Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
İnsan Bilim
 YöntemBilim Forumu | İnsan Bilim | İnsan Bilim
Mesaj icon Konu: ORTAK DIL Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3316

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: ORTAK DIL
    Gönderim Zamanı: 27-Mart-2019 Saat 23:32
Bu ORTAK DİL PRAJESİ bizim davamız yani savımız.. dav ve sav arasında pek fark yoktur, ikisi de bir tezdir.. bütün tezler gibi zamanın testinden geçer... tezler rast gele oluşmaz.. bir zorluktan.. bir sorundan.. bir gereksinimden bir arayıştan doğar.. bu öyle bir çare ve çözümdür ki kendin öncekinin ölümüne bağlı olduğu gibi kendinden sonrakini de doğurur.. bu yüzden hem yineleme hem yenilemeyi içeren bir değişimdir.. bu nedenle hem sürekliyi hem süreksizi barındıran bir süreçtir.. hem başlangıç koşullarını ister hem sonuç süreçlerini.. Hegel'den beri yapılan bir tarih yorumu var; bunun öncesine de İbni Haldun derler.. ORGANİZMA TEORİSİ.. buna önce başlat sonra bitir YASASI adını verdim.. bu bizim yasamızdır.. bizler bir olanaktan fazlası değiliz.. amma nasıl bir imkan.. makul hareket ettiğine yolları açılan bir olanak.. amma mümkün ve makul ile iş bitmez ve yetmez.. meşru ve makbul olması gerekir.. hasılı bir tez gelir ve zamanın değişimi ve gelişimi ile sorunu çözemez hale gelir.. oysa o bu zamana kadar yerleşmiş bir gelenek haline gelmiştir ve tüm yeniliklere karşı çıkmaya başlar.. işte o zaman bu eski çözüm ve yeni gelenek en birinci sorun haline gelir.. diğer sorunların çözülmesi bu sorunun ve geleneğin çözülmesine bağlı kalır.. işte bunu talep eden yeni bir teztir.. anti tez yani.. gelenek haline gelmiş eski tezin karşısında YENİ bir TEZ.. işe bu eski tez (gelenek) ile yeni tez (anti tez) arasında evrimsel ya da devrimsel bir değişim olur ki bunun adı SENTEZ'dir.. hasıl bu yolculuk bir eşitlikleri çeşitliğe çeviren bir yenilik ve değişim yoludur.. bazıları buna evrim adı verir.. bazıları da devrim.. ancak asıl olan verimli bir yararlanma ve bereketli bir yetkinleşme yolunu açan yolculuktur.. işte bu yolculuklar dil ve din birlikteliği ile oluşan KüL-TüR adı verdiğimiz bir ZEMİNDE yürür.. bu gün bu zemin bizden felsefe ve din için ORTAK bir dil istiyor.. ve bunun ne olduğunu anlatan yazımıza ve tezimize ilginizi istiyoruz...

ORTAK DİL

MÜŞTEREK bir bilimi ve hukuk ARANMASI ..
felsefe ve din katmanlarına ortak bir dilin
BULUNMASINI gerektiriyor.

Yegane yaratan ve biricik tapılan ALLAH azze ve celle ye şükürler olsun ki bu bildiriyi kırk yıllık bir çalışmanın sonucu olarak sunabiliyorum.

1.     
KÜLTÜR   insanın olmazsa olmazı olan   dil ve din ikilisiyle odaklanır ve bu ikisinin temellediği diğer koşullarla birlikte bir MİLLET’in kültürü   “ulus” olur ve böylece emek (hak) ve özgürlük (hürriyet) değerlerini işleterek kendine özgür bilim ve hukukunun açılımını geliştirir. Ortak bilim ve hukuk olanağının da   uygarlığımızın BİLGİ toplumu ve HUKUK Devleti koşullarına ve kurallarına ulaştıracağı idealini taşıyoruz. Böyle bir bilim ve hukuk ile gelişen ticaret ve evrilen siyasetle bu DİL ve DİN ile HAKK ve HÜRRİYET dört ortak DEĞERİ sadece o millet ve kültür içinde paylaşılabilir olmaktan çıkarak küresel çapta mutluluk ve huzur getireceğini düşünüyoruz. Bu da devletler ve milletler arasında ilişkilerde savaşlarda.. barışlarda.. çatışmalarda.. uzlaşmalarda.. giderek iyileşen bir süreçle ortaya çıkacağını umuyoruz. Bu durumda savaşlar ancak barış için yapılır kuramını, REALİTE’sini RASYONEL olarak savunuyoruz.
2.
Bilgi toplumu ve hukuk devleti İDEALİ arayışı toplumsal uzlaşmaya yol açacak bireysel gelişim ve toplumsal değişimin sağlam ve sağlıklı oluşmasını hızlandırır ve kolaylaştırır. Toplumsal uzlaşma küresel barışın ön koşulu uluslar arası uzlaşmayı sağlar ve küresel güçlerle manipüle edilmesini engeller. KÜRESEL   BARIŞ   ise ancak ve ancak bu BİLGİ toplumu ve HUKUK devletinin verimli toprağında büyüyen mal ve hizmetlerin iktisatlı kullanımı ve adil yararlanımı ile kurulur ve kılınır, gelişir ve korunur. Tarih boyunca çeşitli milletlerin birlikte inşa ettiği UYGARLIK   dahi işte bu ortaklık; toplumsal değişim, ulusal uzlaşma ve küresel barışla yürütülebilir. İNSANLIK bu sağlam (salih) bilim ve sağlıklı (sahih) hukukun yapılandırdığı koşullar ve kurallar ve kararlarla    sürdürülebilir hale gelir.. diye örüyorum. Toplumsal ve küresel uzlaşmaya dayanan ve insanlığını arayan uygarlıkta, dünyanın BARIŞI’nı gerçekçi olarak ulaşılacak bir ideal ve akılcı olarak varılacak bir hedef olarak görüyorum.
3.
Ulaşılabilecek ütopik olmayan bir ülkü bulunan HUKUK DEVLETİ   ve varılabilecek reel bir hedef olan BİLGİ TOPLUMU birden bire ortaya çıkmaz. Yapılan doğrudan bir saldırıyla girişilen   ya da buna karşı savunma ile başlayan savaşlarda bir tür deneme ve yanılma makenizması işler. Savaşlarda milletler arasındaki yarışı zora sokan ENGELLERİ kaldırmak ve bir ulusu oluşturan unsurlar arasındaki ÇATIŞMAYI kaldırmak ve böylece uluslar arası uzlaşmayı sağlamak ya da devletler arasındaki küresel EKONOMİK ve POLİTİK dengeyi korumak için yapılırlar.

Belki ağır bir devrim olan nitelendirilebilecek SAVAŞ, iktisad ve adalet ilkelerinin ortaya çıkması için nesneler arası denge (homostasis) ve kimseler arası uyum (adaptasyon) evrim seleksiyonun aci bir reçetesi olabilir. Hatta daha ince bir anlatımla evrenin kosmos’unu kaosa ve insanın patosuna homosa çeviren bir evrim MOTOR’udur. Bu motor evrenin ve evrimin ve insanın gündüzü gecesi ile yaz ve kışı gididir.. Bu “ısı” kudretinin ve “ışı” rahmetinin acı dönüşümlü dayatımı ve tatlı değişimli deneyimi ister istemez gelir.

Bu nedenle medeniyetlerin bilimin iktisatla yürüyüşünü ve devletlerin hukukun adaletle sürdürüşünde MİLLET bilinmezinin ve KÜLTÜR gizeminin platformundaki savaş noktaları arasına yerleşen barış çizgisinin   KUTUPLARI arasında uzun ya da kısa bir FASILA geçirir ve bu da kültürel, ekonomik ve politik olarak çözülmeyen sorunların götürdüğü askeri savaş.. acı ve acıklı deneyimiyle harb eden ULUS’ları terbiye eder. Kültürün var oluş “amaç”ı da bu savaş ve barış arasındaki fasılayı.. dil ve din yapıları ile bilim ve hukuk işlevleriyle..   olabildiğince uzatmaktır. Geçen çağımız yirminci yüzyıl itibariyle bu fasıla ilk defa birinci ve ikinci dünya savaşı arasında 20 yıllık aralığı aşarak 80 yıl sürdü..
4.    
Bu uzun ve olumlu fasılanın   çeşitli nedenleri bulunabilir. Bunlardan birincisi olası savaşta nükleer tehlikenin ve tahribin caydırıcılığıdır. İkincisi   1950 den hele 1990 dan sonra İslam Ülkeleri üzerinde yapılan maniplasyonlara bu ülkelerin değil askeri karşılık vermesi   ekonomik-politik bir yaptırım gücünün dahi bulunmamasıdır. Üçüncüsü bu iki nedenden dolayı güçlü ve zengin ve gelişmiş devletler üzerine savaşı gerektirecek baskı ve güç dengesizliğinin çıkmamasıdır. Ancak çok hızlı ilerleyen ENDÜSTRİ versiyonlarının geleceği kesin olumsuz tesirini öngöremiyor   ve doğunun batı üzerindeki hızla yenilenen ÇAĞDAŞ dinlerin büyüleyici teshirinin yarın ne getireceğini bilemiyorum.
5.     
Ancak dünün küçük çocukları yarının büyükleri olduğunda büyüklerinde çocuklar haline geldiğini göz önüne alırsak ve bu günün güçlü ve haklı devletlerinin yarının güçsüz ve haksız toplumlarına yerini bırakacağını var sayarsak.. geçmişteki savaşın iktidarı ve gelecekteki barışın ihtiyarı arasında dengeyi sağlayan ve bu dengeyi sürdürecek savaş ve barış arasındaki süreyi   uzatmanın bir yolunu aramalı ve önlemini bulmalıyız. Bu ulusal uzlaşma ve küresel barışta   medeniyetlerin müessesatı ve devletlerin teşkilatları arasındaki ilişkiyi güçlendirmek ve iyileştirmek için milletlerin kültürel ve sosyal yapıları ile ekonomik ve politik işlevleri arasındaki bağlantıyı sağlam ve sağlıklı kurmak suretiyle olasıdır. Fransız sosyalizmi, Alman idealizmi ve İngiliz ekonomi politiği ortaya çıkan MARKSİZM .. Kant’ın numenini yok sanarak onun fenomenini var sayan Comte POZİTİVİZMİNİ aştı.. ancak onun da savları kültürün kökenindeki dil ve dinden uzaklaştı.. sorunları sadece emek ve özgürlük karşıtlığı ile çözmeye çalıştı.. desem bu eleştiri sadece Pozitivizme ve Marksizme karşı çıkmak değil.. bin yıldır düşünmeyi durduran ve üç yüz yıldır düşünmeyi donduran dini geleneğe de karşı duruştur.
6.     
Aşağıdaki beş maddede açıklanmaya çalışıldığı gibi beşeriyetin yapısından çıkan medeniyetin İNSANİYETİ inşa etme misyonunu savaşlarla kesintiye uğratmamak ve bu amaçla ulusal uzlaşmayı ve küresel barışı sağlayacak, mükemmeliyetçilik ile milliyetçilik arasındaki dengeyi kuracak olan BİLGİ toplumu ve HUKUK devleti idealini vizyonuna katkı için bir proje geliştirmek, barış ve savaş arasındaki fasılayı azaltacak önlemler almada bir katkı sağlamak sanırım günümüz aydınının en başat problemidir.
Bu “Katkı” nasıl sağlanabilir ?
Ekonomik politik çarelerle mi yoksa sosyo-kültürel öngörüler ve çözümlerle mi ?
Ulus uzlaşma ve küresel barış 50 yıllık orta vadeli ekonomik ve politik kaynak ve hedeflerle.. uluslararası teşkilatlar ile milli güçler arasındaki resmi görüşmelerle.. küresel güçler ve dini yerel otoriteler ve bölgeler teşkilat arasındaki gayrı resmi müzakere ve uzlaşmalarla   kısmen sağlanıyor. Özellikle bu ekonomik ve politik önlemlerin ve çözümler, görevi ve misyonu olan başta Birleşmiş milletler olmak üzere uluslararası kuruluşların arayışları ve çalışmalarının yine ekonomik ve politik süreçler ve yasalar çerçevesinde sürdürüleceği de kuşkusuzdur.

Ancak burada felsefi bir kongre olarak ( Bu bildiri 23-24 şubat 2019 günü Felsefe Öğretmenleri Konresi vesilesi ile yazıldı) bize düşen görev bu barış sorununu kültürel ve toplumsal ve bilimsel temeller üzerinde inşa etmektir.
7.    
Bu 50 yıldan uzun vadeli köklü bir önlemin ve geleceğe dönük zihinsel-düşünsel çarenin felsefe ve din katmanında ortak dil ve müşterek yöntem arama ve bulma olduğunu uzun yıllar düşündüm ve bu konuda web sayfalarımda iki bine yakın yazı ve yirmi bine yakın tablolarla içerikler verdim   ve özellikle face in sosyal ortamında son yoğun olarak son dört yılı bulan çalışmalarda bulundum. Bu kuramsal çalışmalarımın çıkış noktası   günlük dilin mantığı ve bilimsel bilginin matematiğinin üzerindeki YBA in reklam ve tanıtımını yapmak için sorusallar içeriğinde ve sorunsallar zemininde bir çözüm platformu sergileyerek   kolay bir ANLAM SÜRÜCÜ ve   hızlı bir ANLATIM AYGITI daha açık, seçik ve somut olarak sunmaktır.
Şayet bu uğraşlar başarılı olursa ve buna başkaları da katılırsa felsefe ve din katmanlarına ilişkin ortak bir dil ve mantık olanağı aranacak ve müşterek bir nutuk ve düşünme olasılığı doğacaktır. Nitekim bu konuda benzer bir çalışma 2009 de bir bilgisayar Dergisinde tanıdığım Tony Buzan’ın 1960 dan beri sürdürdüğü ZİHİN HARİTALARI tekniğidir.
Ancak bu teknik bir DİL olmaktan ziyada beynin üstün DOĞAÇLAMA öğrenmesine dayanan rastgele bir erişimdir. Oysa 1990 dan beri yürüttüğüm çalışmamla harfleri ve kuralları olan bir DİL ortaya çıkacak böylece ölçülü yerleşime ve düzenli erişime dayanan dil ve düşünce ve iletişim platformu olan bir YÖNTEMBİLİM (YBA) doğacaktır.
8.
Yöntembilimsel çalışmalar geçmişte   Aristo, Dekart ve Kant gibi öncüler tarafından yapılmış mantıksal, bilgi bilimsel ve yöntem bilimsel çalışmalarla felsefe içeriklerin ekolleri ve din konularının mezhebleri üstünde bir transandantal ve aşkın bir çalışmadır. YBA sunumu;   tefekkür ve taakkul ve DÜŞÜNME’ye müşterek bir dil ve biçim aramak ve bulmak çabalarından yararlanarak ve onlara dayanarak   yeni ve özgün bir katkı oluşturacaktır. Hatta YBA dili hızlı anlam sürücüsü ve kolay anlatım aygıtıyla Kritik Analitik Düşünme (KAD) yani eleştirel ve çözümleyici düşünme denilen zihin disiplininden daha verimli bir yoldur. Çünkü hatta mantıksal dedüksiyon (istintaç) ve indüksiyonun (istikra) kökeni ilmi temsilin (analojinin) delalet düşünü    ve edebi hikaye ve rivayetin kökeni teşbihin   (metafor) işaret dilini birleştirmektedir.

Günlük dilin mantığı ve bilimsel bilginin matematiği arasında bulunan EDEBİYAT.. bize sentaks (beyan; söz dizimi) işaretin tercümesine ile semantik (maan; anlam bilim) delaletinin teviline ilişkin DOLAYLI ve ARACILI lojik bilgi sunar. Bu ya Philo ya da Teo ait bir LOGOS’tur.. lafızdır, sözdür.. kimileri buna akıl der kimileri de nakil.. akla mubsıra ve nakle manzara veren DOĞRUDAN bir dil olabilir mi VE ARACISIZ bir başka bilgi bulunabilir mi ? Bu edebiyat günlük dil ve bilimsel bilgi üstündeki FELSEFE ve DİN katmanlarında halkın retoriği ve aydının diyalektiği dışında artık işe yaramamaktadır.   Oysa YBA ile bilinenden   “kuşku”yla SUAL (soru) çıkarmada ve bilinmeyenden “kesin” CEVABI (yanıt) elde sağlam ve sağlıklı bilgi ve buyruk taşıyan yüklemleri “test” etme .. uyarlı değişken ve tutarlı değer yüklenen yargılara “tez” etme    yolunda FELSEFÎ kuşku ve DİNÎ inanç bağlamında yeni bir yöntem olanağı sağlamaktadır.
9.
Düşün-me dillendirmeleri ve düşün-ce dile getirmeleri söz konusu edildiğinde tarih boyunca teşettüt ve çeşitliği düşün-me biçimleri ve tenevvüü ve türlülüğü düşün-ce tasarımları ortaya çıkmış olabilir.. bu düşüncelerin renkliğine ve görüşlerin karşıtlığına   rağmen bin yıllardan beri süregelen gelenekler.. belli başlı düşündürme çağrıları ve dillendirme çığlıkları dahi vardır ki bunlar genel ekonomik modeller ve toplayıcı politik çözümleri de içeren İDEOLOJİLER’dir. Bunlar her dil, din kültür ve uygarlık içerisinde kapsayıcı bir hayat görüşü olarak kendilerini yaygın olarak halka kabul ettirmişler ve bir DÜŞÜNCE HAKİMİYETİ olarak kendilerini tarihe mal ve topluma teyid ve kültürlere tescil ettirmişlerdir.. hatta yine bu yüzden DÜŞÜNME (tefekkür) istiklaliyetini de yitirtmişlerdir.. muhatablarını ya felsefe (dinsizlik) ya da metafizik (din) olarak suçlamışlardır.   
Bu ideolojiler; mitolojiler ve ESKİ DİNLER olan Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık ile yeni ütopyalar ve YENİ DİNLER olan nasyonalist.. pozitivist.. Marksist felsefelerdir.
10.
Nasyonalist, pozitivist ve Marksist FELSEFELER’i; eski Yahudilik ve Hristiyanlık ve Müslümanlık DİNLERİNİN; son üç yüz yıldır   dünyevi bir çözümü sunamamaları dolayısıyla   ya da bu eski dinlerin tabilerinin değişen ve gelişen dünyaya intibak edemeyişleri nedeniyle din yerine ikame edilen   ekonomik yeni çare ütopyaları ve politik yeni çözüm hikayeleri sunan YENİ DİNLER var sayıyorum.

Bu yeni dinlerin yaygın olmalarının nedenini ararsak bunun sebebinin kendi zihniyetlerinden ziyade kültürün bileşenleri olan dil ve dinin ortaya çıkardığı bilim çıktığını görebilir ve gelişen hukuktan kaynaklandığını düşünebiliriz. Belki bu aslında dil ve dinden oluşan kültürden bağımsız.. bilimsel ve hukuksal çözümlerden ayrı TOPLUMSAL bir olgununun görünümü ve KÜLTÜREL bir derleme fenomenidir. Bu konuda başta İbni Haldun olmak üzere Hegel, Comte ve Marks gibi tarih yorumcularının ve evrim yolcularının bir yürüyüş ÖYKÜSÜ.. var. Bu öykü ve yorumlama ve derleme kültürel yönden   sadece bir BETİMLEME’dir.. açıklama değil.    Fakat hangi çarenin tasavvuru ve çözümü bir gelenek korunması ve yenilik katılması dışında   mes’eleleri sonsuza dek hal edebilir ki ? Elbette “Eski hal muhal, ya yeni hal ya da izmihlal.” Bundan dolayıdır ki İDEOLOJİLER bir yerde yetersiz hatta gereksiz kalacaklar hatta çözüme en birinci engel ve sorun GELENEKLER haline geleceklerdir. Bu durumda soruları ve sorunları sadece kabre kadar gidebilenler ve kabirden sonrakiler diye ikiye ayırabiliriz. Çünkü İmamı Nursînin dediği gibi   “Eski hal muhal, ya yeni hal ya da izmihlal.”

Nitekim yeni dinlerin nasyonalizmin.. kapitalizmin.. sosyalizmin   son üç yüz yıllık icraatının sonuçlarını ve böylece uygarlığa ve insanlığa etkilerini objektif değerlendirildiğimizde bunlarında da giderek eski dinlerden çıkan bilimler ve hukuklar gibi yetersiz kaldığını sanıyorum. Şimdi sıkı durun; buraya kadar yaptığım eleştirilerle eski dinleri lüzumsuz ve yeni felsefeleri gereksiz.. bunları benimseyenleri de değersiz.. saymıyorum. Eğer SEN-TEZ tez ve antisinin bileşiminden oluşuyorsa ÇAĞDAŞ ve bundan sonraki çözümün başında sentezi eski dinlerin ve yeni felsefelerin birlikteliği değil mi ? Çünkü her birimizin dile ve dine ihtiyacı kadar emek ve özgürlüğü de gereksinimiz var.. Üstelik bunların yeşereceği zemin olan uzlaşma ve barışa da..

Ayrı ayrı kaldıklarında bu eski ve yeni din ve felsefeleri;   va’d edilmiş ebediyetler adayan ya da hazır hürriyetler sunan ütopyalar olarak görüyorum ve beklenen gedotlarıyla da hülya ve umutların birer PUT’u haline geldiğini savunuyorum. Çünkü çözüm ve çare sunarak yürüyen bilime perde ve ilerleyen hukuka engel olacak şekilde düşünmeyi durduruyor ve düşünceyi donduruyorlar.

Böyle diyorum lakin bu putların SORUNUN    in-putu mu yoksa ÇÖZÜMÜN out-putu mu olduğuna kesin konuşamıyorum. Çünkü bu yeni dinlerin sonuçları olan bilim ve ticaret ve tıbb artısı TEKNOLOJİ’nin ve din ve siyaset ve hukuk abartısı   İDEOLOJİ’nin , bir çözüm ve çare mi yoksa sorun ve dert mi, olup olmadığına karar vermekle alakalıdır.. ancak geçmiş yazılarımda sürekli yinelediğim gibi insanı doğaya yabancılaştıran teknoloji ile birlikte insani insandan uzaklaştıran ideolojiler sorun in-put’u oldukları varsayılmıştır.
Biz eski dinlerin yerine geçen yeni felsefelerin yani nasyonalizmin, pozitivizmin, marksismin ışığında yapılan bilim ve hukukun seçiminden dolayı ve bundan çıkan ticaret ve siyasetin gücünden dolayı ve bunlardan çıkan tekno-loji ve ideo-loji’den dolayı bu gün doğaya YABANCILAŞIYORUZ ve insandan UZAKLIŞIYORUZ yaşıyoruz diye düşünüyorum. Yeni dinler olan çağdaş ideolojilerin sorumlu tutulması savımın kanıtı şudur:

10.     
BİRİNCİSİ eski dinler gibi ve yeni dinlerin teknikleri bilimsel ve biçimleri yöntembilimsel bulunsa da tezleri ve   içerikleri toptan kabul ve toptan redde dayanmaktadırlar. Örneğin sadece “dünyayı” veya sadece “ahireti” cennet yapmakta çatışmalarıdır…
İKİNCİSİ benimseyenleri yığınlar olsa da savları ve iddiaların sonuçları bakımından birinin ol dediğini diğeri öl demektedir. Örneğin din haline getirilmiş ideolojiler sadece “özgürlük” ile avunmakta ve ideoloji haline getirilmiş dinler sadece “sonsuzluk” a sarılmakta…
ÜÇÜNCÜSÜ birinin HEP dediğine öbür HİÇ diyerek birbirini dışlamalarıdır. Çünkü kökenlerinde bilime değil İNANCA dayanmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki USLAMLAMA var sayması veya yok sanılması unutulmakta DENEYİM azlığı ve çokluğu göz ardı edilmektedir. Çünkü deneyim, uslamlama ve inanç yerli yerinde kullanılmamaktadır.. kullanıldığında da abartılmaktadır.

Bu üç yanlışın temelinde de ALANLARIN ve YÖNTEMLERİN farklılığının göz ardı edilmesi yatmaktadır.
Bundan dolayıdır ki kalkışı ütopya olan yeni dinler.. BİLİM’i hakikatla değil ekonomiyle ayakta tutmakta.. bekleyişi mehdi olan eski dinler.. HUKUK’u hürriyetle değil siyasetle yürütülmekte.. dünya Hakk ile değil kuvvetle yaşamaktadırlar.
11.
Çünkü felsefe ve dinler “nitelik”leriyle dine veya felsefeye karşı olsalar bile bu ikisinin ortak “nelikler”iyle   AYDINLIK kuşkulu soru ve KARANLIK kesin yanıttan öteye geçememektedirler.
Neden ? İşte asıl can alıcı soru bu!
Çünkü bunların ORTAK DİLLERİ yoktur.. TEK DÜŞÜNCELERİ vardır.. ki bu tek düşünceleri de İNANÇLAR şeklinde kendisini ele vermektedir.
Şu da var ki alışılmış inançlardan ve yerleşmiş önyargılardan kurtulmak kolay değildir ve bu nedenle bu eski dinleri ve yeni felsefeleri suçlamakla çözüm ortaya çıkmayacaktır. Cuma ÖZÜSAN’ın dediği gibi batının dini felsefe.. doğunun felsefesi dindir. Bu nedenle birinin ocağında felsefe diğerin yuvasında din yaşayamamaktadır.   Ellerinde tuttukları felefenin hakikat-ı kuvveti ile dinin hakk-ı hürriyeti arasını bulamamaktadırlar. Herkes birbirine tencere tava.. senin dibin benden kara.. diyecektir. Çünkü akıl çalışmıyor, duygu ve kin ve nefret ayaktadır.
12.
Birlik ve beraberlik sağlayan
konuşma ve uzlaşma ve barış ;
MONİST tek düşünce ile mi, tek bir inançla mı sağlanır ?
yoksa
DÜALİST ortak bir dille
bilgi ve inanç alış verişiyle mi gerçekleştirilir ?
Elbette bu sorunun mukni YANITI çok yanlı ve yönlü felsefe ve din konularında konuşma imkanı verecek ortak DİL olacaktır.. zaten dilin belirleyici özelliği İLETİŞİM anlamına gelir.. iletişimde bilgi ve buyruk alış verişi demektir.. mantık ve matematik ile yapılan bu alış veriş; günlük dilde işe yaramakta ve bilimsel bilgide geçerli ve yürürlükte olmaktadır.. mantığın ve matematiğin diyalektik ve retoriğinin çok yanlı ve yönlü alanları ve konuları içeren felsefi bilgide ve dini dilde yeterince ve gereğince elverişli olmadığından   binlerce yıldır süren çekişmeler, çatışmalar ve savaşlarda ortaya çıkmıştır, diye düşünüyorum. Üstelik dünyayı belirleyen ve dini tanımlayan dili giderek kötü kullanılmakta ve kötüye kullanılmakta ve sonuçta din, dünyayı ve insanı bozmaktadır. Ancak her bozuluş yeni bir düzelişi gerektirir ve bu da uygarlığı yürütür ve insanlığı ilerletir.

Bu güne kadar yapabildiğimiz günlük dilin düz yazısı ile felsefi edebiyat yaparak ve din vaaz ile ederek halka retoriğu kullanarak ve aydına diyalektik uygulayarak ikna etmek olmuştur. Bununla da felsefede izan ve dinde ikan kazandırılmıştır. Bunun da kişisel gelişime kısıtlı çıkarı   ve toplumsal evrime sınırlı bir yararı dışında köklü bir değişimi getirmemiş ve devrimci bir ilerleyişi görülmemiştir. Ancak bu boşu boşuna geçen bir süre değildir. Çünkü yazılı dil ve dinin altı bin yıllık bir aradalığında günlük dil ortaya çıkarılmış ve kurulmuş.. bilimsel bilgi kuramlandırılmış ve kurumlandırılmıştır.



13.    
6000 yıllık YAZILI kültürün dil ve din birlikteliğinin sonucunda Jaspers’in dediği gibi biz yunanlı Hekim Hipokrat’ı geçtik fakat Yunanlı Filozof Sokrat’ı aşamadık.. Hakikati hikaye etme konusunda Russell’in işaret ettiği gibi felsefede en iyi çözüm olan Platon’un Mağara İstiaresinden ileri bir çare bulamadık. Aristo zaten aşılmamış halde felsefenin temeli olan MANTIK kürsüsünde oturuyor. Peki bunlardan evvel altı bin yılık YAZILI DİL’in evvelinde ne var ?
Bana göre 6 bin yıllık YAZILI kültürün dilin ve dinin altmış bin yılık SESLİ evrimi ve gelişimi olması gerekir. Bun nedenle insanlar binlerce yıldır düşünüyorlar ve arıyorlar.. ancak sorguladıklarında düşündüklerinde, aradıklarında, bulduklarında ortaya koydukları bilgi ve inançları paylaşmak yerine birbirlerine kabul ettirmeye.. bilgilerini uygulatmaya ve buyruklarına uyudurmaya, hem de bazen zorla ve kuvvetle çalışıyorlar.. bu ideoloji haline getirilen DİN ile yaptıkları gibi din haline getirdikleri FELSEFE ile yapıyorlar.. sonuç ne din ne fazla kazanıyor.. ZORLA başta bulunanların dedikileri KUVVET zoru ile oluyor.. bu dün böyle olabilirdi ancak bu gün olmak zorunda değil çünkü BİLİM (fünun) ve HUKUK (fıkıh) denilen ilim İLİM katmanı oluşturduk.. bununla ticaret ve siyasetimizi geliştirdik.. anca öyle bir hale geldik ki ortaya çıkan TEKNOLOJİ ve İDEOLOJİ bizi birbirimize bırakmıyor..    öyle ise bu felsefi (filoloji ve filozofi) ve dini (teolofi ve teozofi) içerikleri yine onlara yani “ARAYANLAR”a bırakalım.. ancak bireysel gelişimi ve toplumsal değişimi daha ile götürecek ortak dili ve ortak dini bularak müşterek bilim ve müşterek hukukumuzu daha yararlı ve yetkin hale getirilim.. bunun anlamı bilgi toplumu ve hukuku devleti ülküsünü benimsemektir.. bütün bu gelişmelerin başında da hızlı anlam sürücü ve kolay anlatı aygıtıyla YBA öğrenmek, kullanmak ve yararlanmak ve yaygınlaştırmak duruyor ve bunu aktive etmek gerekiyor.
14.     
Biz bu işleri 2003 yılında internet ortamında tanıdığım Ankara’da Felsefe Öğretmeni Ferda’dan aldığımız kıvılcamla başlatmıştık. Böylece ortaya anlaM içeriklerin ve haddî şekillerin yani ALFA-NÜMERİK   dil “kod”larının analitik düzlemde imgelenip yansıtılabildiği yani ANLATIM kılınabildiği hızlı “anlam sürücüsü”nü biçimledik. Keza anlatım değerlerinin ve hattî suretlerin yani GNOSTİK-EPİSTEMİK düş “mod”larının   irdelenip ansılatılabildiği yani ANLAM kurulabildiği   kolay ”anlatım aygıt”ı tasarladık.
Bu YBA ile ortak dil ve din nasıl ortaya çıkartılabilir ve bundan nasıl müşterek bir bilim ve hukuk çıkartılabilir.. ve bunlarla genel   etnik (dil) ve tümel etik (din) tabanı oluşturulur, bu ayrı ve ayrıntılı bir konudur.
Biz sadece çok yönlü (yaratılışın ve buyruluşun, dayatımın ve deneyimin) alanların incelenebildiği ve çok yanlı (türlü ve çeşitli kavramların ve anlamların) konuların tartışılabilidiği    felsefe ve dinin ortak dili   olmaya ADAY analitik düzlemin   görsel, mantıksal ve metodik kullanımı ile YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ ortaya çıkardık.

15.
Felsefenin ve dinin “ortak dili” olarak hakikatin içeriğini değil hikmetin biçiminden söz edebiliriz. Adı üstünde, bilgi , düşünce, görüş inanç değil “dil”.. “ortak” dil bu.. kanımca HİKMET böyle biçimdir yoksa içerik olarak bilgi konusu ya da buyruk komutu değil. Fakat nedense çoğunluk HİKMET denilince bir bilgi içeriği sanıyor ve bunun de kendi din ve ideolojisi.. felsefesi ve izmi sayıyor. Ancak YBA denilince böyle içeriğinden soyutlanmış ve veri, data ve mutalarından soyulmuş HİKMETİ   “İletişim” dili haline getirip yeni bir SÖZ DİZİMİ (beyan) ve yeni bir ANLAM BİLİMİ (maan) ortaya koyabiliriz diye düşünüyorum.

Eğer YBA dediğim analitik düzlemin metodik kullanımını, bir kişinin (benim) bireysel düşüncesi olmadığını aksine de ortak bir anlam sürücüsü ve anlatım aygıtı haline gelebilmesi olasılığını yok sanmaz isek içinde bulunduğumuz YAZILI dilde bir aşama kayd daha edip Analitik düzlemin METAMATİK, aritmetik ve geometrik kullanımından sonra onu görsel, mantıksal ve metodik olarak kullanarak dil de ÜÇÜNCÜ   devrimi hep birlikte ortaya çıkarabileceğimizi umuyorum.

16.
Bu üçüncü devrim, günlük dilin ve edebiyatın MANTIĞIN sözeline ve niteline tahsis edildiği.. MATEMATİĞİN sayısal ve nicelinin fenn ilimlere   hasredildiği , felsefi bilginin ve dini içeriğin düşünenlere ve inananlara bırakıldığı köklü bir değişimdir.   Gerçeği gören YÖNTEM sözlüğünün ve doğruyu ören İNANÇ gözlüğünün ZEKA kaleminİN eline ve HAFIZA kağıdın üzerine çıkarılabildiği bu “analitik okuma ve sentetik yazma” ile   bilgiyi öğrenmek ve gerçeği öğretmek DEĞİL bir tür “öğrenmeyi öğrenmektir”
Böyle bir okuma ve yazma, sorularla düşündürtmek ve yanıtlarla düşündürmek yerine “düşünceyi düşünmek değil düşünmeyi düşünmektir”. Böyle bir düşünmeyle anlamı öğrenmek ve anlatımı düşünmek daha çok kendimizin olacak, gerekçeli sorular ve kanıtla yanıtlarla yargılar ve yüklemler başkasının empozesi.. savlar ve kanıtlar algı operasyonu, tezler ve testler göstermelik filimler ve medyatik infazlar olmaktan çıkacaktır.    
20.
Bu Analitik Düzlemin görsel, mantıksal ve metodik kullanımının olanağı arayan YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ 1990 dan beri yürüttüğüm çaba ve çalışmalarda parça parça doğaçlama olarak çıkardım ve o yıllarda rahmetli Prof. Necati ÖNER Hocamızın inayetiyle Ankara da Türk Felsefe Derneği Bürosunda kendisine ve birkaç akademisyene sunmuştum. Daha sonra OSMANZİYA takma adı ile   www.yontembilim.com sitemde yayınladım ve onun FORUM başlığında bin beş yüze yakın meraklı ve gizemli düz yazılar ile yirmi bine yakın tablo yayımlanmakta ve hala da sürdürülmektedir.    
21.     
YBA (Yöntem Bilimisel Analiz) in mahiyeti analitik düzlemin matematik kullanımını metodik, görsel ve mantıksal kullanıma evrilmesidir. Bu düşünme yönteminin geometrik formlar ve mantıksal normlar ile konseptual sentaks ve semantik modellerinin hızlı bir anlam sürücü ve kolay bir anlatım aygıtı haline getirilerek özgün ve yeni bir DİL’e dönüştürülmesinin yeni bir anlam ve anlatım devrimi olabilmesi için bir ekip çalışması ile iletişim aracı haline gelmesine bağlıdır. Şayet bu başarılabilirse belki 2500 yıllık Organon’un klasik MANTIK geleneğine eklemlenen ve 400 yıllık Kartezyen koordinatların MATEMATİK uygulamasını yükselten görsel mantıksal bir METODİK haline gelecektir. Bu USUL gereksinimin başlangıç koşulları ve arayışın sonuç süreçleriyle sağlanabilirse söz konusu YÖNTEM “bilimsel Analiz” düzeyine çıkacak ve belki de Kant’ın Transandantal Analiz dediği içeriksiz kavramsal tasarım genel bir kullanım haline gelebilelcek. Böylece fizik ve lojik içerikleri   ANLAM-landırarak illümüne eden (aydınlatan)   bireysel yeteneğimin ve metafizik bildirimleri ANLATIM-landırarak illüstüre (resimleyen) eden kişisel becerimin bana has olmadığı ancak zihnimizin evriminin bir parçası bulunduğu ANLAŞILIRSA.. ömrümün işlevi yapılanmış ve bilimsel misyonum bitmiş olacaktır.    

Fakat anlam, anlama ve anlatım.. dünyanın en zor üç işidir; ve zaten bu yüzden felsefe ve hikmet ve din var. Allah yar ve yardımcımız olsun. Amin.
Bilgi, sevgi, saygı ve sağlıcakla kalınız.

Üçyol 27.03.2015 21.15                  
OSMANZİYA


Düzenleyen osmanziya - 29-Mart-2019 Saat 10:14
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk