Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
Aktif Kullanıcılar Aktif Konular Üye Listesi Takvim Arama Yardım Skins Kayıt Ol Giriş |
Yöntembilim | |
YöntemBilim Forumu | Yöntem Bilim | Yöntembilim |
Konu: kendine bak | |
Yazar | Mesaj |
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3411 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Konu: kendine bak Gönderim Zamanı: 16-Kasım-2019 Saat 01:07 |
Atolye bir konuda çalışma yapılan yer.. terzi atölyesi.. marangoz atölyesi.. heykel atolyesi.. resim atolyesi.. sanırım alet ve adevat ile yapılan tasarım ve biçimlemelerin yapıldığı yer.. anlamında kullanılıyor.. stüdyo ise daha çok resim ve fotoğraf çalışmaları.. filim setleri bunun daha büyüğü.. idari büro ve ticari dükkan ile ofislerin mekanı..insanın TÜRETİM etkinliğinin yapıldığı tüm yerlerin çeşitliliğini gösteriyor. YBA ile İNSAN'ı inşa ettiğim yere ATOLYE adını uygun gördüm.. KURAMSAL olarak insanı inşa etmeye çalışıyorum.. karınca kadarınca ve kararınca.. kendimi ise hiç düşünmüyorum.. o kadar ÇİRKİN ki.. yüzüne bile bakamıyorum.. bazen insan kendisini de çok beğeniyor.. çünkü çok GÜZEL görüyor.. narsizm denilen bir nara düşülüyor.. işte bu ikisi de yanlış.. belki de marazi bir durum.. ancak kişisel olarak bu marazi durumdan TOPLUMSAL yarar ve İNSANSAL çıkar da elde ediliyor. Bir başlangıç çıkarmak.. bir girişimi işletmek.. bir örnek ortaya koymak için bu yanlışların yapılması gerekiyor.. Bu da çoğu zaman o insanın bile elinde olmayan bir YAZGI'nın çalıştığını da o insana duyumsatılıyor.. sorumuluk ve yükümlülük hissi duyuyor. Bu gün bu yaptığımı ve yaşlışımı KENDİNE BAK olarak adlandırdım.. kendime bakarak insanı tanımaya benim kendimi bilmemden uzaklaştırıyor.. ama bu benim sorunum.. sizin.. başkalarının.. insanın değil.. kimbilir belki yarın.. bu kendine bakarak insanı görenleri hemen öylece ve kolayca ikna etmek zor olacak.. çünkü insan PSL (psikoloji sosyoloji linguistik) insan ilimlerine bile bırakılmayacak kadar önemli ve değerli bir var oluş.. hele bilimci ve dincileri hiç.. ancak bu yolda.. dilin ve dinin.. bilimin ve hukukun.. ticaret ve siyasetin.. terbiye ve eğitim.. hatta teknoloji ve ideolojinin.. hatta cennet ve ütopyanın da çok katkıları var. Psikolojik kökümüz vehim ve hayal.. diğer taraftan bilgimiz kesincilik ve kuşkuculuk arasında dalgalanır.. ancak felsefenin bazen "salt" olarak nitelediği "ben"in "kendi"sinin bulutlar içinde sakladığı bin bir suratı var.. diye düşünüyorum. YBA bu çok yanlı ve yönlü işte başa çıkmaya yararlandığım bir araç. Psikolojik kökümüz vehim ve hayal.. diğer taraftan bilgimiz kesincilik ve kuşkuculuk arasında dalgalanır.. ancak felsefenin bazen "salt" olarak nitelediği "ben"in "kendi"sinin bulutlar içinde sakladığı bin bir suratı var.. diye düşünüyorum. YBA bu çok yanlı ve yönlü işte başa çıkmaya yararlandığım bir araç. Tablodaki siyah katman üzerine kırmızı bir katman daha yerleştirilmiş.. KP projesi başlıklı ve her yıl revize ederek yayımladığn bir çalışma var.. parti ve proje ile para ve pazar aşamaları olan.. bu modeli buradaki başka bir model üzerine yerleştirerek biraz daha somut hale getirdim.. Bu projeler elbette benim HAYALLERİM.. hayaları peşinde koşan.. gereksinimleri ve arayışları ardından giden pek çok insan başarılı olarak.. evini, derneğini, şirketini.. partisini.. vakfını.. devletini kurarak.. hem hayallerini gerçekleştiriyorlar.. hem emellerine nail oluyorlar.. hüylalarını sağlıyorlar.. ancak YBA sürekli solladı.. inek sağılır.. şecerede denilen ağaçtan meyve denilen semelerde İSTİSMAR edilir. eşyalar istimal ve eşhas istihdam edilerek.. her ne kadar bunun adı sol jargon da SÖMÜRÜ denilerek SEMERE nin adı kötüye çıkartılmış ise de.. bu kafalarındaki bir HÜLYA'dan dolayıdır.. kendi hülyalarına göre tutarlıdırlar.. öbür tarafta bir dünya cenneti değilde bir ahiret cenneti tutanlarda hülyalarında tersinden tutarlıdırlar.. elbette benim bu hülyalardan birini tutma hakkın ve yetkim de bulunuyor. Ancak benim hülyam biraz farzlı.. çünkü biraz ona biraz da buna benziyor.. ancak bana anlayan.. anlamasa bile bana destek vermeye cesaret edebilen.. insanlar çok az.. nitekim bir yazı da hodri meydan dedim sağ olsun baş altı arkadaşım.. bende varım dediler.. ancak onlarla bir arada bir ATOLYE de bir araya gelip çalışma yapamadık.. izmirde olanlardan da bir ses çıkmıyor.. ancak herkesin gerek özel gerek resmi işi başından aşkın.. bir "hayal" peşinde gitme lüksüne sahip değiller.. ancak yine umut kesmiş değilim.. çünkü ATOLYE çıkarsa ancak ardından enstitü ve konferans gelecek.. ardından üniversite (akademi) ve sanayi (endüstri) çıkacak.. ve tabi ki çıkarsa ki.. olursa ki.. DEVLET-SİZ.. devlet siz olacaksınz.. Çünkü âlem buysa kral benim diyeceksiniz.. ne demişler aç tavuk rüyasında kendini darı anbarında görür.. ancak siz YBA in temelini yani Yontembilim bilseydiniz.. BİLİM'i de bilecektiniz. Gelelim YEŞİL katmanı.. çaresizseniz çare sizsiniz ? DEVLET.. temeli dil ve din olar KÜLTÜR'ün ortaya çıkardığı toplum ve uygarlığn.. eski terimle cemiyet ve medeniyetin.. küçülmüş ve fakat ŞEHRİN ve MEDİNE'in büyümüş bir hali.. İnsan şehirsiz yaşamayacağı gibi medeniyetsiz ve sonuçta devletsiz de yaşayamaz.. cemiyet ve millet.. iyi güzel de.. barışta teşkilat ve organizasyon tıkır tıkır insana hizmet ediyor da savaş çıkında insanı yiyen bir makinaya dönüşüyor.. elbette savaş olmazsa barış olmaz.. bunun bilincindeyim.. ancak iki savaş arasını uzatarak barışı ve başarıyı biraz daha uzatabiliriz.. BRŞ ve BŞR hadi şöyle bakalım B-rş ve B-şr.. BEŞER bu ikisini bir arada tutabilir.. ortak beşeri ve insani değerler olan dil ve din ile emek ve hürriyet ancak BARIŞ ortamında var oluyor ve gelişiyor ve sürüyor ise bu BAŞAR.. haline getirmeli değil mi yiz ? BEŞER BARIŞ BAŞAR... başar BARIŞ beşer.. sakın bu beni AŞAR demeyin.. "B"yi unutursanız.. BAŞ arı olamazsınız.. ancak baş arı olursanız da herkesi sokarsınız, diye karşı mı çıkacaksınız ? Haklısınız.. ancak kuvvetli olmazsanın da HAKKI koruyamazsınız.. hakkı korumak bile sakıncalı.. çünkü kendini koruyamayan sahte tanrılara benziyor.. sonuçta görüyorsunuz.. günlük dilin düz yazısı ile GEVEZELİK'dan fazla bir iş yapmıyor görünüyoruz.. öyle ise işi İCRATA dökeceğiz.. yani kişisel ve biresel ve özel çapta EL ELE verip bir YBA atolyesinde "insanı" inşa etmeye başlamalıyız.. yani kendimize bakmalıyız.. nasıl görülüyoruz.. nasıl örülüyoruz.. bunu YBA hızlı anlam sürücüsü ve kolay anlatım aygıtı ile yorulmayan yorumlarla.. çabucak.. yapacağız.. ama bu işe bir YER'den başlamak gerekiyor.. işte yer bu ATÖLYE.. şimdilik üç kelime bulduk; BEŞER..barış.. BAŞAR.. yani BEŞ tane BAŞ bulsak bu işte girişerek dörüncü kelimeyi de buluruz... bir'i yazar barış-cı.. bir okur barış-cı.. bir düzeltir barış-cı.. biri yayımlar barış-cı.. şimdi bu dört işi BEN yapıyor.. çok BENCİLİM değil mi.. kimseye bir İŞ bırakmıyorum.. kim bilir yazerlikten emekli olduğum gibi bu çok görevli YAZAR'lıktan da VE BU DA BU GÜNLÜ DÜŞÜNCELER: Beşerin kökü vehim ve hayal olan bir olanak ve ölanak olduğu açık.. ancak onu yüklü emanetler ve programlar ve protokoller var.. buna bağlı olarak prosesler ve prosedürler var. Ancak tüm bunları evren ilimleri ve insan ilimleri kültürler boyunca saptadık.. topladık ve biriktirdik. Ancak temeli dil ve din olan KÜLTÜR atmosferinde yani "dünya" denilen bir kabuk taşıyan bir "sümüklüböceğin" yükünün farkında olması gerekiyor. Bunu kafaya konulan dil sepeti ve kafaya geçirilen düş çorabı metaforu ile anlatmaya çalışıyorum. Artık bu sorunu günlük dilin düz yazısıyla çözmeye çalışan felsefi edebiyat ve din vaazı ile bu işle başa çıkamayız. Artık din ve felsefe için orta bir dil gerekiyor. Elbette günlük dilin mantığı ve bilimsel dilin matematiği ile bazı sorunlarımızı çözüyoruz.. hatta dil ve dinden çıkan sağlam ve sağlıklı olduğunda bilim ve hukuk bir numaralı yardımcılarımız. Bu alanda herkes üzerine düşeni yapıyor.. ancak bilimci ve dincilerin tanrı tanımazlık ve tanrı tanırlık çekişmesinden fazla bir iş yapmıyorlar. (ARKHE-LOGOS) dergisi için yazdım: Düş-ün-ce yaşama geçtiğinde düş-ÜN-me olmaktan çıkıyor.. düştüğünden midir ? Ünlenen çoğu sözler unutulmazsa yeni sözler ünlene bilir mi ? Oyle ise asıl olan, anlamaktır, konuşmaktır ve yaşamaktır. Ancak bu üçü DÜŞÜN-ME kadar kolay değil.. şimdi bu düşünmeyi bile yapmayan.. yapamayan.. engelleyen kurallar.. engellenen koşullar yüzünden kaçınan pek çok ezber ve taklid DÜŞÜN-CE'leri görünce anlıyorsunuz ki bazı düşünceler ya GEREKSİNİM değil ya da DÜŞÜNME'ler arayışa geçmedi.. geçemedi.. bu yüzden "Düşünenleri arıyorum.. çünkü arayanları düşünüyorum." sloganıyla kendime bakmayı sürdürüyorum. Gereksinim hedefleri ve arayışın amaçları yoksa.. kaynaklanan ve araçlanan düşünce (fikir) ve düşünme (tefekkür) de bulunmaz.. sanıyorum. Osmanziya Yapabildiğim düştüğüm süt "KÜB" içinde çaBalamak ve çaPalamak.. böylece işin BORU'nun POWER'in yakalamak.. sonra sıra gelecek ^R^ sine ve böylece BR ve PR doğacak.. yani açtığımız gedikte bu hapishaneden çıkmak ve oyduğumuz tunelde ilerlemek.. başlayacak.. KÜB filmini seyreden bilir.. orada tunelin bütün odaları küpten.. bu, bundan dört yüz yıl önce analitik düzlemin "math" kullanımının zihin düzlemlerini "fî amedim mümeddede" yapmasıdır.. AKSOY hoca on yıl önce felsefe bundan kurtuldu demişti.. ancak bu bilgi evrenin pareleline yani inanca geçmek gibiyse.. yani Aristo'nun sistematiğini.. Dekart'ın metodiğini.. yapamamış.. Kant'ın kritiğini.. ve Marks'ın diyalektiğini bile sağlamamış.. demektir. Analitik düzlemin "meth" kullanımı olan YBA ile bu küp'te bir DELİK açılma olanağı yakalanabilir.. ancak bu Kuantum'un MEKANİĞİ değil.. ZİHNİN interaktifi.. ama insan iki nesne bilir onu da karıştırır.. bu yüzden çok zihinler bu mekanik ile interaktifi karıştırıyor olabilir.. Russell'in lojiko matematiği varsa.. YBA inde compto metodiği var.. üstelik bu dördünün bileşeni BERR'leri taşıyan ve bileşkesi BİRR'leri yüklenen içeren bir geleceğe açılan bir TUNEL.. aktörleri.. faktörleri.. sektörleri kapsayan bir VEKTÖR.. ve fark ettiyseniz kafamız hep koordinatik çalışıyor.. işte bu bizim DÜŞMANIMIZ.. ancak onu yenmek için tanımak zorunda değil mi yiz ? KOKU KORKU yoksa KOKU .. beş duyunun yakınlarının iki öncesi.. birincisi dokunma.. ikincisi tatma.. üçüncüsü koklama.. uzak olan görsel ve işitsel dünyanın bu tabanı hayvanlar içindir.. bunun için hayvanları koklaşa koklaşa.. insanlar konuşa konuşa.. derler. Bu ikisinin arasında kalan görsel ve işitsel alanda BİLİM'e kalır.. bize düşen nedir ? DÜŞÜNME.. İşte burada PRO-METUS'u izleyeceğiz.. TANRI’YA karşı ateşi mi getirdi yoksa TANRILAR’a karşı ışığı mı.. bence orası tartışmalı.. geçmiş ateş (ısı) olacak bilecek fakat gelecek ışık (ışı) olarak belleyecek. Ancak ısı'dan isi'ye (emele ve semantiğe ) . ışı'dan işi'ye (dile ve sentaksa) toplam olarak semiotiğe geçmek beşerden insana geçmeye alamet, işaret ve delalet.. ancak insanlığa geçmekte, bizim hayvaniyet-i beşeriyet yanımızın ortadan kalkmasını gerektirmez.. bağlı olduğumuz protokollerle birlikte bu programlarda eğitimimiz ve gelişimimiz.. ailenin inkişafı ve insanın tekamülü için gerekli olduğunu düşünüyorum. Düzenleyen osmanziya - 16-Kasım-2019 Saat 01:49 |
|
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |