Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Dünya
 YöntemBilim Forumu | Genel | Dünya  
Mesaj icon Konu: dil mucizesi Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3484

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: dil mucizesi
    Gönderim Zamanı: Dün Saat 10:59


ÜNLE-m

o Nakledilen dil ve kalb olan lisan.. sözcükler dünya ve din arasında mücizevi birimler ve harikulade öğeler.. amma bunlar bizim ülfet ve ünsiyetle sıradanlaştırdığımız işaretler olduğu gibi gaflet ve gabavetle örttüğümüz delaletler.. bu yüzden dünyamız ve dinimiz iflah olmuyor...

osmanziyaoğlu

04.12.2014



Anlam ve anlatım (DİKEY) arasında gidip gelen mana ve gaye (YATAY) var burada.. anlam ve mana sözcükleri eş anlamlı.. yöntembilsel analizde bir sözcük bir kez kullanılır.. bu durumda balonunuz an.lam ve m.an.a sesinde patlıyor

mustafa buğucam

04.12.20214




Dil iki temel işlev için kullanılır.. bilgi (yüklem ve yargı) BELİRTMEK ve buyruk (istek ve dilek) YAPTIRMAK.. bu iki temel vazifesinden başka bir de TAHİYYE fonksiyonu vardır ki bununla KONUŞANLAR birbirlerine.. selam ve salat yayarlar.. sevgi ve saygılarını iletirler.. övgü (minnet) ve ödgülerini (müdarelerini) yansıtırlar.. Bu iki fonksiyonun altında başka vazifeler de olabilirler ki bunlardan bu gün dikkatimi çeken kişiler yapıp ettikleri kadar.. kurup kıldıkları kadar.. KENDİ’lerini, kızgınlıklarını ve sakinliklerini.. bildiklerini ve bilmediklerini.. KONUŞMALARIYLA.. söylemeleriyle .. dinlemeleriyle.. de görüyor ve gösteriyorlar eğer örüyor ve örtüyorlarsa.. hepsinden önemli ve değerli işlev bu fonksiyon.. ancak bu da sınav ve yarış gereği perdeler altında saklı.. doğrudan görülmüyor dolaylı bakmak gerekiyor.. bunun için dilin bu dolayına İŞARET (GÖSTER-GE) diyorlar.. ancak bu tabloda İŞARET söz konusu edilmemiş.. Ne mutlu sözü duyana ve en güzeline uyana.

dinnur yasar

04.12.2014

a
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3484

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: Dün Saat 18:18


Şahin DOĞAN dedi ki:


Kendileri ile savaşanlar

Stefan Zweig'in "Kendileri İle Savaşanlar" kitabı bitti. On beş yıl arayla ikinci okuyuşum. Hölderlin, Kleist, Nietzsche. Hepsi trajik zekalar. En büyük talihsizlikleri bu dünyaya gelmiş olmaları. Belki de en büyük mutsuzlukları. Ne mutlu bu dünyaya hiç gelmemiş olanlara diyordu Hayyam. En büyük mutluluk hiç dünyaya gelmemiş olmak. Hölderlin kırk yıl boyunca mert bir marangozun verdiği bir odada cinnet halini yaşıyor. Ve en son bedeni o odadan alınıp toprağa veriliyor. Kleist kovalanan biri. Tanrı tarafından, şeytan tarafından, doğa tarafından, tarih tarafından kovalanan biri. Hiçbir yerde rahat edemiyor, el attığı hiçbir işi sonuna kadar getiremiyor, terk ediyor. Daima intiharı istiyor, ölümü özlüyor. Ve nihayet hasta bir kadınla birlikte kafasına sıkıyor, kurtuluyor. Nietzsche Hölderlin gibi yıllarca cinnet halini yaşıyor. Tek tesellisi musiki. "Müziksiz bir hayat başlıbaşına bir zahmet, bir yanılgıdır. Acaba başka herhangi bir insan müziğe böylesine susamış mıdır?" diyor.
Hayatı bir trajedya olarak yaşayanların ölümü de kahramanlar gibi olur. Sürekli kendinden kaçmak, sürekli kendini yakalamak. Kendine yetişmek için kendinden kaçan ruhlar. Bedenleri ruhlarının kafesi. Kendileri ile başları belada olanlar. Üçünde de göze çarpan şey dünya ile olan bağlantısızlıklarıdır. Üçünün de karısı ve çocuğu yoktur (tıpkı kan kardeşleri Beethoven ve Michelangelo gibi) evleri ve servetleri yoktur, sürekli bir meslekleri, güvenli bir makamları yoktur. Göçebe tabiatlıdırlar, dünya üzerinde başıboşturlar, toplum dışında, garip, hor görülen insanlardır ve tümüyle anonim bir varoluş sürdürürler. Ne Hölderlin, ne Kleist, ne de Nietzsche kendine ait bir yatağa sahip oldu, hiçbir şey onların malı değildi, kiralık iskemlelerde oturup kiralık masalarda yazdılar ve yabancı bir odadan diğerine dolaşıp durdular. Boşluğun içine derince baktıkları için boşluk da onların içine derince baktı. Ve bu bakış onların hayatlarına mal oldu. Hiçbir hazır reçete bu Huzursuz Ruhlar'ın durumunu anlatmaya yetmez.
Göçebe ruhlar diyor Zweig. Stefan Zweig'in trajedisi Kleist'in trajedisi ile aynı. Akraba ruhlar veya Asi Ruhlar bulur birbirini. Zweig bunları anlatırken kendinden geçer, vecitler yaşar, esrimeler geçirir. Özellikle Nietzsche'yi anlatırken. Hayret ettiğim şey, Zweig'in bütün bu ruhları onlardan daha iyi anlamış ve anlatmış olması. Tolstoy'u, Dostoyevski'yi anlattığı diğer kitaplarında (Üç Büyük Usta, Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar) bu vecd ve esrime hali zirveye çıkar. Bizde bir Zweig var mı? Tanpınar'ın Yahya Kemal'i anlattığı bir kitabı var. Çok cılız. Anlattığı adam cılız çünkü. Bizde Nietzsche vardı da biz mi anlatmadık. Necip Fazıl'ı, Nazım Hikmet'i, Peyami Safa'yı, Abdülhak Hamit Tarhan'ı, Tanpınar'ı, Cemil Meriç'i, Sabahattin Ali'yi Zweig gibi anlatacak, ruhsal biyografilerini resmedecek bir biyografi yazarı bizden çıkmadı henüz.
Dücane Cündioğlu'nun Cemil Meriç üçlemesi ruhsal biyografi anlamında çok yetersiz ve hatta çocukça. Rivayet, bilgi, malzeme çok ama Cemil Meriç'in ruhuna nüfuz etme, ruhunun gel-gitlerini yansıtma yok. Şaşırmamak lazım çünkü Cündioğlu edebiyatçı değil. Bu işi ancak büyük bir edebiyatçı yapabilir. Stefan Zweig gibi. Bizde Mina Urgan gibi iyi hatıra yazarları çıkar sadece. Tek istisna Beşir Ayvazoğlu belki de. Ayvazoğlu Ahmet Haşim'i, Yahya Kemal'i, Tarık Buğra'yı, Peyami Safa'yı, Tevfik Fikret'i, Erol Güngör'ü yazdı. İtiraf etmek gerekir ki Türkiye ortalamasının üstünde bu biyografiler. Ama Stefan Zweig ile kıyaslanınca yine çok gerilerde.
Şahin DOĞANAN


dedim ki:


İstekler ve dilekler.. kontroldan çıkmış istekler duyumları.. düşünceleri duyguları çok meşgul eder.. bu demektir yapıp etmeler ve kurup kurmaları da zıvanadan çıkmış.. işlemleri ve işletimleri ip ucunu kaçırmış.. eylemleri ve etkinlikleri ise boşluğa yayılmıştır.. boşluk diyorum çünkü bu bizim gördüğümüz dolu olmayışlık.. oyna nesneler ve kimselerle dolu bu dünyada onların bileşenlerin bağlamları ve ilişkilerin bağlantıları öylesine çoktur ki BOŞLUĞA SAVRULAN tekerin nelere çaptığını ve neleri yıktığını bilemeyiz.. sadece Lenin gibi bir kişinin ölümü trajedi.. çok kişinin ölümü komedi.. binlerin ve milyonların ölümü ise istatistiktir.. ancak son uçta bu da bir seçimdir: Karamsar ve kötümser işler sarpa sardığından sergileyeği bir iyimserlik ve beyaz sim sar bulamaz. Oysa iyimserler beyaz sim sar'lara ağırlık verirler.. iştiyak ve cesaret iyi ve iyiye kullanıldıkça cennet.. kötü ve kötüye kullanıldıkça cehennem.. genişler. Saygılarımla.. osmanziya
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk