Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
Aktif Kullanıcılar Aktif Konular Üye Listesi Takvim Arama Yardım Skins Kayıt Ol Giriş |
Yöntembilim | |
YöntemBilim Forumu | Yöntem Bilim | Yöntembilim |
Konu: Biraz oyun biraz öykü işte gerçek... | |
Yazar | Mesaj |
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3561 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Konu: Biraz oyun biraz öykü işte gerçek... Gönderim Zamanı: 12-Ocak-2013 Saat 12:21 |
Biraz Oyun Biraz Öykü İŞTE gerçek BENZERLİK dizini içindeki dosyalar
Suskun bir kitleye hitap ediyorum.
Dinleyecekler.. dinleyecekler.. dinleyecekler…
Ben susunca konuşacaklar!
Çünkü dil böyle öğrenilir.
Ancak ben ben değil senim.
Oyun
ciddi ve öykü reddi ise KEDİ’mizin gerçekliği, ilim ve irade ortaya koyar.
Kudret
ve Rahmetini göstermek için bize ilim ve irade veren Allah azze ve celle
Had-siz
kudretini ve nihayet-siz rahmetini
bizim
yaşam öykülerimizde ve şuur oyunlarımızda
yani
var oluşlarımızda
görmek
ve göstermek istemiştir.
Oyunun
YASAK kuralları ve öykünün YASA koşullarını
Kur’an
betiği ve kainat konuşması ile yazmış ve
okumuştur.
Bize
de insan kitabıyla okumak ve nebi hitabiyle yazmak kalmıştır.
Çünkü
bizler
Beyan-ı
KUR’AN’a mezher olduk
Ahsen-i
takvimde yaratıldık
talim-i
esma’nın rahlesinden geçtik.
Ve
Ehsen-i Amelle özgürleştirildik
Ve
İKRA hitabına mazhar olduk.
Bilim
TEMSİLLE (analoji) masal okur
ve
edebiyat METAFOR (teşbih) ile istiare yazar.
Beşeri
istiarelerin en iyisi Sokrat’ın mağara istiaresidir.
HUKUK
ise muhkem yasa ve yasaklara dayanarak
bir
kaziye-i muhkeme yani GERÇEK ortaya
koymaya çalışır.
Bizler
dil temelli ve din tavanlı bir evde doğduk
ve
burada hikmet ve san’at ile funun ve hukuk faaliyetleri ile
medeniyet
evrenimizi inşa ettik.
Uygarlığımızı
çalıştıran bilim, edebiyat ve hukuk makinelerinin esası
vehim
hasılatı oyunlar ve hayal ürünü öykülerdir.
Bunlar
dudak bükülen ve küçük görülen
kandırma
ve uydurmalar değil
tam
tersine gerçek oğlu gerçeklerdir.
“Gerçek”
Bin
bir zorlukla “gerip büzerek ya da görüp çekerek
bulunan
oyun ve öykülerin adı ise diyeceğimiz bu yazının başlığıdır:
Biraz oyun biraz öykü
işte gerçek.
Elbette
kolaylıkla bize sunulan kılgılara öykü diyor
hazır
lop sergilenen kurguları oyun olarak belliyorsak
öyküyü
gerçekten ve oyunu olgudan ayırmakta bir
derece haklı olabiliriz.
Fakat
bu ayırımın kıstası ve bu farkın kriteri
yapıp
etmelerimizdeki
“zorluk” ve “ kolaylık” mı oluyor ?
Oyunu
öykülendirmekte ve öyküyü oynamakta çocuklar bizden çok daha akıllıdır ve deha
derecesindedirler. Fakat biz onlara onların doğal “dil”lerini gererek, büzerek ve üzerek yani eğiterek, öğreterek, alıştırarak ve böylecede
sıradanlaştırarak kendi gerçeğimize,
daha da öte, kendimize benzetiriz ya da en azından benzetmeye çalışırız. Bu
çekimli ve çelimli eğilimden ancak Allahü Teala ve takaddes hazretleri
müstesnadır.
Allah
kendine bizleri pozitif ya da negatif kendine benzetmek için değil
“muhatab” aramak,bulmak ve olmak içun bu emanati
bize verdi
yoksa “ve lem küllehü küfüven ehad”dir.
Kimse
olarak anlanmaz ve nesne olarak anlatılmazdır.
Sadece
esmâ’sını hüsnâ eebiliriz.
Hasılı..
ister gerçek, ister öykü ve isterse oyun olsun biz “dil”e muhtacız.
Dil
de din gibi beşerin, uygarlığın ve insanın olmazsa olmazı.
Tabanımız
olan Dil, nasıl doğdu ?
Tavanımız
olan Din, nasıl doğdu ?
Bu
dil ve din ile Dünyamızı nasıl inşa ettik ?
Kuşkusuz
bunu merak eden ve ettiren ilk ben, sen ve onlar değil..
bizden
önce başkaları dahi
bu
konulara eğilmiştir ve şu dediklerini
demiştir.
Örneğin
az önce torunumun oyununa katılırken
gördüm ki hayvan sesleri bizim harflerimizin kökenini oluşturmuş olabilir..
Meee diye seslenen kediden “m” sesini
yani harfini bellemiş ve Hav Hav diye
seslelen köpekten “h” sesini yani
harfini öğrenmiş olabiliriz ve hımm..
hımm.. diye bilgiçlik taslamış olabiliriz. 30 harf için otuz hayvan sanırım
yeterince vardır. Kurduğum bu BENZERLİK oyunu’nu oynayan hayal gücümün öyküsüne
inanan da olabilir inanmayanda.. evrimciler gibi inanmak isteyen de olabilir yaratılışçılar gibi inanmak istemeyen de..
amma hepimiz “gerçek” diye biraz daha ciddi.. biraz daha reddi.. biraz daha
köklü.. biraz daha temelli.. bir öykü ve oyun ararız.
Ararsak
ta buluruz.
Bunu
nasıl yapacağız ?
Dil
ile.. tavanı olmayanın tabanı.. dili olmayanında dini olmaz zaten..
yani
dil, hem dünya hem din için gerekli bir
alet.
Günlük bilgi, MANTIK denilen cihazla.. bilimsel dil, MATEMATİK denilen aygıtla.. inşa edilir.
Bunda
bir sorun yok.. gerek mantık ve gerekse onun özel bir hali olan matematik işlevlerini
işe yarar bir şekilde güzelce götürüyor ve uygarlığımızı iyi yürütüyorlar.
Fakat günlük bilgi ve bilimsel dil
üstündeki hikmet, felsefe ve din
katmanlarına gelince çuvallıyorlar.. bunu dini ve etnik temelli savaş
dinamiklerine bakınca rahatça görürüz. Yani bu üst sorunların çözümünde mantuk yetenekli olmuyor ve riyaziyat yeterli
gelmiyor. Öyle ise bu hikmet, felsefe ve
din alanı, bilim aracı matematik ve edebiyat aleti mantık ile yürütülmez. Belki araç ve aletler bir
dil temeli ve anlatım tabanı olarak gerekli olabilirler fakat yeterli
olamadıkları apaçık…
Dini
vaaz ve felsefeyi edebiyattan ibaret sayarsak sorun yok.. kurduğumuz ideoloji
ve teknoloji ile insanları bir süre daha uyutabilir hatta uyuşturabiliriz..
fakat sonunda bazıları gözünü açacak, ışığı görecek aydınlanacak ve başkalarını tenevvür ettirecektir. Ancak biz
şimdiden uyanmak ve aydınlanmak istiyorsak tarihteki aydınlanmaları sürdürmek
zorundayız. Şu farkla ki geçmişteki aydınlanmaları tekrar etmemek şartıyla..
onları elbette yine-liyeceğiz fakat mutlaka yeni-lediğimiz değişimlerin
bulunması şarttır.
Bu
nasıl olacak ?
Elbette
günlük dil mantığı ve bilimsel bilgi matematiği ile değil..
bu
ikisinden başka bir dil ve bu ikisinden diğer
bir aletle.. bu ikisinden ayrı bir ayırımla..
Bu
alet elbette düşümüzle.. işimizle.. öy’ümüzle.. oy’umuzla.. ye’memizle
ey’lememizle..uy’mamızla..uygula’mamızla.. işleyecek
ancak
bu kök ve sesleri, adları ve arları.. anlam
ve anlatımları
düz
yazıyla değil analitik düzlem TABLOSUNDA
mantıksal,
geometrik ve metodik olarak kullanmak suretiyle olacak.
Bu
iletinin dizini olan BENZERLIK klasörü
içindeki LEVHALARDA dil kökü olan misil ve mesel ile temsil ve timsal yani
MSL köküne ilişkin bir anlatım yapıldı.. bu tabloları veriyon sırasıyla
inceleyiniz anladıklarınızı eleştirin ve anlamadıklarınızı sorunuz.
Sorun
benim başkalarının anlatabilme özürlülüğüm olduğu kadar
başkalarının
“anladıklarını eleştirme UTANMASI ve anlamadıklarını sorma KORKUSU” dur.
Elbette
biz beşerin VEHİM ve HAYAL’i gibi böyle utanma ve korkmaya BENZER daha başka kaynayan “duygular”ı var. Biz de bu duygu
çorbasına daha çok duyum kaşığı
daldıracağız…
Yeter
ki zihnimizde merak ve gönlümüzde aşk olsun.
Sağlıcakla
kalın.
OSMANZİYA
Sentaks / sözdizimsel
/ BEYANÎ eksikliklerim VE
semantik /
anlambilimsel / MAANÎ yetersizliklerim
için düz yazıdan
özür dilerim
NOT:
Evet, aslında benim kullandığım
sistemde
cümleye, kelimeye hatta harfe
de ihtiyaç yok…
http://groups.yahoo.com/group/BAKARA/
http://groups.yahoo.com/group/oku-ikra/
http://groups.yahoo.com/group/yontem-bilim/
http://groups.yahoo.com/group/insanbilim/
http://sites.google.com/site/yontembilim/
http://sites.google.com/site/insanilim
Düzenleyen osmanziya - 12-Ocak-2013 Saat 13:01 |
|
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |