Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Din
 YöntemBilim Forumu | Diğer | Din
Mesaj icon Konu: AMENTU Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3391

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: AMENTU
    Gönderim Zamanı: 20-Mart-2022 Saat 16:58








KENDİNİ BİLEN








RABBİNİ BİLİR



20220320_165740_IMAN.rar


TANIRLIK'tan TANIKLIK'a geçer...
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3391

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: 22-Mart-2022 Saat 23:57


DEĞİŞTİRİLMİŞ:
Japon eğitimcinin türk eğitimciye verdiği büyük ders:
Yıl 1984. Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı merhum Turgut Özal, dönemin Milli Eğitim Bakanı ise Vehbi Dinçerler. Ülkesinin geleceği adına çözüm yolları araştıran Turgut Özal, eğitim konusunda da Japon pedagoglara bir araştırma yaptırmak ister ve ülkemize davet eder. Eğitim konusunda uzman bu heyet, Türk gençleri hakkında araştırma yapmak üzere ülkemize gelirler. Bir süre ülkemizin değişik yerlerinde görüşmelerde ve temaslarda bulunurlar. En nihayetinde araştırmalarının sonuçlarını sunmak üzere Başbakanımız Sayın Turgut Özal’ın yanına çıkarlar. Milli Eğitim Bakanımız da orada bulunmaktadır. Heyetin vardığı netice gayet açık ve kısadır.
"-Sizin gençlerinizde milli şuur yok!"
Yöneticilerimiz aldıkları bu üzücü cevap karşısında hayretler içerisinde kalır ve hemen sorarlar:
-Peki, siz Japon gençlerine milli şuur verme adına neler yapıyorsunuz?
“Biz” diyor, Japon eğitimci, “Okula başlayacak olan çocuklarımıza bir program uygularız. Önce onları en gelişmiş fabrikalarımıza götürür, robotların yaptığı makineleri gösteririz.Makine yapan makineler karşısında hayret ve hayranlık içinde kalır masum yürekleri. Anlayacakları bir dille, orada yapılanları açıklarız. Bu fabrikaların sadece Japonya’da yapılabildiğini, başka milletlerin bunu başaramadıklarını, okul öncesi çocuklarımıza anlatırız.
O küçücük çocuklar, duyduklarına hem şaşırırlar, hem de çok mutlu olurlar.
Bu geziler tamamlanır.
Çocuklar, saatte 250-300 km sürat yapan trenlere bindirilir. Bu araçların da sadece Japonlar tarafından yapılabildiği vurgulanır. Eğer kendileri de iyi ve düzenli çalışırlar ve Japon olduklarını unutmazlarsa, bunların daha lüks ve daha süratli olanlarını yapabileceklerdir.
Bu geziler zinciri, onlara Japon olmanın ne kadar önemli bir şans olduğunu kabul ettirir. Sonunda yolları, Nagazaki ve Hiroşima’ya düşürülür.
Orada, Japonların İkinci Dünya Savaşı sırasında başlarına gelen felaket anlatılır. Bu çalışkan milletin düşmanları da vardır. Eğer daha çok ve daha dikkatli çalışmazlar ve iyi Japon olmazlarsa, kendilerinin de başına, bu bombaların daha beteri atılabilir. Çünkü eski düşmanlıklar, bütünüyle bitmiş değildir.
Çocuklar, atom bombası atılmış şehirlerde yaşanan acı hatıralarla sarsılırlar. Zira atom bombasından geriye, sadece on binlerce ölü, yaralı ve ot bile bitmeyen topraklar kalmıştır. Bu dehşetli gerçek, onları derinden derine etkiler.
Okul hayatında da, bu bilgi ve bilinç çerçevesi etkili bir biçimde genişletilir. Dolayısıyla bu gençlerin Japon olmaktan başka çareleri kalmaz.”
Japon eğitimci, atom bombası şerrinden, başarı sonucu çıkaran uygulamayı anlatırken, bizim etkili ve yetkili bir eğitimcimiz ağzından şu cümleyi kaçırıverir:
“-Keşke bizim de bir Hiroşima’mız, bir Nagazaki’miz olsaymış…”
Japon’un verdiği cevap çok ibretlidir ve bizim eğitimsiz eğitimcimizin yüzünü kızartacak cinstendir:
“-Bildiğim kadarıyla, sizin yüz Hiroşima ve Nagazaki’den çok daha değerli bir yeriniz var.”
“-Neresidir Efendim?”
“-Siz oraya Çanakkale dersiniz. Eğer siz, Çanakkale’de dedelerinizin yaşadıklarını, çocuklarınıza tam manasıyla anlatabilseniz, sizin çocuklarınız da, milli ve manevi şuur içinde yetişmekten başka yol aramazlar.”
Yorum sizin, bizim, hepimizin. Her ebeveyn çocuklarını, her okul yöneticisi ve öğretmen öğrencilerini mutlaka Çanakkale Savaşlarının yapıldığı Gelibolu'ya götürerek Atatürk ve mehmetciklerimizin orada yazdıkları şanlı tarihi anlatmalıdır. Bu uygulama 100 kitap okutmaktan daha etkilidir. Her yil okula yeni başlayan öğrenciler götürülürse 4 yıl sonra bütün öğrenciler Çanakkale Ruhunu teneffüs etmiş olurlar.
ALINTI


Bu sıkı milliyetçilik dürtüsü.. birden benim de hoşuma gitti.. insanlığı unuttum.. din haline getirilmiş milliyetliciliğin ya da milliyet haline getirilmiş dinin.. özgürlüğü ya da emeği tanrı haline getirmiş dinlerden bir farkının bulunmadığını anlaman için bir gözünü örten Tanrı’nın kutsallığı ile diğer gözünü örten Ahiretin sonsuzluğunun onlara aynen ve bi tamamiha özgürlük ve emek gibi göründüğünü unutmamalısın.. Dokunulmaz nedensellik yasası ve hazreti maddeyi senin kutsallarından daha kutsal saydığını Allaha ve Ahireti iman ile örttüğün dünyayı görmediğin için anlamıyorsun ya da anlamak istemiyorsun.. İşlevi olmayan ya da etkisi bulunmayan Tanrı inancının her işi çözdüğünü sanıyorsan aldanıyorsun. Sonuçta inanca kör sağırlardan ya da bilgiye sağır körlerden birisin.. ve fakat gözünü kulak ya da kulağını göz gibi kullandığından anlamıyorsun ya YARASA dünyanda yaşıyorsun ya da PRASA ile yaşamı amaç ediniyorsun.

Bir milletin örneğin Amerikalıların başka bir millete örneğin Japonlara yaptığını değil de bir insanın örneğin GÜÇLÜ bir insanın.. başka bir insana örneğin ZAYIF bir insana.. yaptığı anladımızda durum değişecektir. Sonuçta BENLİK, bireyselde olsa.. toplumsal da olsa.. ulusal da olsa aynı benliktir. Eğer insanlık ve İslamlıkla terbiye edilmezse hayvanlıktan da aşağı düşer.   

Bu benlik yüzünden savaşmayı öğretiler dinler; müminin kafirden üstün olduğunu.. bu benlik yüzünden savaşmayı öğretiyor masonlar.. iler zekalıların geri zekalılardan üstün olduğunu.. bu benlik yüzünden savaşmayı ögretiyor marksistler ezilenlerin ezenlerden üstün olduğunu.. bu benlik yüzünden önce safi bir insanilik ve ilahilik ile doğan bu dinler bir süre sonra birbirine kökten muhalif olan doğan dinler.. birbirine temelden muhalif olan ideolojiler.. haline geliyorlar. Neden birbirine aykırı oluyorlar hiç düşündünüz mü ?

Bunun alışkanlık, alışkınlık, önyargı, saplantı, yandaşlık gibi çeşitli kültürel gerekçeleri, sosyal nedenleri ve psikolojik amaçları olabilir fakat temel makenizması nedir ?

Temel makenizma; toptan redd ve toptan kabul çıkaran hiçleme ve hepleme yetkimizin kötü ve kötüye kullanılmas düşünüyorum.

Mesela HEP maddeyi düşüneceksin maneviyatı HİÇ düşünmeyeceksin.. ya da tam tersine “hep” bütünüyle ve tümüyle maneviyatı inanacaksın maddiyatı hiç düşünmeyeceksin.. ya da tolaliter ve otoriter bir şekilde maddiyatı düşüneceksin maneviyata hiç inanmayacaksın.

Hepsinin de bir gerekçesi vardır ; birisi asıl ise değeri onun gölgesidir.. birisi neden ise diğeri onun sonucudur.. biri altı yapı ise diğeri üstündeki kabuktur.. bunların hepsi rasyonelleştirilmiş ve aklileştirilmiş.. öğretilmiş.. düşündürülmüş ve sonuçta inandırılmış DÜŞÜNCELERDİR.. hepsini bir saltlaştırılmış gerçeğe dayandırılır.

SALT ve absolit ve MUTLAK olunca da orta da ne madde olan kainat ve insan kalır.. ve ne de mana olan tanrı kalır. Manayı insan.. maddei kainat.. madde ve mana ötesi tanrı ve sonunda öyle hale gelir ki hiç bir şey kalmaz.. geriye kalan senin samimi ve ciddi arayışın kalır.. safi ve halis buluşun olur...

işte o zaman savaştıran tanrı tanırlığa.. ya da tanımazlığa değil TANIRLIK'tan TANIKLIK'a geçersin.. peki bunu nasıl yaparsın.. kainat kitabını okuyarak.. insan kitabın okuyarak Kur'an kitabını okuyarak.. ancak bunların birini okur diğerlerini okumazsan işte o zaman sadece müslümanların tanrısını.. sadece masonların tanrısını ve sadece marksistlerin tanrısını bulursun ve başına da bela bulursun.. ancak bunu söyleyecek yürek.. dinleyecek dimag lazım.. eğer bu yürek ve dimağ yetiştirip geliştirmemişsen.. yapacak fazla bir şey yok.. sana öğretilenleri ezbeleyip duracaksın.. dedim KENDİME.. birde başkası dediklerimi dinlerde beni eleştirir ya da kendini geliştirir diye bunları yazım Üstadım..

İnsanlar bir yere yaslanıyorlar.. çok şükür ki bir dile ve dine yaslanmak ihtiyacı duymuyorum.. çünkü bir taraftan çağdaş kültür bize o hale getirdi.. diğer taraftan insan olmanın bilinci yetiyor.. açıktır ki insan olarak doğduk.. kendimizi bir dil içinde bulduk.. insanlığın büyüğü olan islamiyete gidiyoruz.. bundan haberiniz olmayabilir fakat bir çevreye takliden uyduğumuzun.. gelenek ve görenek haline gelmiş teslimiyet içinde kaldığımızın farkına varmamışsak.. yaş daha kemaline ermemiş olmasındandır.. kırkınızı aştığınız bunun kesinlikle farkına varacaksınız. Yine bunu ayırt etmemişseniz size SAMSARA filmini öneririm.

O halde kime inandım.. amentü..
diyorum.. diyorsunuz ?

İnşaallah AMENTÜ şerhimi tablolarımla yazdığımda inancımı herkese açık ve seçik göstereceğim.. kimsenin benim inancımı öğrenmesini ve ezberlemesin istemeyeceğim.. herkes kendi sanrı'sını inşa etsin ancak asla MUTLAK tanrı ile karıştırmasın.. zaten böyle bir sanrı yapmışsan okuduğun Kur'an ile İHLAS suresini geldiğinde bu sure hepsini reddeder.. bildiğin ilim ve irade ile kudret ve rahmet sıfatları bile kalmaz.. EŞSİZ ve BENZERSİZ bir ne kainat ne insan ne kadın ne erkek olan yani bunların hiç biri bulunmayan SALT koşulsuz ve kuralsız TANRI ile karşılaşırsın ki O kendisine özel ad olarak ALLAH ismini vermiş aziz ve celil.. hakim ve cemil.. icraat ve efalini zaten kainat ve uygarlık olarak gösteriyor ve fakat O asla cansız ya da canlı kainat olmadığı gibi kültür ve uygarlık değildir.. Onun dört kitabı var.. fakat bu sana öğrettikleri gibi sadece Tevrat ve Zebur ve İncil ve Kur’an değildir.. Kainatta onun kitabı.. İnsan da onun kitabı.. Kur’anda onun Kitabı.. Rasul de onun kitabı.. fakat tüm bu kitapları anlayacak kitab KENDİ KİTABIN.. bu beşinci kitabını okumamışsan diğer kitabları asla anlayamazsın…

O'nu tanımadan en az zararı olan kitab.. Kur'an ve Hadis'ten sonra Risale-i Nur Külliyatıdır.. fakat bir ömür ondan başka bir kitap okursan ve başka bir kitap okumazsan ancak bağnaz ve yobaz olarak ortaya çıkarsın.. sonuçta Tanrı Tanırlıktan ya da Tanrı Tanımazlıktan TANIRLIK'a geçemediğinden bağnaz bir bilimci ve yobaz bir dinci kesileceksin.. TANIRLIK'tan TANIKLIK'a geçemezsen böyle benim gibi salak salak konuşup duracak susmayacak. Yol iki.. ya ölmeden evvel Tanıklık'a ya öldükten sonra Tanıklık'a geçeceksin.
Bu da duygular, dilekler, duyumlar ve düşünceler tasarımı ile nefis, kalb, akıl ve ruh pencerlerimiz.. tanıklık hepsini içeren SIR ile sağlanacaktır.
Bura yüklediğim 27 nci tablo.. bunun altındaki 26 tabloyu sırası ile incelesen.. ya da ben söylesem sen dinlesen.. elbette birbirimizi bir şey öğreteceğiz.. fakat sizin kendinizi öğrenmeye hiç niyetiniz yok ki.. hep başka kimseleri ve başka nesneleri öğrenmeye çalışıyorsunuz.. elbette kullanmak ve yararlanmak için...

Bilgi, saygı, sevgi ve sağlıcakla kalınız.

[ozo] 22.02.2022 Üçyol-İzmir
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk