Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Din
 YöntemBilim Forumu | Diğer | Din
Mesaj icon Konu: insanın insan olması.. Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 2604

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: insanın insan olması..
    Gönderim Zamanı: 12-Kasım-2015 Saat 23:40
DÖRT DİN

Böylece islam değil müslümanlar dörde bölünmüş oldu sunni ve şii ve kur'ancı ve hadisci.. bu bölümlenme de normaldır.. çünkü insanlar konserve kutusu olmadığı ve müslümanlar otoriter ve totaliter sistemin tek tip mensupları değil.. ancaaak hürrriyet-i şeriyye ve meşveret-i meşruayı gerçekleştirecek laiklik ve demokrasi gibi kurumları bulunmadığından bu 600 ayrışma sene sonra dört tane 400 taneye kadar çıkabilir.. her bir mezheb ve görüşte kendi ÖZEL kitabını çıkarır ve iznik konsülü gibi bir konsül yaparlar ve bunlardan dört tanesi seçerler. Böylece müslümanlarında Kur’an’dan başka dört kitabı olup hristiyanlardan geri kalmazlar.

Ama o güne kadar kimse din denilen mukaddes emaneti KİŞİSELLEŞTİREREK kendi mezhebinden.. kendi cemaatinden.. kendi tarikatından.. hatta kendisinden başkasına vermez.. zaten bu gün de sanki insanların sayısı kadar din var gibi görünüyor. Oysa ister yahudi ister hristiyan olsun.. ister mecusu ister müslüman bulunsun hepimizin SORUMLU olduğu ortak bir din var ve fakat ayrıcı herkesin kendsinin sorumlu olduğu ayrık bir yol.. mezheb.. tarikat var. yani insanlar sayısınca YÜKÜMLÜ olduğumuz bir yol var iken bunların her birimizin sorumlu olduğu DİN haline getirdiğimizin ve yanlış yaptığımızın farkına varmadıkça bu bölünmeler sürüp gidecek.. Oysa aklı salih, nakli sahih, lisanı salim ve kalbi selim dörtlüsüyle bu konuları tefrik ve temyiz ettiğimiz zaman sorun kalmayacak sadece sorumluluk ve yükümlülüğümüzü ayıracağız. Ortak dini ve ayrık yolu birbirine karıştırmayacağız.



MUSTAFA KEMAL
Kurgunun ölçüsü vardır, o ölçüye göre doğru ya da yanlış dersin.. olgunun da ölçüsü vardır, o ölçüye göre gerçek ya da yalan dersin.. Bilgi bir bilgi hem doğru ve hem gerçek olmalıdır. Bu ölçüye göre elde edilen SAĞLAM bilgi'lerle buyruklar.. değerler.. sevgiler.. istekler.. ayarlanması gerektiğinin yolunu açan ve hayatta en hakiki mürşid ilimdir, diyen Cumhuriyet Kurucusu'nun yaptığı çoğu işleri yerinde buluyorum. Ancak yaptığı bütün işleri de kutsamıyorum. Yani ona körü körüne sevmiyor, bağlanmıyor ve tapmıyorum. Yaptıklarına saygı ve sonuçlarına minnet duyuyorum. Bu beş bin yıldır doğudan batıya.. batıdan doğuya gelip geçen pekçok kavmin mekanı olmuş ve dünyanın en karmaşık ve kompleks yeri olan Anadolu'da birliğimizi meydana getiren ülke.. ulus.. bayrak..ezan.. devlet.. faktörlerinden başka altında faktör ve aktör; M.kemal ATATÜRK'dür. Şimdi sadece onu esas tutup diğerlerini unutan ve bilginin dışına çıkan ve ülkesel, ulusal, bayraksal, ezansal ve devletsel birliği bozan aTa-TÜRKSEL aykırılığınızı açıkça yadırgadım ve üzüldüm. Bu günlerde bizim ayrılıkçılık yerine yani bir şeyi beğenmeyip tümünden ayırmak yerine bir sevilecek yan bulup ve onu bütüne katıp ortak birliği büyütmemiz zamanıdır. İngiliz'in oyunundan ancak böyle sıyrılabilir. Kimi atatürk sever, kimi inönü sever..kimi erdoğanı sever.. kimi bahçeliyi sever.. kimi de Öcalanı sever.. amma hepimiz bu ülkeyi seviyoruz. Bende sizin bu ölçüsüz sözlerinizi ve akılsız halinizi sevmiyorum. Sevmiyorum diye de silmiyorum. Çünkü sevdiğim tarafınız sevmediğim tarafınızdan daha çoktur.


Birileri M.Kemal ATATÜRK'ü öne çıkarttıkça birileri de

https://tr.wikipedia.org/wiki/Halit_Kars%C4%B1alan

Halit karsıalan'ı öne çıkarıyor.. halbuki bir İSTİKLAL savaşımızı bu kahramanlarla yaptık.. işimiz diri değil "ölü"ler ile.. "önder"ler ile.. kendimiz verecek ürünümüz ve yapacak bir işimizi ve başarımızı olmadığı zaman yaptıklarımızla ya da geçmişimiz övünürüz. İktidar ve muhalefet ülkenin gündemine değil de koltuklarına gömülmeye yöneldikçe bu yanlış sürecek görünüyor. Geçmiş anlaşmazlıkları değil gelecek önlemlerine bakalım.. bin yıl Anadoluda kaldık diye bin yılda bizi 5000 yıldır kavimlerin doğutan batıya.. batıdan doğuya geçtiği orta yerde durdurmazlar..öyle ise küresel uygarlığın baskısına karşı ulusal ve bölgesel ve yerel önlemlerin ne olduğunu düşünelim.. taşınalım ve tartışalım. Halit KARSIALAN ne için savaşmıştı ? M.KEMAL ne için devrimleri yapmıştı ? Ayrıldıkları nokta ne idi ? Birleştikleri yer neresi idi ? Hiç kimse tamamen haklı ve bütünüyle kutsal olamaz.. istanbulu Feth eden Fatih Endülüs Müslümanlarını kılıçtan geçirilmesine neden olduğu gibi oradan getirdiği Yahudiler bu ülkeye ne gibi hizmetlerde bulundular.. İstanbulu ikinci kez feth etmiş sayılan ve anadolu hareketiyle istanbulun önünü açan M.Kemal hangi başarısızlığa düçar oldu ki son on yılında partinin ipini elinden kaçırdı.. bunlar kolay olmayan işlerdir.. zor olan ŞİMDİ işlerde istesek de istemesek te bizlere kaldı.. oturup didişeceğimize bunların çaresine bakalım IRAK'ın LİBYA'ın MISIR'ın şimdi önümüzdeki SURİYE'nin durumuna düşmeyelim.. TÜRKİYE söz konusu olduğunda düşmanlıklarını unutan İRAN ve İSRAİL akıllarını başlarına alıp TÜRKİYE'nin etrafında ANADOLU BİLEŞİK DEVLETLERİNİ oluşturmazlar ise akan kan ve gözyağı Türkiye'den irana ve israile ve oradan Avrupa'ya ve tüm dünyaya sıçrayacak.. Hasılı islam dünyasının sorunu birike birike bu güne kadar geldi ve ORTADOĞU’dan kan ve gözyaşı oldu.. güçlü insan ve topluluk zulm etmekte zorun çıkarıcı değil sorun çözücü olur. Sıcaktan ve zenginden zarar gelmez. Lakin güçsüz ve muhtaç insan hele bir de tembel ve miskin ise başkasına yük olur. İslam dünyası bu durumun görmeden sorunu ve suçu başkasına kafire, münafığa.. hristiyana ve yahudiye atıyor.. bu insanların başında da zalim ve baskıcı liderler varsa kabak bizim başımıza patlıyor.. güçlü ve zalim insana karşı tek çözüm kuvvetli olup haddini bildirmekten yoksa ondan hak ve hukuk beklemek saflık olur. Hasılı kuvvet bir sarhoşluk verir.. ancak bu da kuvvet ile hakkı birlikte yürütmek ve götürmek sınavının bir paçasıdır.



İRADE DAVASI

"Hiçbir şey, korkuya dayanan saygı kadar iğrenç değildir." Demiş Albert Camus.
Korku ve sevgi.. sanki acı ve tatlı gibi sözünü ediyorlar.. hissiyatı zayıfı olanların duygusallığı duyarlığı ve hassasiyeti kadardır.. yüreğindeki kalbi ancak ağzındaki dili kadar uyarılabiliyor ise adam daha ne söylesin.. havf.. haşyet.. takva.. huzur.. sukunet.. ciddiyet.. samimiyet.. bir tür korkudur.. korkusu ciddi olanın zalim muktdirlerin baskısı ciddi bir adamı katır gibi ürkütmez ve aslan gibi de korkutmaz.. makam.. kibraya.. azamet.. ulviyet.. gibi hissiyatç bir karıncanan TIR'dan korkusuna benzemez.. sosyal korkular ve biolojik tehditler ve evrensel felaketler.. ölüm korkusundan yokluk bulantısana kadar çeşitli NEGATİF'ler muazzam yaşamın bir parçası değil bir yönü ve muhteşim bir şuurun bir anı değil yanıdır.. maneviyatı bozuk bir yarı aydının korku hakkında söyleyebileceği bu kadar olur.



Yazılarıma yanıt vermeyenlerin yazılarına, anlamıyoruz bahanesiyle de olsa, yanıt vermemek acaba bir büyüklük kompleksi mi yoksa kendi önemini fikirlerin değerinden büyük görmek mi bir türlü karar veremiyorum.. bilgi içeriklerimin indimde bir kıl kadar değeri olmadığını düşünerek başkalarının bilgilerine ve içeriklerine, yöntembilimin reklamını yapmak adına, yazılarıma karşılık vermeyenlere görüş ve düşüncelerine karşılık vermeyi sürdürüyorum.


Demek insan sevdiği ya da amacı uğruna ONUR denilen bir duyguyu göz ardı edebiliyor ve belki bu sayede kendisini amacından düşük tutarak amacının ve kendisinin değerini yükseltiyor.


Büyüklenmek Allah'a mahsusdur ve böbürlenmek kulluk dava edene yaraşmaz. Buna rağmen böyüklenen mütekebbirlere ve böbürlenen muktedirlere karşı kendilerinden hoşlanılmasa da hakkı ve hakikati söylemek AYDIN'ın üzerine bir borçtur. Mütekebbir muktedirin işi gücü kullanmaksa aydanın gücüde bilgisini sunabilmesi ve kırıntıları bir araya getirerek kocaman bir aydınlık çıkarabilmesidir. Zaten bunu ondan başkası yapamaz. Çünkü bu onun işlevidir.. görevidir.. ödevidir.. Ancak bunu kendi gücü bildiğinde, sefer onunda kendinsini aşağı görerek baskılayan güçlüden den farkı kalmaz.

İşte güç ve bilgi savaşında hakem irade ve istençtir.. güçlünün veya bilginin istencinden hangisinin iradesi yüksek ise mücadeleyi o kazanır.

Bu da iradenin davasıdır.


AYDIN


Bizde aydına "münevver" adı verilirdi.. yani nurlanmış ve tenvir etmiş anlamında.. ayın güneşten aldığı ziyadan ve ışıktan hasıl olan aydınlığına nur denilmiş.. zaten “ay”dınlık sözcüğünde AY kökü de var. Bu durumda aydınlık iki türlü gerçekleşir.. birinci güneşin doğrudan ziyası ve ışığı ile.. ikincisi dolaylı olarak başka bir kaynaktan, örneğin ay, yansıyan ışığı ile.. bir de ışık ile aramızda bir perde varsa gölge şeklinde olan üçüncü bir aydınlanma daha vardır.. bu maddi durumları temsil ederek manevi durumları da anlatabiliriz ki biz bunu bilimde analoji (temsil) ve edebiyatta teşbih (metafor) suretinde yapıyoruz.

Şimdi konu üzerinde oldukça fazla durmama rağmen ilim ve irfan farkı hakkında açık ve seçik bir kanıya varamadım. Kimsenin kendinden başka kimse ve nesneleri bilmesine İLİM, kişinin kendi kendisini bilmesine de İRFAN adının verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Eskiler külli bilgiye İLİM.. cüz'i bilgiye İRFAN adı vermişler. Kez alime BİLGİN arife BİLGE demişler.

Bilmek.. bellemek.. öğrenmek.. tanımak.. şeklinde dört ÖN BİLGİ düşünüyorum.. sonra bunlar üzerinde düşünmek, anlamak ve inanmak katmanları var. Bütün bu anlatım.. düz yazı ile bir çabalama.. burada gördüklerimiz ve ördüklerimiz birbirine karışıyor. Dil.. bilim.. insan.. din.. hikmet.. hakikat.. gibi çok yönlü ve yanlı konuların konuşulmasına ilişkin özel ve üst bir dil olması gerektiğini ve yöntembilimsel analizimin bu konuda bir girişim olduğunu belirterek reklamımı kapatıyorum.



BEŞERİYET VE İSLAMİYET


islamiyet, insaniyet-i kübradır.. belki beşeriyetin ulaşacağın en yüksek makam insaniyet dese idik daha anlamlı olurdu.. kaldı ki cümle kendi içinde tutarlı değil.. özne yine özne.. insan yine insan oluyor.. ancak beşeriyet yapısından çıkan medeniyet.. insaniyet aşaması oluştururken bu aşamanın islamiyete gidememesi durumunda hasıl olan durum isyaniyet veya nisyaniyet haline dönüşür ki böylece BEŞER'in islamiyet veya isyaniyet arasında tercihinde ortaya koyduğu MEDENİYET.. insaniyeti nisyaniyet olur ki belki yukarıdaki tümce bu İNSANİYET'i ifade ediyor ve adamın, adam olmasın noktasında uyarı yapıyor. Gerçek insan olmak öylesine zor ki yalan söylemeyeceksin.. etkin olacaksın.. içten olacaksın.. gemiyi de limana getireceksin.. yalvar ve yakar olmadıkça Yaratan'a bu ilerleyiş ve yükseliş biraz zor görünüyor. Allah akibetimizi güzel ve ahiretimizi iyi etsin. Amin.




Düzenleyen osmanziya - 12-Kasım-2015 Saat 23:42
IP
taharriyat
Yeni Üye
Yeni Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 25-Kasım-2009
Gönderilenler: 26

Hak Puan : 0
Kidem : 5
OrtalamaHak : % 0
Irtibar :0

Alıntı taharriyat Cevaplabullet Gönderim Zamanı: 13-Kasım-2015 Saat 00:26
Ya arkadaş bi okuuim dedim sanki keçi yolundan yürüyom. Ayaam iki de bir dökezliyor. Cümle düşüklükleri düşük banketi geçti be kardaşım. İlli yazmak zorunda mısın ? Yazdıkların yetmiyor mu ? Az ye de bir editör tut!
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk