Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
İnsan Bilim
 YöntemBilim Forumu | İnsan Bilim | İnsan Bilim  
Mesaj icon Konu: sibel atasoy Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3506

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: sibel atasoy
    Gönderim Zamanı: Dün Saat 22:33
SİBEL ATASOY

ŞAMANLIK


Şamanlık gündelik dünya ile Gölge dünya arasında gezginliktir. Bir şaman bu faaliyeti sorunları çözmek, şifa getirmek için kullanır. Bu konuda Eliade başta olmak üzere çok sayıda ciddi araştırmacı emek vermiş ve iki-üçbin yıllık verileri toplamayı başarıp bize onları ve faaliyetlerini tanıtmışlardır. Her zaman belirttiğim gibi Şamanizm diye bir kavram, din ya da yönetim şekli yoktur çünkü şamanlık kişisel bir yetenek ya da hastalık, daha doğrusu acayipliktir.Bunu anlamak önemli.
Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere herkes şaman olamaz! O hal bir anomalidir. Her insanın kendine has yazılımları vardır ve yaşam içinde bunların dışına çıkmak da pek olası değildir. O halde yazılımı uygun olan ya da kaza ile şaman niteliği edinmiş olanların bizlere sunduğu aracılığı/elçiliği iyi değerlendirmeliyiz. Bu konuya ileride değinmeyi umuyorum.
Bir sonraki paylaşım oldukça matrak bir üslup içeriyor ve başlığı da şöyle:
İkibinli yıllarda birdenbire çoğu insan şaman olmak isteğiyle doldu, bunun sebepleri neler olabilir?
Yorumlarda devam edeceğim

dedi
dedim:
Uğur mumcunun ünlü bir anlatımı var.. bu millet bilgisi olmayan yorum yapmayı seviyor.. bunun bilgisi olmadan inanmaya kadar giden bir yolu da vardır her halde.. şamanlık hakkında bilgi versem dediğim eleştiriyi hakk etmiş olurum.. fakat siz bilgi verdiğiniz bu olmaz.. ancak sizin söylediklerinizi desteklemek için şunu söyleyebilirim:Dünyayı nebiler ve veliler ile dahiler ve deliler idare ediyor. İşte bu "deli"lere sanırım bazen büyücü bazen şaman bazen ezoterik bilgi sahibi bazen bilge adı verilen kimseler insani çeşitliliğimizde tepe noktalarıdırlar.. Bunların diğer delilerden farkı.. topluma yardımı ve katkısı olduklarından TAMİRHANE'ye alınmamalarıdır.. diye düşünüyorum. Yazınızı ilgiyle izleyeceğim.. sağ olun. Bir zamanlar internet fenomeni sıfatı verdiğiniz

Osmanziya

ARABİ

Gölgenin ikinci tanımı Arabi’den :
Allah o “mümkün varlıklara”, imkanları ve kabul istidatları nispetinde varolmalarını (tekvin) emredince, o varlıklar Onu görmek için süratle koştular.
Mümkün varlık, varoluş haline geçince, nurla boyandı. Böylece adem, yokluk, yok oldu. Mümkün varlık iki gözünü birden açtı ve katıksız iyilik, saf güzellik gördü. Fakat ne olduğunu bilemedi, anlayamadı
Mümkün varlık, nur ile boyanınca, sol tarafa yöneldi ve baktı; ve adem’i yokluğu gördü; onu tahkik etti, inceledi. Yokluğun kendinden çıktığını görünce, “Bu da ne?” dedi.
Bunun üzerine sağ taraftan nur ona şöyle dedi: “İşte, o sensin! Eğer sen kendin nur olsaydın, gölge diye bişey olmazdı; baksana, ben nurum ve gölgeyi gideriyorum. Senin üzerinde bulunduğun nura gelince, zatında bana teveccüh edip yönelmenden dolayı, sende o nur gözükmektedir; bu da senin Ben olmadığını bilmen için böyledir.
Oysa Ben, gölgesi olmayan bir nur’um; sen ise imkan dahilinde olman için, gölgeyle karışmış bir nursun. Buna göre, şimdi eğer sen kendini Bana mensup sayarsan, Ben seni kabul ederim; yok eğer sen kendini “adem”e, yokluğa mensup sayarsan, o seni kabul eder.
Dolayısıyla şimdi sen vücudla adem, varlıkla yokluk, hayırla şer arasındasın. Eğer sen gölgenden yüz çevirirsen, imkan dahilinde olmandan yüz çevirmiş olursun; imkan dahilinde olmaktan yüz çevirdiğin zaman da, Beni bilemezsin.
Öyleyse sen Bana, seni kendi gölgenden büsbütün yok edecek bir bakışla bakma; yoksa o zaman sen, Ben olduğunu iddia edersin ve böylece bilgisizlik içine düşersin. Aynı şekilde, gölgene de, seni Benden büsbütün yok edecek tarzda bakma, yoksa o tarz bakış sana sağırlık getirir. O zaman da seni niçin yarattığımı bilemezsin.
Öyleyse, kimi zaman öyle ol, kimi zaman böyle ol! Allah senin için iki gözü, ancak birisiyle Beni müşahade edesin, diğeriyle de kendi gölgeni göresin diye yaratmıştır.
İbn Arabi

dedi..
diyeceğim:

"İmkan"ı halka anlatmak zordur.. her ne kadar çoğumuz olanak ya da possible.. terimlerini kullansakta.. fikr etmek.. fehm etmek.. fıkh etmek gerçekten kolay değildir.. çünkü GERÇEK değildir.. gerçek olay olaydır.. olgu değil... İmkan ve Vucub arasında çıkan VUCUD'u anlatmak daha zordur.. çünkü günlük dilin düz yazısının bir KAPASİTESİ bulunur.. bulunur ve bunu aşamazsınız. "Dili yok kalbimin kâri ondan ne kadar bizârım"diyen şâiri anlamakta dâhi zordur.. yar'i deyip takkesini giydirerek "yâr" demek çok zoruma gidiyor.. YARATAN ve YARADAN deyip geçiyorum.. ikili ilişkilere. Bununla beraber tribünlere konuşan yazarlar için bu onlara kolay geliyor. Üşenmemiş ARABÎ bunu yapmış ve ol an ak'ları dillendirmeye çalışmış.. günlük dille de bu kadar olur. Biz biraz GEOMETRİ kullanarak bu işi biraz daha kolaylaştırmaya çalışıyoruz. İnsana ESMA kainat da HÜSNA diyoruz.. siz buradaki A'ları Â olarak görün lütfen.. Esma bir AYNA ve hüsna başka bir AYNA.. yani bizim dual yapamız bulunuyor.. ona ne kadar takla atarsanız atınız tek bir yapı haline getirip ÖZ derseniz.. birini gerçek sayıp ötekini gölge diye ya da sözde olay diye.. yok sanmaya başladığınızda diliniz dininizle çelişmeye ve hatta dininiz dilinizle çatışmaya başlar. Siz de bunları laik,dindar; alevi, sünni; müslüman mason; mason, marksist çatışması olarak görürsünüz. Bir de dili kötü ve kötüye kullanıyorsanız.. yeri geldi mi dil'in dinini.. yeri geldi mi din'in dilini kullanırsınız.. bu yüzden siz iki yüzlü olmakla suçlarlar.. oysa insanın en az dört beş dili bulunur. Bu işleri iyi niyetle yapsanız elbette bir sorun bulunmaz ve bir sıkıntı çıkmaz.. ancak kötü niyet ve özellikler tribünlere konuşmak yazarı sorumlu hatta sorunlu kılar. Özetle felsefe eğitimin vereceği en son iş bir gölge bir gerçek ayırımını SAĞLAM ve SAĞLIKLI bir şekilde verebilmektir.. eskiler buna şuhud ve gayb adını verirlerdi.. PLATON bunu mağara istiaresi ile yaptı daha sonra buna KANT fenomen ve numen adını verdi.. daha sonra A.Comte geldi numeni kaldırdı.. sonra marks geldi.. alt yapı olan numeni üst yapı haline getirdi üst yapı olan femonen alt yapı oldu.. gördünüz.. kaç tane kavram seti kullandım ve kafanız karıştı.. işte bunun için YBA diyoruz.. kafalara konulan sepeti ve başa örülen çorabı kaldırmak için YBA çağrısı yapıyoruz. Saygılarımla osmanziya
JUNG

Üçüncü gölge tanımı Jung’dan
Seks ve yaşam içgüdüleri Jung’un sisteminde de genel olarak temsil edilmektedir. Onlar Jung’un gölge adını verdiği arketipin bir parçasıdır. İhtiyaçlarımızın hayatta kalma ve üreme içgüdüleriyle sınırlı olduğu, kendimizin bilincinde olmadığımız ilkel insandan, “hayvan” geçmişimizden gelen bir parça.
Gölge, egonun karanlık yüzüdür; potansiyel kötülüğümüz genelde burada saklanmaktadır. Gerçekte gölgenin bir etiği yoktur; iyi ya da kötü değildir, tıpkı hayvanlardaki gibi. Bir hayvan yavrularını şefkatle sevme ve avlarını yiyecek için vahşice öldürme yeteneklerine sahiptir. Ama ikisini de yapmayı seçmez. Ne isterse onu yapar. O “masumdur.” Fakat bizim insani bakış açımızdan, hayvanların dünyası vahşi ve acımasız görünür, bu yüzden de gölge, kişiliğimizin itiraf edemediğimiz yanlarının saklandığı bir çöp kutusu haline gelir.
Gölgenin sembolleri, yılan, ejderha, canavarlar ve şeytanlardır. Gölge çoğu zaman bir mağaranın ya da su dolu bir havuzun; kollektif bilincin girişinde bizi bekler. Bir daha rüyanızda şeytanla mücadele ettiğinizi gördüğünüzde fark edeceksinizdir ki mücadele ettiğiniz yalnızca kendinizdir.
Aslında Gölgenin daha iyi anlaşılması için ego-özben-gölge tablosunu da hatırlamak konuyu daha anlaşılır kılacaktır
#gölge #jung

sibel atasoy



dedi..
diyeceğim:
Öncelikle paylaşım için teşekkür ederim. Bilimsel bir düşünce.. nedensellik ilkesine uyar.. şöyle olduğu için böyledir.. ya da böyle olduğu için şöyledir dediğimizde olaylar arasında olguya ve düşünceye ve yasaya bağlı bir ilişkiyi söz konusu ederiz.. Biz bunu son üç yüz yıldır adım adım KURUMLARLA geliştirerek.. parça parça KURAMLARLA düzelterek.. inşa ettik.. yüz yıllardır doğru bildiklerimizin yanlış.. yanlış bildiklerimizin doğru.. olduğunu anlayarak.. böyle de bilimde dırdır.. değildir.. diyerek güvenilir ve sağlam bilgilere erişemeyeceğimizi anladık ve nihayet bilim tarihinden aldığımız dersle POPPER ile birlikte "asıl" olanın doğrulana-bilirlik değil yanlışlana-bilirlik olduğu anladık.. sonuç içinde şöyledir ya da böyledir değil.. küçük bir olasılıkla şöyle olabilir veya büyük bir olasılıkla böyle olmayabilir.. gibi kesin değil düşünülebilir.. yargılara varmanın BİLİM olduğunu öğrendik. Fakat bu bizim.. kesin ve sonsuz ve değişmez olana gereksinim ve hatta arayışımızı da ortadan kaldırmayan kuşkulu sorulara açık OLAN ve fakat kesin olan yanıtlara kapalı.. OLMAYAN zihnimizi ortaya koyuyordu. Bu nedenle fiziğin bittiği yerde metafiziği aradık.. psiğin bittiği yerde parapsiği araladık.. reelin ötesinde irreal "sayı"lar.. rasyonelin berisinde irrasyonel "sanı" larda elde ettik.. var sayma ve yok sanma yeteneği olan insanın yapabileceği bir işti bu.. bu yüzden kültürümüz bulunuyordu.. bundan dolayı uygarlığımız oluyordu.. acısı ve tatlısı ile.. komedi ve trajedisi ile bu dünyayı yürütüyorduk.. İşte bunun için H.Ziya Ülken Hocanın dediği gibi her bilimde DYADOLOJİK bir tablo çizdik.. midi ortamdan Newton fiziğini uygularken makroya ilişkin DETERMİNİST röletiviteyi ve mikroya ilişkin İSTATİSTİK kuantumu beraber yürütürken günlük dilin mantığı ve bilimsel dilin matematiği üstün felsefi bilginin ve dini dilin "matematik" ini ve "mantık"ını aramayı ve bulmaya göz ardı etmedik.. bunu bu gün yapamıyorsak artık hiç bir zaman yapamayacağımız anlamına gelmiyor.. Bu paylaşılan çalışmada nasıl şöyledir ve böyledir denilmişse ben bu çalışmamda aynısını yaptım.. KURAMSAL çalıştım. Kendi iç gözlememle konuştum. Kendimi bir gerçeği kurdum.. hatta ördüm.. bu "gözlük"lede görüyorum. Şimdi benim gözlüğümde.. geçmişimizde gelen hayvani bir parça değil bizim gereksinimizden doğan bir yanımız bulunuyor.. eskiler kendilerinden bahsettikleri zaman nebati bir ruhtan.. hayvani bir ruhtan.. beşeri bir ruhtan.. insanı bir ruhtan.. islami bir ruhtan.. bahs ediyorlardı ve insanın mahiyet-i câmisasını böyle açıklıyorlardı.. yani bir tür BİLİM yapıyorlardı.. var olanı ya da var saydıklarını betimliyorlar ve indirgiyorlardı bilim ve hikmet olarak.. ahlak ve din olarakta hem istekililik ve dileklilik kiplerini.. hem gereklilik ve zorunluluk kiplerini de söz konusu ediyorlardı.. ve sonuçta olan dünyayı ve olması gereken dünyayı birlikte dillendiriyorlardı ve bu da normal ve doğal olarak pek çok tamamlanması gereken noksanlıkları ve eksiklikleri.. düzeltilmesi gereken yanılgıları barındırıyordu. Fakat bunların tamanlanması ve düzeltilmesi de söylendiği gibi kolay değildi.. kültürden kültüre geçişte iç savaşlar ve ihtilaller istiyordu.. evrimlerden sonra devrimleri gerektiriyordu.. benim gözlüğümde "insan" nesne ve kimse bileşenleri taşıyan bir öznedir.. insan tarladan hasad edilen bir kimse ya da fabrikadan imal eden bir nesne.. AİLE denilen kurumdan çıkan dişil ve eril yanlarıyla toplumsal ve bireysel yönleri bulunan bir var oluş.. ancak "VAR"ı da belli değil "OL"uşu da kesin değil.. amma biz var sayarak ve yok sanarak yürüttüğümüz bir FELSEFE dünyamız bulunuyor.. hatta bunun ötesinde hiç YOK ya da hep VAR.. dediğimiz bir din edinme yetkimiz bulunuyor. daha önce felsefe ve din katmanlarının altında bulunan kesin ve belli az ve çok ve orta ölçülerini kullandığımız BİLİM'imiz bulunuyor ve dediğim gibi bu da bize YETMİYOR.. "yetki"lerimizi kullanacağımız bir YER istiyoruz ve fakat bunu da izin verilmiyor.. bunu 2023 ve 2024 ün acı katliamlarıyla yaşadık ve yaşıyoruz.. bunların ne olduğunu saymama da gerek kalmıyor.. hepimiz seyrediyoruz.. ve ne olacağını da bilmiyoruz.. budizme.. müslümanlığa.. masonluğa.. marksizme ANGAJE olmuş birAYDIN zihniyle çözümlenmeyecek ve çözülmeyecek sorular ve sorunlar bunlar.. sorunu sorunsaldır.. soruyu sorusaldan ayırt etmediğimiz sürece bu durum sürecek.. beni bağışlayın konuyu aştım.. ancak İNSAN'ın söz konusu edildiği bir yerde bu durum bazen kaçınılmaz oluyor.. Osmanziya Saygılarımla. 10.12.2024

Düzenleyen osmanziya - Bugün Saat 00:38
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk