Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Yöntembilim
 YöntemBilim Forumu | Yöntem Bilim | Yöntembilim
Mesaj icon Konu: ONSOZ Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 2596

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: ONSOZ
    Gönderim Zamanı: 19-Şubat-2020 Saat 13:28


ONSOZ

20200219_131418_UKDE.rar

işte yukarıda 110 tane tablo içeren CIPLAK, HAKIKAT ve UKDE başlıklı dizinler var.. büyük bir olasılıkla siz bunları izlemeyecek ve incelemeyeceksiniz.. ancak buraya bir reklam düz yazısı bindireceğim:




Bismillahirrahmânirrahîm
Öyle horozlar var ki öttüğü için güneşin doğduğunu sanır.
Henri DUNANT
ÖNSES
USUL (method, yöntem) konusunda ilk çalışma Aristo'nun Retorik ve Diyalektiği dengeleyerek 2500 yıl önce yazdığı ORGANON adlı yapıtıdır. Bu konuda ikinci gelişme 1611 yılında Dekart'ın sentetik ISPATLANABİLİR Geometriden HESAPLANABİLİR analitik geometriye geçiren KARTEZYEN koordinatlarıdır. Descartes’dan sonra Kant.. Husserl.. Dilthey, Wihtehead, Wittgenstein, Saossaure ve Chomsky gibi İSİMLER gelmiş ise de SES’ten öteye gidememişlerdir. Zaten LİSAN; halin MUHAL’ini kal edemez ve kalin MAKUL’ünden öteye gidemez. NASİL’lar arasında dolanır durur.


Geçen dört yüz yıl içinde   Descartes ile kapısı açılan ANALİTİK DÜZLEMİN “matematik” kullanımı geliştirilerek bilim dili haline getirilmiştir.   Böyle bir matematik temelle, Fizik ve Kimya ve Bioloji evren bilimlerini (FKB) inşa edilmiş   ancak ve evren bilimleri ve evren bilimleri gibi yapılan PSL (Psikoloji, Sosyoloji, Linguustik) insan bilimlerindeki bu inkişaf ve açılımlarına rağmen çok yanlı ve yönlü insan, dil, hikmet alanlarında felsefe ve din katmanlarında yapılan çalışmalar yetersiz kalmıştır. Kanıtı ise, insanı giderek doğaya yabancılaşıtıran Teknoloji ve insanı insandan giderek uzaklaştıran İdeolojidir.

Burada ne tekno-loji matematiği , ne ideo-loji mantığı ve ne de LOGOS kelime ve ilim ve ismi günah keçisidir. Bizim yanlışımız lafzı ve logosu kötü ve kötüye kullanmaktır. İşte Yöntem Bilimsel Analiz (YBA) logos’un aynası olan ANALİTİK DÜZLEM kapısını, görsel, mantıksal ve “metodik” kullanımıyla onu hızlı bir anlam sürücü ve kolay bir anlatım aygıtı yapmıştır. Günlük dilin mantığı ve bilimsel dilin matematiği üstündeki çok yönlü ve yanlı konularda, alanlarda ve katmanlarda YBA ile logos’un ve lisanın kötü ve kötüye kullanımı önlenebilir mi ? Önlemez ancak azaltılabilir. Zaten kimsenin lisanının HAL diline, nazarına, niyetine karışamayız ancak KAL ve lafız seslenmesinde, çok yönlü ve yanlı konularda, daha saydam olması sağlanıp kötü ve kötüye kullanım asgariye indirilebilir.

Bu gün için zaman-mekan kavramı dışında Epistemolojisi aşılmamış olan Çağdaş Bilgi Kuramının sahibi Immanuel Kant; iki yüz yıl önce yazdığı TEORİK Aklın Tenkidi ve PRATİK Aklın Tenkidi yapıtlarında, bilip istememizin sınırlarını araştırmış ve fakat bu iki aklı birleştirecek HÜKÜM GÜCÜNÜN tenkidine ilişkin eserini ortaya koymaya ömrü vefa etmemiştir. Sanırım onun aklın içeriğinden ziyade biçimine ilişkin Transandantal Analiz’inin buna gücü yetmeyebilir. Çünkü mukabele ve mukayeseden farklı olarak muhakeme (hükm) içerik gerektirir.

Fakat bu yüzyılda İmamı Nursi RNK yapıtında teorik aklın “ad” (isim) anlamı ile pratik aklın “ar” (harf) anlamını eserlerinde USUL ve İMAN olarak işlemiş ve misyonu gereği iman konusuna açık ağırlık vermiş ve USUL konusu ikincil kalmıştır. Kendisinden sonrada bu usul ve yöntem konusu göz ardı edilmiş ve bu konuda ciddi bir çalışma yapılmamıştır. YBA görsel ve mantıksal ve metodiği Aristo ve Descartes ve Kant çalışmalarından yararlanmış, İmamı Nursi’inde 4444 sırrı ile ağırlıklı olarak etkilenmiştir.
Açlık, uykusuzluk ve üşüme yoksunluklarına olan hassasiyetimiz gibi karanlık, kapalılık ve yalnızlık yoksunluklarında bulunan hissiyatımız dahi vardır. İşte buna AKIL adını verdim.
Bu “akıl” bolen teorik akil ve seçen pratik akıl yani ilim ve irade olarak ikiye ayrıldiğı gibi.. dar anlamda mantık olarak alındığında onun hafıza ve zeka dediğimiz iki yanı da bulunur. Bu DİL’dir
Bir de kârını ve zararını bilen.. arayan.. kollayan BENLİK (ene.. ego) halinde bir akıl (us) vardır ki onun bu hedef ve gaye arama ve bulması imtihan ve müsabakadır. İşte bu işi yapan nüha ve lüba bize verilen emanet ve kredidir. Kârını alındıktan sonra aslını sahibine vereceğiz. Bu DİN’dir.
Akıl geçmiş varlığı fark eden ve gelecek yokluğu kadr eden ŞUUR olarak zaman boyutu üstünde beşinci bir boyut olarakta görünüyor. Diğer taraftan dâhilerin dinsel doğmalar ve bilimsel paradiğmalarıyla yüzyılı hatta bin yılı kuşatan zihniyetleri oluşturması bakımından içerikli bir yönü daha vardır ki işte bu sefer onu bir ZİHİN olarak görürüz. Bu birbiri üstündeki günlük dil, bilimsel bilgi, felsefe bilgi ve dini din katmanlarını inşa eden.. dil ve bilgi üreten.. anlam sürücüyle İFADE eden.. anlatım aygıtıyle İBARE eden akıl denilen MUAMMA genetik ve nörolojik merkezinden etkilendiği gibi doğal ve kültürel düzlemin çevresinden de müteessir olur.
Yontembilim Bilimsel Analiz (YBA) olarak adlandırdığımve ANALITIK DÜZLEMİN görsel, mantıksal ve metodik kullanımı üzerinde kırk yıl çalıştığım halde bir türlü ortaya konulamayışının nedeni sadece tembellik ve umarsızlığım değil aynı zamanda kendisinin 6000 yıllık YAZILI dil ve din birlikteliği olan KÜLTÜR'ün evrimsel gelişiminin bir sonucu olan çağdaş uygarlığın KUTBÎ alanın   lojik, linguistik ve grafik önceliklerin açılımının izhar edilmesi ve NİSBÎ alanın matematiğin desimal ve ve binarik taban evriminin   hazırlanması gibi KULUÇKA dönemini gerektirmesidir.
Elbette Hilmi Ziya ÜLKEN hocanın dediği gibi hepimiz birer KOZA’yız ve zihnimi örüyoruz. Her bilim ve hukuk adamı gibi kozamın tinini, tözünü ve közünü bırakmak için kurdumun tenini   öldürüyor, benimin canına okuyorum.. ta ki ilmin ipek tellerini özgür kelebeğimle koparıp bozmayayım. Sonuçta ortaya çıkan YBA benim ömrümün meyvesi, kişisel yetenek ve bireysel bir başarı gibi görünse de aslında bedenlerimizin genetik ve beyinlerimizin nörolojik yapısının bir işlevidir.. doğal kodların ve kültürel modların bir yansımasıdır.. işte bu yansımanın güneşiyle sizi yeni bir sabaha uyandırıyorum.
Osmanziya 19.02.2020 Üçyol İZMİR





belki bunu okuyacaksınız...
ve belki de bu tabloyu seyredeceksiniz:





ancak isterseniz şunu beraber okuyalım;



5 senedir huzurevinde yaşayan bir annemizin kaleminden duygusal bir hikaye... Tüm evlatlara ithaf olunur..!!!

Buz gibi odalarla dolu kocaman binalar diktiler ülkeme. İçine ömürlerinin son demlerinde olan anneleri, babaları doldurdular. Adına huzur evi dediler. Oysa huzur hiç uğramadı oraya. Eskiden yaşlılarımızı kapatmazdık başka yerlere. Onların yüzü suyu hürmetine belalar def oluyor der, onları nimet bilirdik. Boyunlarını bükük bırakmazdık.

Dışarıdan huzurlu gibi görünen, bu sessiz sakin binalarda, ne fırtınalar kopuyor kimbilir. Kaç anne anlatmak, haykırmak istedi duygularını, kaç anne yazmak istedi bilinmez. O annelerin adına yazdım bu satırları. Bu mektup huzursuz odalardaki yüreği yorgun annelerin sessiz çığlıklarıdır….

Takvime baktım da 5 sene olmuş buraya geleli. Nasıl geçti o 5 sene bir de bana sor. Çok bakmıyorum takvimlere. İçim sıkılıyor, zaman geçmiyor. Eskiden su gibi akıp geçiyor zaman derdim. Şimdi öyle düşünmüyorum. Demek insan mutluyken çabuk geçermiş zaman. Hapishanedekileri şimdi daha iyi anlıyorum. Beni buraya bıraktığın gün anneler günüydü hatırlıyor musun? O günden beri anneler günü denen gün benim için daha da bir anlamsızlaştı. Her sene bugün anne olmak ayrı bir acı veriyor bana…
Sen küçük bir çocuktun daha. Hiç bir yere bırakmazdım ben seni, öyle savunmasız, öyle masumdun ki, kimselere güvenip yollamazdım. Yanımdan hiç ayırmazdım. Şimdi beni nasıl olupta tanımadığın insanlara teslim ettiğini düşünüyorum. Gözden çıkarılmış eski bir eşya gibi hissediyorum kendimi. Yıpranmış, işe yaramaz. Kırgınlık mı? Belki, kırgınım biraz…

Geçen gün eski komşumuz Mevlüde teyzenin kızı Şükran geldi. Yolda görmüş seni. “Neden bıraktın anneni” diye sormuş sana. “Kendisi istedi” demişsin. “Maaşıda var bakıyorlar, yeri sıcak, her işi görülüyor içim rahat” demişsin. Kendim istemiştim evet, bazen naz yapma kabilinden ” Yaşlanınca huzurevine gönderin beni, kimseye yük olmak istemem” derdim. Ama içten içe hiç konduramazdım bu durumu, ne kendime, ne sana. “Bırakmaz beni bir yere” derdim. Tıpkı küçükken benim seni bırakmadığım gibi, beni hiç bırakmazsın sanırdım.

Yaramaz bir çocuktun sen. Yerinde duramayan serseri bir mayın gibiydin. Kaç kez ısırdım dudaklarımı sana bağırmamak için, kaç kez sıktım yumruğumu vurmayayım diye. Ama hiç vurmadım sana, hiç kırmadım kalbini… Komşulardan biri sana “çok yaramaz” dedi diye aylarca onun yüzüne bakmamıştım. Kimse laf söylemesin, incitmesin isterdim. Tahammül edemezdim sana dikilen sert bir bakışa bile…

Geçen gün bana “bunak kadın” dedi bakıcının biri. Hasta bezini lavaboda unutmuşum. Arada oluyor tutamıyorum diye vermişlerdi. Diğerleride duydu ya, nasıl utandım bir bilsen… Daha ne laflar söylüyorlarda dilim varmıyor söylemeye. Kırar mıyım, incitir miyim diye kim düşünüyor ki? Çok hassastım eskiden bilirsin, çabuk alınırdım. Hem benden titizi mi vardı? Kimselerin işini beğenmezdim. Şimdi yemek yerken bile yoruluyorum,üstüme döküyorum. Bazen yatarak kılıyorum namazlarımı. Secdeye başımı koyup uzun uzun öylece kalmayı ne çok özledim…

Yaşlansam da geleceğe dair umutlar besliyordum buraya gelmeden evvel. Evladımı büyüttüm nasıl olsa, artık yorgunluklar biter, ben rahat otururum torunlarımı severim, sen sorarsın “anne ilacını getireyim mi, bir şeye ihtiyacın var mı?” diye. arkama yastık koyarsın, kesemediğim tırnaklarımı sen kesersin sanıyordum. Şimdi çoğu kez tırnaklarımı keserken kanattıklarını bilmezsin tabi…

Gerçi benden daha beterleride var burada. Emine Bacı vardı mesela. Köyden gelmişti. Bir ay kadar oldu öleli. Bir sene evvelde Alzheimer hastası olan kocası ölmüştü. Çok çekti zavallı. Üç oğlu varmış Emine Bacı’nın. Aslan gibiymiş hepsi. Ben görmedim, gelmezlerdi hiç. Üç adam bir anayı sığdıramamışlar evlerine. Bağ bahçe gezmeye alışmış kadın. Hiç oturup kalmamış yerinde. Burada nasıl zorlandı, neler çekti Allah biliyor. Her yaz köyüne gidecek diye umut ederdi. Haber göndermiş oğlu, “Annemin ancak ölüsü çıkar oradan” demiş. Köylülerden çıkarıp bakmak isteyenler olmuş, ona da izin vermemişler. Bir keresinde pencereden atlamaya kalktı da zor tuttu bakıcılar. En son oğlu bayramlık göndermişti, “zıkkım olsun ondan gelen” dedi, giymedi elbiseyi. Hiç oğlum, yavrum demedi. “Köyüm” dedi, “evim” dedi durdu gariban. Bir sabah yatağında ölü buldular. Ölümü bile yalnız oldu Emine Bacı’nın.() Ooof off hangisini anlatsam, daha neler var neler…
Şu bakıcı kadını sevemedim bir türlü. Sanki özel olarak seçmişler. Bu kadar mı merhametsiz olur bir insan ? Hiç mi gülmez yüzü ya hu? Her gün odaya gelince burnunu tutuyor. Pis kokuyormuş. Pencereyi sonuna kadar açıyor. Mutlaka yarım saat açık tutuyor. Çok üşüyorum. Zaten parmaklarımda da can kalmamış sanki, kolay kolay ısınmıyor eskisi gibi…

Hatırlar mısın ilkokula gittiğin o yılları. Kışın kuzine sobayı yakardım. Sen gelmeden yemeği hazır eder, sobanın üzerine koyardım. Sen seviyorsun diye sobanın fırınında bir kaç tane küçük patatesi pişirirdim muhakkak. Okuldan gelir gelmez sobanın yanına koşardın. İlk işin tencereye bakmak olurdu. Genelde sevdiğin yemekleri yapardım. Ellerin üşümüş diye avuçlarımın içine ellerini alır ısıtırdım, öperdim öperdim…

Sık sık uğrarım demiştin. Tam 8 ay olmuş uğramayalı. İşlerin yoğunmuş, zamanın yokmuş. Torunlarımda sormuyorlar demek. Yeni eve taşınmışsın aldım haberini. Arkadaşın Zehra söyledi. Vefalı kızdır, arada geliyor sağolsun. Annesi de babası da yanında vefat etmiş. Hiç bırakmamış bir yere, yanından ayırmamış. İmrenmedim desem yalan söylerim… “Evi çok büyük” dedi. Kocaman odaları, geniş bir balkonu varmış evinin. Yeni mobilyalar almışsın, eskileri elden çıkarmışsın.Tıpkı beni çıkardığın gibi… Herşeyi sığdırdın da evine, bir beni sığdıramadın a kuzum. Hadi onu da geçtim. Bir kere “Anne gel evimi gör, bir kaç gün kal” bile demedin… Zehra’ya “Anneler gününde görmeye gideceğim” demişsin… Ben anneler gününü hiç beklemiyorum biliyor musun? Anne olmak acı verir mi insana? O gün bana acı veriyor yavrum. Artık kendimi bir anne gibi hissedemediğim için belkide… Bir evlat bir torun sevemezsen, çevrende anne diyen olmazsa sana, ne anlamı var anne olmanın?

Ölene imrenilir mi hiç? İmreniyorum işte. Kimin öldüğünü duysam “darısı başıma” diyorum. Hayaller umutlar, mutlu zamanlarmış insanı ayakta tutan. Onlar yoksa yaşamak zulüm olurmuş meğer…

Kim icat etmiş bu huzursuz evleri? Rahat yüzü görmesin deyip her gün beddua ediyorum. Huzur eviymiş. Hergün ölüp ölüp diriliyorum bu huzursuz odada. Hiç tanımadığım, mizacımın uymadığı insanlarla yatıp kalkıyorum. Hiç bir şey bana ait değil. Söz hakkım yok, elbiselerim bile benim değil sanki. “Allahım al emanetini ne olur, bu yükü taşıyamıyorum…”

Bu huzursuz evleri icat edenler mi çıkarmış anneler günü denen yalancı günü? İnsanlar yaşlı annelerini bu evlere kapatsın da sonra anneler günü olunca ziyaret etsinler diye öyle mi?

Bak yine geldi o uğursuz gün. Zehra geleceğini söylemişti. Gelsen de bir, gelmesen de artık. Ben anneler gününü hiç sevemedim biliyor musun? Dünyalara sığmayan anne yüreğim huzursuz bir odaya hapsedildi. Ne sevmenin, ne anneliğimin bir anlamı yok artık… Çok üşüyorum. Hem parmaklarımda da can kalmamış sanki, kolay kolay ısınmıyor eskisi gibi…


5 senedir huzurevinde yaşayan bir annemizin kaleminden duygusal bir hikaye... Tüm evlatlara ithaf olunur..!!!


İşte bu GERÇEK yukarıda düz yazılarda ve tablolarda yazılamayan HAL gerçeği ne kadar konuyu kal edersen et.. dillendirmeye çalışsan dile getiremezsin.. illa kendin yaşayacaksın....

Düzenleyen osmanziya - 19-Şubat-2020 Saat 14:53
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk