Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
Aktif Kullanıcılar Aktif Konular Üye Listesi Takvim Arama Yardım Skins Kayıt Ol Giriş |
Yöntembilim | |
YöntemBilim Forumu | Yöntem Bilim | Yöntembilim |
Konu: nereden nereye geldik.. | |
Yazar | Mesaj |
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3450 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Konu: nereden nereye geldik.. Gönderim Zamanı: 25-Ekim-2014 Saat 14:48 |
İLK YAZILARDAN olan emanet başlıklı yazım yaklaşık 7500 okuma almış ve 24 kasım 2009 tarihli.. SON YAZILARDAN OLAN bilmek bilmeyi bilmektir başlıklı yazım ise 14 500 okuma almış.. bu gün itibariyle bu site açılalı.. tam 5 SENE geçmiş.. bu beş sene içinde yöntembilimsel analizin TOHUM'u oluşturmak için çalıştık.. sanırım oluşmak üzere olan bu tohum dölünü bekliyor.. alem-i misalde uyuyan güzelin prensesi gelecek.. öpülesi SURET dudağına sevilesi ŞEKİL dudağına temasıyla güzel uyanacak.. genç YATAY prenses ve genç DİKEY prensin bir araya gelmesiyle yeni bir LİSAN krallığın veliahdına HAMİLE kalacak ve DYL tahtını kuracak.. üç oğlumu everdim ve dördüncü çocuğum ve hatunun üvey evladı olan yöntembilimsel analize henüz bir damat bulamadım.. böyle prenses masalıyla kendimi avutuyorum.. ya da morfpeus edasıyla Neo'yu bekliyorum.. Neo'lar havasını alır.. Kimo gelecek ki ben onu kızımı vereceğim.. Her ne ise Bize düşen düşün dünyasında çocuğumuzu yetiştirmek ve nazlı kızımıza gereken ihtimamı göstermektir.
Ben size sadece bir babanın feryatlarını sunmakla yetineceğim: Bu nette yazdığım çeşitli yazılardan oluşan karma karışık bir yazı: DİL ÜZERİNE: YOKLUK.. yoksunluk.. yoksulluk.. hastalık.. yaşlılık.. aslında hepsi ölüm'ün işaretleri.. ölüme yakın olanların YEMEK LİSTESİ.. bu dünya külfetinin sıkletleri.. bu fani alemin mesuliyetleri.. paylaşılıyor da genellikle güçsüzlere düşen yük ve ağırlık fazla oluyor.. neden ? Çünkü GÜÇlüler, bizi bunlarla.. erdemle ve yetkinlikle uyutuyor ve kendileri hakka ve hakikata uymuyorlar.. güçlü olunca güçsüzlerde aynısını yapıyor.. öyle ise sorun güçlülerin ve güçsüzlerin birbirine sövmesinden değil DÜNYA'yı iyi tanımlamaktan geçiyor.. elbette kendine dahi tanımakla.. artı DİNİ anlamaktan.. artı dini ve dünyayı belirleyen DİL'i soru ve savı ile yanıt ve kanıtı ile anlatabilmekten... bu konudaki var sayılarımızı ve yok sanılarımızı konuşarak ve tartışarak.. ancak ne acıdır ki bunu yapamayacak kadar önyargılı ve saplantılıyız.. Bu gibi ayrıntıları bilmiyorum ve okumağa fırsatım olmadı ama tahmin ediyorum.. ancak ezber yaşamanın alışkanlık ve tek yönlü bakmanın yandaşlık ve sonuçta alışkanlık ve yandaşlık birleşince.. zaten bir tür öy / rüya olan yaşamın.. rüyanın kardeşi olan fikir / düşün.. YAŞAM DÜŞ'ü daha derin bir uyku hali olduğu ortaya çıkmaz mı ? Uygulamalarımıza değil uykulamalarımıza bak.. rüyadan yakazaya geçmek ve görmek suretiyle bunun ardından öğrenme.. bilme.. anlama.. inanma gayret ve himmetlerinde ve hatta hizmet ilerlemek ise bir kader ve deneyim konusu.. Laiklik ve Demokrasi yolunda daha çoook yaşayacağımız deneyimler var.. birikim ve kazanımlarımızdan yararlanırsak zorlukları ve sorunlara da kolay atlatırız.. boya ve renk.. renkarenk değilmiş de renkAHENG'miş.. levn ve renk ile boya ve sıbga birbirinden farklıdır.. genelde boya sürülen sıvı ve renkte gözümüze yansıyan ışıktır.. ve yüz yıllardır insanlar renklerin boyalardan çıktığını sanmışlar.. ve sonra anlaşılmış ki fiziğin ve optiğin gelişmesiyle ki NEWTON göstermiş.. aslında renkler boyadan değil ışıktın geliyor.. boya bazı ışıkların emilmesine ve bazı ışıkların yansımasına yol açıyor ve böylece yedi renk ve tonları ortaya çıkıyor.. eğer cisim bütün ışıkları emiyorsa siyah görünüyor.. ya da bütün ışıkları yansıtıyorsa beyaz görünüyor.. sonuçta boyanın madde ve rengin enerji olduğu ortaya çıkıyor.. bu kıssadan hisse: Gözümüzü boyayabilirsiniz fakat gönlümüzü asla... ikincisi boyarsanız bile yüzeyi boyayabilirsiniz ama derini asla.. üçüncüsü dış beş duyunun renginden başka bir de iç beş duyunun boyası var ki bunları bilmeden haml edip taakkul edemezsiniz.. hükm edip ussallaştıramazsınız asla. kadın (saygı ve güzellik) ve erkeğin (sevgi ve iyilik) yardımlaşması.. ana babanın (genç iken ) ve çocukların(yaşlanınca) karşılıklı yardımlaşması bir vakıa.. sermayedarın para ve işçinin emek yardımlaşması.. halkın özgür oy ve yönetenin özgür istenç yardımlaşması.. böylece her şey bir şey olması ile bir şeylerin yürümesi olayı var.. konumuzda da böyle.. ateistler bilim yapar ve teknoloji üretir.. dünyayı onarır.. teistlerde din yapar ve ideoloji üretir.. ahireti çağırır.. bu da bir YARDIMLAŞMA.. bunu demek istedim. Günlük bilgi.. bilimsel bilgi.. felsefi bilgi.. dini bilgi bunlar bir birinden ayrı dil katmanlar ve katman deyince bir biri üstünde katmanlar olarak düşünülür.. doğrudur ancak bunlar evrimsel olarak birbirini gerektiren tabakalar değil. Ancak bu dillerin geçerli olduğu alanlarda birbirinden farklıdır.. günlük bilgi en geniş alanı adı üstünde geçici ve günlük konularda geçerli ve bunun için sıradan mantık yeterli oysa bilimsel bilgi belli tür ve belli konulara ilişkin uzmanlık isteyen konuları ilişkin bilgidir ve matematiği kullanır. Bunlar için teist ya da ateist olmak gerekmez.. ancak ahirete bakmayan ateist dünyanın geçici konuları ile ilgilenecek ve daha çok bilim yapacaktır.. nereden gelip nereye gittiğine ilişkin anlam ve amaç sorunuyla ilgilenmeyecek NASIL'ı araştıracaktır ki bu bilimdir. Lisan'ı ters çevir nasil olur.. elbette bu tür araştırma gayrı meşru değil ve dünyaya intibak için teistler de bunları yapabilir. Bağnazlık günlük bilgi ve bilimsel dil üstündeki felsefe dil ve dini bilgi alanlarda söz konusu olacaktır.. çok konuştum umarım anlatabilmişimdir. hayali karakter demişsiniz.. "hayal" hayal eder mi düşünmüşler gelmemişler amma "eğlencelik" kelimesini duyunca hurraaaa binin 34 katı doldurmuşlar.. eğer bu gerçekse ki öyle görünüyor.. adlar çok önemli bir paratoner... hatta para-döner.. aldanmamak lazım. Belki şurada tüm yaşam enerjimizi tüketen birileri vardır. Şurada da kafasını duvara sürterek küçük mutlu kıvılcımlar çıkaralım Ressambop MADDİ Yaşam enerjimizi tüketin bizzat kendi bedenimizdir çünkü bazal metabolizmaya yüzde 60 harcarız.. manevi YAŞAM enerjimizde böyledir... çünkü yaş-amı am-aç ediniriz "kafasını duvara sürterer küçük mutluluk kıvılcımları çıkarırız" bu da bizi tabi MUTLU eder.. amma manevi asitimizi artırır.. bu da bizi mutsuz eder. Mustafa buğuçam Madde gösterilir mana gösterilmez.. manalardan bir anlam olan akıl bir kavramdır.. bir yuvarlık bir olgunun soyut kavramı ve bu kavramın terimi ve adıdır.. Ancak dil ile tanımlanabilir.. ancak beyin gibi gösterilemez. Beyin şuhuddur akıl ise gaybdır. Bana göre DAR anlamda AKIL, hafıza ve zeka ile hads ve mantıktan ibarettir. İşte bu dört işlemi yapan anlam sürücümüze dar anlamda akıl diyorum. Orta anlamda akıl ise bu tanımladığım dar anlamda akıl ile bedenin hassasiyetinden yani dış beş duyusunu işlemesi yani NEFİS ile birleştiğinde ORTA anlamda akıl çıkar ki ben bunu aynı zamanda SOL GÖRÜ olarak kabul ederim. Sağ duyu ise burada tarif etmem uzun süreceği için kısaca onu da KALB (duygu) VE RUH (dilek) yapısı ve işlevi olarak belirteyim. Sol görü teorik (ilim) akıl ise sağ duyu da pratik (irade) akıldır. İşte sağ duyu ve sol görü yani ilim ve irade ikisi birlikte GENİŞ anlamda akıl olarak kabul edilir. Biraz karmaşık oldu ama düz yazıyla ancak bu kadar yapabiliyorum.. yöntembilimsel analizle bunu daha açık ve seçik betimleyebilirdim. Hasılı TANRI da akıl gibi.. insan gibi.. evren gibi.. anlamlandırılan ve tanımlanan amma gözle görülemez ve elle tutulamaz bir kavram ve addır. Kant bu TEORİK AKLIN TENKİDİ adlı kitabında açıkladı. Bu yüzden diğer manalar gibi gösterilemez. Ancak varlığı ve gerekliliği görecel ve geçici varlıktan daha kesin ve kuşkusuzdur. İnsan çok fazla ego-santrik ve psiko-lojik'tir.. nereden bakarsa ve neyi biliyor ise öyle görür ve bilir.. doğru.. aynen.. doğrun “gri” ve aynanın “yani” olduğunu görmezsek bir tarafa yaslanır ve zihnimizi paslarız.. pas pas yaparız iktidarlara.. şimdi zatı alinizin dediğini bir de buradan alıp şöyle göstermek için UZUN bir yazı yazmayacağım.. valla uzunu kısası fişlerken işe yarıyor ve uzunu pek hoşuna gidiyor olsa da halkın ben kısa keseceğim.. çünkü yeterince uzun konuştuğum halde yanıt vermezlerken kısa kesince de bişi olmayacak amma.. insan susamıyor.. bu beğendiğim ama sonucuna katılmadığım OKKALI yazını okuyunca o gülden nazik yüzünüze bir Osmanlı TOKATI vurmaya niyet ettim.. ama fiske ile yetineceğim.. "doğu ve batıyı dengeleyen ekonomik ve politik gücün ortak çıkar ve yararları" diyorum dünyanın efendilerine uzunca.. ama kimseler olarak düşünülüyor bu.. oysa nesneler olarak varsayarım bu özneyi… Şimdi doğuda bir dağ: Hindistan.. çin.. rusya.. zirvede İRAN.. batıda bir dağ: İngiltere.. Avrupa.. Amerika.. zirvede İSRAIL.. bu iki dağın üstünde bir ip.. ipte iki canbaz.. uzun adam ve gülen adam.. ya hu 10 (yazı ile on) yıldır bunlar birbirlerinin hainliğini ve hırsızlığını görmüyorlar mı idi ? YA KARDAŞIM BİR İPTE İKİ CANBAZ OLUR MU ? Bırak allasen şimdi hangi ahkamı keserek birini şeytan diğerini melek yapmaya kalkabiliriz ? Melekse ikisi de melek.. kelekse ikisi de kelek. Öyle ise sorun daha derinde ve şundan hiç kuşku duymuyorum ki sen uzun adam ben gülen adam olsaydık.. ikimizde aynı şeyi yapacaktık.. peki bu yanıt soruyu yanıtlayıp sorunu çözer mi ? Hayır! İşte ahir zamanın dehşeti de bu.. gerçek ayrıntıdır değerler.. haklılar bu ayrıntılar hakikattır ama "doğru" dahi ana hatlarda.. ana hatlar ise büyük resmi gösterir.. beşeriyet.. medeniyet.. insaniyet.. ve insaniyet-i kübra olan İSLAMİYET'i arıyorsak ve bunu da bulamıyorsak BAŞ SUÇLU.. islamiyeti 1435 yılı indiren ve bu gün için Alışılmış Yahudiliğe benzeyen ve Koşullanmış Hristiyanlığı anımsatan ve üstelik teslimiyet yönünden onlardan HİÇ BİR FARKI olmayan bizim gibi GELENEKÇİ ya da gelenekçilerle birlikteliği başaramayan YENİLİKÇİ Müslümanlarda... öyle ise kardaşım bırak kardaşım bu fikri durmuş ve zihni yorulmuşları.. bunlar için bir yere yaslanmayı.. bunlar gibi düşünmemek yüzünden kendini beğenmişlik ve ukelalık ile suçlarlarsa da aldırma… ve hadd-ı vasat olan daim tazelenen nizamla ayakta duran (meşveret-i meşruanın yeni adı DEMOKRASI) ve yenilenen mizanla (HÜRRİYET-İ şeriyyenin yeni adı laiklik) yürüyen istikameti bul... TOPLUMDA diri bilim ve canlı hukuk ile yaşayan İSTİKAMET, dünya ve din arasında bulunan DİL’de ilerlemendir, derim vesselam. Geçen gün bir hasta belediye başkanı seçildi.. böylece hastalıktan kurtuldu.. ya hasta numarası yapıyor idi ya da başkan olunca sevinci iyi geldi.. iyi oldu.. geçen gün de bir hırsız belediye başkanı seçildi.. böylece hırsızlıktan kurtuldu.. ya hırsız değildi ya da başa geçince herkes iyi gördü.. iyi oldu.. seçilmek sadece kişiye dokunulmaz kılar bir süre ama halkın vicdanda hırsızlık silinmez. Çünkü mahkemeden geçmemiş.. seçilmek bir kişi dokunulamaz kılar ama bedeninin hastalığına çare olmaz. çünkü hastanaye gitmemiş.. amma böyle seçilen tüm hırsız ve hastalar MAHKEME-İ KÜBRA'da yargılanacak başkasına ve bedenine verdiği zararları ödeyeceklerdir.. bundan kimsenin kuşkusu olmasın.. Neyse SAVCI iyi ki 17-25 aralık hırsızlık haftasında yapılanlara TAKİPSİZLİK vermiş.. hırsızın cumhurbaşkanı olduğu bir ülkede belki hakimlerin de sağlıklı karar veremeyecekler tüm hukuk sistemi çökecekti.. hiç olmazsa hakimler kurtuldu.. adalet bakanı uşağı olan savcı sayesinde.. eski bir savcı olarak benim de onurum çiğnense de.. hukuk camiası sağ olsun ve adalet var olsun.. Adalet (hukuk ile olur) ve Kalkınma (bilim ile olur) Partisini hukuku ve bilimi silah yapan parti diye on yıldır desteklemiştim.. verdiğim oylar haram olsun diyeceğim ama hırsıza haramı tınsa bunu yapmaz ve artık görüyoruz ki KULLANILAN bir figürandan başka bir şey değilmiş… her ne ise HIRSIZ pardon ZANLI ya da ŞÜPHELİ mahkemeden ceza giyinceye kadar MASUMDUR.. ancak bu adi suçlular içindir.. siyaseten suçlular için zaten adamlar çalışıyorlar bir de çaldıkları paranın hesabını mı soracaksın. Çok güzel dostum.. ne güzel düşünmüşsün.. ancak kavanin-i şeriat nesnelere ve kavaid-i şeriat kimselere ilişkindir.. ilki olan koşulların yasaları gayr-ı iradidir.. ikincisi olan kuralların yasakları ise İRADİ'dir.. Eğer bu saydıkların İSTENÇİ ile GERÇEKLEŞTİRİLMEZSE, muhabbet sevgi, merhamet acıma ve huzur dinginlik olmaz.. böylece kuru ar'nın (harfinin) adı (isminin) nın anlamı kalmaz. Ve önemli olan da bizim KENDİMİZİN sağladığı sevgi, acıma ve dinginliktir. Öyleyse etrafa bakıp boşuna üzülmeyelim. Lion.. AR'slan. kRAl ELİF . LAM. MİM. yani kısaca +... burada elif dikeyi ve lam yatayı oluşturur ve ikisi ile birlikte bu ikisinin oluşturduğu MİM görülüyor mirim.. ELM'i olan bilir ki (Azeriler ilme elm diyorlar) yazı harften önce hatla başlar.. hat ise bir noktanın iki olması yani uzaması yani hat olmasıdır.. hatt bir de iki noktanın keşistiği yerle tanımlanır. Yalnızlık ve yanlışlık bir lam içerir ve öyle olur ki bu ikisini de kapsar.. yani yanlış doğrular karşısında yalnız kalandır.. yalnız ise yanlışlar yanında yalnız kalan doğrudur ki "leküm diniküm" çevirisi olur.. gücün sembolü.. Lions'lar artık çok oldular.. kralın simgesi.. Arslan'ın ne yaptığını görüyoruz.. artık bu çocukular dünyayı götüremeyecekler yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.. kullandıkları oyuncaklar sağır duvarlarıda işid'ir hale geldi.. SEMBOLİZM batağında daha fazla tutamayacaklar aydınları dostum.. artık yeni din değil yeni dil geliyor.. Anlamayan duvarlar ve davarlara karşı veliyedin... demek zamanı gelmedi mi ? Düşünen yazarlardan düşündüren okurlar devri başladı dostum.. artık hazır bilgiye dur diyen bir devirde yazarlıkta para etmeyecek.. çünkü yalnız kalemlerin onları okuyacak vakti kalmadı yanlışlarını düzeltmekten.. yazılar mı .. ha onları makine düzeltiyor dostum editöre ihtiyaç yok gari.. event.. ontoloji.. erotik ve etik çıkar ve yarar.. epistemik gnostoloji.. bunlar varlık değer ve bilgi olmak üzere SİSTEMATİK FELSEFE'nin üç alanı.. İki tane "E" yüz yüzü gelmiş hayatı gösteriyor.. iki tanesi göt göte gelmiş şuuru gösteriyor.. şimdi göt deyince götü parton KÖTÜ oluyor amma bu işlerin böyle öttüğüne bakmayın.. yaşam pis ve mikrop bir lanete bulaşmış durumda.. cinsellik namı diğeriyle seksoloji.. seks her ne kadar eksi bi şi de olsa yaşamın içinde tüm bağlantılar TEMAS yoluyla gerçekleşir.. işte bu noktada din bize HAYA'yı emreder hevamıza karşı ve iştahımızı dengelemek için.. sadece cinsel değil tüm BAĞLINTILAR temas gerektirirler ki bu mess ve meşş bütün mübaşeret ve mücaveretin esasıdır.. bu yüzden NAMUS tüm bağlantıların bağlantısın yasasıdır. Nikah ve aile de bundan çıkmıştır ve kıskançlık da bunun için konulmuştur.. halk sadece pipsinin ucunu bilir düşünen ise yaşamı bütünüyle görür ve edebiyatçı olmadığımızdan da edebimizi takınamıyoruz.. ama bizim derdimiz temas var diye sağa ve sola sallamak değil.. bilgiyi beyine nasıl girdirmek için sokarız ve yerleştirir ve oturturuz ve sonra onu oradan söker çıkartırız onun derdindeyiz.. bu sayılan ALTI EYLEM her türlü işlem ve işletimde vardır.. dil denilen lanet alet seslere ve simgelere bilgi ve anlam yükünden başka duygu ve anlatım yükü de yüklediğindin kabloyu kabloya değdirdiğinde ondan alev de çıkıyor.. duman da.. ışık da çıkıyor gölge de.. sonuçta ortada olan kor ve kül değil.. aşka ateş diyolar biz bişi demiyoruz biz sokmak ve çıkarmaya betimleyince ve köküne kadar inince sorun oluyor.. bazıları bu işleri yapamaz lafını çok şükür elhamdülillah biz öyle değiliz.. kuşumuzu öttürüyoruz.. ancak en büyük dil olayının MADDİ OLAYLARIN manavi alana aktarılması ya da MANEVİ OLAYLARIN maddi alana aktarılmasıdır.. örneğin göz dersin göt dersin.. gör dersin.. göz dersen ve gör dersen bişi olmaz ama göt dersen adamın aklına T gelir ve kıyamet kopar.. çünkü dil sadece iletişim aracı değil aynı zamanda etkileşimi aracıdır ki bunun en natamelisi ise cinsel etkileşimdir.. çünkü önemlidir.. edeb bundan çıkacaktır.. haya bundan çıkacaktır.. iffet bundan çıkacaktır.. aile bundan çıkacaktır.. namus ve töre bundan doğacaktır.. sadece çocuk değil.. aslında bende Froyd gibi özel yaşantımda MAZBUT bir adamım.. ancak konu ilim olupta edebiyat olmayınca ıcığını ve cıcığını çıkarmak zorundayız ve ilimde hakikatleri söylemek edebin ta kendisidir.. Hasılı maddi ŞEKİL (tasavvur) ile manevi SURET (teşekkül) konusunda 44 tane tablo yaptım ve bunun reklamını yapmak için bu karalama ve siyahlamayı yaptık affola.. sen gitsen de aşk gitmez benden.. güzel varsa elbette sevgi de olacak.. güzellik varsa sevmekte olacaktır.. güz ve sev.. evlilik üzer.. çünkü her üzen zorluk yeni bir deneme.. yeni bir yeni bir sadakat.. yeni fedakarlık.. yeni bir feragat gibi güzellikler elde edilir ve her biri yeni bir sevgi doğurur ve bu yüzden bana gösterdiğin uzaklaşmalar ben sana yakınlaştıkça yeni bir güzelliğini ortaya çıkarcaktır ki işte bu yüzden sen gitsen de aşk (bende) bitmez... Saygı Değer Kardaşım, Dili yok kalbimin kari ondan ne kadar bizarım... demiş Mehmet Akif.. kalbin eti ile beynin eti birbirinden farklıdır sonuçta her ikisi hücrelerden yapılmış et dahi olsa.. şimdi bu iki tür et, atomlardan yapılmış hücrelerden oluşsa ne atom olan ne de hücre olan yeni bir ALEM eklenlenmiş.. ENE.. yani EGO.. yani BEN.. işte bize emanet olan fizik bedenden başka bu psik yapı.. etti mi emanet üç.. dördüncü emanet dahi "ene"lerden oluşan ZÜMRE.. ilk doğal zümre AİLE'dir.. ilk topluluk modelidir.. eril ve dişil ile birey ve toplum dördü bir aradadır. bu da sosyal yapı.. sonuçta insan bio-fizik ve sosyo-psik yapısı olan bir âLEM'dir. Bu âlem ne'ye işaret ve kim'e delalet ediyor ? Mevcut diller, mantık ve matematik, bunu yeteri kadar açıklamıyor. Bu deli abin ve yaşlı ustan diyor ki var git sen anladığın işlere bulaş.. içerikli bilgilerle uğraş.. bana anlamaktan bıkmış dinin ötesini gösterin DİL'İN berisini ARAYAN insanlar lazım.. işte biz Koca Akifin aradığı kalbin dilini bulduk.. kalbin dilini arayanlardan.. lisan nedir.. luga nedir.. fuad nedir.. ukad nedir sadır nedir soranlardan yani İNSANI merak edenlerden üç dört tanesini bulsam yeter.. buldurulsa kafi.. ancak ben yeteri kadar arayıcı değilim.. çünkü aramıyor.. arayanları bekliyorum... bi arayan sen çıktın.. oysa “ben”den başka bir şey görmedin.. bak sende yeteri kadar arayıcı değilmiş isen... sağlıcakla kal. sÖz der Türk milleti fakat kelamı bu karşıladığı ile kalır fakat kalem' karşılamamıştır.. ben ona SoZ dedim.. saz'a kardeş ettim.. her nesneye ve her kavrama bir isim takılsaydı.. dil ve düşünme yeteneğimiz bu kadar çeşitlilikle başa çıkamazdı ve "benzerlik"ten yararlanılarak kavramlar ve terimler birbirleri yerine de kullanılır ki bundan ÇOK ANLAMLILIK ortaya çıkmıştır. Nisbeten az sayıda oldukları için her bir KİMSE'nin bir adı vardır. Zaten her adın ve sıfatın bir gerçekliği olduğu gibi bazı gerçeklere vardır ki biz onlara ad / isim veriyoruz.. bunlar kimselerdir. Mustafa BUĞUÇAM gibi. Günlük anlatım yönünden bu çok anlamlılğın bir zararı yoktur hatta edebiyat yönünden faydası bile vardır.. fakat bilimsel dil çok anlamlılık ile yürümez ve anlamları ve bağlamları ve sonuçta ilgileri ve ilişkileri tam ve kesin olarak tanımlamaya imkan veren TEK ANLAMLI dil yani MATEMATİK ortaya çıkarılmıştır. Şimdi günlük dil mantık ve bilimsel dil matematik ile götürülürken.. bu iki dilin üstünde yer alan felsefe ve din alanında yeni bir DİL aranmadığı, bulunmadığı ve kullanılmadığı için bu konudaki gereksinim ve arayışlarımız, ekonomik ve politik çıkar ve yararların yol açtığı savaşlar.. bu savaşların kızıştırılması için kaşınan dil (etnik) ve din (etik) ayrıştırmalar.. yüzünden karşılanmamıştır. Acaba hikmet ve din alanında edebiyat gibi çok anlamlı olmayan ve fakat matematik gibi tek anlamlı dahi olmayan yeni bir dil olabilir mi ? akıllı telefonlar aptal insanlar.. abartı değil.. hesap makinası çıktığında dört işlem yapmayı unuttuk.. elektronik saat çıktığında dairenin bütünlüğünü gözden yitirdik.. böylece temel matematik ve geometrik zihnimiz zayıfladı.. elbette ELEKTRONİK hesap makinesi ve ELEKETRONİK saat birleşip ELEKTRONİK bilgisayar olduğunda kaybımızı daha çok olacaktır.. ve ELEKTRONİK bir BEYNE bağlandığımızda ise geriye fazla bir şey kalmayacaktır.. öyle ise bu BEYİN HEYULASINA karşı zihnimizi kurtaralım.. yöntembilimsel analizine yani elektronik olmayan terimlerin GÖZLEMLİ dairesine.. elektronik olmayan kelimelerin GİZEMLİ hesabına.. görsel dille kurulmuş düşüncel dünyasına çağırıyorum.. bunun için bu elektronik cihazları kullanmak zorunda kaldığım için bağışlayın.. evet, sadece ihtiyacımız kadar kullansak çok yararlı olan bu aygıtlar aşırı ve abartılı kullanıldığından da pek çok zararı oluyor.. zaman zaman kendimizi fişten çekmek yatmadan önce bir saat kullanmak yetecektir.. hiç kullanmaz ise bu sefer bu cihazları kullananlarının kölesi olacağız.. aynen katılıyorum.. emek olmadan yemek.. düşünce olmadan konuşma.. çıraklık olmadan da ustalık olmaz.. yeteneklerin beceri haline gelmesi için deneyim gerekir.. yetilerin dayatımından geçmeden ustalığın deneyimine erişilmez.. buyuruluş ŞEKLİ buyurdu ki tekrir ve tecdid içeren tebdil olsun.. yaratılış SURETİ yaratıldı ki tezyide ve tezkiye kapsayan tekmil bulunsun.. ve bunlar bizi HALK VE EMRİN sahibine götürür.. bunlar bize ağaçların bir zamanlar tohum olan filizden kaynaklandığını hatırlatır.. ağ, aç'ılıp ağaç oluncaya kadar gerçekleşen ne ise, yeti'ni yetki haline gelmesinde sağlanan süreçte odur.. ancak ben size ve gençlere yep yeni bir tohumdan ve tar ü taze bir düğümden söz edeceğim: Yeni bir anlam sürücü ve yeni bir anlatım aygıtına çağıracağım. Ancak bunun tohumu bile oluşmadı ki ki nereden filizi olsun.. filizi olmayanın da ağacı bulunsun.. bu yüzden bu çağrıya iki öbek yanıt verecektir.. birincisi anlamaktan bıkmış ustalar.. anlamayı anlamamış çıraklar... ki onlar yeni bir Anlam-Bilim'in kapısını açmaya adaylardır... biz şimdi bir arsa bulduk ve apartman dairesi satıyoruz.. ancak inşaat alanımızı görmeyenler oturacakları meskeni almakta mütereddid ve müteşekkikdirler.. İLK YAZILARDAN olan emanet başlıklı yazım yaklaşık 7500 okuma almış ve 24 kasım 2009 tarihli.. SON YAZILARDAN OLAN bilmek bilmeyi bilmektir başlıklı yazım ise 14 500 okuma almış.. bu gün itibariyle bu site açılalı.. tam 5 SENE geçmiş.. bu beş sene içinde yöntembilimsel analizin TOHUM'u oluşturmak için çalıştık.. sanırım oluşmak üzere olan bu tohum dölünü bekliyor.. alem-i misalde uyuyan güzelin prensesi gelecek.. öpülesi SURET dudağına sevilesi ŞEKİL dudağına temasıyla güzel uyanacak.. genç YATAY prenses ve genç DİKEY prensin bir araya gelmesiyle yeni bir LİSAN krallığın veliahdına HAMİLE kalacak ve DYL tahtını kuracak.. üç oğlumu everdim ve dördüncü çocuğum ve hatunun üvey evladı olan yöntembilimsel analize henüz bir damat bulamadım.. böyle prenses masalıyla kendimi avutuyorum.. ya da morfpeus edasıyla Neo'yu bekliyorum.. Neo'lar havasını alır.. Kimo gelecek ki ben onu kızımı vereceğim.. Her ne ise Bize düşen düşün dünyasında çocuğumuzu yetiştirmek ve nazlı kızımıza gereken ihtimamı göstermektir. Ben size sadece bir babanın feryatlarını sunmakla yetineceğim: Bu nette yazdığım çeşitli yazılardan oluşan karma karışık bir yazı: DİL ÜZERİNE: |
|
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |