Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
Aktif Kullanıcılar Aktif Konular Üye Listesi Takvim Arama Yardım Skins Kayıt Ol Giriş |
Dünya | |
YöntemBilim Forumu | Genel | Dünya |
Konu: simurg | |
Yazar | Mesaj |
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3534 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Konu: simurg Gönderim Zamanı: Bugün Saat 02:50 |
Kartal yazısına SİMURG ile yanıt verdim: Bu yanıtı sebeb olan Mehmet BAŞ'ın yazısı: oğunun Keskin Gözlü Kartalı: Muhammed İkbal Bir zamanlar İngiliz sömürgesinin ağır zincirleri altında inleyen Hindistan topraklarında, gökyüzünü delip geçen bir kartal süzüldü. Bu kartal, yalnızca kanatlarının gücüyle değil, gözlerinin keskinliğiyle de ufku görebiliyordu. Bu kartal, Muhammed İkbal’di. Öyle bir kalp taşıyordu ki hem doğunun hikmetini hem de batının ilmini içinde yoğurmuştu. Lakin onun için bir sınır vardı: Hakikat. Hakikat ne doğuya ne de batıya aitti; hakikat, yalnızca Allah’a aitti. İkbal, henüz bir çocukken babasından duyduğu bir öğütle yüreğini şekillendirmişti: “Kur’an’ı sana indiriliyormuş gibi oku.” Bu cümle, onun ruhunun kılavuzu oldu. Kur’an’ı anlamak ve onun özüne sadık kalmak için tüm benliğini ortaya koydu. Memleketinde aldığı sağlam dini eğitim, onu derin bir iman ve irfan sahibi yaptı. Ancak bu yeterli değildi. Daha fazlasını öğrenmek, ufkunu genişletmek için İngiltere’ye gitti. Batı’nın cazibesine kapılmadan, köklerini kaybetmeden döndü memleketine. Orada öğrendikleri, onun fikir dünyasını zenginleştirmiş, ancak kendi öz değerlerinden sapmasına neden olmamıştı. İkbal’in ruhu, şiirlerinde yankılanan bir fırtınaydı. Onun kalemi, sadece kelimelerden değil, inançtan, aşktan ve mücadeleden yoğrulmuştu. “Cavitname” adını verdiği eserinde okuyucularını Dante’nin “İlahi Komedya”sının ötesine taşıyan manevi bir yolculuğa çıkardı. Bu kitap, bir miracı andırıyordu; okuyucular, kalplerinin derinliklerinde yükseliyorlardı. İkbal, bu eserde Zinderud mahlasını kullanmış; ancak başka hiçbir eserinde bu yola başvurmamıştı. Onun kalemi, yalnızca güzelliği değil, mücadeleyi de işaret ediyordu. “Çan Sesi” adlı eserinde Müslümanlara bir çağrı yaptı. Esarete karşı ayağa kalkmaya, uyuşmuş kalplerini uyandırmaya davet etti. Bu davet, dalga dalga yayıldı; İkbal’in sesi, mazlumların sinesinde yankılandı. İkbal’in tasavvuf anlayışı, onu diğer düşünürlerden ayırıyordu. O, benliğin yok edilmesi gerektiğine inanmadı. Bilakis, benliği geliştirmenin, aşk ve fakr ile güçlendirmenin peşindeydi. Fenafillah yerine bekabillah anlayışını benimsedi; çünkü ona göre benlik, Allah’ın tecellisiydi. Tasavvufu bir ruhsal derinlik olarak görürken, onu istismar edenlere karşı sert bir tavır takındı. Hurafelerle ve kaderciliğin pasifliğine saplanan yaklaşımlarla mücadele etti. Mevlana Celaleddin Rumi, İkbal’in en büyük ilham kaynağıydı. Mevlana, onun için bir mürşit, bir yol gösterici, bir aşk kaynağıydı. İkbal, Mevlana’nın sözleriyle susuzluğunu giderdi, eserlerinde onun vecd ve heyecanını taşıdı. “Mevlana, aşkın rehberidir; sözleri susuzlara çeşme, vücudu vecd-ü heyecandır” diyerek onun yoluna duyduğu hayranlığı dile getirdi. İkbal, yalnızca şair değildi. O, bir eylem adamıydı. Düşünceleriyle bir milletin kaderini şekillendirdi. Pakistan’ın fikri temellerini atan bir mimar, Hint Müslümanlarının sesi oldu. Müslümanların birleşmesi, esaretten kurtulması ve İslam’ı hakkıyla temsil etmesi gerektiğine inanıyordu. Onun düşünceleri, yalnızca bir millete değil, tüm ümmete rehberlik ediyordu. Muhammed İkbal, hayatını İslam’a adadı. Sözleri, kuru bir akılcılığın ötesinde kalplere işleyen bir sıcaklık taşıyordu. Onun için ilim ve aşk vazgeçilmezdi. Kur’an ve sünnet, onun rehberiydi. Eylemlerinde yılmaz bir azim, fikirlerinde derin bir hikmet vardı. Bugün, İkbal’in mirası hâlâ canlıdır. Onun eserleri, yalnızca bir milletin değil, tüm insanlığın dirilişine ilham olmaya devam etmektedir. Bu gökyüzünü delen kartal, gölgesiyle bile ümmete umut aşılamaktadır. Mehmet Baş 2012 İkbali anlatırken onu tanımlayan şu "İkbal’in tasavvuf anlayışı, onu diğer düşünürlerden ayırıyordu. O, benliğin yok edilmesi gerektiğine inanmadı. Bilakis, benliği geliştirmenin, aşk ve fakr ile güçlendirmenin peşindeydi. Fenafillah yerine bekabillah anlayışını benimsedi; çünkü ona göre benlik, Allah’ın tecellisiydi. Tasavvufu bir ruhsal derinlik olarak görürken, onu istismar edenlere karşı sert bir tavır takındı. Hurafelerle ve kaderciliğin pasifliğine saplanan yaklaşımlarla mücadele etti." Fıkrası dikkatimi çekti. Kuramsal olarak yerinde ve KATILDIĞIM bir yaklaşım.. ancak uygulaması söylendiği ve katılındığı gibi kolay değildir. BEN’lik bir emanettir ve onun hürriyet ve ayniyet gibi iki kanadı bulunan ve zaptı kolay olmayan bir KARTAL’dır.. her ne kadar bazılarında tavuk ya da horoz olarak görünse de. Çünkü bir savaş ve barış sorunu ve aynı zaman bir sınav ve yarış konusu olan kavi ve zayıf ilişkileri bir çırpıda değil bir kaç bin yılda bile çözülebilen bir mes'ele değildir. İNSANIN bireysel ve toplumsal ve ulusal var oluşu.. üzülerek belirtmeliyim ki dilden dine.. bilimden hukuka.. ticaretten siyasete.. teknolojiden ideolojiye uzanan bir çizgide EVRİMSİZ yaratılış mubsırası ve YARATILIŞSIZ evrim manzarası olarak arz edilmeye çalışılıyor. İnsanın bu köklü sorunsalı akıl ve kalb uyumundan dünya ve ahiret dengesine kadar geniş bir yelpazede cereyan eder münasebeti önümüze serer. Keza kadın ve erkek ilişkilerinden birey ve toplum bağlantılarına kadar geçerli hattı vasat sorumluluğu yükler. Keza bu maişet (mal ve hizmet) sunumunun ve meşiet (fazilet ve kemalat) serimine damgasını vuran KAVİ-ZAYIF sıkıntısı bu gün giderek artan ölçüsüz sermaye ve emek çekişmesi ile sorumsuz iktidar ve muhalefet çatışması olarak görülüyor. Ne yazık ki ekonomik çıkarlarda ve politik yararlarda dile getirilen ideolojik yaklaşımlar çoğu zaman yanlış olarak hakk ve batıl kavgası olarak dillendiriliyor ve bu yüzden meşru kuvvetin ve masum hakkın HAKİKAT zemininde bir araya gelmesini engelleyeniyor. Bu yüzden körüne inanışı destekleyen boşu boşuna savaşı tetikleyen bir TARTIŞMA konusu oluyor. Örneğin Fenabillah yerine Bekabillah anlayışı.. dini vaazın Fena ve Beka çatışması yerine Kur’an ilk sayfasında dillendirilen felsefi Şuhud (fenomen) ve Gayb (numen) saptaması alınsaydı bu güne kadar yapılan YANLIŞLIKLARIN bir derece önüne geçilebilirdi. Ne yazık ki halk ve aydın HAZIR açık ve seçik SEHİL yani anlaşılır yazılarıyla isbat ve ikna eden hocaların AT'ına binmektedir. Gelenekselleşmiş ZİHNİYET ve yerleşmiş FİKRİYAT Hazır düşünülmüş ve sehil olarak kanıtlanmış fikirler ve inandırılmış görüşler etrafında sorunlar popülize edilerek ideolojik yanlara yem ve siyasal partilere oy deposu haline getirilmektedir. Çünkü ideolojilerin ve partiler insanları etrafında toplayabileceği ve yararlı olabileceği somut planlar, projeler ve programlar yerine soyut ortak insani değerler olan dil ve din ile emek ve özgürlük etrafında toplamaya çalışılmakta ve böylece avam-ı ülema (entelijensiya) ve ümera (bürokrasi) ve agniya (burjuvazi) havassa kurban edilmektedir. Biz çağrımız YBA ile zihni AT'a tek başına binip ikbalin meçhuline ve istikbalin münkerine göndermiyoruz. Onu güvenli bir pegasus (simurg) uçağına bindiriyoruz.. o KARTAL’da sadece zümrüdü anka olan bulunan hürriyetin İMAN değil ve yakut akna olan ayniyetin USUL kanatlarını da çalıştırıyoruz. Dediğimi çoğunuz anlamayacaksınız.. çünkü bu ülfet peyda ederek alıştığınız görüşleri ve hazır anlayacağınız fikirleri değil fikirlerin içeriklerini sorgulayabileceğiniz teemmül makinesi satıyoruz. Ne yazık ki bu hızlı anlam sürücüsü ve anlatım aygıtının müşterisi bu güne kadar çıkmadı… Saygılarımla. Osmanziya 15.12.2024 02:21 Kuşkusuz tanımladığınız gibi İKBAL bir kartaldır.. vazifesini yapmış hizmetinin ücretini almak üzere gitmiştir.. Bediuzzaman Said Nursî de başka bir kartaldır.. görevini yerine getirmiş ve gelecekte İmamı Gazali.. Mevlana Celaleddin.. Hacı Bektaşı Veli.. İmamı Rabbani.. gibi İMAMI NURSÎ ünvanıyla anılacak şarkın öncüsü ve doğunun imamıdır. Doğunun bu öncüleri bulunduğu gibi batının Aristo ve Dekart ve Kant gibi öncüleri bulunur. Cuma ÖZÜSAN dediği gibi batının dini felsefe ve doğunun felsefesi dindir. Ne doğu dinden ne de batı felsefeden vaz geçer. Bu durumda Türkiye Cumhuriyetini donanımını değiştiren M.Kemal ATATÜRK ile T.C. yazılımını değiştiren İmamı Nursî'nin yirmibirici yüzyılın bu ilk çeyreğinde ortaya çıkan bir ANADOLU gerçeği ile karşı karşıyayız. Dünya haritasında elbette köklü medeniyetlerin ZAMAN zeminine bir HARİTASI bulunur. Mısırın bir haritası.. Yunanın bir haritası.. Romanın bir haritası.. Farsın bir haritası.. Osmanlığının bir haritası.. Alman ve Fransız ve İngilizden oluşan Avrupanın bir haritası.. denize kavuşmak isteyen Rusyanın bir haritası.. sıkıştı coğrafyadan dünyaya yayılmak isteyen Çinin bir haritası.. söz konusu olabilir. Bizim de yüz yıldır kan ve göz yağı ile yuğrulmuş İrandan Yunanistana.. iraktan İsraile "orta doğu haritamız" vardır ki bu haritanın merkezinde yer alan doğunun ve batının KAVŞAĞI bu Anadolu ülkesi.. beş bin yıldır batıda doğuya.. doğudan batıya geçen kavimlerin ve devletlerin KÖPRÜSÜ olan Anadolu JEO POLİTİĞİNİN geleceği ARMEGEDON denilen distopya ile çiziliyor. Her din ve her kültür kendi MESİH'in antisi olan DECCALİ buraya konumlandırıyor. Bunun adına "körü körüne inanıp boşu boşuna savaş" adını veriyorum. Bu güne kadar doğma dediğimiz dini sanılan pek çok YANLIŞLARI ortadan kaldırdık.. en azından üç kez KAİNAT tasvirimizi değiştirdik.. yer merkezli dünyadan güneş merkezli dünyaya ve oradan izafiyet ve kuantumun evrenlerine geçtik.. doğal ve normal olan savaş ve barışları büyütüp distopyaları ve ütopyalara çevirdir.. dünyevi ve uhrevi cennetler kurduk ve biz bunlar için birbirimizi ÖLDÜRÜYORUZ.. kendimiz için başkalarını feda ediyoruz.. elbette kökeninde sınav ve yarış olan savaş ve barış olacaktır.. ancak bunları insanlığın ortak değerleri olan dil ve din ile emek ve özgürlük değerleri alet ve bayrak yapmak çok akılsızca.. pek acımasızca.. bunun için ANADOLU eski OSMANLICI diriltecek bir İSLAM devleti.. yerine.. türklerin batıyı türk olmayanların doğuyu ele geçirme emelleri yerine irandan yunanistana.. iraktan israile bir devlet-i insaniye olan ANADOLU BİRLEŞİK CUMHURİYETLERİNİ öneriyorum.. geçen yüzyılda SAVAŞTA ölen iki milyon orta doğu halkına.. yeni yüzyıllarda bunun katlarının eklenmemesini istiyorum.. bağrından bilim ve din çıkmış ANADOLU'un bunu yapacak yeteneği ve olanakları da bulunur. Nitekim ilmin inşa eden ve düşündüren ATATÜRK ve dini canlandıran ve imanı seslendiren İMAMI NURSİ bunun kanıtlarıdır.. gaybı görmeyen gözlerimiz ütopya ya da distopya ile kararmamışsa bunu görebiliriz. Sonuç bize tahsis edilen kabiliyetimiz İKBAL'imizin ihtisası ise halife-i arz olan İNSAN' inşa etmek üzere kullanacağız ve beşeri türünü diğer hayvan türlerinden daha aşağı duruma düşürmeyeceğiz ve islamiyet-i suğra olan İNSANİYETİ de de insaniyeti kübra olan İSLAMİYETE götüreceğiz.. ancak insan olmadan İSLAM olmaz.. islam olmadan da İNSAN kurtulmaz. bunun için gelecekte insanlar ve islamlar ARMAGEDON olmadan birlikte ve bir arada yaşayacaklardır İnşaallah. Saygılarımla sağlıcakla kalınız. Osmanziya 15.12.2024 üçyol İzmir 09:20 Düzenleyen osmanziya - Bugün Saat 09:47 |
|
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3534 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Gönderim Zamanı: Bugün Saat 09:44 |
Üç güç; ekonomik, politik ve askeri:
Katil ve katiamcı israil saldırıyor.. kimse bir şey yapamıyor.. neden.. niçin.. nasıl ? Katile, anasına, babasına küfretmenin bir anlamı ve çözümü olmuyor.. Mahkeme-i Kübra'ya bırakmakta büyük yargılamanın manasına uymuyor.. öyle ise "körü körüne inanıp boşu boşuna savaşma" olgusuna karşı görü göre inanıp dolu dolu barış yaşamanın yoluna.. yöntemine ve yaklaşımına bakmak gerekiyor.. düşünenler.. anlayanlar ve inananlar için. Osmanziya 14.12.2024 23:23 üçyol izmir dedim Ali BAL kardeşimiz dedi: İsrail katleder,yakar yıkaken siz hangi barıştan bahsediyorsunuz Mustafa bey? Dedim ki: Koordinesiz ilmin ilim olmadigini.. disiplinsiz iradenin irade olmadigini.. kontrolsuz güçu güç olmadiğini.. muslumanlarin ve masonlarin ve marksistlerin dunyayi savaş alanina çevirmelerinin hakki olmadigini.. demek istedim.. Bununla beraber şunu da biliyorum: GÜCE yarar bir işin çok çelici engelleri bulunur.. İŞE yaramaz gücun çok çekici koşullari oluşur.. sonuçta IŞ.. amel.. fiil.. hareket.. güç ve gürun bileşimi üç ürün çıkarir; ilim.. irade.. kudret. Osmanziya 14.12.2024 23:40 Düzenleyen osmanziya - Bugün Saat 09:45 |
|
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |