Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Yöntembilim
 YöntemBilim Forumu | Yöntem Bilim | Yöntembilim  
Mesaj icon Konu: din ve dil ve dunya Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3951

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: din ve dil ve dunya
    Gönderim Zamanı: 28-Şubat-2025 Saat 00:55

Kendini ARAYAN yolcu "adı" bana
"Kendini BULAN Hancı"yı çağrıştırdı...


HANCI atları ve arabalarıyla kalkış noktasında varış noktasına giden YOLCULARI ağırlayan DURAKLARIN sahibidir.


AT'lar AR Yükü ve AD yolcusu taşıyan arabaları çeker.

YOLCU'lar nesne ve kimse yükü barındıran ÖZNELERDİR.

AR kitabı mübin nesnesidir.. ilim sesidir.
AD imamı mübin kimsesidir.. irade'nin sesidir.
AT tin nefesidir
ARABA ten kafesidir.


Bu paylaşım bir HANCI'nan dedikleridir.

sağlıcakla kalınız

osmanziya

28.02.2025 üçyol izmir 01:18





FELSEFE NEDİR

Halkın iyi bildiği iki pencere bulunur.. biri kainat ve biri insan. Fakat bilim insanları ve özellikle filozof olanları biraz derin düşünür ve derler ki sizi her ne kadar evreni ve adamı ayrı ayır düşünüyorsunuz lakin biri asıldır, diğeri gölge. Yani onlar var olanı evren ve insan olarak ikiye ayırmazlar. Var olan bir tanedir ancak bunlardan biri asıl olanıdır diğeri gölge.. işte bu nokta da onlar yine İKİYE ayrılırlar. Sağ da olanlar der ki İNSAN asıldır, kainat ona bağlı ve onun gölgesi olarak ortaya çıkıyor. Sol da olanlar da hayır efendim.. asıl olan KAİNAT'dır.. insan ona bağımlı ve ikincil olarak var oluyor. İşte bu nokta da bunları duyan SOKRAT.. öyle saçma şey olur mu ? Bir yandan bakıyorsunuz kainat görünen öbür yanda insan oluyor. Öyle ise bizim ne kainat ne de insan hakkında tam bir bilgimizi bulunmaz. Bildiğimiz sandığımız diğer şeyler hakkında tam ve kesin bir bilgimiz olamaz.

İnsan ve kainat hakkında bilgimiz bulunmuyorsa tanrılar hakkında da bilgimiz de güvenilir değildir. Hatta siz bilmiyorsunuz da ben biliyor değilim. Bende bilmiyorum. Öyle ise benim bildiğim tek şey hiç bir şey bilmediğimdir.. demiş.. AGNOSTİZM'in kapısını açmıştır. Gnost.. bir şey bilme .. agnostizm ise hiç bir şey bilmeme.. aslında insanın BİLGİ bakımında iki TEMEL durumu bulunur.. ya bir konu hakkında KESİN bilgi sahibi olur.. ya da yaklaşık ya da kuşkulu bilme durumu olur. Yaklaşık bilgiyi kuşkulu bilgi kümesine katarsak iki bilgi kümemiz olacaktır.. birisi kesin ve tam bilgi.. diğeri kuşkulu ve yaklaşık bilgi.. birinci guruptakilere felsefe DOĞMATİKLER'ler.. ikinci guruptakileri de SEPTİKLER adı veriliyor. SONUÇTA bu çeşitli konular ve alanlar ve bilgiler ve düşünceler karşısında bizim iki eşit kararımız oluşur ya kesin (kat'i) ve tam (bütün) bilgiler ediniriz.. ya da kuşkulu (şüpheli) ve yaklaşık (takribi) bilgilere sahib oluruz. İşte parça parça durumlar hakkında bu bilgi kararlarım.. parça parça değil tüm evrene ve bütün insana ilişkin olduğunda septikler AGNOSTİK oluyorlar.. doğmatikler de SKOLASTIK.

Bu iki durum ve sonuçlara evrene ve insana değil de Tanrı'ya ilişkin olduğunda durum biraz daha karışık ve karmaşık hale geliyor. Yukarıda söylediğim.. teist.. deist.. panteist.. panenteist.. ateist.. gibi felsefi ve dini kavramlar ve terimler ortaya çıkar. Ancak bütün bu curcuna.. sadece DÜŞÜNCE alanında.. bunların duyum, duygu, dilek, eylem, işlem. yaşantı görüş, tutum gibi gibi insanın çeşitli bilim ve etkinlik alanların yansımaları çok daha karmaşık çeşitlilikler çıkarıyor. Evet hepimiz bir ve bütünüz. Ancak konuşmaya ve düşünmeye başlayınca ortaya iste istemez türlülükler ve buna bağlı olarak çeşitlilikler çıkıyor. Bütün bunlardan da ruhumuz sıkılıyor ve tekliği arıyoruz. Bu da doğal öbürü de normal. Bunların arasına bir anormal ve sanal ve yapay olanlarda girince ortaya çıkan resim çağımızı gösteriyor.

Bu çeşitliliğe ve karmaşaya karşı YBA ile bulduğum çözüm sözümüzde taşınan bilgi ve değer sağlam ve sağlıklı bulunmasına dikkat edelim sonuçta güvenilir olmasına duyarlı olalım.. diyorum lakin TAM MURADIM da bu değil.. sözün sağlam ve sağlıklı olmasının ölçüt ve kriterini gelin hep birlikte saptayalım.. demek istiyorum.

Ortada dinin anlattigi bir oyun bulunuyor.. geçmis hakkinda.. bir de bilimin anlattigi bir öykü SÖZ konusu oluyor..

Bazilarinin bu oyun ve oykuyu birlestirmek gibi ve ozellikle kendi senaryosuna inandirmak gibi bir derdi olabilir amma benim boyle bir sorunum kalmadi.

Ancak kurulan evrim masali ve yaratilis projesi adina söylenenleri yani önceligi evrene ya da insan vererek digerini golgede birakanlarin.. ya da onceligi Tanri'ya verip insan ve kainat varligini ikincil ve tali ve sekonder birakanlarin çok yönlu ve yanli SOZLERININ ne kadar saglam ve saglikli olduklarina duyarlilik gösteriyorum.

Gunluk dil ve bilimsel bilgi katmaninin ustundeki felsefi bilgi ve dini dil katmaninda bulunan alanlari ve konulari tartisip degerlendirerek çozumleyebilecegiz bir platform gerekiyor.. diye duşunuyorum.

Çogu kimseninde dillendirdigi bu ihtiyaci karsılayacak bir teknik.. bir yontem ve bir dil olusturmak için yıllarimi belki ömrumu harcadim.

Arabin derdi bir kırmizi patik.. benim derdim yurunecek uzun yola demir bir çarik..

Face paylaşim yapan cogu kimseler icin ICERIK URETICISI tanimi yapar.. yuotube buna tellstory yani HIKAYE ANLATICISI diyor. Elbette uretmek bir BILGELIK ve anlatmakta bir USTALIKTIR.. ben bunlari yadsimiyorum.. önemsiz ve degersiz bulmuyorum.

Fakat bu içeriklerin ve anlatilarin yer aldigi
G ünluk D ilin D üz Y azisi
kısaca GDDY platformu bir biçimdir.
Bu biçimin yer aldigi internet ve sosyal medya daha üst biçimdir.

İşte YBA çalişmalariyla bir içerik uretmiyoruz yep yeni bir BİÇİM inşa ediyoruz. Her ne kadar YBA reklami ve Osmanziyani prolagandasi icin GDDY ve TABLOLAR ile yaptigim merakli ve gizemlu paylasimlar.. siyasi ve seksi ankatimlar.. içerik gibi gorunse de aslinda onlar tablolari iceriklendirmek ve örneklendirmek icin yaptigim calişmalardir. Saygılarımla

Saglicakla kaliniz

Osmanziya 28.02.2025 üçyol izmir 12:06








DİNLER belli bir dili tutmaz..
DILLER belli bir dine tutunmaz..
Ne gariptir ki DÜNYADA bir KULTUR bir dili ve bir dini buludurmadan.. bağdaştirmadan.. buluşturmadan olmaz.

Dil bilgiye dayanir.. düşünmeye yaslanır.
Din inanca bağlanir.. anlamazsa yaşlanir.

Inanan adam başkasıni düşünmez.. düsunen adam kendisini düşünmez.. her ikiside birbirini anlamaz. Ancak bu ikisi bir araya getirilerek orta yol tutturulur.

DUNYA
DIL
DİN
3

Beseriyet
Medeniyet
İnsaniyet
İslamiyet
4

7 başlik
8 başligi hazirlar.

salahin iktisat ve adaleti hikmet ve ahlaki butunlediginde halasin necati ve ecrini bekler.

Bu halifei arzin emeli ameli salihaya razi olmasi zarardan azade olmasi demektir.

osmanziya








Ne güzel ?
Kim iyi ?
Be kimim ?
Sen nesin ?
Sen ve ben biz olunca
Size geliriz..
Gideriz bize..
Biz ve siz.. hepimiz
Ararız
Buluruz
Oluruz...







Düzenleyen osmanziya - 28-Şubat-2025 Saat 12:13
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3951

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: 28-Şubat-2025 Saat 01:27
https://www.facebook.com/reel/818538457120011 Bu videoda yirminci yüzyılda gerek batı ve israilce ve gerek sünni ve şiilerin birbirlerini öldürmeleri sonucu MİLYONLARCA müslümanın öldürülmesininin TERÖRİZM olduğunu söylüyor. Ancak devlet savaş yaparsa buna terörüzm denilmiyor savaş diyorlar.. bireyle ve guruplar öldürünce buna TERÖRÜZM adını veriyorlar. Sonuçta   Terorizm.. devletten bagimsiz milli ve dini ve ideolojik saiklerle SILAHLI bir gurubun MİLİTARİZE bir eylem yapmasidir.

Bunlarin devletlerce gizlice beslemesi ve desteklemesi ayri bir konudur.

Terörizmin yanında bir ülkede ayrılıkçı guruplarla yapılan düşük yoğunluk savaşı.. katabiliriz.. tüm bunların NÜKLEER savaş yapamayan devletlerin bu klasik savaşlarla emellerini gerçekleştirmeye çalışması olarak ta görebiliriz. Bunlar ASKERİ nedenlerdir ve altınde ekononik çıkarlar ve politik yararlar nedeniyle gerçekleşen olaylardır. Tüm bu olayların olgusu bizi savaş ve barış içinde bulunan sınav ve yarış gerekçelerine götürebilir ve bu da ayrı bir konudur.

Fakat bu olgunun asıl illetinin bu söktörler faktörler ve aktörler kümesinin analiziyle orta çıkartılabilecek çeşitli vektörlerinde birine dikkat çekmek istiyorum.   

Irakta saddamin biolojik silahlari bahanesiyle.. 11 Eylulde ikiz gokdelenlerin uçakla saldirisi bahanesiyle.. 7 ekimde hamasin askeri kanadin sivil kanattan habersi huruç harekati yapmasi bahanesiyle batiyi temsilen AMERIKANIN müsluman insanlari katletmesinin.. ekonomik ve politik saikleri.. sosyal ve kulturel nedenleri.. çok çesitl karar vericileri ve pek türlü tetikçileri aranirsa bulunabilir lakin TEMELINDE   bizzat INSANLIGIN kendisi bulunur.. diye düşünüyorum.

Çunku Insanlik oznesi.. dil ve din ile emek ve ogurluk gibi ORTAK INSANI DEGERLERI paravana ve paratoner eden partilere ve ideolojiler PRIM verdikce.. bu gun kuvvetli batinin.. yarin kuvvetli dogunun.. imtikam katliamlari ZEHIRLENEN gücuyle surecektir.

Bu buyuk ve olumsuz olaylarin kelebek etkisi ve domina taşı bu dört ortak insani degerleri paravana ve paratoner etmenin altında yatan NEDEN eşyayi ikisatli kullanMAmana ve eşhası adaletli çalıştirMAmana degil.. yani SALAH olmaman değil partilere bağlaman ve ideolojine guvenmendir.

Belki bu bağlanma ve güvenme değil SALAH olmamamız da olabilir.. yani müsbet bir sonuca katılma payımız.. ve menfi bir sonuca katlanma payımız.. da olabilir.

Doğrusunu Allah Bilir.   

osmanziya yontembilim.com
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3951

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: 28-Şubat-2025 Saat 01:46
tanımak
tanımlamak
ÖĞRENMEK
DÜŞÜNMEK
kavramak
anlamak

Çoğumuz tanımak ve tanımlamayı
kavramak ve anlamak ile karıştırırız.

Bu yüzden öğrenilmiş ve düşünülmüş olanları İNANILMIŞ olanlarla ayırt etmek zordur.

Teşhis ve tarif birbirinden başkadır
Fehim etmek ve Fıkıh etmek birbirinden başkadır
Tefekkür etmek ve tezekkür etmekte birbirinden başkadır.

Fehim ve fıkıha FİKİR dedim
Teşhis ve tarife TALİM dedim.

SONUÇTA fikrin fehmi ma'nası ve fıkhı gayesi ile zikrin şükrü zamiri ve sabrı zeburu bizi İMANA götürürken baştaki tanıma ile sondaki inanma arasındaki BÜYÜK YOLCULUK.. Kendini Arayan Yolcu'larve Kendini Bulan HANCI'lar ile sürüp gidecektir.

Osmanziya
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3951

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: 28-Şubat-2025 Saat 08:15
Songül-Dursun Onay paylaştı:



SORGULAMANIN ÖNEMİ

“Sorun, eğitim almamış olmanız değil. Sorun, size öğretilenlere inanacak kadar eğitim almış olmanız, ancak size anlatılan her şeyi sorgulayacak kadar eğitilmemiş olmanızdır.”
Fransız filozof ve sosyolog Edgar Morin, burada geleneksel eğitimin sınırlarını vurguluyor. Eğitimin, bireylere baskın fikirleri ve değerleri sorgulamadan kabul ettirmeye yönelik bir toplumsal kontrol aracı olabileceğine dikkat çekiyor.
Morin, eğitimin asıl amacının eleştirel düşünmeyi öğretmek, bireyleri kalıplaşmış fikirleri sorgulamaya teşvik etmek ve analitik düşünme becerilerini geliştirmek olması gerektiğini savunur. Sadece öğretileni kabul etmek yerine, içinde yaşadığımız toplumu ve dünyayı yöneten mekanizmaları anlamaya çalışmak büyük önem taşır.
Bu alıntı, Edgar Morin’in La Méthode (Yöntem) adlı eserinden alınmıştır. Morin, karmaşıklık, disiplinlerarası yaklaşım ve eleştirel düşünce üzerine yaptığı çalışmalarla tanınmaktadır.
                                                                                                                                                    Edgar Morin






dedim ki:




Teşekkür ederim.. düşüncelerin sağlam ve salih olmasını temin eden usul ve yöntemdir. Sentretik bir yapıyı bilimsel hale getiren metodik olmaktır.

Ali UÇAR "Tefekkür şecere-i tuba gibi tezekkür ise firdevs-i a'ladır." der.. ancak bizim birde işaretleri tercümemiz ve delaletleri tevil etme yeteneğimiz bulunuyor.. sonuçta YÖNTEM en az ilim ve irfan etkinliğimizde bulunuyor. Hatta pratik aklın zirvesi İMAN ne kadar değerli ise teorik aklın temeli USUL o kadar önemlidir.

Sonuçta aksiyomatik iman sistematik bir bina İMAR   ettiği gibi metodik bir ilim senkretik bir bina İNŞA eder. San'at ve bina ile hikmet ve İnşa hakkında fünun ve hukuk etkinliğine ve eserlerine girmeden bu tür çok yönlü ve yanlı konuların tartışması ve değerlendirilmesi ve çözümlenmesi için KARAR VERİCİLERİN eline YBA anlam sürücü ve anlatım aygıtı hazırlıyoruz.

Osmanziya 28.02.2025


Düzenleyen osmanziya - 28-Şubat-2025 Saat 08:27
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3951

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: 28-Şubat-2025 Saat 08:33
[04:43, 28.02.2025] Faruk Dilaver: Hayırlı sabahlar, hayırlı cumalar can kardeşim. Allahın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Rabbim kaza, keder vermesin.
***Cennete giren herkes dilediği şeye “ol” diyecek, oda hemen oluverecektir. Önemli olan yarın değil, daha bugünden istediğine “ol”diyebilmektir. Cennet ehli daha şimdiden dünyanın sıkıntılarından, rızkını aramaktan, hastalık, sakatlık ve kederden, ölüm şerbetini ikinci kez içmekten, münker ve nekirin sorgulamasından uzak ve güvende olur .
A.Geylani

[08:33, 28.02.2025] Mustafa Buğucam: Teşekkür ederim Abicim.. hep birlikte bereketli ve feyizli ola. Değerli Abim A.Geylani imzasıyla elime parayı koyup bana lafı söyleteceksin :) DÜNYA ahiretin başlangıç koşullarıdır.. cennet ya da cehennem değildir.
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3951

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: Bugün Saat 00:24

şahin doğan yazdı:

Beni bu ilahiyatçılar mahvetti
Bir zamanlar bembeyaz bir dünyam vardı. Pırıl pırıldı, netti, berraktı, şeffaftı. Kutsallara adımdan daha çok inanıyordum. Allah’a, Kuran’a, hadislere, peygamberlere, mucizelere, kıyamete, ahirete, cennete, cehenneme, sırata, evliyalara… Yarın nasıl güneşin doğacağı ve gündüzün olacağı kesin ise bunların da varlığı kesindi benim için. Hatta bunların varlığı güneşten ve gündüzden daha kesindi. Bunlardan şüphe edebilirdim ama onlardan asla!
Bembeyaz ve pırıl pırıl dünyamın üzerine ilişen ilk lekeler Yaşar Nuri Öztürk ile başladı. Onun “Kuran’daki İslam” başta olmak üzere birçok eserini okumuştum. İlk lekeyi, yani ilk şüpheyi içime atan o oldu. Siyer, hadis, mucizeler ile alakalı kesin inançlarıma üst üste darbe vurdu. Ama İslam’ın ve Kuran’ın güneş gibi hakikat olduğuna o da inanıyordu. Sadece Kuran dışı rivayet malzemesine “uydurulan din” diyerek acımazsızca eleştiriyordu.
Asıl darbeyi ve lekeyi Mustafa Öztürk okuduktan sonra alacaktım. Gerçi ondan önce Hüseyin Atay, Hayri Kırbaşoğlu, Fazlulrahman, Ömer Özsoy, İbrahim Sarmış gibilerini okumuştum ama bunlar nedense iç alemimde herhangi ciddi bir sarsıntıya sebebiyet vermemişlerdi. Mustafa Öztürk’ün Kıssaların Dili, Kuran’ı Kendi Tarihinde Okumak, Kuran Tarihi ve tarihsellikle ilgili diğer kitapları bembeyaz dünyamın üzerine simsiyah lekeler açtılar. Yaşar Nuri Öztük her ne kadar hadisleri kıyasıya eleştiriyorsa da Kuran’ın mevsukiyeti ile ilgili bir şüphesi yoktu. Ama Öztürk son kale olan Kuran’ın mevsuk olmayabileceği ihtimalini fısıldıyordu kulağıma.
Bütün yazılarında İslam’dan ve Kuran’dan kuşku duyan karamsar ve mütereddit bir ruh hali hakimdi sanki. Üslup çok selis ve akıcı olunca akıp gidiyordunuz. Bir de inanılmaz bir sıcaklık ve samimiyet vardı yazılarında. İnsan kalbinin sımsıcak nabız atışları hissediliyordu. İtiraf etmem icap ederse bizim ilahiyatçılardan önce Turan Dursun, İlhan Arsel, Server Tanilli gibi İslam karşıtı yazarların kitaplarını okumuş ama hiç etkilenmemiştim. Asıl leke bırakanlar mezkûr zevat oldu. Kıssaların Dili, Kuran’ı Kendi Tarihinde Okumak kitaplarını günlerce elimden düşürmedim. Bazen başkalarına da okuyordum ama insanlar çoğu zaman dinlemek istemiyordu.
Vakti zamanında bir dostum şöyle demişti bana: “Eğer kökenin Risale-i Nurlar olmasaydı seni çoktan kaybetmiştik.” Kim bilir belki de doğruyu söylemişti. Yanlış anlaşılmasın, bütün bunları bahsi geçen ilahiyatçı hocaları yargılamak, karalamak, suçlamak için söylemiyorum; sadece kendi durumumu, tarihselliğimi, halimi, olgumu olduğu gibi tasvir etmek için söylüyorum. Hâsılı, beni bu ilahiyatçılar mahvetti.



Bana yazmayan yazarlara yazmam.. bu önemli bir kuraldır.. mütekellim ve muhatab arasında BAĞLANTI bulunmuyorsa iletişimde olmaz. Sen Tanrı'yı aramıyorsan o da seni aramaz. Tanrı seni aramıyorsa sende Tanrı'yı aramazsın. Bu kadar yalın. Ancak bunun istisnaları olabiliyor. Size yazmam istisna oluyor.. ama bu da bir yere kadar. İstisna asla kurala çevrilmez. "Yarın nasıl güneşin doğacağı ve gündüzün olacağı kesin ise bunların da varlığı kesindi benim için." Kategorik (MANTIKSAL kat'i kıyas) koşullar gibi hipotetik koşullarda (kıyas-ı istisnai) bulunur. Adı üstünde bunlar kategorik kıyaslar kadar kesin olamaz hipotetik.. mantık kitaplarındaki güneş varsa gündüz var gibi OLGUSAL örneğini verir İmamı Nursî. Bunlar mantık ve düşünce tarihi boyunca tartışılmış bilinen son noktaya KANT koymuştur. Kategorik ve MANTIKSAL kıyaslar (kavramlar) BOŞ.. hipotetik ve OLGUSAL kıyaslar (görüler) KÖR.. bu karşıtlığı aşarak bilgiye oluşmak için TRANSANDANTAL ANALİZ dediği yola baş vurur ve buradan dört tane DİKOTOMİ çıkarır. Bunları biliyorsunuzdur.. zaten allame google de herkes öğreniyor. Yani demek istiyor ki ne hipotetik ile uğranan dil ve bilim ve felsefe.. ne de kategorikle uğraşan din ve hukuk ve ahlak.. bize KESİN (bilgiyi ilişkin kat'i anlamda değil inanca ilişkin mutlak anlamda) bir sonuç veremezler. Bu yüzden cüz'i alandaki bilimsel konularda ISBAT (sabite.. sübüt) söz konusu.. ki bu isbat cüz'i olduğu için kesin değildir.. külli alandaki dini konularda İKNA (kanaat.. yakin) söz konusu.. ikna bizi gücünü göre zann'dan kurtarır.. isbat bizi gücünü göre takribi'den kurtarır. Sonuçta bizler cüz'i alandaki faraziyelerde nazariye ve kanunlara geçeriz.. kavanin-i şerait kurarız.. külli alandaki şüphelerden vecibelere ve kaidelere geçeriz.. kavaid-i şeriatı.. kurarız.. yani başımızı dil sepetini koyarız.. onun altında başımızı düş çorabı örülüdür.. avam bunun farkına havas varın böyle ötmeye başlarlar. Bunun için avam bunlardan korunmak için aklı iptal eder gider kalbini şeyhe teslim eder. Hepimiz biliyoruz ki külli alanda olan sıdk cüz'i alanda işletilmez.. cüz'i alanda olan şüphe ise külli alanda çalıştırılamaz. Karada dikey yürürüz ama denizde yatay yüzeriz.. alan değişince yöntemde değişecektir. Yani İMAN bilgisinden önce USUL bilgisi gerekmektedir. Risalenin görünen üstü İMAN ve fakat onun altında USUL bilgiler yerleştirilmiştir. Dairei imkan ve dairei vucub.. sebebler dairesi itikad dairesi.. vechi veliyet ve risalet.. daire-i ubudiyet ve daire rububiyet.. aklın ziyası fününü medeniyedir kalbin nuru ulumu diniyedir.. ayetelkübrada önceki iki vartadan kurtaran necat.. kabul adem ile adem-i kabülü birbirden ayırmak.. hilalin iki şahitle isbatı.. bir işte mütehassıs olanın dinlenmesi gibi maneviyatta gabileşmiş fizikçilerin dinlenmemesi.. bunun tersi de varit.. fiziği biz hocadan değil Einstein'den öğrenizi.. ve muhteşem bir özet: "İzzet ve azamet ister ki esbab PERDADIRI DESTİ KUDRET OLA AKLIN NAZARINDA.. tevhid ve celal isterki esbab ellerini çeksinler tesiri hakikiden" Kısa üstad bize DUAL bakmayı öğretti.. bunun çanına ot tıkadığm Kürşat KIZILOT.. bu yüzde üstada hâşâ KAFİR damgası vurmuştur. Çok şükür biz RNK vesilesiyle İMAN'ımızı kurtardık.. fakat sonradan edindiğin USUL bilgisiyle imanı birleştirince çok İmamı Nursi gibi.. imamı Gazeli gibi.. yakin ve iknamız daha kat'i hale geldi.. Ancak şuhudun (Fenomenin) isbat konusu ve gaybın (numenin) ikna konusu olduğunu bilen aydınlar boş inan ve kör bilgiden etkilenmezler. Var sayma ve yok sanma yeteneklerini hiç yok (hiçleme) ve hep var (hepleme) yetkileriyle karıştırmazlar. Saygılarımla osmanziya













mevlut uyanık yazdı..

Dün, Platon'un Devlet eseri en çok duyulan ama en az okunan/bilinen klasik, ama okuyunca bakıyorsunuz birbirinin karşıtı gibi duran öğretilerde bundan ilham almış diyerek Aristoteles'in hocasının tasavvurlarını daha rasyonel bir zemine çektiğini, tümellerin/idealerin aslında yeryüzüne indirildiğini, bu ikisi arasındaki uzlaşımı Farabi'nin nasıl sağlamaya çalıştığını, bunda ne derece başarılı olduğunu, Karl Popper'in Açık Toplum ve Düşmanları adlı eserinde yönelttiği eleştirilerin Farabi'yi analitik okumaya çalışan bizlere ne söyleyeceğini, L.Strauss'un modern Farabi yorumcusu olarak söylediklerini anlamaya çalışıyoruz ya şu notu iletmeyi unutmuşum can yoldaşlar.
Karl Marx, "Platon'un Cumhuriyeti, işbölümü devletin biçimleniş ilkesi olarak ele alındığı ölçüde, Mısırlıların kast sisteminin Atina tarafından idealleştirilmesinden başka bir şey ” olmadığını söyler. Marx, Kapital, c. I, Dördüncü Kısım, çeviren Alaattin Bilgi, 3. basım, Ankara, 1986, s.380.’den alıntılayan Martin Bernal, Kara Atena: Eski Yunanistan Uydurmacası Nasıl imal Edildi? 1785-1965, Çeviren: Özcan Buze (İstanbul: Kaynak Yayınları, 1988), 175. “Genellikle Cumhuriyet'in MÖ 380 ile 370 arasında, yani yaklaşık olarak 390'da yazılan (ve İsokrates’in kötü bir Mısır kralını temalaştırdığı) Bousiris'ten sonra yazıldığına inanılmaktadır. Aynı zamanda, Cumhuriyet'in yıllar süren düşünme ve öğretme faaliyetinin bir sonucu olduğuna ve muhtemelen daha önce yazılmış taslaklarının bulunduğuna da inanılıyordu. Bununla birlikte, Bousiris'in daha önce yazılmış olması daha muhtemeldir. Ne var ki, bununla Platon'un Cumhuriyet'i arasında çarpıcı benzerlikler bulunmaktadır. Cumhuriyet'te de, dikkatli bir seçim ve çetin bir eğitim ile yetiştirilmiş olan aydınlanmış Koruyucular'ın yönetimindeki kastlara dayalı bir işbölümü bulunmaktadır. Atina'daki demokratik politikanın karışıklıklarına amansız bir düşmanlık besleyen Platon için bu türden bir modelin huzur verici olduğu açıktır. Platon'dan birkaç nesil sonra yazan onun en eski yorumcusu Krantor'un dediği gibi: "Platon'un çağdaşları onunla alay ederek, cumhuriyetini kendisinin icat etmediğini ve Mısır kurumlarını kopya ettiğini söylemişlerdir. Alay edenlere o kadar önem vermişti ki, Atinalılar ve Atlantisliler ile ilgili öyküyü Mısırlılara atfederek, onlara Atinalıların geçmişte belirli bir zamanda gerçekten de Mısırlıların yönetimi altında yaşadıklarını söyletmiştir."” Martin Bernal, Kara Atena:174-175.

Mevlut uyanık

dedim ki:

Değerli Hocam

Hocam Aristo ve Dekart ve Kant çizgisindeki EPİSTEMOLOJİ. birbirini tekmil eder.. bu üçü öncü.. aralarındaki çalışmaları toplayıcı ve yansıtıcı YÜZERLERDİR.. imamlardır.. öncülerdir. Bu sanki dinin musa ve isa ve muhammed nebilerin meseli gibidir. Keza bizde gazali ve mevlana ve nursi böyle ARAYÜZLERDİR.. diye kuruyorum.

EPİSTEMOLOJİ benin için ontoloji ve aksiyomatikten BİLGİ temeli olmadan varlığı ve değeri ele almak bizi resmi (logos) ve sivil (sophos) teo ve philo da sıkıntıya düşürür.. diye düşünüyorum.

Saygılarımla.

osmanziya






Düzenleyen osmanziya - Bugün Saat 01:16
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3951

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: Bugün Saat 01:24

Hayati Esen Kardeşim dediki:


Saygı değer böyyyük düşünür arkadaşlar! Öncelikle şunu bilmemiz gerekir. Antik Yunan okurken özellikle aydınlanma sonrası rasyonalist bakış açısının getirdiği çerçevenin farkında olmak gerekir. Demek istediğim şey: Descartes ve sonrasındaki felsefi gelenek, Antik Yunan'daki düşünme biçimlerinden farklıdır. Yau sizin anlattığınz filozofları dinleyince sanki dersin modern dönem felsefe okullarında veya, fizik, matematik yüksek astronomi veya mühendislik mezunu seküler eğitimin etkisiyle ortaya çıkmış insanlar gibi geliyor.


dedim ki:


Çok böyyük düşünür olmasam bile düşünme işini kolaylaştırın YBA reklamcısı olarak derim ki AKIL her zaman akıldır.. fakat işlediği bilgiye göre biçim alır.. Yalın ve basit bir benzetme ya da örnek: Cam içindeki suyun rengi ile karıştırmamak gerekir.. amma şimdi daha zor bir soru soracam: Benzetme ile Örnek arasında ne fark bulunur ? Saygılarımla. osmanziya


Bir insanın hayatı ne zaman değişir...?
Sokrates: Bilmediğini bildiği zaman.
Seneca: Yeteneklerinin sınırlarını bildiği zaman.
Dostoyevski: Tek başına acı çektiğinde.
Nietzsche: Kendini aştığında.
Sartre: Özgürlüğüne inandığında.
Viktor Frankl: Hayatına bir anlam bulduğunda.
Schopenhauer: İradesini aştığında.
Cioran: Öldüğünde.
Spinoza: Özgürlüğümüze karşılık değil, gereklilikten değişiyoruz.
Milan Kundera: Bu dünyanın tamir edilemez olduğunu fark ettiğimizde değişiyoruz.
Simone de Beauvoir: Bir adam kalbini kustuğunda.
Carl Jung: Kendimizi anladığımızda ve karanlık tarafımızı ve kötülüğün tohumlarını gördüğümüz zaman.





kaç yüz tanıyorsunuz diye paylaştım

Düzenleyen osmanziya - Bugün Saat 01:26
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3951

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: Bugün Saat 01:28



Erkekler.. erkekler diye tutturuyorum.. ancak şunu belirtmeliyim ki bu rical zamanimizin ben dahil sumsuk sunepe erkekleri degil.. elbette cebinden yuz tane.. bin tane erkek çikaran kadinlarda bulunuyor.. işte bulardan birisi ; Karen ARMSTRONG.. rahmetli Nur VERGIN.. Huricihan ISLAMOĞLU.. annem.. hanim.. bacim.. kızım.
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk