| 
     
    
    
    
    
    
  İNANMA 
     
   çünkü 
   Sandy
  kasırgası ardında onlarca can kaybı, milyonlarca dolarlık hasar bıraktı ve
  gitti. 
   
 Özellikle Facebook ve Twitter üzerinden hızla paylaşılan kasırga
fotoğraflarından bazıları ise görenleri o derece hayrete düşürdü ki "bu
gerçek mi?" sorusunu akıllara getirdi. İşte bu sorunun cevabını bulmak
için bir çalışma yapan BBC.com, sahte
fotoğrafları derledi. Okurlara da 5 maddede sahte fotoğrafları ayırt etmenin
püf noktalarını gösterdi. 
 1. Hislerinize güvenin 
 2. Fotoğrafta ışığa dikkat edin 
 3.Şunlara bakın: İnsanlar ne yapıyor, gökyüzü ve fotoğraf kalitesi
uyumlu mu? 
 4. Daha önce bu fotoğrafı gördünüz mü? 
 5. Eğer fotoğrafta köpek balığı varsa büyük ihtimalle
fotomontajdır! 
 Sonuç olarak: 
 "Foto-montajlarla kandırılıyoruz çünkü inanmak
istiyoruz." 
  
   İlginçtir insanın bilmesi için öğrenmesi ve buyurması için düşünmesi
  gerekir  
  fakat bunları yapmadan öğrenmeye ve buyurmaya kalkar.  
    
  Keza inanması için savı kanıtlayan belirtilerin bulunması
  gerekir fakat duyduğuna inanır ve gördüğüne kanar.  
    
  İşte sav ile kanıt, buyurma ile düşünce ve son olarak bilme ve
  öğrenme arasında BÜYÜK BİR BOŞLUK bulunmasına rağmen insan aradakini büyük
  bir maharetle yorumluyarak bilgilenmeden görüş sahibi olur. 
    
  Neden öğrenmeye, düşünmeye ve aramaya ihtiyaç duymuyoruz ? 
    
  Bunun yanıtı kolay olmamalı..  
    
  Beyefendi, sofrada sunulan hazır ziyafete konmak var insan niçin
  bunun arka planındaki mutfak ile uğraşsın ? 
    
  Küçük Prens yararlı bir yazılım paketini hazır kullanmak varken
  niçin pek çok zahmet gereken proglamlama dilini öğrenip kendi programını
  kendisi yapsın ? 
    
  Kendisine verilen bir hazır para ile Hanımefendi gidip
  elbisesini beğenip satın almak varken niçin para kazanma ya da elbise dikme
  için uğraşsın ? 
    
  İşbölümü denilen bir şey var değil mi ? Herkes her şeyi yapmaz.
  Herkes bir şeyi yapar ve bunu başkalarıyla paylaşır ve böyle herkesin her şey
  yapması gerekmez. 
    
  Buda tamam. 
    
  Fakat herkesin yapması gereken "bir" şeyden başka
  hepimizin yapması gereken başka "bir" şey daha olmalı… 
    
  Önce şuna dikkat ettiniz mi ? 
    
  "Herkes" ile "Hepimiz" arasında bir fark
  olmalı. 
    
  Hepimizin yapması gereken bir şeylerin başında DİKKAT denilen
  atı “dik” durmamak ya da “kat”ı elinde tutma çabasına katlanmak gelmektedir. 
  Dik-kat, yokuşu çıkmak kazar yorucu bir iştir. 
  Tamam "dikkat" denilen şey öyle dik bırakıldığı gibi
  kalmaz.. hemen devrilir, kırılır, dağılır, dalgalanır. Psikoloji ilminin ilk
  verilerinden biri "dikkat dalgalanmasıdır". 
    
    
  Şu meşhur KADIN resmini bilirsiniz.. kadın bir genç görünür bir
  yaşlı görünür.. kadınların biricik derdinin gençlik ve yaşlılık olduğunu
  bilen birisi bu resmi yapıvermiş dikkate, dikkat çekilsin diye. 
  Eğer erkekler için bir resim istenilseyedi acaba siz dikkati
  hangi uçlar arasında dalgalandırırsınız? 
    
  Bu tür resimlerin ana mantalitesi şudur.. dikkat denilen görüş
  bir obje bir fon arasında gidip gelecek. Dikkat dalgalanması resim örneğinde
  erkekler için gösteren Freud'un meşhur resmidir. Ressam öyle yapmış bir
  bakıyorsunuz Freud'un masum yüzü görünür bir bakıyorsunuz o yüz çıplak kadın
  SURETİNE gelivermiş.. Oysa Freud öyle mazbut öyle mazbut bir adammış ki
  beyninde seksten baka bir şey olmayan bilim adamı olmasına hayret edersiniz.
  Yani bu da dikkatinizi dalgalandırıyor değil mi ?  
    
    
  İnsanın dikkatini yönelttiği nesneden dağıtan konular ya da
  insanın dikkatini çektiği nesneden ayıran heyecanlandıran konular vardır:
  Duygular.. bunların başında siyaset.  Duyumlar..  bunların başında seks. Başkaca çekici istekler
  ve  dürtüler ile  ve diğer çelici dilekler ve güdüler. Meşru
  ya da gayri olsun ya da olmasın 
  bunlardan  başka başkalarına
  ilişkin bilgiler, düşünceler ve ilişkiler. ve başka dışından ve içinden  seslenmeler. 
    
  Hem bütün ömrümde şunu öğrendim ki insan iki şey bilir onu da
  karıştırır.  
    
  İnsan bir anda bütün bu iç ve dış sesleri ve seslenmeleri  koordine ve kontrol edip karşılık vermesi
  başlı başına bir mu'cizedir. Fakat o bunun farkında değil. Yani iç ve dış
  seslerin ve seslenmelerin karmaşasına rağmen kararlı insan bütün bu dağınıklığa
  bir son verir ve seçtiği bir hedef, öncelediği  bir konu ve beğendiği bir nesne üzerinde
  yoğunlaşır.. yani dikkatini TEKSİF eder. 
    
  Ne demek kesafet ?  
  Kesafet, bir türlü bir kesrettir. 
  Bu kesret ayrı bir sıklettir. 
  Bu sıklet değişik bir şiddettir. 
  Hadi birini daha 
  söyliyeyim dörtlü hatta beşli olsun:TEKRİR 
    
  KESAFET kavramanın benzerleri  
  tekrir, kesret, siklet, şiddet... 
    
  Kesafet kim’in tekriridir,  
  kesafet ne’yin kesretidir,  
  kesafet hangi nesnenin sıkletidir, 
  ve kesafet hangi kimsenin şiddetidir ? 
    
  Eğer bu soruların yanıtlarını bulursak insanı da bulabiliriz,
  diye düşünüyorum.  
    
  Hay Allah.. unutuverdim bak.. sizlerin çoğunluğu bu OSMANLICA ve
  ARAPÇA kelimeleri bilmez ve hatta sevmez.. bu atalarına düşman ve dininize
  yabancı olduğunuzdan değil günlük dilin HAZIR kolaylığına ALIŞIK
  olduğunuzdandır. Şimdi işiniz yokta gücünüze giden sözlüğe bakma
  eylemini  mi yapacaksınız bu adların
  anlamına  bakacaksınız. Sözlük
  bilgisayarınızda hazır durduğu halde onu kullanmaya bile üşeniyorsak bunun
  vebali elbette bizim değil.. bize hazıra alıştıranların. 
    
  Bakın bu konuyu bile sevidiniz size, içerikli malumat ve HAZIR
  BİLGİLER vermeye yani sıralı ve birbiriyle bağlantılı anlatımlarla bir konuyu
  bilmeyenlere bile öğretmeye dönük anlatım kullanmaya çalışıyorum. Bunu bir
  tür başa kakma kabul etmeyin.. çünkü kendim de dahil olmak üzere  geçerli olan bir gerçek var:  
    
  "Gücümüz alışkanlıklarımız ve seçimimiz de güvenimiz
  kadardır."  
    
  Ancak alışkanlıkları gagalamak ve güveni kakalamak zorluğuna
  katlanmazsak bir adım ileri gidemediğimiz gibi her gün bir adım geri gideriz.
  İlerlemek için tek şart: Yararlı değişimin kapısını aralamak ve kişisel
  gelişimin yapısına girmek ve geleceğimizin tapusunu almaktır. 
    
  Ey millet.. işimi gücümü bırakıp size yazı yazıyorsam.. bunu
  gücümden dolayı yapmıyorum YAZMA alışkanlığımdan yapıyorum.  
    
  Şayet sizde bu yazıları okuyup tek satır bir eleştiri ya da soru
  yazamıyorsanız.. bunu istemediğinizden değil OKUMA alışkanlığından
  yapmamıyorsunuzdur.  
    
  Nazikçe gerekçenizde hazır.. benim yazma kapasitem yok ya da ne
  yazdığını anlamıyorum.. 
  Oysa bu doğru değil size bir hakaret yazılsaydı yazma
  kapasiteniniz yirmi kat artacaktı. Günlük işinizi ilgilendiren ve para
  kazandıran bir konu olsaydı anlayışınız on kat çoğalacaktı… 
    
  Çünkü bunlar öncelik isteyen, önem verilen ve dikkat gerektiren
  konulardır. Dikkati anlatacaktım.. heyecanı anlatacaktım.. hadsi
  anlatacaktım.. aksi anlatacaktım ve böylece size saygıdeğer CİDDİYET
  hazretlerini tanıtacaktım.. amma şimdi tatlı baklava getirdiler.. dikkatimi
  dağıttılar. Tatlı her zaman dikkatimi dağıtmıştır. Çünkü çoğu kimse gibi
  tatlıyı severim.. zaten bu yüzden tatlı demişler.. ekşi ya da tuzlu ya da acı
  dememişler.. gerçekten böyle mi ? 
    
  Eğer tatlı bir nesne verip buna acı deselerdi ve bunu sürekli
  tekrar etseler ve ne zaman tatlı verip bu tatlı demeyi yineleselerdi ve bu iş
  sürdürselerdi yani bizi koşullandırsalardı yani bize alıştırsalardı yani bize
  öğretselerdi.. bir süre sonra o tatlı nesneye acı demeye başlardık.  
    
  Bu olgu bize şunu fark ettirdi ki  gösterge-lenen bir değişken ile bu
  değişkenin değeri arasında zorunlu bir ilişki yoktur. Tatlı nesneye acı
  adının verilmesi onu acı yapmaz. Bunun içindir ki 
    
   "İsimlerin
  değişmesiyle gerçekler değişmez."  
    
  denilmiş.  
    
  Demek ki bir adlar ve bir de gerçekler var 
  ve dikkat bu ikisi arasında dalgalanır. 
    
  Koşullanmalar ve alıştırmalar ilerledikçe bu dalgalanma biter ve
  gidip gelme sona erer o sözcüğün adını ve anlamını öğreniriz. Bu sözcük olur,
  bilgi olur, belge olur, iş olur, işlem olur, eylem olur, beceri olur, görüş
  olur, tutum olur ve sonunda meslek olur. Hasılı  öğrenmelerimiz çok çeşitlidir. Amma özü
  birdir: KOŞULLANMA 
    
  İnsan zihnini BEŞYÜZ KATLI bir pramit gibi düşünün.. ve bunu
  canlandırabilmek için pramidin atası olan ÜÇGEN'in gözünüzün önüne getirin.
  Somutlaştırmak isterseniz dağ’ı düşünün. İşte bu DİL dağın zirvesinden İRADE
  tek başına yalnız oturur. Onun altındaki küçük bir kat mı diyim yoksam ikiyüz
  ya da üçyüz elli bir kat mı diyim KARAR veremedim İLİM denilen öğrenme YERLEŞİR.
  En alt katlarda dahi REFLEKSLER oturur. Böylece üç parçalı bir yapı elde
  ederiz.  Şimdi bu bölümlere çeşitli
  adlar verebilirsiniz. Geçmişte bu çeşitliliğe nebati ruh, hayvani ve insanı
  ruh diyorlardı. Şimdi ise üst beyin ve alt beyin diyorlar    
  
   
   
    
    
    
    
    
    
    
    
    
    
    
    
   
   
   
  
   
   
    
  Neo-korteks denilen ÜST beyin öğrenilen  yani koşullanılan ve alışılan bölgeyi ifade
  ediyor. Limbik sistem yani kedi-köpek beyni ve birde repıtual Kompleks yani  sürüngen beyni dedikleri kısımda ALT beni
  ibare ediyor. Bu üç takımın 30 bin yılda evrildiğini ileri sürüyorlar.
  Böylece insanı hayvana deviriyorlar.   
    
  Şimdi beşeri deneyimle (koşullanma) elde edilen  üst beyne İLİM adını verdim, kalıtım ile
  gelen alt beyne de REFLEKS dedim. İRADE’yi bunların kralı yaptım. Elbette bu
  şablonlama çok genel bir balonlamadır. Bu anlatımın gerçeğini bu günün
  beyincileri bile bilmiyor ki ben bileyim. Sadece meramım anlatmak için eski
  ve yeni KURAMLARI kullanmaya çalışıyorum o kadar. Yoksa özel bir kuramım ve
  geliştirilmiş bir modelim yok. Kesinleştirilmiş bir gerçeğim hiç yok.
  Modellemede yöntembilimsel analizi kullanıyorum o kadar.  Anlatımım da ortaya bir kuram koymuş ise  bundan dahi haberim yoktur. Anlattıklarım
  yerleşmiş beş altı psikoloji kuramlarının bir kaçına ilişkin yaklaşımlar
  içerebilir. Ancak her aydının bunlardan birine yaslanan yönelimi olması ve
  bunu araştırıp değiştirerek geliştirmesi önerilir. 
    
  Şimdi eksiden değil eskiden insanlar beyin yanında bir da KALB
  denilen bilgi cihazı tanırlardı.. Dur dur.. bu eski değil eksi bir kuram ve
  pozitif bilime karşın alternatif bir model de olabilir, her ne ise. Şimdi insan
  yaşantı ve davranışlarını sinir sistemi ile dolaşım sistemi arasında yer alan
  horonlara  (hor-man, hor-an ve har-man
  arasında hor-man’ı seçtim.. HORMON’u devre dışı bıraktım.. çünkü bu kuramlar
  man’ı hor görüp har’a götürüyorlar) ve moranlara bağlıyor ve bu İNSAN
  HARMANI’nı açıklamaya çalışıyorlar ve açıklamak için BASİTLEŞTİRMEYE
  çalışıyorlar ve bu izahtaki bu irca ile  ormanda yolunu yitirip ayvayı yemiş oluyorlar.
  Çünkü leyleğin ayağını ve gagasını kesip kuşa benzetmeye çalışmak gibi insanı
  bileşenlerinden İBARET görmek yanlışına düşüyorlar.  
    
  Şimdi bu ironi ile BİLİM yani fünun-i müsbete denilen konuları,
  alanları, yöntemleri kontrol, koordine ve disipline edilen ve temel vasıtası
  MATEMATİK ile ana vesilesi REVİZYON olan bir BİLGİ KATMANINA itirazım yok.
  Bilim de bizim için dil ve mantık gibi ve hatta din gibi  "güvenilir" bir referanstır. İtirazımız..
  günlük bilgi ve bilimsel dil üstündeki katlar ve alanlar olan hikmet, felsefe
  ve din konularında da kendilerini konuşmaya TEK etkili otorite ve PEK  yetkili  referans görmeye çalışanlarınadır. Bir alanı
  iyi bilip her alanı biliyormuş gibi konuşmanın hafifine ukelalık ve ağırına
  şarlatanlık denilir. Eğer  yöntembilimsel
  alanda gerçeği görme değil de gerçeği kurma meslesinin büyüsüne kapılarak
  farkında olmadan bunu yapıyorsam ya da öyle algılanıyorsam özür dilerim.
  Elimden geldiği kadar düşüncelerimi inançlara dönüştürmemeye uğraşıyor ve
  fikrim sabit hale getirmemeye çalışıyorum. Fakat kolay değil. Bu yüzden bizler
  bu yazının başlığında uyarıya her zaman muhtaçtız.  
    
  GÖRDÜĞÜNÜZÜN yarısına VE DUYDUĞUNUZUN hiç birine  İNANMAYINIZ.  
    
  Ne anlatmaya çalışıyorum.. fakat dikkatim dağıldığından konuyu
  toparlayamıyorum.. konumu unutmuş değilim ancak konunun dallanıp budaklanması
  yanında yapmadığım ya da yapamadığım işlerin beni gıdıklaması karşısında
  sözün kontrolünü yitiriyorum. 
    
  Kontrol.. koordine.. disipline.. revize.. Yani bu yabancı
  sözcükleri bir de osmanlıca söyleyelim: Murakebe, tanzim, zabturabt, tashih..
  bunların türkçesi yok mu ?  var da
  kıran mı ? 
    
  Denetleme.. eşgüdüm.. disipline.. gözdengeçirme. 
    
  Disipline diş geçirip zabt u rabt edemedim.  
    
  Terbiye desem eğitim izin vermez. Ciddiyete disipilin desem
  dilimden başka dilde dillendiririm. 
    
  Bütün bu, kontrol, koordine ve revize, işlerin temelinde
  CİDDİYET denilen disiplinin yer aldığını düşünüyorum. Şaka bir yana,
  latifeniz hoş olsun fakat şakanın tadını kaçırır ve latifenin dozunu
  aşarsanız ciddiyetin tokatını yersiniz. Ana baba olmazsa zaman, zaman olmazsa
  namaz, namaz olmazsa har ü nar bir güzel disipline ve terbiye eder dünyada
  noksan kalan eğitimimiz orada tamamlanır.  
    
  İşte cedd yani bu sıfat yani bu tecdid önemli bir terim ve
  ehemmiyetli bir kavram. 
    
  Mesela müslüman bunu sübhaneke'de okur. 
  Allahü Ekber deyip namaza girer ve "sübhaneKvebihamdiK"
  dedikten sonra "ve tebarekesmüKveteâlaceddüK" söyler. 
    
  Burada tekbir, tahmid ve tesbih ile  şuunat takdis  edildikten sonra kudsi olan esma-i hüsna
  tebrik ediliyor bundan sonra da sıfatı yani CEDD’i teali ediliyor. Bundan
  sonra da eğer diri isen O’nun Zat’ından gayrısı olmadığını buluyorsun. Şayet
  ölü isen ”ve celle senaük” ile başkaları O’nun övgüsünün yüceliğini yaşıyorlar.
  Bütün bunları görmek için sübhaneke ile açılan kapıdan namazın içine
  girmelisin. Bu tahlilleri  ben
  söylemiyorum “sübhaneke” söylüyor. Namaz sonundaki  tecdid-i biat ile de yeni bir ciddiyet ve  yeni bir disiplin ile yenileniyoruz. 
    
  Nizam-ı cedid isminide tarihten biliyorsunuzdur. 
  Ancak bu tecdid her kemal noktasının eninde sonunda zevale
  eğilimli gerçeğini değiştirememiş ve Osmanlı zeval bulmuştur. Bu Atamızın
  zavallılığından değil zamanın zeval kanunun kavi olmasındandır. 
    
  İmamı Azam, İmamı Rabbani gibi bin yılda gelen müceddidler gibi
  her yüzyılda gelen müceddidler yani dine yeni bir şey katmadan ve dinden bir
  şey almadan dini YENİLEYENLERİ duymuşsunuzdur. Bu muhterem kişiler, dinden
  alınmışları yeniden dine katan ve dine yeni katılmışları dinden atanlar ve böyle
  tecdid-i din yapanlardır. Ne oldu.. atmaları ve katmalar ile atılmışları ve
  katılmışları karıştırdık değil mi ?  
    
  İnsan iki şey bilir ve bunu da karıştırır. Çünkü dikkati
  dağılır.  
  İşte kökenimizden ve atalarımızdan gelen bir YENİLEME  ve tecdid özelliğimiz ya gerilir dikkat olur
  ya da gevşer heyecan olur. Dikkat ve heyecan arasındaki DALGALANMA'nın
  müsebibi ciddiyettir. Ciddiyeti devamlı ciddi tutamamamızın nedeni ciddi bir
  adam olmadığımızdan değil fıtratan bulunan DONUP KALMAMA ve yaradılıştan
  gereken DURUP KALMAMA özelliğimizdir. Şimdi bu konumu yöntembilimsel analizle
  göstereyim: 
    
    
  Y ----------------dikkat 
    
  CİDDİYET 
    
  heyecan ----------------X 
    
  Bu anlatım şu demektir, dikkatin gerilmesi ile heyecanın
  gevşemesi arasında cereyan eden olay ciddiyettir. Ciddiyet gevşekse heyecan
  fazındadır, ciddiyet gerilmişse dikkat fazındadır. Ciddiyettin gerilme modu
  ruh ve dilek tarafından, ciddiyetin gevşeme modu kalb ve duygu tarafında
  duruyor. Şimdi şemada  ayrıca X ve Y
  bilinmezleri var:  
    
  Bunlarda HADS ve AKS gevşemesi ve gerilmesidir. Hads ne
  demektir.. başı “ha” ve sonu “sin” ile yazılan bu terim türkçe sözlüğü alınmamış
  ve Abdullah Yeğin'in Osmanlıca YENİ lügatında; "Uzun düşünce ve
  delile ihtiyaç kalmadan hasıl olan ilim" olarak tanımlanmış ve diğer
  adının sür'at-ı intikal olarak belirtmiş ve bu terimi hadd’leri tecrid
  eden ZEKA kavramının ve usun “billik” aygıtının, diğeri bellektir,  bir nüansı olarak görürüm. Yani hayalgücü
  irade bir gayretle ve genellikle çağırışım ile, biz bu işi daha güvenilir ve
  fakat  “sür’atli” değil sükûnetli ve yavaş
  bir şekilde yöntembilimsel analizle yapıyoruz,  kavramlar arasında bağ yapar ve bir hadd
  kurar ki bu işe hads denilir.  
    
  İşte burada akıl, acaba dikkat gibi geriliyor mu yoksa heyecan
  gibi gevşiyor mu ? Biz gevşediğini düşünüyoruz. AKS halinde ise geriliyor.
  Dediğimiz aksi varid olabilir. Bu iş, bilgisayar kullanırken arayüzde  nesneyi seçip etkinleştirme sonra enter
  tuşuna basma gibidir. Burada psik ve fizik iki ayrı işlem var; biri önce seçme
  ve etkinleştirme hazırlığı diğeri sonra enter tuşuna basma empulsunu yaparak
  işlemi gerçekleştirmektir. İlki gevşeme ikincisi  ise gerilme işlemidir. Ancak dikkatim
  dalgalanıyor ve bunun aksini de düşünebiliyorum ve yargılamam kuşkuya
  düşüyorve  yargım da kesin olamıyorum. 
    
  O zaman ciddiyet şemasını tamamlayalım: 
    
  Aks -----------------
  dikkat 
    
  CİDDİYET 
    
  heyecan --------------hads 
    
  Ciddiyet, insanbilim kuramımda cedi gömleğine tekabul eder..
  insanın yokluk vucuduna giydiği gömleklerin ilki kedi gömleği, ikincisi bu
  cedi kamısı üçüncüsü ise redi gömleğidir. Yukarıda dikkati RUH tarafına,  heyecanı KALB tarafına yerleştirdiğimizi
  söylemiştim. Burada hads'i AKIL tarafına ve aks'i  dahi NEFİS tarafına oturttuk. Bu demektir ki
  HADS akli ve psik bir işlem, aks etme yani refleks ise bedeni ve nefsi bir
  işlemidir. 
    
  Ciddiyet işimize rengini veren bu dörtlünün disiplinli eylemidir.
  Bu disiplin sayesinde ARZU ve TALEP etmemiz yani dileğimiz kapasitesi ortaya
  çıkar  ve isteğimizin kalitesi belli
  olur. Öylesine bir temenni olan arz ve ya da üstünkörü bir talep olduğu gibi
  bütün kastiyle yönelen dilek ve tüm azmiyle ciddi bir surette olan istekler
  dahi vardır. Bu şu demektir,  insan
  isterse ciddi olur isterse olmaz. Eğer ciddiyetini takınırsa bununda bir kesreti
  ve şiddeti, kesafeti ve tekriri vardır.  
    
  Evet gayemizin bir tarafında ciddiyet var.. bu yazının da bir
  gayesi vardı.. ve gayesine doğru GERİLMİŞTİ.. ama gerildikçe yoruldu ve
  gevşemeye hazırlanıyor ve belkide dinlenmeye çekilecek yeniden gerilmek için...
  sözün kısası size ciddiyeti anlatırken gerildim ve bu yüzden de  yoruldum ve bu yüzden gevşediğimden dolayı
  yazıdan el çekip dinlenmeye koyuldum. kumanız, Sormanız, eleştirmeniz ve
  yazmanız için sustum. Başka bir zamanda  buluşmak dileğiyle sağlıcakla kalın. 
    
  Şimdi tüm söylediklerimizi levhada toparlayalım: 
    
  aks -----
  ARZU ----- dikkat 
    
  gerilme ---
  CİDDİYET --- geşeme 
    
  heyecan
  ----- TALEP ----- hads 
    
    
  Osmanziya 
    
  NOT: bu yazının dizini olan CIDDIYET dosyası içindeki tablolarda
  daha geniş bir anlatım bulacaksınız. 
    
   uploads/20121104_105328_CIDDIYET.rar   
  Sentaks /
  sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE  
  semantik /
  anlambilimsel / MAANΠ yetersizliklerim
   
  için düz yazıdan
  özür dilerim 
    
    
  http://sites.google.com/site/yontembilim/ 
  http://sites.google.com/site/insanilim 
    
  http://groups.yahoo.com/group/BAKARA/ 
  http://groups.yahoo.com/group/oku-ikra/ 
  http://groups.yahoo.com/group/yontem-bilim/ 
  http://groups.yahoo.com/group/insanbilim/ 
  www.yontembilim.com 
  www.insan-bilim.com 
    
    
    
   |