950 den önce en eski medeniyetin 3000 yıllık sümerler olduğunu biliyorduk.. daha sonra öğrendik ki anadolunun tam ortasında 5000 yıllık medeniyet var ve Avrupa insanlar münferid ve müstakil avcılık yaparken buradaki yurttaşlarımız yerleşik düzene geçip köy kentler kurmuşlar ve Tarımla uğraşıyorlarmış.. kazı yerinde arkeleoglar bir levha yazıp bırakmışlar.. biz 5 bin yılına kadar kazabildik.. daha aşağıları 7.. ya da 12 bin yıllara eriştiğimizde bilgilerimiz büyük ölçüde değişecek.. Şimdi Beyan-ı Kur’an bu kazı yerinden daha mı basit ki onun hakkındaki çağdaş bilgimizi ve beşeri ve insani hüküm ve yargılarımızı kesin ve değişmez görüyoruz. Onun kutsallığına sığınıp bu bilgileri ve görüşlerimizi de tartışılmaz ve değiştirilmez sanıyoruz.

Bundan 2500 yıl önce de aynı evrene bakıyorduk ve kendimizi kainatın tam ortasında çevremizdeki gök cisimlerini.. yıldızları.. güneşi.. ayı.. gezegenleri etrafımızda döndüren YER MERKEZLİ bir kainat tasavvurumuz vardı.. sonra hesaplamalar.. tartışmalar.. ve sonunda fotoğraflar vasıtasıyla gördük ki gördüğümüz bir yanılsama imiş.. evrenin merkezinde GÜNEŞ varmış yer gibi diğer gezegenlerde onun etrafında dolanıyormuş.. yani bilgilerimiz biriktikçe ve araçlarımız geliştikçe kainat tasavvurumuz da değişti.. güneş merkezli bir evrene ulaştık.. kainat tasavvurumuz değişti.. ve çok kısa zaman önce öğrendik ki Herschel vasıtasıyla diğer yıldızlarda meğerse bir güneşmiş.. kainat tasavvurumuz bir kere daha değiştir… güneşte merkez olmaktan çıktıktan sonra Huble vasıtasıyla öğrendik ki İzafiyet kuramıyle denklemleri kuralan MERKEZSİZ bir uzay içindeyiz.. kainat hakkında bilgilerimiz ve tasavvurumuz bir kere daha değişti.. sonra mikro alem KUANTUM dünyası açıldı.. evren aynı evren olduğu halde birbiri içinde gelişen kainat tasvirlerimiz var. Çünkü biz de değişiyoruz   ve bilgilerimizde değişiyor ve KAİNAT dahi değişiyor.

Şimdi kainattan sonra KUR’AN.. şimdi kainattan sonra İNSAN.. evrenden daha mı yalın ki onlar hakkında görüşlerimizi değiştirmiyor.. Kur’an ve İnsan   hakkındaki bilgilerimizi donduruyoruz ve durduruyoruz.

Bu sebat ve devam, iman ve takvamızdan dolayı değil taassup.. taklid.. ezber ve cehaletimizden ve en önemli BİLGİYE VE AYDINLIĞA korkumuzdan dolayıdır. Birileri bunun adına YOBAZLIK diyor. Dinsizlerin hokkabazı ve sihirbazı olduğu gibi dindarların YOBAZ’ı çekilmez bir sıkboğazdır. Çünkü ayetler dudağından aşağıya inmez.

Dinin raybı.. dinin laybı..dinin zaygı.. hepsi aynı aybı taşırlar.
RAYB kuşkusundan ve şekkinden dolayı sabit bir hakikata gelemez.
LAYBI oyun ve eğlencesinden dolayı dinine ciddiyet sarılamaz.
ZAYGI ise en tehlikelisidir ki taassubundan dolayı bildiklerinden dışarı çıkamaz ve enaniyetinden dolayı bildirilenleri içine alamaz. Kendi gibi başkalarını da durmuş ve donmuş yaşamın içine çekmek ister ve bunun adına ve inadına, takva ya da dinde salabet adını verir.

Allah bizi ve sizi böyle kendini bilmezlerden etmesin. Amin.    

Şurası açık ki din genellikle ve önemli bir kısmı inanca ilişkindir ve gayba dairdir. Özellikle tevhid.. ahiret.. risalet.. fakat bu üç makasıd-ı kur’andan başka olan dördüncü maksad olan şuhuda ilişkin İBADET ve ADALET kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açık ve seçik olarak MUHKEM bir maslahat ve menfeat içerir .. MAHBUB bir ahlak ve fıtrat taşır.. MUHTEŞEM bir fazilet ve kemalat resmeder.

Ve fakat tevhid, ahiret ve risalet GAYBINDA
akılları.. fikileri.. zikirleri.. ilimleri DONDURMAK..
ahkamında.. ticaretinde..siyasetinde..idaresinde.. terbiyesinde DURDURMAK
islam kültürüne ve dini uygarlığa büyük bir ZARAR ve ZİYANDIR.
Bu yüzden kuvvetimizi yitirir HAKKIMIZI koruyamaz hale geliriz.

Bunun için dini bir konuda HÜKÜM vermek ve bu hükümde İSTİKAMETLİ olmak için şu dört koşulun bulunmasını gerekli görüyorum:Sahih nakil, salih akıl, salim lisan ve selim kalb.
Bunlardan biri noksan olduğunda netice ya yetersiz ya sakat ya da olumsuz ve bozuk olacaktır.

SALİM lisan -------------------------------- SAHİH Nakil

Kavanin-i ŞERAİT -----------------------Kavaid-i ŞERİAT


------------------------------tatbik--------------------------------
------------------------------tasdik------------------------------
-----inhirafsız----------HÜKÜM--------------istikrarlı----
-----------------------------tasavvur----------------------------
-----------------------------takdir---------------------------------


Feraiz-i HİZMET-------------------------Vezaif-i ÜCRET

SELİM Kalb ---------------------------------SALİH Akıl     


Emir ve nehiylerin saptanması ve bunların sahih, fasid, mübah, caiz değerleri, fetva ve takva değerlendirmeleri, haram ve helallerin belirlenmesi farz, vacib, sünnet, nafile değerleri, ve bunların ruhsat ve azimet tercihleri bunların hepsi insan zihninin bilgilenmesini, imgelenmesini, irdelenmesini ve değerlendirmesini, yargılamasını ve yasalaştırılmasını gerektirirler ki bunları illet ve hikmetlerinden uzaklaştırıp ve kutsallaştırıp dokunulmaz, eleştirilmez, tartışılmaz ve değerlendirilemez hale getirmek ilmin ve insafın dışında kalır. Yani hükümlerin ve yargıların tasavvur ve tasdik zorunluluklarını.. kuralların ve kararların takdir ve tatbik gerekliliklerini.. nazara almadan sadece kutsal metinlerin kutsal kaynaklarını nazara vererek mesleğini.. meşrebini ve mezhebine DOKUNULMAZ hale getirmeye çalışmak bencillikten başka ne olabilir ki ? Tercüme, tevil, tefkıh.. tefhim.. tefkir.. tefsir.. tavzih.. tezkir.. DÜŞÜN-ME’leri ya da meal, ma’na, fikir, nazar, niyet, kavil, kanaat.. içtihat.. fetva.. mukayese.. muhakeme, kaziye, mukabele.. mualleme DÜŞÜN-CE’leri beşeri beyan (SENTAKS) ve maan (SEMANTİK) işlemleri, HUKUK ve BİLİM etkinlikleri değil midir ? Hasılı bütün bu “lisan ve nakil ile akıl ve kalb” dörtlüsünden sadece NAKİL vahiy ve nüzul olup diğerleri beşeri faktörlerin ve aktörlerin sorunluluğunda ve sorumluluğundadır. Naklin SAHİH olmasının koşulları oldukça ağırdır. Öyle her sözü ve nakli AYET ya da HADİS diye nebevi ve kur’ani olarak değerlendiremezsiniz. Her lafzı ve manayı ilm-i kelamın süzgecinden geçirmeden LİTERAL yapısıyla insanlara sunarsanız ne tabiat ile muvazenenizi kurabilirsiniz ne de toplumla intibakını sağlayabiliriniz ne de tarihsel sürekliliğinizi yürütebilişiniz. Yaptığınız insan ile kainat arasındaki bağı kesmek anlamına gelir, insan ile kitap arasındaki ilişkiyi koparmak olur.

Kavaid-i şeriatın ( yasakların kurallarinin) çıkartıldığı NAKL-i Sahih.. ise KİTAB ve SÜNNET olarak iki ana kaynağa ayrılır. Sahih olmayan nakiller olarak tahrif edilmiş TEVRAT ZEBUR ve İNCİL vardır. Dinimiz içinde İSRAİLİYAT adı verilen eski nakillerden gelen hürafe bilgilerde vardır. Birde Müslümanlar olarak bu kaynaklar hakkında sadece adını bilmekten başka bilgimiz olmayan CEHALET vardır. Bu semavi, ilahi ve islami dinlerden uzun bir geçmişi olan   MUSEVİLİK uygulamaları hakkında cehl-i mürekkebimiz vardır ve bir de üstelik geçmişteki Müslümanların yanlışlarıyla ilgili olarak KİTABIN bize verdiği ibret ve uyarılarından çıkardığımız Yahudi DÜŞMANLIK vardır.

Bir de ATEİSTLERİN.. YAHUDİLERİN.. HRİSTİYANLARIN.. 1436 YILLIK tarihi olan İbrahimi geleneğe bağlı olduğunu iddia eden amma bu hanifi ve halis tarakta hiç bezi olmayan MÜSLÜMANLARIN.. bunların hepsinin birbirini, kendi dinini tutmadığı için, ADAM yerine koymama ve İNSAN saymama yanlışı vardır.

Dünyanın efendilerinin etnik ayrılıklar gibi bu dini ayrılıkları ve tarihsel farklılıkları kullanarak eski (Musevi) ve yeni (Alevi) ve arada olan SÜNNİ Müslümanları birbirine düşürerek İslamiyetin ve Teslimiyetin köküne kibrit suyu dökmek ve ALEM-İ İSLAMIN geleceği olan İNSANİYETİ yakmak planları vardır. ÖYLE ise dünyayı yönetenler İNSAN olabilirler mi ? Sanmıyorum.. TANRI’ya düşman ve kendilerini tanrı sayan SANRILAR olmalılar ki Müslümanların başında bulunan bazı TAGUT’ları kullanıyorlar.

Bi düşünelim bakalım.. acaba bende.. sizde.. onlardan olabilir miyiz ? Çünkü daha numaralı ayet.. DİYOR Kİ: İnsanlar içinde Allaha ve Ahirete inandık diyenler var ve fakat inanmıyorlar ancak Allahı ve Müslümanları kandırdıklarını sanıyorlar ve fakat kendilerini aldatıyorlar ve FARKINDA değillerdir.

Ne kadar korkunç değil mi ? Bu FARKINDA olmamak.     

Öyleyse dinimizden önce dilimizi öğrenelim ki onu kullanırken kendimizi ona kullandırmış olmayalım.

Sağlıcakla kalın.


Osmanziya








OSMANZİYA

Sentaks / sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE
semantik / anlambilimsel / MAANÎ yetersizliklerim
için düz yazıdan özür dilerim

.

NOT:
Evet, aslında benim kullandığım sistemde
cümleye, kelimeye hatta harfe de ihtiyaç yok…

http://groups.yahoo.com/group/BAKARA/
http://groups.yahoo.com/group/oku-ikra/
http://groups.yahoo.com/group/yontem-bilim/
http://groups.yahoo.com/group/insanbilim/

www.yontembilim.com
www.insan-bilim.com
www.osmanziya.com
www.mustafabugucam.com.tr



http://sites.google.com/site/yontembilim/
http://sites.google.com/site/insanilim

20141112_070611_BR.rar

Düzenleyen osmanziya - 12-Kasım-2014 Saat 07:06
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk