Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Yöntembilim
 YöntemBilim Forumu | Yöntem Bilim | Yöntembilim
Mesaj icon Konu: fenomenoloji Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3438

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: fenomenoloji
    Gönderim Zamanı: 04-Mart-2021 Saat 18:32
Yemek yemek bir gereksinimdir..


Yani yemek yemeksizin yaşayamazsınız.. yemek yemenin daisi vardır muktazisi vardır.. daisi ve çağrısı yiyeceklerin sizi dürtmesi ve tahrik etmesi kadar içinizde bulunan İŞTAH ile yiyecek ve içekleri yönelmeniz onları yalayıp yutmanızda içinizdeki AÇLIK DUYGUSUNU bastırmanız yaratılıştan ve doğuştan bir refleks ile ortaya çıkan işlerdir. İşte bu dai ve dürtü ve yönelimin arkasında bulunan ise sizin bedeninizi diri olarak tutmasını ve canlı olarak sürdürülmesini sağlayan dışarıdan yapı, yakı ve yapış taşı içeren AŞLARI almanız ise işin muktazisidir ve iktiza etmesi ve gerekmesidir.


İşte bunun için bu duruma HACAT.. gereksinim adı veriyoruz. Ancak siz bu yazıyı okumadan da yaşayabilirsiniz.. ama buna rağmen gelmiş bu satıra kadar yazdıklarımı izliyorsunuz ?


Neden ?


İşte nedeni ne olursa olsun felsefi bir yazıyı okuma gereksinimine de HARRAT yani arayış adını veriyorum. Bu arayıştan dolayı ben yazıyorum siz okuyorsunuz.. siz yazıyorsunuz ben okuyorum. Böyle bu okur yazarlar arasında bir konuşma ve düşünme süreci başlıyor.


Bu süreç bir mal ve hizmet sunma süreci de olabilir.. kimlik ve kişiliğini sergileme süreci de olabilir.. kendini akıllı ve bilgi görme ve gösterme süreci de olabilir.. işte bu neden ne olursa olsun ortada GEREKSİNİMİNDEN BAŞKA BİR İŞLE UĞRAŞMAYANLARDAN artı ve fazla bir iş var.



Tebrik ederim.. güzel bir işiniz ve işimiz var...



Şimdi gelelim böyle bir ARAYICININ yazdığı bir yazıdan başlayalım:

Feraya SAYIN

Dünya düşünce tarihine damga vuran Alman filozoflar

Edmund Husserl (1859 - 1938)

Husserl'de her zaman felsefeye yeni bir yön çizme eğilimi olduğu belirtilebilir, çünkü onun düşüncesine göre felsefe her tür sonradan inşa edilmiş kurgusal bağıntıdan ayrı olarak kendini özsel olarak temellendirmelidir. Husserl, Hegelcilik'in etkisini yitirdiği ve Yeni-Kantçılık'ın akademilerde etkili bir güç haline geldiği bir dönemde felsefeye yeni bir yön verme çabasında oldu. Felsefe içerisinde tüm metafizik spekülasyonlardan ve bilimci ön yargılardan sıyrılmayı arzu eden yepyeni bir başlangıç yapmaya ve bu hayli emek isteyen başlangıca uygun, pekin bir felsefe sistematiği oluşturmaya yöneldi ve fenomenoloji olarak bilinen felsefe hareketinin temellerini attı.

Husserl'in amacı her şeyden önce, felsefeyi tabansız önyargılarından kurtarıp ayakları yere sağlam basan bir araştırma yapısına kavuşturmaktır. Bu yaklaşıma uygun olarak, kendisinden önce aynı fikre sahip olan düşünürler gibi, o da belirli bir özgül yöntemle felsefenin bağımsız bir varlık alanına sahip olduğu fikrinden hareket etti. Bu.özgül varlık alanı elbette fenomenlerden oluşmaktaydı. Ki, bunlar bilinen anlamda "gerçek" nesnelerden oluşmamaktadır, yani sadece tikel deneyim ve ampirik duyu verisi ile bilinen şeyler değildir. Felsefenin görevi, fenomenler dünyasına girmek ve orada şeylerin özsel yapısını görüp anlamaktır. Fenomenolojik yöntem bu noktada devreye girer. Buna göre belirli bir varlık yorumu ışığında fiziki ve "gerçek" bir biçimde tek-yanlı kavranan nesne ve özne parantez içine alınır, yeni ve köklü bir öznellik alanına geri dönülür, onun bağlılaşığı olarak da yeni bir nesnel kutup keşfedilir. Bakış açısında gerçekleşen bu değişiklik fenomenoloji için şeylerin özüne erişim izni veren bir metodolojik başlangıç işlevi görür.


Bu yazıyı kim yazmış.. paylaşan mı ? bu dikkatli ve aykılı bakan adamın resmi aldım.. altına HUSSERL yazdım.. umarım odur.. çünkü daha önce bir kaç kez görmedim.. yazıya paylaşan imzasını atmamış.. umarım o yazmıştır.. bakın sürekli "Gerçek"i arıyoruz.. ömrümün yirmi yaşımdan kırk yaşıma kadar gerçeği aradım.. kitaplarda.. oysa gerçeğin bir ucu kainatta takılı bir ucu insanda.. bazıları gerçeği kainatta takılı olanda sanırlar.. onu ararlar.. bazılarını kendine ve insanda olanı ararlar.. Bazları onun adına TANRI verir.. onu dinde ararlar.. bu insanda.. evrende olanla yetinmezler.. artık onu ne afakta ve objektte buldum.. ne enfüste subjektte.. bulduklarım başkaların ki gibi bir türlü örgü idi.. çünkü hiç kimsenin kurgusu birbirine benzemiyordu.. artık para-digma değişmesi gerekiyordu.. sanırım bunun ilk işareti Husserl oldu.. Kant'ında Aristo ve Dekart gibi yıkılması gerekiyordu.. ışığın hızı ile bu başladı.. ölçülebilir verileri ve yorumları artık bilime bırakıyoruz.. ölçülemeyen yorumları da din (teoloji ve teozofi) ve felsefe (filoloji ve filozofi) olarak tartışıyoruz.. ve kısaca DİL'den yukarı çıkamıyoruz.. bazıları bunu sadeleştirir.. yalınlaştırır.. tractatus ya da monodoloji ya da etika ile.. fakat hiç biri de birbirine uymaz.. YBA ile on HATT düzeyine indirdim.. ancak tümceye.. sözcüğü ve harfe alışık olanlar onu anlamıyorlar. Önce bu yazıya imzamı atayım.. belli olsun.. sonra resmimi koyayım.. iyicene belli olsun.. anca hiç bir zaman bana erişemezsiniz.. benim de size erişemediğim gibi.. osmanziya 07.11.2019
RESMİM

daha önceki gördüğünüz suret şekil idi.. burada gördüğünüz şekil ise surettir... işte YBA suret (biçim) ile şekil (tasarım) ayırımı yapabilmektir..

Teşekkür ederim.. ancak sizin Husserl ve yolundan anladığınızı anlattığınızda.. inanın çok daha harika olacak.. belki bu anlatım bir apartman idi.. ancak siz anlattığını bir kulube var saysanız bile inanın ondan bir rezidans çıkardığınızı ya da çıkaracağınızı bilmezsiniz..

Benim en iyi bildiğim kendimdir.. bu yüzden size kendimden bahsederek kendiniz olmaya özendireceğim. Gençliğimde Hilmi Ziya ÜLKEN'in etika çevirisi hariç tüm kitaplarını okudum.. hatta onun BİLGİ VE DEĞER kitabının baskısı olmadığından milli kütüphaneden aldığım nüshasını kalın bir deftere ELİMLE yazarak kopye etmiştim.. inanın hatta çoğunu anlamıyordum.. ama okuyordum severek.. yine gençliğimde Mehmet Emin Erişirgilin osmanlıca yazılmış Kant Felsefesi çevirisini yine DAKTİLO ile latin yazısına çevirmiştim.. sonunda anlamaktan bıktım usandın.. 1990 dan beri yine öyle öyle anlaya ya da anlamaya.. sözel ve sayısal ile nicel ve nitelleği toplayan tablolar yaptım.

2005 geldiğimde elimde on bin tane tablom olmuştu.. zaten bir işi on bin kez yapan o işin ustası olur.. bu gün sayfamda www.yontembilim.com.. iki bini yakın yazın yirmi bin yakın tablo vardır.. özel arşivimde ise iki yüz bini geçer.. yani böyle s-alak s-alak gündüz dilin düz yazısıyla anla-yarık ya da tablolarla anlama-yarak ne yapıyorum.. hepimiz bu ayıbı   öyle yapmıyor muyuz.. peki ne yapıyoruz: hiç bir şey… yoktan çıkıp böyle boktan şeyler yaptıktan sonra yokluğa mı dönüyoruz ? Dönmüyoruz.

Çünkü biz ALAK'adan yaratıldık.. bu ilgiden türlü türlü bilgi-belge.. türlü türlü sevgi-saygı.. çeşit çeşit duyarlıklar ve hassasiyet.. çeşit çeşit uyarlıklar ve hissiyat çıkıyor.. hasılı anlam.. anlama ve anlatım dünyanın en zor üç şeyidir.. bazıları bunu kendilerine kolaylaştırıyorlar.. hazıra ve kolaya alışanlar bunların bunların peşinde gidiyor..

Sonunda ne oluyor biliyor musunuz K.Jaspers'in dediği gibi oluyor.. biz yunanlı hekim Hipokrat'ı aştık ve fakat Yunanlı Filozof Sokratı aşamadık.. hatta onun gibi iyi bir filozofta değiliz.. ve Bertrand Russel ise en iyi çözümüm Platon'un mağara istiaresi olduğunu söyler.. bu şu demek olmuyor mu ? Az gittik uz gittik.. dere tepe düz gittik.. bir de arkamıza bakmışız ki bir arpa boyu yol gitmişin.. arpanın bir ucunda hafıza ve zeka gücüm gitmesin diye okuma yazma öğrenmemiş SOKRAT.. zihni yarara yara fikir doğurtmaya çalışıyor.. bir ucunda hala aşılamayan Organon (mantık) kitabını yazan ARİSTO .. düşünceyi yapan düşünme hakkında durmadan ahkam kesiyor.. bizde onlardan fazla bir şey yapamıyoruz.

Özetle Newton ve Descartes'in yıktığı Aristo değil onun heykeli idi.. siz burada olduğunuza kesin kesin MERAK kanadınız kırılmamıştır.. onu diğer yanı AŞK kanadınızı da hareketlendirirseniz.. inanın melekleri geçeceksinizdir.. aşkınız merakınızı geçmesin.. merakınız aşkını geçsin.. en iyisi birlikte dengeli olarak orta yolu bulsun.. hem toplumla hem kendinizle olun.. hem okuyun hem yazın..okurken mutlaka yazmayı ihmal etmeyin.. Bilgi, sevgi, saygı ve sağlıcakla kalın. Osmanziya

DÜZELTİLMİŞ
Teşekkür ederim.. ancak sizin Husserl ve yolundan anladığınızı anlattığınızda.. inanın çok daha harika olacak.. belki bu anlatım bir apartman idi.. ancak siz anlattığını bir kulube var saysanız bile inanın ondan bir rezidans çıkardığınızı ya da çıkaracağınızı bilmezsiniz..


Benim en iyi bildiğim kendimdir.. bu yüzden size kendimden bahsederek kendiniz olmaya özendireceğim. Gençliğimde Hilmi Ziya ÜLKEN'in etika çevirisi hariç tüm kitaplarını okudum.. hatta onun BİLGİ VE DEĞER kitabının baskısı olmadığından milli kütüphaneden aldığım nüshasını kalın bir deftere ELİMLE yazarak kopye etmiştim.. inanın hatta çoğunu anlamıyordum.. ama okuyordum severek.. yine gençliğimde Mehmet Emin Erişirgilin osmanlıca yazılmış Kant Felsefesi çevirisini yine DAKTİLO ile latin yazısına çevirmiştim.. sonunda anlamaktan bıktım usandın.. 1990 dan beri yine öyle öyle anlaya ya da anlamaya.. sözel ve sayısal ile nicel ve nitelleği toplayan tablolar yaptım.


2005 geldiğimde elimde on bin tane tablom olmuştu.. zaten bir işi on bin kez yapan o işin ustası olur.. bu gün sayfamda www.yontembilim.com.. iki bini yakın yazın yirmi bin yakın tablo vardır.. özel arşivimde ise iki yüz bini geçer.. yani böyle s-alak s-alak gündüz dilin düz yazısıyla anlayIP ya da tablolarla anlama-yIP ne yapıyorum.. hepimiz bu bar ve borularla aynı ayıbı öyle yapmıyor muyuz.. peki bu genetik kodlarımızı ve kültürel kodlarımızı taşıyIP peki ne yapıyoruz: hiç bir şey… yoktan çıkıp böyle boktan şeyler yaptıktan sonra yokluğa mı dönüyoruz ? Dönmüyoruz... NEREYE GİDİYORUZ diye sormak gerekiyor. Nereden gelip nereye gidiyoruz.. ne yapacağız ve bunun KANITI nedir.. işle bu sorusallar felsefenin de konusu dininde.. felsefe hep bu konuda kuşkulu soru sorar.. din ise hep kesin yanıtlar verir.. ve ikisi de bize lazım..


Çünkü biz ALAK'adan yaratıldık.. bu ilgiden türlü türlü bilgi-belge.. türlü türlü sevgi-saygı.. çeşit çeşit duyarlıklar ve hassasiyet.. çeşit çeşit uyarlıklar ve hissiyat çıkıyor.. hasılı anlam.. anlama ve anlatım dünyanın en zor üç şeyidir.. bazıları bunu kendilerine kolaylaştırıyorlar.. hazıra ve kolaya alışanlar bunların bunların peşinde gidiyor..


Sonunda ne oluyor biliyor musunuz K.Jaspers'in dediği gibi oluyor.. biz yunanlı hekim Hipokrat'ı aştık ve fakat Yunanlı Filozof Sokratı aşamadık.. hatta onun gibi iyi bir filozofta değiliz.. ve Bertrand Russel ise en iyi çözümüm Platon'un mağara istiaresi olduğunu söyler.. bu şu demek olmuyor mu ? Az gittik uz gittik.. dere tepe düz gittik.. bir de arkamıza bakmışız ki bir arpa boyu yol gitmişin.. arpanın bir ucunda hafıza ve zeka gücüm gitmesin diye okuma yazma öğrenmemiş SOKRAT.. zihni yarara yara fikir doğurtmaya çalışıyor.. bir ucunda hala aşılamayan Organon (mantık) kitabını yazan ARİSTO .. düşünceyi yapan düşünme hakkında durmadan ahkam kesiyor.. bizde onlardan fazla bir şey yapamıyoruz.


Özetle Newton ve Descartes'in yıktığı Aristo değil onun heykeli idi.. siz burada olduğunuza kesin kesin MERAK kanadınız kırılmamıştır.. onu diğer yanı AŞK kanadınızı da hareketlendirirseniz.. inanın melekleri geçeceksinizdir.. aşkınız merakınızı geçmesin.. merakınız aşkını geçsin.. en iyisi birlikte dengeli olarak orta yolu bulsun.. hem toplumla hem kendinizle olun.. hem okuyun hem yazın..okurken mutlaka yazmayı ihmal etmeyin.. Bilgi, sevgi, saygı ve sağlıcakla kalın. Osmanziya


Hayır bilmiyorum.. resmi felsefe tahsili yapmadım.. doğrudan ve ilk elden felsefe metinleri.. organon.. metod üzerine konuşma okudum.. teorik aklın tenkidi.. tractatus.. son ikisinin de türkçe çeviri metinleri olmasına okumadım.. çünkü bunları ANLAMAK çok zordu.. benim gibi amatörler için.. ancak bu konlara ilişkin ikinci elde kitapları okudum ve özellikle ve ağırlıklı olarak H.Z.Ülken okudum..ayrıca Risale-i Nur Külliyatını Osmanlıca yazdım.. eşimle birlikte.. ve namaz kılarken Kur'anı kendim yazmış gibi okurum.. dediğim gibi felsefe ve din birbirinin filmin negatifi ve pozitifi gibidir.. fakat ben ikisininde içindeyim.. hem felsefi kaygılarımı taşırım hem de günde beş vakit onun MEDYASI içindeyim.. genellikle felsefe tanrı tanımazdır.. din ise tanrı tanırdır.. ve bunların da ARPA BOYU'nundan fazlalıkları yoktur.. çünkü DİL.. yani LİSAN.. tersinden okursanız NASİL olur.. lisan "nasıl"dan fazlasını bilmez kaç ya da hangi sorularına yanıtlar ancak neden ve niçin konusunda doyurucu kanıt ya da yanıt vermez.. hatta "ne asıl" anlamındaki soruya bile cevaplayamaz.. demek problem tanrı tanırlık ve yada tanımazlıkta değil TANIRLIKTA.. hatta bundan ödesi TANRI TANIKLIKTA.. tanırlıktan tanıklığa geçmek.. öyle kolay değil çünkü münafıklık deresine düşmek olasılığı büyük..

Tanırların ve tanımazların kanıtlarının her iki yanı da EŞİTTİR.. ancak kendilerini kandırmak isteyenler için bu eşitliklerden birisi KANIT haline gelir.. işte felsefe bu EŞİTLİK konusuyyla uğraştığında felsefe olur.. nitekim bilim buna yaklaştı.. çünkü hem izafiyet hem kuantum kuramları birbirine eşittir.. çünkü ışık hem dalga hem parça.. ve bu nedenle içeriksiz biçimsel konular olan metodu inceleyen yöntemci filozoflar olan Aristo, Descartes ve Kant'ı köşe başı felsfeciler olarak bilirim.. yani benim favorim varlık ve değer felsefesi değil.. dil ve bilgi felsefedir.. zaten varlık ve değer bilim ve hukukun konusu içerisinde giderek gelişiyor ve sorunlarımızı çözmeye çalışan sunumlar yapıyor.. bilgi toplumu ve hukuk devleti ülküsü yolunda ilerlerseler ülkelerin de yolu açılacaktır.. ancak bizim bilim ve hukuk el attığı konulardan ziyade.. kendimizi ideolojileşmiş dinin ya da dinleşmiş felsefelerden kurtarmak istiyorsak.. ve buna bağlı olarak müslümanlık.. masonluk ve marksistlik ideolojilerinden yakamızı sıyırırsak.. felsefeyi.. husserl'in neotik ve neomatik özler dediği.. Dilthey in anlama ve açıklama ilimleri dediği.. Kant'ın önceden teorik ve pratik akıl dediği.. ki Ülken hocanın dediği gibi Gazali'nin akıl ve kalb göz dedikleri zaten Pascal vasıtasıyla Kant'a geçmiştir.. İmamı Nursi de ar anlam ve ad anlam dedikleri aynı olguya çıkıyor.. DUALİTE.. afakide ve bu evrende parite olarak ortaya çıkar dilimizde anti ya da kontra diye ifade ediliyor.

DUALİTE filoloji ve teoloji yapılırsa söz konusudur.. fakat filozofi ya da teosofi yapıldığından logostan sophos'a gidildiğin bir de ENFÜSÜ birlik yanımız var ki bu noktada bilgiden çıkar inanca gireriz.. ancak dile getirmeye kalkarsak bu dinde küfür ya da şirk olur.. felsefede ise metafizik ve parapsik.. işte tüm bunları bırakıp gerçeği GÖRMEYE değil de ÖRMEYE girişitiğinde kendini YBA de bulursun.. hani ben buldum da siz de bulursunuz demeye getiriyorum ki işte bu felsefede ve dinde paradigma ve doğma değişimidir.. ancak kimse bunu benden ummaz.. haklılar çünkü benim sizden bir farkım yok ki.. hepimiz bu felsefe ve din arasında ortak bir dil zemini arıyoruz... (Not: Tanrı'ya inanırım.. 50 yaşımda imkan ve olanağı anladım.. 60 yaşımda gereklilik ve olmalılığı anladım.. ve anladığımı da YBA tablolarıyla anlatmaya çalışıyorum.. ancak bu hızlı anlam sürücü ve anlatım aygıtı henüz dil haline gelmediğinden.. bu anlatma işinde başarılı olamıyorum. Çünkü muradım hazır açık ve seçik bilgiler vererek düşündürmemek değil.. düşündürmek için hazır olmayan kapalı ve belirsiz düz yazılar ve tablolar yapıyorum.. garib ama gerçek.. ister dar anlamda olsun.. ister orta anlamda.. ister geniş anlamda.. isterse SALT anlamda olsun; gerçek görülmeyecek kadar gariptir.. bu yüzden onu örmekten başka çaremiz yok.. bilim ve hukuk ise zaten üzerine düşeni yapıyor ve felsefe ve dine ihtiyaç duymuyor.

NOT:

Doğrudan üzerinde inceleme ve araştırma yapmadan kendi bilgileri ve bildikleri ile başka nesneleri, kimseleri, kuramları ve dizgeleri yorumlamak suretiyle anlamak olası mı ?

Olası olsa bile anlatım yaptığında bu konuda bilgisi ve uzmanlığı olmayanların anlatımı anlaması olası mı ?

Sonuçta yarım ve yanlı yorumlu ve önyargılı anlatımı hiç yoktan iyidir değil yayımladığımda ortay bu metindeki manzara çıkıyor.

Hem buna cesaret ediyorum.. çünkü Kant'ın dediği gibi AYDINLANMA insanın kendi aklını kullanmaya cür'et etmektik.. ben de Kant hakkında bilgime dayanarak bu yazıyı, belki de ikinci kez niye ettim.

Bu Kant v Husserl hakkında hiç bir şey bilmemekten iyidir.

Osmanziya 04.03.2021 Üçkuyular-İzmir



Düzenleyen osmanziya - 04-Mart-2021 Saat 18:52
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk