YAKIN
YAKIN dizini içindeki dosyalar
Anne ve baba, çocuğuna dilini öğretmek için artı bir çaba gösteriyor mu ?
Ana dili öğrenmek için kursa giden bir çocuk görünüz mü ?
Ana dili, ana ve baba çevresi yani soyu tarafından DOĞAÇLAMA suretiyle bireylere ve kişilere kimlik ve kişilikle beraber kazandırılır.
Acaba insanlık ana dilini nasıl öğrendi ?
Talim-i ESMÂ ile.. cennetin bakıcılığında ve Rabbın hocalığında yetişen adem çubuğu, eşi hava çubuğu ile eşleştirilip dünya gönderildiklerinde hazır dilleri vardı.. Zaten Rahman, daha önceden Tüm mükevvenatla birlikte onlara BEYANI öğretmişti.. Yani insanlık dünyaya bindirildiğinde yani AİLE olarak indirildiğinde dillerini öğretecek ana ve babası vardı beşerin.. bu ortak dil de BABİL’in bibliyografında ayrıldı… Kesretin sırrı ve çiftliğin gizemi kevserin nuruna ve vahdetin seyrine gelinceye kadar beşeriyetin uygarlığı hilkatten kıyamete kadar yürüyerek bu bilinmezleri aramayı sürdürüyor. Bu patikada yöntembilimsel analiz de bir taş olmayı bekliyor, biz de bu yola başımızı koyduk.
Şimdi bu YÖNTEMBİLİMSEL ANALİZ dilini doğaçlama suretiyle size öğretmeye çalışıyorum.. yöntembilimsel analizle yapılan tablolaları anlamasanız da sanki anlıyormuşçasına anlatmaya çalışıyorum. Fakat bu işin reklam ve propagandasını, düz yazıyla yapıyorum ve gündelik dili kullanıyorum.. ilginç konular ve gizemli anlatımlarla içerikten ziyade biçime dikkat çekmeye çalışıyorum.. her yazımın altında bulunan “DUYURU” ve “UYARI” zaten bunun çağrısı ve çığlığıdır.
Zecr eden çekim ve çelim gibi zecreden çağrı ve çığlık vardır insanda..
Zecr etmek baskılamak ve zorlamak demektir.. cezrî olanda kökten ve köklü bulunandır. Benim yaptığım iş bu dört köşeden sol alt köşede bulunmaktadır.
Ne mi ? demek istiyorum:
Cezb Davet
ZCR-CZR
Celb Dai
Şekilde görüldüğü gibi…
Hüsün cezbeder, Hayır celbeder, Hakk davet eder, Hakikat çığlık çığlığa bir konuşma, bir seslenme ve bir çığır ve çağrıdır. Çığlık ve çekim bizim sol görümüz, çelim ve çağrı ise sağ duyumuzdur.. sol görümüz ZECREDEN bilgi, sağ duyumuz CEZRİ olan buyruktur.. bunu anlamak için klasik yöntemle düşünmek ve imgelemek değil yöntembilimsel analizle yukarıdaki diyagramda izlemek ve irdelemek zorundasın. Amma alışık olmadığın için bu kolay iş sana oldukça zor gelecektir.
Yani yaptığım her anlatım nereden atarsan at dört ayak üstüne düşen kedi gibidir ya da en güzeli önünüzde konulu bir masa türündendir ki buna bilgisayarınızda MASAÜSTÜ adını vermişler.
Şimdi biz yöntembilimsel analiz dilini öğretme işini doğaçlama şeklinde yapıyoruz.. fakat bu soyun ve dilin anası ve babası yok.. Dahası bu işin öğretmen ve öğrenicisi bulunmuyor.. işin en önemli yanı öğreticisi ve öğrenicisi ayrışmadı.. öğretmen, öğrenci, öğretici ve öğrenici.. bunların hepsi benim.. benim bir kişilik düşüncemin başkalarının dahi dili haline gelmesi için ya benim hoca YUSUF’u bulmam lazım ya kendimin, kedimin, cedimin ve redimin çağdaş koca YUNUS olması lazım… bu ikisi de zor görünüyor.. benim da elimde böyle kendi kendime konuşmak kalıyor. Umuyorum ki taleblerimden (öğrenicilerimden) birisi Yusuf ola..
Gelelim bu iletinin REKLAM konusu olan dizinine (YAKIN)…
Dizinin içinde “yakîn” elde ettiğim bir konu var.. bu sözcük Türkçeye geçmiş ve ırak veya uzak’ın tersi anlamda yaklaşmak ve yakınlaşmak manasında kullanılıyor. Herhangi bir nesneye veya kimseye yaklaşmak ya da anlama veya konuya yakınlaşmak.. ilki somut ikincisi soyut anlamda…
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Siirt Tillo’da bulunan medresesini ziyaret ederken torunundan işittiğim bir sözü var; “Anlarsam yakınım uzağımdır, anlamazsam yakınım uzağımdır” demiş mübarek… Cenabı Hakka yakın olmak, tüm nesne ve kimselerin ve bütün konu ve anlamların üstünde “mecazi” manadadır. O öylesine yakın ki her nesne ve kimseden yakın.. o öylesine uzak ki konu ve anlamdan uzak..O hem her yerde hem hiçbir yerdedir.. Yukarıdaki söz, sanki bu TAKDİS anlatımının hem çevirisini yapıyor hem yorumluyor. Kutsallık ve kutluluk.. utanma ve umut ile yakın, mutluluk ve tatlılık ile uzak görünür.. ancak her ikisini birleştiren yükselik ve yüceliğe de bir çağrıdır. Onda gürdenlik ve sonsuzluk cem olur. Çünkü bu ebedin içinde, fenakı bekaya çeviren edeb var. Edeb ise sünnet-i seniyye olan ahlak-ı hamidedir ki bu AHSEN-İ AMEL ile ilam ve ilan edilmiştir.
Bu iletinin dizini içindeki dosyalar şunu anlatıyor.. bizim iki türlü iletişimimiz var.. birisi MEKTUB ile birisi de AYNA ile.. ayna ile doğrudan doğruya iletişim yapılır.. aynaya baktın mı görürsün.. oysa mektupta yazının aracılığı var.. mektuplar da yedi san’at halinde.. mektuptaki yazının dilini bildin mi onun da iki katmanı var.. birincisi söz dizimi (beyan-sentaks) birisi anlam bilimi (maan-semantik) yani mektubu çevirmen yetmedi yorumlaman yetmedi açıklaman yetmedi indirgemen yetmedi ANLAMAN gerekiyor.. yani alan alan ANLAM türleri ve çeşitleri olduğu gibi katman katman ANLATIM yanları ve yönleri ile bulunuyor.
İşte bu yüzden MEKTUP dolaylı anlatım olan gösterge / İŞARET’e benzer.. oysa AYNA başka bir anlatım olan görüngü / DELALET’e benzer..
Görüntünün (MANZARA) altında gösterge bulunur..
gösterinin (RİYA) altında ise görüngü bulunur..
yani dediklerimi anlamak için önce tercüme / çevirisini yapmak zorundasınız.. yani terimlerin kavramını bilmek ve sözlerin anlamını çözmek durumundasınız. Bilmek kolay, sözlüğe bakarsanız olmadı yazarına sorarsınız. Çözmek biraz meşakkat ister, konuya aşina olmak, öğrenmeye meraklı olmak ve aramaya gayretli olmak gibi ciddiyet, devam ve sebat gerektirir.
Oysa AYNA ‘da böylemi.. hemen bakınca görürsünüz izinizi ve yüzünüzü.. amma bu ayna cam ayna değil ayine-i şuur olan zihin ve hatır olunca onun yüzünün pasının silinmesi ve camının tozunun alınması gerekir ki bu da aynanın parlaklık derecesine göre gayret ve himmet istemektedir.
Yani biz O’nu MEKTUP dolaylı görürüz, O ise bizi doğrudan AYNA gibi görür. Her devirde her hangi bir insan rabbini aynasıyla (zişuur latifesiyle) görüp, bilip, tanıyabilir fakat bizim onu görüşümüzün makbul ve meşru olabilmesi için EN SON MEKTUBU’nu bulmamız ve bilmemiz gerekiyor.. işte bu yüzde Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın İSLAMİYET’inden başka din ve TESLİMİYET kabul edilmiyor. Çünkü nebiliğin dört fonksiyonunun her biri diri çağdaşlık ve canlı gelenek ister: Muallimlik, muarriflik, tercümanlık ve mir’atlik.. Bu konuda size Risale-i Nur Külliyatının rehberliğine kefilim.
Bu dizin içindeki dosyalara ve resimlerle anlatmak ve yansıtmak istediğim yakin’e göre Cenabı Hakkı biz MEKTUB’u ile görüyoruz.. bu mektuplardan biri Kainat kitabındaki kitabeti, Kur’an kıraatindeki hitabeti, biri insan noktasındaki anlamı, biri nebi elifindeki anlatımı.. bunların hepsi DOLAYLI bir anlatım ve işarettir ki biz bunlara ŞEHADET ediyoruz.. bir de gayba İMAN var ki biz bu delalete YAKİN adını veriyoruz.
Şimdi düz yazının aracılı anlamından ve günlük anlatımın dolaylı iletişiminden, yöntembilimsel analizin biraz daha az dolaylı anlamı ve biraz daha az anlatımına geçmek kolay değildir.. ancak mektub yerine aynayı elde edince zorluğun bütün yorgunluklarını unutacaksınız.
Sağlıcakla kalın.
OSMANZİYA
DUYURU
Sentaks / sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE
semantik / anlambilimsel / MAANÎ yetersizliklerim
için düz yazıdan özür dilerim.
UYARI
Düz yazı bahane.. şemalar şahane.. yazının dizinindeki tabloları izlediğinizde imgelemiş ve irdelemişte olacaksınız isterseniz.. böylece emellerine nail olacak ilmi AÇIKCA görmüş ve hatırınıza sail olacak iradeyi SEÇİKCE örmüş bulunacaksınız.
http://sites.google.com/site/yontembilim/
http://sites.google.com/site/insanilim
http://groups.yahoo.com/group/BAKARA/
http://groups.yahoo.com/group/oku-ikra/
http://groups.yahoo.com/group/yontem-bilim/
http://groups.yahoo.com/group/insanbilim/
www.yontembilim.com
www.insan-bilim.com
|