Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Dünya
 YöntemBilim Forumu | Genel | Dünya
Mesaj icon Konu: bir delinin sözleri... Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 2632

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: bir delinin sözleri...
    Gönderim Zamanı: 27-Şubat-2024 Saat 14:13

Bir delinin sözlerini paylaşacam ama biraz sonra.. ancak önce biraz güldüreyim.. delilikten hallice olan sarhoşların durumunu göstereyim:





uyuma fazı bulunur bir de uyanma..
Bundan sonra bir bayılma hali olur bir de ayılma..
işte bu ikisinin arasına SEKR yani sarhoşluk hali gelir..
Bir de uyumadan önce çok yorulmuş ve aç ve sair nedeniyle bir YOKSUNLUK hali de bulunur.. sanırım bunun simetri yani uykudan uyanmadan bir başkası güçlü ve etkili bir rüyadan uyanmaktır.. bazen YAKAZA halinde GÖRÜM de buna eklenebilir. Sanırım ölümden sonra ki UYANMA hali dünyadaki illüminasyon adı verilen AYDINLANMA'ya benzeyebilir mi bilmiyorum.. ancak uyumanın ve nevmin bir başka benzeri de illüzyon ve inisinasyondur.. ancak biz tüm bunların illistürasyon'unu göstegerler ve görüngüleri göstermenin hali olan YBA ile yapabiliyoruz.Yani bir tür UYANIK UYUYORUZ.. uyuduğumuzun farkında oluyoruz ve bu yüzden bir GERÇEĞİ görme savım bulunmuyor.. gerçeği örmekle meşgul oluyorum.

Saygılarımla 27.02.2024 14:12





Bir dokumacı, sabah atölyesine geldiğinde dokuduğu bütün ipekli kimono kumaşlarının çalındığını görünce yargıç Ooka Tadasuke'ye* başvurdu. Ünlü yargıç, koca şehirde hırsızı yakalayabilmenin çok güç olduğunu biliyordu. Hırsız çalmış olduğu paha biçilmez kumaşları başka bir şehire gidip satmadan önce yakalanmalıydı.
Bir süre düşündü sonra görevli kolluk kuvvetleri amirine şehir meydanındaki Jizo** heykelini bir operasyonla yakalayıp, sıkıca bağlayıp mahkeme salonuna getirmelerini emretti. Emri ağzı bir karış açık dinleyen kolluk amirine de yüksek sesle;
- Anlaşıldı,biz Jizo'yu yargılayacağız! dedi.
Mahkeme görevlileri çaresiz şehir meydanındaki heykele bir operasyon düzenlediler. Heykeli kuşattılar, tutukladılar, söktüler, emredildiği gibi iple sıkıca bağladılar ve adliye sarayına taşıdılar.
Tabi bu garip olay, kısa sürede bütün şehirde duyuluverdi.
- Yargıç Ooka Tadasuke uçurdu ! Diye şehirde herkes birbirine şaşkınlıkla fısıldadı.
Olanlar, garip olduğu kadar da inanılmazdı. Fısıltı gazetesi işledi. Mahkeme salonu bir anda hınca hınç doluverdi. Gelenler hayretle duruşma salonunun kapısında o günlü duruşmada sanığın Jizo heykeli olduğunun yazıldığını gördüler.
Tadasuke'nin mahkeme salonuna geldiği mübaşir tarafından duyurulunca herkes ayağa kalktı ve ünlü yargıç son derece ciddi bir tavırla çatık kaşlarla kürsüye çıktı, önce salondakileri süzdü ve sessizliği yıkarcasına;
- Getirin şu sanığı, diye emretti.
Görevliler halatlarla abartılı biçimde sıkıca bağlanmış, başına bere konmuş koca heykeli oflaya poflaya mahkeme salonuna getirdiler.
Tabi bu komik manzara karşısında da herkes makaraları koyverdi. Salonda ve koridorlarda bulunan bütün izleyiciler kahkahalarla önlerindeki bu garip manzaraya gülmeye başladılar.
İşte o an Yargıç Ooka Tadasuke olanca hiddeti ile gürleyiverdi:
- Yeter! Bu patırtı ne ? Ne sanıyorsunuz kendinizi? Mahkemeye karşı gösterdiğiniz bu saygısızlığın cezasız kalacağını mı sanıyorsunuz?
Görevliler, salondaki herkesin kimliğini tespit edin! Jizo'yu yargılamaya yarın devam edeceğiz. Hepinizi en geç yarın sabah bir parça kimono kumaşını mahkeme kalemine getirmek ile cezalandırıyorum.
Ertesi gün herkes çaresiz birer parça kumaşı bulup buluşturup mahkemeye getirdi. Gelen kumaş parçaları arasından da dokumacı kendi yeni dokuduğu ve daha satmaya başlamadığı kumaşın desenini hemen tespit etti ve o parçayı mahkemeye getiren aptal / meraklı hırsız kıskıvrak yakalandı.
Oooka Tadasuke gerçek hırsız yakalanınca da saklanan mahkeme tutanaklara göre heykeli beraat etti ve heykel - bu sefer ibret olsun diye üzerindeki iplerle birlikte- sökülmüş olduğu meydandaki yerine tekrar konuldu
-----------
Tadasuke'nin yapmak zorunda olduğu şey, zifiri karanlık bir odada ciğeri kapmış olan kapkara bir kediyi yakalamaya benziyordu.
Başkası olsa aptalca orasının burasının tırmalanmasını göze alarak beyhude uğraşacak yüzüne bulaştıracaktı ya da çok kişinin yaptığı gibi görevi yerine getirmiş görünmek için bahçeye çıkıp zararsız bir yavru kediyi günah kedisi/keçisi olarak yakalayacaktı. Tadasuke gibi bir adalet adamı ise hukuğu ustaca ama kendi kuralları içinde kullanarak akıllıca bir oyun yaptı.
Neyse sizlerle paylaşmak istediğim, öykü ile ilgisiz bir başka konu var. Geçenlerde henüz 11 aylık torunum ile babası kısa süreli ama ciddi bir görüş ayrılığı yaşadılar. Küçük Benjamin için herşey - bu arada babasının gözlükleri de -merak edilen bir oyuncak niteliğinde. Babasının gözlüklerini kapıp duruyor. Tabi babası da gözlüğü kaptırmamakta direniyor. Olayın anlık resmi çok ilginç geldi aşağıda sizinle paylaştım.
Oğlum haklı. Gözlük önemlidir. Tıpkı hukuk gibi kırılgan, hassas ve çok yararlı. Olmazsa olmaz. Önümüzü görmemiz için elzem. Onlara özen göstermeyen, onları başka amaçlarla mesela oyuncak gibi kullanmak isteyen bir bebeğin eline ne kadar sevimli olursa olsun vermemeli.
Mazallah kapsa! Kimbilir kendine de babasına da zarar verecek.
----------
(Ahare Mot)
Not1* Bu yukarıdaki eğlenceli öykü / dava tamamen gerçektir. Ooka Tadasuke (1677 - 1751), Japonya'da halen unutulmayan olağanüstü bir yargıçtı. Tarihe mal olmuş bu davadan 200 yıl sonra, 1925 yılında oldukça yıpranan aşağıda resmi görünen Jizo heykeli, Tokyo şehrinin ortasındaki meydandan sökülerek şehrin kenarında halen çok sayıda turistin ziyaret ettiği Narihira-san Tōsen-ji ibadethanesine konulmuştur. Bildiğim kadarıyla dünyada başkaca heykeli yüzyıllardır ziyaret edilen bir “günah keçisi” yok.
İki yıl kadar önce Tadasuke’nin "iki kadın bir bebek" isimli bir davasını bu platformda paylaşmıştım.Kayıtlara geçmiş davaları yüzünden batıda, "kimono giyen kral Süleyman" diye adlandırılmıştır. Popüler kültürde de yer almış hakkında televizyon dizileri bile çevrilmiş. Başka öyküleri de var.Değerli hukukçuların unutulmadığı ve kahraman olarak değerlendirildiği bir kültürde doğmak bir ayrıcalık olmalı.
Not 2 ** Jizo: Japonya'da heykelleri çok yaygın olarak bulunan bir Bodhisattva'dır. Bodhisattva, Budist düşüncede kendini tüm duyarlı canlıların Budalığa ulaşmasına yardımcı olmaya adamış kişiye denir. Jizo'nın ünlü bilinen yemini "Cehennemler boşalmadıkça Buda olmayacağım; Tüm varlıklar kurtarılmadıkça aydınlanmaya ulaşmayacağım." her yerde kullanılır.
Moris Levi tesekkurler


Düzeltilmiş: BİR DELİNİN SÖZLERİNDEN:

Sıradan insanlar.. kavi ve güçlülerden yana olur.. seçkin olmayan kimseler almaya taliptir vermeye değil.. insanları sıradan hallerden seçkin insanlar olmaya götüren yol.. zayıflardan yana olmak ve vermeye talip olmaktır.

Bu iki halin başlaması için de zayıfa yardım etmeyenlerden yakınmamak.. yardım almaya değil mecbur kalmadan kimseden yardım istememektir. Her birimiz birer SORUNLU olaylarız.

En azından dışarıdan ısı ve ışı gibi bilinen enerjileri alırız.. katı ve sıvı besinleri alır ve bir dakika hava (gaz) almadan duramayız.. böyle lafa ve söz ve teşvik ile gaz verme dışında havanın ne kadar değerli olduğunu geçen yıllarda koronadan entübe olan insanlar biliyorlar. Katı ve sıvı ve gaz almak zorunda olduğumuz gibi bunlar işlendikten sonra vermekte zorundayız.. bu yüzden en büyük işimiz çişimizdir.

Diğer taraftan bizsler sorunlu varlık olmaktan başka aynı zamanda SORUMLU varlıklarız. Nesneleri kullanırken onları ısraf etmeden iktisatlı kullanmamız icab eder. Kimseleri çalıştırırken onlara zülm etmeden adaletli çalıştırmamız lazım gelir. Daha bunun gibi ana, baba, öğretmen, patron ve başkan olarak biz bağlı olan kimseleri eğitirken ve yönetirken yararlı ve verimli kararlar vermek durumundayız ki görevimizi ve ödevimizi yapmış olalım. Başkaları bizi bağlı değil de biz başkasına bağlı isek başıboş ve sorumsuz yaşantı ve davranışa girmemek suretiyle onlara yardımcı olmalıyız.


Eğitimcilerimiz ve yöneticilerimiz her zaman işlerinde başarılı olamayabilirler. Ellerinde olmadan yanlışa da düşebilirler. Bu durumda yaptıklarını bağışlayarak hoş görülü davranıp saygılı olmayı sürdürmeliyiz ki onların sevgisini kazanalım. Onurlu bir insan olarak çocukluk ve gençlik dönemlerimizin zayıflığından kurtularak olgun bir kimse halinde kendi ayaklarımız üzerinde doğrulmayı bilmeli ve her zaman onların yardımına bağımlı olmamayı öğrenmeliyiz.

Bu da eğer yapabiliyorsak öğrenme.. bir iş sahibi olma.. edebiliyorsak üretime katılma.. başkasına yük olmama gibi onurlu işlere doğru yönelmeliyiz. Çünkü insanın onuru ürünü kadar.. saygınlığı ise başkasını yük olmadığı kadardır. Yoksa başkanlarımız, eğiticilerimiz, yöneticilerimiz, annelerimiz, babalarımız, kocalarımız, eşlerimiz bize MÜKEMMEL bir yaşam hazırlamaktan SORUMLU değillerdir çünkü onlarda bizim gibi hem SORUNLU hem SORUMLU var oluşlardır..

Özetlersek
bizler "sahib oluş" denilen bir yalanla sorunlu OLAYLAR
ve "ait oluş" denilen başka bir yalanla sorumlu VARLIKLAR
olarak ortaya YÜKÜMLÜ bir "var oluş" koyuyoruz.

Var oluş'un var ölüşle ortadan kalkması ve YOK ÖLÜŞ doğması için hem TANRI'ya sahib oluş hem TANRI'ya aid oluş denilen başka bir YALAN'a sarılmak zorundayız.

Ancak burada "yALAN" başındaki "y"yi ortadan kaldırmamız gerekir ki sahib oluş ve aid oluş ALAN'ları ortaya çıksın. Aksi halde dörtlü bir çerçeve içinde kapanıp kalacağız.

Ne var olacağız..
Ne yok ölacağız..
Ne yok olacağız..
Ne var öleceğiz..

Hiç bir şey BİLMEYECEĞİZ.

Kant'ın dediği gibi kör görüler ve boş kavramlarla birbirimize bir şeyler anlatıp bir şeylere kandırmaya çalışacağız.

Çok var ve az yok deme.. BECERİ alanımız.
Var sayma ve yok sanma DÜŞÜNME yetimiz.
Hiç yok ve hep var İNANMA yetkimiz.

Bizim alan'ımız yalan değildir..
Tanrı'nın alanı da yalan değildir..

işte bu olanlar oluştuğundan ve ikisi arasında bir ALIŞ ve VERİŞ başladığında artık Tanrı Tanırlık ve Tanrı Tanımazlık kıskacından kurtulur Tanrı TANIKLIĞI başlarsınız.. bunun için tapılası kadınlar ve kulluk edilesi erkekler doğuracak sorunlu ve sorumlu karılar ve kocalar birlikteliğinin yani AİLE'lerin ortaya çıkması gerekiyor.


Felsefe bitti.. Hakk bitti.. birazda hakikata gelelim: TANRI bile bize bu dünyada doğrudan enerji ve olanak ve yetenek sunmuyor. Onları biz çaba ile dayanarak ve uğraşla direnerek elde ediyoruz. Sadece tabiatın vahşet ve dehşetinde şehirler ve medeniyet kurarak bu kültür ve uygarlık ortamında birbirimize yardım etmeye çalışıyoruz. AİLE ocağında ana ve babanın karşılıksız yardımları ayakta kalıyor.. TOPLUM içinde ekonomik ve politik olayların daha iyi olması için bilim ve hukuk etkinliklerinin katkıları yanı sıra sosyal ve kültürel etkinliklerin desteği ile öğretmenlerimizin.. yazarlarımızın.. buluş ve keşif yapan aydınlarımızın katkıları ile yolumuzu ve yürüyüşümüzü ve yönümüzü daha rahat ve kolay hale getirebiliyoruz.

Yani damla damla biriken ve büyüyen gönüller.. .. sorunu yakınmadan çok sorumu yüklenen yürekler ile hem kendimizi hem başkalarını daha iyi yapacağız.. hem bireyi hem toplumu daha güzel hale getireceğiz. Bunun içinde olumlu ya da olumsuz duygu ve üzüntü seli içinde boğulmadan etrafa bakarak ve durumu düşünerek gerçekci ve akılcı hareket etmeliyiz. İnşaallah.

Osmanziya 26.02.2024 23:44

(Bu delinin ismini biliyorum.. daha önce de söz etmiştim.. ancak burada adını açıklamayacağım. Bu ne benem.. ne de senem.. dokunulumaz.. dokunuldu mu böyle yakıyor.)


FOSFOR HAKKINDA

Paylaşım ve bilgilendirmeniz için teşekkür ederim Hocam.. temizin içine pis.. pisin içinde temiz.. ölümün içinde yaşam.. yaşamın içinde ölüm olduğunu.. atar ve toplar damarlarda tamamen temiz ve pis kan dolaşmadığını göre.. FOSFOR'un ortaya çıkışı safirde daha safir olarak KÜKÜRT gibi FOSFOR'u ortaya koymuş.. Karbon ve azot'in bir takım hidrojen ve oksijenin (su) bir aile olduğunu düşünürsek.. yaşam kodlarının bazlarının (alkalilerinin) nükleik asit oluşturduğunu da göz önün alırsak.. fosfor.. kükürt ve altın SARI'sının neden benim gibi başkalarına da SEVİMLİ geldiğini de anlamaya başladım. Yeşiller ve maviler ile kızıllar ve kırmızılar.. bizleri pek üzdü.. biraz orta ve kısa ve kolay yol olan SARI'nın sırrını yok la yalım.. var la yalım.. belki genetik kodların hikmeti ve nükleer perdiyodlar san'atı.. gelecekte bize yeni süreçlere götürecek. Madenler ve minareller hayatın içinde bir taraftan cemad ve cansıza götürürken.. hayattan çıkan şuurun ilim ve iradesinin nerede götürdüğüne de bakmak gerekiyor.. ve Aristo'den gelen KAİNAT ağacı.. içindeki cemat ve hayat ve şuur ve iman ile VUCUD katmanları ve sferleri ve tabakaları ile "vecedana" yani içi vucud olan VİCDAN-ı ben'e ve dış vicdan olan VUCUD-u beden'e çağırıyor. Saygılarımla. Sağlıcakla kalınız. Osmanziya











Fosfor Elementinin Önemi
Şu anda 146 tane uyduya sahip Satürn gezegenin en büyük altıncı uydusu olan Enceladus, 500 km çapında ve çevresinde dolandığı Satürn’ün E halkasının içinde yer alır. İlk kez 2004 yılında Cassini-Huygens sondası Enceladus’u yakından görüntüledi ve tüm bilimciler ayağa kalktı. Çünkü Enceladus güney kutbuna yakın çatlaklardan uzaya su bulutları fışkırtıyordu. Uzaya çıkan su hemen buharlaşıyor ve arkasından da küçük buz tozları şeklinde donuyordu. Uydunun içinde bulunduğu E halkasının tamamının bu donmuş buz kristallerinden yapıldığı anlaşıldı.
Cassini E halkasının içinden bir kaç kez geçti ve yolunun üzerindeki bu donmuş buz tozlarını yakalayarak analiz etti. Bol miktarda fosfor buldu. Organik yaşam için yalnızca altı temel elemente gereksinmemiz vardır: karbon, hidrojen, oksijen, azot, kükürt ve fosfor. Ayrıca ATP olarak bilinen Adenozin TriFosfat hücre içi biyokimyasal reaksiyonlar için gereken kimyasal enerjiyi taşıyan bileşikte fosfor çok önemli bir rol oynar. Sonuç fosfor, yaşamın vazgeçilmez bir elementidir. Enceladus’un sıvı okyanusunda bulunan fosfor, yer okyanuslarında bulunandan 100 kat daha fazla olduğu saptandı.
Enceladus ve yaşam ile ilgili yazılacak çok şey var ama ben size başka bir şey anlatmak istiyorum. Bugünlerde tüm medya organlarında altın madeni tartışılıyor ve altının öneminden söz ediliyor. Zamanında da bugünün falcılarına, düz dünyacılarına veya ufocularına benzeyen simyacılar vardı. Örneğin demirden altın yapmaya çalışırlardı. 1669 yılında müthiş gizlilik koşulları altında Hennig Brand adlı alman simyacı adi metalleri altına dönüştürdüğüne inanılan bir madde olan “filozof taşı”nı ararken fosfor elementini keşfetti. İki zengin eşinin tüm varlığını altın ararken kaybetti.
O zamanın simyacıları gibi o da idrar ilgilendi ve onu çeşitli malzemelerle yüzlerce kombinasyonla birleştirmeyi denedi. Kendi ve komşularının idrarlarını topladı, yaklaşık 5700 litre ve keskin bir koku verene kadar günlerce bekletti ve sonra onu koyu bir şurup haline getirmek için bir kaç gün kaynattı. Ardından elde edilen parlak sarı macunu işleyerek altın elde etmeyi umdu ama bu sayede saf fosforu izole eden dünyadaki ilk kişi oldu. Fosfor, gezegenin hiç bir yerinde serbest bir element olarak mevcut değildi. Altını, gümüşü, civayı kimin bulduğu bilinmez ama fosforu bulanı bugün biliyoruz. Sevgilerimle…

Ethem Derman







IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk