Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
Din | |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Yazar | Mesaj |
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 4097 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() Gönderim Zamanı: Dün Saat 11:56 |
Din bir yorumdur. Ancak iki turlu din anlayisi bulunuyor. dinin yol ya da yolun din sanildigi karmaşa.
Hocam.. gercekten SUCLU bir insani öldur deyip arkasindan MASUM bir insanı da öldur demek.. ustelik olen ve olduren de NEBI olunca.. kafa iyicene allak bullak oluyor. Ancak benim DİN dedigimde tanımim farklı. Butun insanlar için sorumlu oldugu ortak bir tek DIN bulunuyor ve fakat insanlar sayicinca yukumlu bulunduklari ayrik bir YOL oluyor. Bu yollar aile.. toplum.. ulus.. devlet.. gibi sosyal ve dogal ve normal organizasyonlarla hukuki olarak birlesebilir ki bundan doğan bağlilik hukuki ve yasal bagliliktir. Buradaki oy veya seçim intisab veya ittiba ve itaat dinsel ve mutlak bir inisinasyon degildir. Şimdi din ve yol kavrami netleşmiş ise dini metinlerin yorumlanarak ayrık yollar ve anlamlar ortaya çıkar. Böylece ortak din ve ayrık yol tanimi da açiklik kazanir. Din DEIST soyut ve salt bir düşunce olmaktam cikip Tanrı ve kitab ve nebi kutsallari ile melekler ve yazgi ve sonsuzluk inançlar ile ICERIK kazaninca yani TEIZM olunca ortya adiniz ya sMETIN durali.. çıkar.. işte metin METİN ve beyan ve ANLATIM nasıl yorumlanırsa bu KUTSAL KİTABLAR dahi yorumlanir.. tefsir edilir. Bir tek KİTAB, bir birinden farkli ANLAMLARA kavusur. Metni manadan ayıramamış insanların anlamadıkları budur. Ornegin kimi metne literal ve hakiki lafızla yaklasır kimi konseptual ve mecazi lafızla yaklasir. Hatta bundan dolayı metindeki kelimelerin.. cumlelerin ve pragraflarin çevirinde farkliliklar ve yorumunuda ayriliklar çikar.Bu da gayet doğal ve normaldir. Metnin muhkem ve mutesabih anlatim ve anlamlari ayrintisina benim ilgi ve bilgi ve ugras alanima girmiyor. Daha dogrusu kulturun DIN bileseni degil DIL bileseni ile ilgileniyorum. Aynilik (özdeşlik..ayniyet) Ayrilik (karşilik..gayriyet) Başkalik (ihtilaf) Tutarsizlik (insicamsizlik) ALTIKLAR (YATAY, olumlu ve olumsuz ayrılığı:YEŞİL) (DİKEY, tümel ve tekil ayrılığı:YEŞİL KARŞITLAR Karşıtlık (A ve E : tümel olumlu ve olumsuz ayriliğı:MAVİ) Altkarsitlik (I ve O : tikel olumlu ve olumsuz ayriliğı:MAVİ) ÇELİŞİKLİK (hem konu hem yuklem ayriligi: KIRMIZI) Bunu şoyle orneklendirebiliriz: Çiplak vucuda farkli don ve atlet ile gomlek ile pantolon giydirmek. Ciplak vucudun rengi.. siyah ve beyaz ile sarı ve kızıl.. farkli ise boylece dort ana YOL çikiyor: budizm.. yahudilik.. hristiyanlik.. muslumanlik. Bu biçimsel analizler içerikli olunca saglam ve saglikli yapmak kolay degildir. Osmanziya Osmanziyaoğlu 02.05.2025 CUMA ÜÇYOL İZMİR 12:00 ![]() Düzenleyen osmanziya - Dün Saat 12:00 |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 4097 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
DEDİM:
Bu bizim ülkede değil AMERİKA için aynıdır.. TRUMP yeniden nasıl seçilebildi ? üstelik TÜRKİYE solu ile amerika sağı niçin yakındır.. amerika solu niçin türkiye sağına yakındır.. bunun nedenini kimse bilmez. Solun ve sağın namusu kalmadığı için dinin ve dinsizliğin anlamı da kalmamıştır. Sonuçta birileri ezbere konuşur.. bazıları ezbere paylaşır. ELBETTE zikrin mezbur ve mezmur ayırımını bilmemek ayıp.. hatta fikrin fehim ve fıkıh ayırımı da bilinmeyebilir. Ancak sözün taşığıdığı bilgi ve ve değerin sağlam ve sağlıklı olup olmadığını duyarlığı olup olmamakta bir SEÇİM'dir. Biz 7 ekim katliamından beri dindarların ve ona muhalif masonların ve her ikisi muhalif marksistlerin sınıfta kaldığını düşünüyoruz. Düşünenleri YBA yardımı çağırıyoruz. Saygılarımla. osmanziya https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2717 aydan karbal paylaşımi: dediler ki: Bir varmış Bir yokmuş bilin bakalım Kimmiş?!.. Resmi özgeçmişine göre 1968 Ankara doğumlu. İlçesi belli değil. Anne ve babasının adı belli değil. Aslen nereliler belli değil. Hangi ilkokul, orta okul, liseyi bitirdiği belli değil. Üniversiteye gitmiyor veya gidemiyor o da belli değil. Hatta sınava girip girmediği de belli değil. 1986 yılında Kara Kuvvetleri Muharebe Okulu’ndan mezun oluyor. Ama Subay değil ASTSUBAY olabiliyor ancak. Ama Kara Kuvvetleri Muharebe Okulu’na ne şekilde girdiği de belli değil, orayı nasıl tamamladığı da belli değil. Okul hayatının hiçbir alanına ilişkin bir başarı veya başarısızlık bilgisi elimizde yok. Şimdiye kadar herhangi bir ilkokul, ortaokul, lise, askeriye dahil olmak üzere hiçbir okul arkadaşı ortaya çıkmadı. Bilen yok, gören yok… Sanki Yok’tan Var olmuș gibi! Astsubay olduktan sonra, tüm hayatı boyunca yükselebileceği en yükse rütbe de belirlenmiş oluyor: Ast subay. Yani çavuşlukla başlayacağı kariyerinin son noktası başçavuşluk. 1986 sonrasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın Dil Okulu’nu tamamlıyor. Kaç yılda bitirdiği, hangi dereceyle bitirdiği belli değil. Hatta hangi dili öğrendiği de belli değil. Aynı dönemde yine Kara Kuvvetleri Komutanlığı Otomatik Bilgi İşlem Merkezi’nde teknisyen oluyor. Bu dönemde (1986-2001) arası herhangi bir dönemde -elbette o dönem de belli değil- 3 yıl NATO görevi için Almanya’da bulunuyor. Ne tür bir görev için hangi meziyeti nedeniyle seçildiği belli değil. NATO’ya o kadar subay varken bir astsubayı neden gönderildiği ise ayrı bir muamma?? Bugüne kadar bu tür görevlere hiç astsubay gönderilmiş mi ayrı bir soru işareti. Ne oluyorsa oluyor ve orada birden bire zekası açılıyor ve o 3 yıllık dönemde University of Maryland University College’da lisans eğitimi yapıyor. Türkiye’de üniversiteye giremeyen birinin Almanya’da mesai yaparken Amerika’daki bir üniversitede, hem de 3 yılda lisans diploması almasını da elbette büyük bir takdir ve hayranlıkla kaydetmek gerek! 1999’da Türkiye’de Bilkent Üniversitesi’nde yüksek lisans tezini verdiğine göre, 1996’da Türkiye’de olduğunu ve yüksek lisans programına kaydolduğunu tahminen çıkarabiliriz. Bu arada -ya da hangi arada bilmiyoruz- Hakan Fidan’ın evlendiğini ve 3 çocuğu olduğunu da öğreniyoruz. Elbette eşi kimdir bilmiyoruz. Çocuklarını tanımıyoruz. Bugüne kadar eşini veya çocuklarından birini tanıyan biri de kamuoyuna yansımadı. 2001 yılında askeriyeden astsubay rütbesi ile emekli oluyor. Ama daha emekli olmadan 1999’da veya 2000’de ballı bir maaș ile OYAK Yönetim Kurulu Üyeliği’ne seçiliyor. Bir astsubay için görülmemiş bir uygulama ve başarı ile! Sivil hayata geçinde Avustralya’nın Ankara Büyükelçiliği’nde danışmanlığa başlıyor. DİKKAT edin!! Türkiye’nin Avustralya elçiliğinde değil! Avustralyalıların Fidan’ı nasıl keşfettiğini de, ne meziyeti dolayısıyla danışman atadıklarını da, biz kıt aklımızla bilemiyoruz tabi… Bülent Arınç’ın Süpermen iddiasını doğrularcasına, 2001-2003 arasında aynı anda Viyana’daki Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) ve Cenevre’deki BM Silahsızlanma Enstitüsü (UNIDIR) ile Londra merkezli Verification Research, Training and Information Center’da (VERTIC) akademik çalışmalarını sürdürüyor. Bu akademik çalışmaların konusunu, yıllarını, süresini, sonucunu da elbette bilmiyoruz. Sadece öz geçmișinde öyle yazıyor. Doğruluğu aynı Erdoğanın Üniversite Diploması gibi, bilinmiyor! 2003 yılında Abdullah Gül tarafından keşfediliyor ve TİKA Başkanlığı’na atanıyor. Abdullah Gül’ün bu başçavuşu nerede, nasıl tanıdığı (Veya kimlerin Gül’e tavsiye yada nasıl iKNA ettiğini) elbette bilmiyoruz. Bu arada 2006 yılında doktorasını da Bilkent’te tamamlıyor. Hem okuyor, hem çalışıyor, hem ev geçindiriyor. Tam bir Türk filmi gibi… Sonra bu astsubay Başbakanlık Danışmanlığı’na atanıyor, yıl 2007. Ve 2008 yılına Türkiye’yi Atom Enerjisi Kurumu’nda temsil ediyor! Fizik okumamış, atom fiziğini elbette bilmiyor, uluslararası ilişkiler de okumamış AMA bu uluslararası sır kurumda Türkiye’yi temsil edecek kadar kendisini geliştirmiş… Takdir etmekten başka ne gelir elden… 2009 yılında MİT Müsteşar Yardımcısı oluyor, 2010’da ise Müsteşar oluyor. MİT Müsteşarı olduğunda yaşı henüz 42… Ama bu 42 yıl boyunca, arkasında tek bir iz bile bırakmadan, hayalet bir adam olarak bence MİT Müsteşarlığını hak ediyor. Ve sonra … Bilirsiniz, Milli İstihbarat bir ülkenin gözü-kulağıdır. Her diplomatik ve önemli iș öncesi mutlaka İstihbarata da danıșılır. Fidan Göreve geldiği günden itibaren neler yașandı neler… - Sonu önceden bilinmesine rağmen, büyük kutlamalarla ölüme gönderilen Mavi Marmara Gemisi bu dönemde oldu. - Ülkemiz Gazzedeki zulümlerden dolayı kavgalı görünürken bile İsrail ile ticaret ve siyasi ilișkisinin rekor seviyeye ulaștığı vede bunu “Dost Ülke“ olarak taçlandırıldığı dönemde de istihbaratta Fidan vardı. - En güçsüz döneminde olan PKK’nın en renkli günleri o görevdeyken bașlamıștır. Oslo’da Teröristlerle pazarlıklar yapılmıș ve Çözüm Süreci ile birlikte PKK ülke içinde ve dıșında rahatça gösteri, silah yığınağı ve eleman tedariği yapabilmiștir. - İktidar AKP'nin ikinci evi İran ile en samimi ilișkiler de bu dönemde bașlar. Bu arada Icerigi bilinmeyen ve ülkeye Milyar dolarlara mal olan antlasmalar da imzalanır. - Hatta İran kökenli ve Türkiyedeki birçok suikastlerin sorumlusu Selam-Tevhid Örgütü araștırmalarının üstü örtülür, görevli polisler tutuklanır. - Ülke içinde Bombaların rekor sevide patlayarak yüzlerce insanımızın öldüğü olaylar olurken, - 2 bin Tır dolusu silah Ortadoğu'ya tașınırken, - ISiD'liler ülkemizde cirit atarken, yakalanan ISiD'lilerin de hemen bırakıldığı dönemde de o görevdedir. - "Suriye'ye savaş için bahane lazımsa, ben 4 adam gönderirim oraya, 8 tane füze fırlatırım“ diye teklif edende aynı șahıstır. - 15 Temmuz 2016 da yașanan sahte Darbeyi, bilmesine rağmen C.Bașkanına haber vermeyen, Emniyeti harekete geçirmeyen, Darbe sırasında kendisine ulașılamayan ve hiçbir șekilde Darbe araștırma komisyonuna ifade vermeyen de Hakan Fidan’dır. - 40 yıldır tüm iddialara rağmen, en baskıcı idarelerin döneminde dahi , tüm istihbarat ve araștırmalara rağmen birșey bulunmazken, Cemaatin ne kadar korkunç bir Örgüt olduğunun bir günde çözüldüğü dönemde de o vardır. - O kadar istihbarat basarısızlıgına ragmen görevden alınmamasının nedeni de bilinmemektedir. Yoksa onu zembille oraya koyanlar mı onun gitmesini istemiyor? O kadarda fesat düşünmeyin! Herhangi bir köklü devleti geçtik kabile devletinde bile olamayacak sekilde bir başçavuşun, ülkenin dokunulmaz ikinci adamı (MİT Müsteşarı) yapılması ise, sanırım gizli niyetlerle değil, Türkiye’nin Anadolu’nun bu keşfedilmemiş pırlanta çocuklarını yükseltme ve onlara şans tanıma geleneği ile açıklanmalı. Tayyip Erdoğan da öyle değil mi? Onun da tüm geçmişi karanlık değil mi? Sır küpü nitelemesi son derece doğru. Tayyip Erdoğan’ın da, Hakan Fidan’ın da, tüm geçmişleri tam bir sır… Ve akıllı devletler de işte bu geçmişleri sır dolu, kapkaranlık insanları MİT’in başına, olmadı Başbakanlığa, hatta Cumhurbaşkanlığına taşırlar… Dünyaya model olduk. Sır modeli… alıntı |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 4097 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
Faruk ZEYLAN paylaştı:
OKURKEN GÖZLERİMİ BUĞULANDIRAN ÇOK DUYGUSAL BİR ÖYKÜ… ESKİLERDEN GELEN VEFA… ♥️♥️ Karoline Leavitt, eski lise hademesinin 80 yaşında hâlâ çalıştığını öğreniyor – ve ardından yaptığı şey tüm şehri şaşkına çeviriyor! Sade bir blazer giymiş olarak, Karoline eski lisesinin spor salonuna sessizce, tek başına girdi. Tek isteği, kendisini şekillendiren köklere tekrar dokunabilmekti. Ama koridorun sonunda tanıdık bir yüz gördüğünde — beklenmedik şekilde, hâlâ paspas yapan, 80 yaşındaki sevilen bir adam — Karoline Leavitt olduğu yerde donup kaldı. Birçok kişi tarafından unutulmuş bu adamı izlerken Karoline bir karar verdi… kimsenin tahmin edemeyeceği bir karar. Olanlar, öğretmenleri, eski sınıf arkadaşlarını ve tüm şehri derin bir şaşkınlığa sürükledi… çünkü sessiz bir kahraman, sonunda asla hayal etmediği bir takdiri gördü. Spor salonu hâlâ aynı kokuyordu — yer cilası, eski flamalar ve köşedeki atıştırmalık arabasından gelen patlamış mısır. Bugün 30 yaşında olan ve siyasetin yükselen yıldızı olarak tanınan Karoline Leavitt, Jefferson Lisesi’ne mezuniyet gününden beri adım atmamıştı. Bu mezunlar buluşmasında sadece biraz nostalji hissetmeyi bekliyordu. Ama o öğleden sonra hissettiği çok daha farklıydı. Daha derin bir şeydi. Balonlar sönüp bağışlar sayıldıktan çok sonra bile onunla kalacak bir his. Koridorun sonunda, eski, ezik bir sarı temizlik kovasının yanında bir silüet gördü. Zamanda donmuş bir yüz… Bay Reynolds. Sınavlardan önce şeker dağıtan hademe. Kafeteryayı temizlerken country şarkıları mırıldanan adam. İkinci sınıfta dolabının bozuk kapısını tamir eden… …ve en çok da, hiçbir şey sormadan, cebine sessizce öğle yemeği parası bırakan o adam — Karoline utanıp da kimseye söyleyemediğinde hiçbir şey yiyemeyeceğini. Ve o hâlâ oradaydı — aynı koridorlarda süpürgesini itiyordu. Yüzünde hâlâ o tanıdık sıcak gülümseme vardı, artık kırışıklıklarla doluydu. 80 yaşındaydı. Adımları daha yavaş. Ellerinde titreme, paspası sıktığında belli oluyordu. Karoline donakaldı. Tasarım kıyafetler giymiş mezunlar gruplar hâlinde gülüşerek onun yanından geçiyor, ona bakmıyorlardı bile. Neden hâlâ çalışıyordu? Hemen yanına gitmedi. Salonun köşesinden sessizce izledi onu. Bay Reynolds dökülmüş bardakları temizliyor, sandalyeleri düzenliyor, eskisi gibi sessiz bir gururla çalışıyordu. Yorgunlukla süpürgesine yaslandığında Karoline düşünmeden yanına gitti. — “Bay Reynolds?” dedi, sesi titreyerek. Gözlerini kaldırdı — bakışı, titreyen bir ampul gibi parladı. — “Karoline Leavitt! Aman Tanrım!” dedi gülümseyerek. — “Sanırım seni son kez öğrenci konseyi seçimlerinde görmüştüm, değil mi?” Karoline gülümsedi, gözleri doldu. — “Bunu hâlâ hatırlıyor musunuz?” — “Senin gibi enerji kümesini unutmak mümkün mü!” Ama ona içini kemiren soruyu sorduğunda… — “Bay Reynolds… neden hâlâ buradasınız?” Omuz silkti. Basit, kabullenmiş bir hareket. — “Emeklilik pahalı iş. Devletin verdiği maaş yetmiyor. Işıkları açık tutmak ve karnımı doyurmak için hâlâ temizlik yapmam gerekiyor.” Ne şikâyet vardı, ne öfke. Sadece gerçek. Karoline bunu olduğu gibi kabul edemedi. Konuştular. O, Karoline’in hayatını, başarılarını, yolculuklarını dinledi — gururla parladı. Ama Karoline’in içi içini yiyordu. Hatırlıyordu, bir gün omzuna dokunup onun söylediği o sözleri: — “Sen sandığından daha değerlisin. Bunu asla unutma.” Karoline hiç unutmamıştı. Şimdi sıra ondaydı. Ertesi sabah Karoline eski sınıf arkadaşı ve şu anda finans danışmanı olan Jessica Moore’u aradı: — “Bir fon kurmak istiyorum. Hemen.” Jessica tereddüt etmeden kabul etti. Sonra okul müdürü Bay Adler’ı aradı. — “Ne istersen Karoline. Bay Reynolds bunu fazlasıyla hak ediyor.” Aynı akşam bir bağış kampanyası açıldı: “Bay Reynolds’a hak ettiği emekliliği verelim.” Ne ajitasyon, ne abartı. Sadece gerçek. Karoline ilk bağışı yaptı: 1.000 dolar. İsimsiz. Sonra linki paylaştı: — “Bay Reynolds’ı hatırlıyorsunuz. Ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz.” Tepki anında geldi. Bir gecede 25.000 dolar toplandı. Sabaha karşı bu rakam ikiye katlandı. Yorumlar yağdı: — “Bana öğle yemeği parası vermişti.” — “Projemi bitirmem için okulda geç saatlere kadar beklemişti.” — “Bize her zaman saygıyla davranırdı.” Büyük An İki gün sonra okulda özel bir tören düzenlendi. Karoline, Bay Reynolds’ı salona götürdü. Bay Reynolds ne olduğunu anlayamıyordu. Müdür sahneye çıktı: — “Bugün, bizi hiç yalnız bırakmayan bir adamı onurlandırıyoruz. Kelimeye gerek duymadan bize iyiliği öğreten bir adamı. Bu okulu — ve kalplerimizi — bir arada tutan bir adamı.” Sonra Bay Reynolds’a döndü: — “Bay Reynolds… bugün itibarıyla emeklisiniz. Hayatınıza dokunduğunuz insanlar sayesinde, tamamen karşılandı.” Ekranda bağış miktarı göründü: 137.492 $ Salon alkıştan yıkıldı. Bay Reynolds süpürgesini bıraktı. Ağladı. Karoline ilk sarılan kişi oldu. — “Biz birbirimizi bırakmayız,” diye fısıldadı ona. — “Beni hatırlayan olur mu sanmıştım ki…” — “Sizi nasıl unutabilirdik ki?” Miras O akşam, gazeteler bu hikâyeyi yazdı. Ne sansasyon için, ne şöhret için. Sadece şunu göstermek için: Basit bir iyilik, bir hayatı değiştirebilir. Bay Reynolds sadece emekli olmadı. Bir araba, bir ev, sağlık sigortası aldı. Ve en önemlisi: özgürlük. Çünkü bir eski öğrenci, “teşekkür ederim” demenin yetmeyeceğini düşündü. PAYLAŞANIN NOTU: Ne mutlu vefa duygusunu yüreğinde duyumsayanlara…♥️♥️ Bu duyguyu hiç bilmeyenler de var yaşamlarında... ![]() |
|
![]() |
|
![]() ![]() |
||
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |