Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
Aktif Kullanıcılar Aktif Konular Üye Listesi Takvim Arama Yardım Skins Kayıt Ol Giriş |
Dünya | |
YöntemBilim Forumu | Genel | Dünya |
Konu: SORULAR | |
Yazar | Mesaj |
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3479 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Konu: SORULAR Gönderim Zamanı: 05-Mart-2019 Saat 11:43 |
SORULAR
KONUŞMANIN söyleme ve dinlemesi var.. Fakat konuşmanın altında yatan DÜŞÜNME’dir. Düşünme nedir ? Benim buna yıllardır verdiğim cevab; bilinenlerden SORU çıkarma ve bilinmeyenlerden YANIT almadır. Bu iş geniş anlamda ARA ve BUL etkinliğimizdir.. bu geniş alana girmeden kapalı “soru” ve karanlık “yanıt” hakkında SORULAR başlığı ile durmak istiyorum. Konuşma varsa.. düşünme olacaksa.. yanıt aranıyorsa.. soru bulunuyorsa sözlerdeki sağlam ve sağlıklı bilgi ve buyruk arama ve bulma söz konusu olan YBA devreye girecektir. Özne varsa yüklem bulunuyorsa.. ad varsa eylem oluyorsa.. soruların da nerede çıktığı sorulacaktır.. hatta soruların kendisi de bir soru konusu olmuş ve İlk mantık kitabı olan ORGANON’u yazan ARİSTO.. soru sözcüklerini dilin kategorileri olarak kabul etmiştir. Sanırım; kim, ne, neden, niçin, nereden, nerede, nereye, nasıl, kaç gibi dokuz on tane “acaba” yı temel kavramlar olarak kabul etmiştir.. garib değil mi ? Bu gibi “garip”liklerle sıradan insanlar ilgilenmez.. Aristo gibi cins adamlar ilgilenir.. tabii biz bu kadar incelemiyoruz biraz daha içeriklerle.. bilinenlerdeki bilinmeyenlerden ziyade bilinmeyenlerdeki bilinmeyenleri merak ediyoruz: Nereden sorusu yerine nereden GELDİK diyoruz.. nereye yerine nereye GİDİYORUZ diyoruz.. işte bu gibi sorular içerikli din ve felsefe sorularıdır.. fakat insanlar sadece bu dil ve dine ilişkin DERİN soruları sormazlar.. pek çok ana hat ve ayrıntıları da merak ederler: Bilimsel sorunlar.. hukuksal sorunlar.. bireysel sorunlar.. toplumsal sorunlar.. tıbbi sorunlar.. ahlaki sorunlar.. edebi sorunlar.. ve hatta bu sorunlardan doğan sorulardan başka sorun olmasa merak saikasıyla mantıksal sorular.. matematiksel sorular.. seksi sorular.. politik sorunlar.. ekonomik sorular.. özel sorular.. gizli sorularda bulunur. Sorular, merak saikasından başka sorunlardan ya da zorluklardan çıkan karanlık ve kapalılıklarla ortaya çıkarlar. Eğitim alanından, bilim ve hukuk çalışmalarından ve sorunlarından çıkarlar. Z-or ve S-or sanki iki kardeş.. so-z ve zo-s iki ses.. bu değişken olarak kullanılabilecek seslere soz ve zos değişkenleri bir terim yapılıp onlara bir DEĞER atanmamış.. bu “ad”ların Türkçe bir “anlam”ı yok.. yalnız bu fakir kelama SÖZ denildiği gibi uzun suredir “kalem”e SOZ diyoruz.. SES çıkaran saz ve bağlama varsa SÜS çıkaran soz ve kelam denilen BAĞLAM neden olmasın.. kalem ve kelam iki sevimli ses.. bunlar varken neden soz ve söz’e gereksinim duyuyorsun.. derseniz.. derim ki ben vatandaş olarak Türk’üm.. TÜRKÇE düşünürüm.. yüce dinim gibi yüksek dilime de hizmet etmek isterim. Dininim dili KAF’lı ka-lem ve KEF’Lİ ke-lam diyorsa dilimin bunlara SOZ ve SÖZ demesi de başka bir güzellik.. baksana kalem’de hiç nokta yok “O” tek başına.. kelam’a ise “O” harfinin üzerine İKİ nokta koyup özek kalem ile odak kelamı seslendirmiş. Şimdi zor bir soru; kalemin kitabeti ile kalemin kıraatı arasında ne fark var ? Yani sozun yazması ile sözün okumasının ayırt edici özelliği nedir ? Neyse bu meşakketli suali geçip “sual” üzerinde durmayı sürdürelim. Bağlam, iki kavramın bir araya getirilmesinden ortaya çıkan ANLAM’a deniliyor. Sanırım bu konu ve kavram denilen nesnelerin ANLAM denilen bir SORUN’u var.. anlam sorunları ile normal adamlar değil ANTİKA anlamlara merak saran adamlar ilgilenir. Zaten soruları genelde antikalar sorarlar.. çoğunluk kafasını karıştırdığı için suallerden hoşlanmazlar. Ya inancını bozacaktır ya da kazancını… Madde VE mânâ denilene özdek VE anlam adını verirler materyalistler.. neden madde özdek olsun ki.. bu madde teni, mana tini, bağlam canı ve anlam beni merak edilince bu kelimelerin (sözcüklerin) karanlığı SORU üzerine çöküyor.. hatta bu dört sözcüğe beşinci olarak “kelime” sözcüğünü de ekleyebilirsiniz ki İLMİ-i KELAM önemli bir bilgidir.. görüyorsunuz.. bu sayılan dört ve beş ad yani mana ve madde ile bağlam ve anlam.. ve de KELAM, öylesine soyut.. öylesine ince.. öylesine duyarlı.. öylesine derin ki bu fakir MANA ve GAYE kavramlarını dilin sınırları.. zihnin köşe taşları ve şuurun gizemleri ve düşüncenin bilinmezleri olarak kabul eder. (hatta bu durumda üst kenara ZAMAN ve MEKAN çizgisini çektiğimiz gibi.. alt kenara da GAYE ve MANA çizgisini çekeriz.. bu iki paralel çizginin ortasına da KELAM odağını yerleştiririz.. çünkü kelam, iki kelimeden, lâ ilahe ya da illâ Allah gibi, ibarettir. Soru sormak bir hafıza, zeka ve mantık işidir.. bütün bunlarda bir akıl işidir.. soruları genelde akıllı insanlar sorar.. yanıtları akıllı insanlar verir.. aklını kullanmayan insanlarda bunların sorularından ve yanıtlarından yararlanarak soru sorarlar ve yanıt verirler.. diyebilir miyiz ? HAYIR! Çünkü herkes akıllıdır amma velakin herkes MERAKLI değildir. Fakat meraklı insanlar sora sora akıllı hale gelirler.. işte ben onlardanım. Tabi şimdi ben akıllıyım demek ben güzelim.. ben yakışıklıyım.. ben iyiyim.. ben erdemliyim.. ben yetkinim demek gibi çirkin bir BENCİLLİK lakin.. meraklı ve akıllı düşünenler arasında ben akıllıyım ya da meraklıyım demenin bir ANLAM’ı yoktur.. önemli olan akıllı ve meraklı olduğunu sorularında ortaya koymaktır. İşte bilim ve hukuk ve düşünce ve edebiyat alanında böyle MERAKLI sorular ve AKILLI yanıtlarla keşif ve icadlar yapmış ünlü insanlar vardır.. bu kimseleri.. onların sorularını.. yanıtlarını.. sorunlarını çözümlerini.. OKUYAN insanlar bilirler.. YAZARLAR onlara bunları açık ve seçik olarak hazırlamışlardır zaten.. şimdi sizi onlara havale ederek bu SORU KONUSUNU yine bir SORU sorarak yani düşündürerek bitirmek istiyorum: Acaba biz bilinenlerden bilinmeyenlere mi gidiyoruz yoksa tam tersine bilinmeyenlerden bilinenlere mi yürüyoruz ? Ne düşünüyor sunuz ? Düşünerek bu soruya bir yanıt verebilirsiniz. Ancak sorduğunuz sorunun bir GEREKÇESİ olması ve verdiğiniz yanıtın bir KANITI bulunması gerekir. Sadece soru sormak ve yanıt bulmakla yetinirseniz.. kendininiz söylemiş ve kendiniz dinlemiş yani kendi kendine konuşmuş olacaksınız.. her ne kadar sorularımın gerekçesini ve yanıtlarımız kanıtını açıklamış olsam da yıllardır ben böyle yapıyorum bu face de.. Sonuçta tümceler anlaşıldığında eleştiri yoksa.. cümleler anlaşılmadığında soru yoksa.. okuyanlarda benim gibi kendileri okumuş ve kendilerini beğenmiş oluyorlar.. beni ve sorularımı beğenmiş olmuyorlar.. elbette okuyucularımı KENDİNİ BEĞENMİŞ olarak suçlamıyorum.. anladıklarında eleştirileri olmayınca ve anlamadıklarında soruları bulunmayınca ben yazma vaktimi siz okuma vaktinizi boşuna harcamış olmasanız bile verimli ve yararlı bir okuma ve yazma yapmış olmuyoruz. Nereden geldik; bilinmeyenlerden… Çünkü geçmişte uygarlığımız yoktu.. Nereye gidiyoruz; bilinenlere… Çünkü gelecekte uygarlığımız olmayacak… ZİRA her başlayan biter. Bir nokta. bir nokta daha.. iki nokta eder. YBA bu iki nokta ile başladı… Hoşça kalııın…. Bilgi, sevgi, saygı ve sağlıcakla kalınız. Osmanziya 07.03.2019 Düzenleyen osmanziya - 07-Mart-2019 Saat 13:39 |
|
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3479 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Gönderim Zamanı: 05-Mart-2019 Saat 11:43 |
YAZILI okur yazar.. olmak için SESLİ söyler ve dinler olmak gerekiyor.. ÖNCE den.. ancak bundan önce de sorar yanıtlar bulunmak.. biz buna DÜŞÜNMEK dedik.. söyleme ve dinlemeye de KONUŞMAK.. peki okumak ve yazmak ne oluyor ? Soru söylemenin ve yanıt dinlemenin düşünme ve konuşmanın özel bir halimi dir okumak ve yazmak.. okur ve yazar olmak.. ve biz buna ne diyebiliriz düşünmek ve konuşmaktan başka.. yazılı dili öğrenmemiş kimseye ÜMMİ adı verilir.. yani daha anasından doğduğu gibi kalmış.. ana dilinden başka dilleri öğrenmemiş.. CAHİL kimse mi ?
Elbette HAYIR.. ümmi olmak ayrıdır.. arif olmak ayrıdır.. alim olmak ayrıdır.. Şimdi biz yukarıdaki SORULAR başlıklı yazının yazarlığını yaptık.. düzeltmeden yayımladık.. şimdi yazının okurluğunu yapıp düzelteceğiz.. fakat biz bu işi nasıl yapıyoruz ? düşünerek mi yoksa konuşarak mı ? Hayır ! ÖĞRENEREK.. Okuma yazma işi YAZILI yapılır ve yazılı düşünme ve konuşma işi öğrenilir.. insanlar başka işler ve eylemler.. kimseler ve nesnelerde öğrenir.. ancak tüm bu öğrenmelerden önce ona önce YAZILI okuma ve yazma öğretilerek diğer bütün öğrenmelerin daha kolay ve çabuk olması çok ve ucuz bulunması sağlanır. Bu şu demektir düşünme, konuşma, öğrenme, okuma, yazma, ve daha ayrıntısına girmediğimiz ve pek çok gizemlerini bilmediğimiz başlangıç koşulları ve sonuç süreçleri ile insanın DİL ve DİN ile oluşan bir KÜLTÜR temeli bulunur ve bu temel üzerine diğer tuğlalar.. yapılar.. odalar.. salonlar.. katlar.. saraylar.. tapınaklar.. meclisler.. mahkemeler.. kabineler ve binalar inşa edilirler. 6000 yıllık YAZILI dil ve din birlikteliğinin bu gün geldiği sonuçlar ve meyveler.. YAZILI okuma ve YAZILI yazma denilen işin ÖĞRENİLMESİ ile başladı.. biz bütün bu işlere UYGARLIK adını verelim.. ister ekin(hars) olsun ister bayındırlık (umran) bu yaratılma ve YAPILANMA nereden geldi.. nereye gidiyor.. diye bir SORU sorabiliyor isek BROVA.. yok BRAVO olacakmış.. çünkü MAKİNA "brova"nın altını çizdi.. bu şu demektir artık biz okuma ve yazmaları "makina"lara da öğrettik... Düzenleyen osmanziya - 07-Mart-2019 Saat 13:36 |
|
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3479 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Gönderim Zamanı: 07-Mart-2019 Saat 13:43 |
Mantık BİLİMİNİ öğrenmek sıkıcıdır.. çünkü soyuttur.. keza mantıktan çıkan Matematik BİLİMİNİ öğrenmek ondan bir az ağırdır.. çünkü mücerred ve soyuttur.. fakat biz bu soyut olan A PRİORİ bilgileri doğuştan ve yaratılıştan biliyoruz.. gerçi bu şekilsel bilgiler doğduktan ve yaratılıştan sonra A POSTRİORİ olarak edinilen deneyimlerle kazanılan suretleri de bulunur.. ancak bu önsel (kabli) ve sonsal (ba'di) haddler ve hattlar birbirine KARIŞMIŞTIR...
Bu karmaşa yeterince ayrılmadığı ve ayrıştırılmadığı çözülmediği ve çözümlenemediği için bu konu gerçekten de tartışmalıdır.. zaten bu kaynak ve köken sorularının ve sorunlarının kendisi sorusaldır ve sorunsaldır. Ancak sorun şu ki GÜNLÜK DİLİN mantığı BİLİMSEL DİLİN matematiği üstündeki çok yanlı ve yönlü konular, alanlar, sorunlar, sorunlar kapsayan dil, din, felsefe ve hikmet söz konusu olduğunda günlük dilin düz yazısı yetersiz kalmaktadır. Felsefe ve din alanında ortak bir dil kurduğunu ilan eden YBA için bu durumu açık ve seçik göstermeye çalışma babında yazığım bu metinlerle konuya bir duyarlık düzlemi sağlamaya çalışıyorum. Umarım yansıma bulur. Ve şunu da eklemeliyim DESCARTES dört yüz sene önce kurduğu PARALELİZM ile düşünce ve uzamı “düşünüyorum o hal de varım” ve “analitik düzlemin matematik kullanımı” ile kurmuş ve böylece günlük dilin yeteneğini ve bilimsel bilginin olanağını ortaya çıkarmıştı.. ancak günlük dilin ve bilimsel bilginin üstündeki bu çok yönlü ve yanlı konuları ve alanları kapsayan FELSEFE ve DİN katmanlarında ortak bir dil ortaya çıkarılamadı.. işte bu işe aday YBA kendini ortaya koymada zorlanması bu işin soyutluğundan ve ağırlığındandır. Ancak yine de biz (ben) üzerimize düşeni yapacağız.. çünkü yapmazsak daha büyük bir yüzün ve yükün atında ezileceğiz. Anlam (anlam bilim.. semantik.. maan) tanima ile BAĞLAM KURMA.. ortaya bir BILME çikarir ki bu DÜŞ de kavramsal tasarım.. düşünmedir.. ve Anlatım (söz dizim.. sentaks.. beyan) öğrenme ile ANLAM DİZME ortaya bir BELLEME çıkarir ki bu DİL de konunun biçimlenmesi.. konuşmadır.. diye örüyor ve gösteri-yorum. Düzenleyen osmanziya - 07-Mart-2019 Saat 21:15 |
|
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |