Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Din
 YöntemBilim Forumu | Diğer | Din  
Mesaj icon Konu: eski hal muhal Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3577

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: eski hal muhal
    Gönderim Zamanı: Dün Saat 09:16
Yaşamın fazları ve dönemleri ve döngüleri bulunur
Yakaza ve Nevm.. dikey
Sefer ve Hazer yatay
eş zamanlı mizan ve nizam
ard zamanlı namaz ve zaman
âlem bu minval üzere yürür ve gider ve ilerler...
Bu bir tespit ve tasvirdir..
izah ve irca değildir.
Bu saptama ve betimle içinden bir açıklama ve indirgeme çıkarmak ayrı bir iştir.





Azizim "İslam, içinden sadece istediğini seçip alma hakkına sahip olduğun açık bir büfe değildir. Dolayısıyla İslam’ın ya tamamını kabul edip alırsın, ya da onu terk edetsin." Seyyit Kutup" demişsini yani sadece SEYYİD KUTUP üstadın "seçip istediğini".
Şimdi İhtiyar ve irade seçmek ve istenç arasındaki fark.. bilmek ve yapmak arasındaki ARALIKTAN daha uzak mı yakın mı bilmiyorum.. lakin bilmek ve yapmak arasında sevmek ve istemek gibi iki koşul ya da engel olduğunu çok iyi biliyorum.. birilerinin birilerine tek tip müslümanlık.. tek tip masonluk.. tek tip marksizm dayattığını da biliyorum.. her ne kadar "seçim" hürriyetinin bulunduğunu söyleseler de.. her ne kadar dilin kötü ve kötüye kullanıldığının farkında isem de bunun önüne geçecek koşul ve kuralların henüz tamamiyle ve kemaliyle tespit edilmediğini de unutmuyorum. İslam en kısa tanımıyla MARZIYAT-I İLAHİYYE'dir. Bu marzıyatı anlamak şimdi HUKUK anlamına gelen ilm-i FIKIH ihdas etmiş ümmet. Daha sonra da buna ŞERİAT namı vermişler. Bu fıkıh disiplini bildiğimiz hukuk disiplininden hem daha geniş hem daha derindir. Onun ahlak derinliğinden ve insaniyet genişliğinden haberi olmayanlar bu alanı o kadar daraltmışlar.. darıltmışlar ki.. artık Marziyat-ı İlahi olan İSLAM denilince Seyyid Kutub gibi falan ya da filin kişi değil belirli kişiler; İmamı NURSİ, Mevdudi, Süleyman TUNAHAN, Hüseyin Hilmi IŞIK, Ahmed HULUSİ Ahmed KAYHAN dede gibi mevlevi, kadiri, nakşi.. bektaşi, melami, cerrahi, uşaki tarikat DEDE'lerinin YOLLARI anlaşılır hale gelmiş. İşte bu yolların meşruiyeti ve yasalları başkalarının da kendileri yollar açabilmesine KABUL etmelerine bağlıdır. Başkalarının yollarını kabul etmeyip din benim ki dediklerinde yukarıda açıkladığım şekilde tefrikayı ve ayrılığı kendi dilleriyle ve elleriyle sağlamış olacaklar ve Marzıyatı İlahi olan Allah katında islamiyetten uzaklaşmış bulunacaklardır.. diye düşünüyorum. Herkes yanılır.. önemli olan değiştirmek ve düzeltmek ve yanlışta ısrar etmemektir.
Hatta bu FIKIH sözcüğü bile bir güneş durumu açıklığa kavuşturan bir ışık olur.
Fıkıh.. aynı zaman İmam-ı A’zam’ın KELAM kitabının adıdır.. bu ad daha sonra HUKUK ilmine verilmiş. Hukuk özel ve sivil hukuk ile resmi ve kamu hukuku olmak üzere iki alana ayrılır ve toplumsal yanı da ağırlıklıdır. Oysa “fıkıh” fikrin iki kanadından biridir. Düşleme kavrama (fehim) ve anlama (fıkıh) olmak üzere iki kategori üzerine işler. Kur’an-ı Mu’ciz-ül-Beyan’dan Rabbını muradını ve maksadını ve marziyatını anlama gibi geniş bir ameliye.. ekonomik ve politik toplumsal ihtiyaçlardan ve sosyal ve kültürel tarihsel koşullardan dolayı.. topluma bir yürüyüş yolu KAZINDIRMA işlemine tabi tutulma yüzünden.. yani o yer ve o çağda hakim GÜCÜN iradesi yönünde bir yol ve istikamet tayin etme babında ortaya zamanına uygun ŞERİATLAR çıkmış ve İÇTİHAT etkinliğinin bırakılması yüzündmen son üç yüz senede terk edilmiş.. böylece İSLAM bilimi ve hukuku da donmuş ve durdurulmuştur.
Bu konunun ayrıntılı çözümlenmesi bilgisi olanların yetkisindedir. En azından şunu unutmamak gerekiyor.. bu sadece toplumun içten yetersizliği ile değil tarihin dıştan “gereksizliği” ile de alakalı.. ne gerek vardı haçlı savaşlarını.. ne gerek vardı moğal saldırılarına.. bizler kuzu kuzu islamiyeti geliştirmeliydik samimi Yahudiler.. safi Hristiyan ve mis gibi Müslümanlarla.. fakat tarih bize hor baktı.. yani talih yüzümüze gülmedi de diyebiliriz. Bizim bu ana hatt dışında fazla bir söyleyeceğimiz olamaz.
Kısaca bizim bu kişileri bağlı olmaktan doğan din aslı ile yol türevlerini anlayamaz hale gelişimiz.. bir bilimsel sıkıntı olarak karşımızda durmaktadır. Paylaşım için teşekkür ederim.
Murat Sayımlar dahil size de saygılarımla.
Osmanziya 25.12.2024 üçyol İzmir



Yıllar önce platonun bu söylemini okuduğumda haklı bulmuştum ve dedim ki peki demokrasiden daha iyi bir yönetim var mı ki? Platon sokratı taradım bulamadım. Daha iyisi madem yok diye bi kenara kaldırdım.
Şimdi bu video ile tekrar karşıma çıkınca tamamen yanlış bir yana baktığımı anladım, hatta kendime epey güldüm😊. Dikkatimi yöneltmem gereken yer #eğitim olmalıydı, suçlu demokrasi değil eğitilemeyen çoğunluk idi.
Ayrıca bugün itibarıyla ülkeme baktığımda eğitimin değişen dünya şartlarına uygun revize edilmediği, sınav sorularının ve ezberin bize çare olmadığını tekrar hatırladım.
Bilgi artık her yerde, onu ezberlemekle olmuyor, çocuğa düşünmeyi, analiz etmeyi, yaşamla paralel hale getirmeyi öğretmek gerekiyor.
Tabi bunlar hep bilinen şeyler de ben bir sabah egzersizi yapmış oldum burada 😊 günaydınn
sibel Atasoy

Demokrasiden önce diktatorlugu meşru kılıyor.. böylece tumcesinin sonuyla çelişiyor ve ortaya gecersiz bir yargilama çıkmiyor mu ?

evet ama diktatörlüğe varmaması için eğitimin tabana yaygınlaşması gerektiğini söyleyerek çareyi gösteriyor

eğitim yönetim ile etkileşim içinde eğitim ve yönetimden ibaret YÖNELİM de üretim ve tüketim ile YİYİM etkileşimde.. hepsinin interaktif sebebi ve sonucunu yani sürecini değerlendirmekte ağırlığı olan EĞİTİM ise başımızdaki yüksek tahsillilere ne demeli ?

taban dedim başımızdakiler değil

Anlamamış değilim.. dediğiniz gibi.. ancak söz konusu olan EĞİTİM.. taban ve tepe arasında ilişkide BAŞLANGIÇ KOŞULLARI denilen sırrın bilinmez oluşun ortaya çıkardığı ÇELİŞKİYİ göstererek terbiye ve eğitim ve study denilen ÇALIŞMA'ya işaret ettim.. eğitim ama nasıl bir eğitim ? solun ya da sağın öngördüğü bir eğitim mi ? işte bu belli değil.. birinin öl dediğini diğeri diril diyorsa.. ikisi de ölecek ve yep yeni bir yaşam başlayacaksa.. ve bunun ne olduğunu ve nasıl bir tekilliğin başladığını ve başlayacağını bilemiyoruz.. ikisinin arasındayız.. bitecek miyiz yeniden mi başlayacağız.. kısaca "Eski hal muhal ya yeni hal ya izmihlal" bu şıkların hangisinin olduğunu da bilmiyoruz. Böylece geliyoruz Hegele ve oradan organizma kuramıyla Halduna.. BEN en "iyi" SİN'i kuruyorum.. ancak henüz kurumadım.. birazcık yaşlık bulunuyor.. o da gidince olacak İzni İlahi ile.. saygılarımla.

Osmanziya 26.12.2024






Düzenleyen osmanziya - Dün Saat 09:19
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3577

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: Dün Saat 10:30
Değerli Kardeşim, zaman zaman böyle samimi anlatımlarınızı okuyorum. Bu güne kadar ilk kitap bizde siz kabul etmiyorsunuz.. son kitap bizde siz kabul etmiyorsunuz.. ile birbirine kapalı üç din bulunuyor. Pek dinler nerede duruyor ? Dilin üzerine oturuyor. Diyelim diller bin yıl sürüyor.. dinlerde de altı yüz yıl sürüyor. Böyle zaman ve mekan birbiri için KÜLTÜRÜN olmazsa olmaz bileşenleri dilin ve dinin karşılıklı etkileşimleri içinde bu gün geldiğimiz çağdaş dünyada.. bu kültürün kültürlemesi.. kültürlenmesi.. kültürleşmesi.. içerisinden çıkıp, o ağır popumuzu kaldırıp hepsine birden bakabilecek durumda değiliz.. ne diller tarihinden haberimiz bulunuyor ne de dinler tarihinden bilgimiz oluyor.. değil ülkemizden şehrimizden bile dışarı çıkamıyoruz.. bulunduğumuz kültürden ve konfordan nasıl çıkabiliriz.. işte çıkabilenler bizleri kültürle eğitmeye ve yönetmeye çalışıyorlar.. o da bu kadar oluyor.. bende sizin gibi bundan memnunum.. ne güzel yapıyorsunuz.. tebrik ederim. Aslında dil bilime ve din hukuka intikal etti.. biz de bilimin hikmete ve hukukun ahlaka inkilab edeceği günleri bekliyoruz ve her bir yahudi ve hristiyan ve müslümanın bulunduğu itikad ve ibadet ve ahlakı daha güzel hale getirmeleri için sizin gibi böyle BİR BİRİNE SAYGI GÖSTEREREK daha sıkı ve yoğun iletişim ve işbirliği içinde bulunması gerekiyor. Tebrik ederim. Saygılarımla osmanziya yontembilim.com
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3577

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: Dün Saat 18:42
Şahin doğan bu günkü paylaşımında “Badıllı ağabey suallerimin cevabını elbette biliyordu ama nazarları şahsına değil de Risale-i Nurlara çekmek için öyle cevap verdi”
Bu özelliğin üstadın tüm talebelerinin mümeyyiz vasfı olduğunu çok sonraları anladım. dedi.


Gerçekten öyledir ben da birkaç kez sohbetine erişmiş birisi olarak Mustafa SUNGUR Ağebeyde öyle idi.. Ankara Hacı Bayram Medresesinde tanıdığımız BAYRAM Ağabeyde öyle idi. Dersleri dinlerken hiç bir açıklama yapmaz risaleleri nazara verirdi. Hatta Mustafa SUNGUR Ağabeye bir yolculukta sormuştum Risalet ile Velayet arasında ne fark diye.. Bana baktı gülümsedi yanıt vermedi. Hatta bir derse hazırladığım Risalet ve Velayet tablosunu anlatırken Üstad’dan gelecekte İmamı Gazali ve İmamı Rabbani gibi   İMAMI NURSİ bahsedileceğini söyledim Arkadaşlar bakın bu kardeşimiz kalbden konuşuyor.. demişti. Rahmetli Ömer Okçu yani Hekimoğlu İsmil’in risaleleri açıkladığını şahit olmadım.   Bizim zamanımızda zaten risaleler okunur açıklama yapılmaz.. zaten yapılsa özgünlüğünün tadı kalmazdı.. örneğin hücre yapısının müvellidül-ma (hidrojen).. müvellidil-humuza(oksijen).. karbon ve azotun HAMUR GİBİ halitasından” ibaret olduğunu söylemesi bilime aykırı olacaktı.. çünkü hücrenin GENETİK yapısı ancak 1960 dan yani üstadın vefatından sonra ortaya çıkmıştı. Zaten RNK bilimsel ayrıntılara ve teknik konulara girmez.. olgusal ve mantıksal gerçekleri söz konusu ederdi.. kadim zihniyete göre benim gibilerin ve çağımızın bit gibi küçülmüş ve imkanı içine sığdıramamış zihinlerine İMKAN ve HUDUS’dan bahsedilemez ve bu yüzden KELAM ilminde ve TEMSİLDE yeni bir çığır açarak yeni bir Tanrı Tanırlık ortaya çıkardı: Eğer Tanrı tanımazsak her zerrenin Tanrı haline geleceğinie açık ve seçik ikna etti. Ya MUTULAK Tanrı’yı kabul edecektik ya da sayısız Sanal Tanrı’yı bir şey diyemeyecektik.

Zerrelerde ve hücrelerde yani afakta ve ayrıntıda bilgisi ve bununla beraber verisi artmış taakkul düzeyi yüksek olmayan münevverlere TABİAT risalesi küfr-ü meşkuktan gelen karanlığı kaldırdı.. Ayetelkübranın başındaki iki vartadan çarei necat ile de KÜFRÜ MUTLAKIN mantıksız ve olgusuz ve kanıtsız olduğunu POPPER’in yanlışlama ilkesinden önce bildirdi. Biz YBA analizle.. sağa ya da sola saplanmamışlar için.. bu konuların ileride daha iyi anlaşılacağını düşünüyoruz.   

Bu fakir   Risale-i Nur Külliyatını okumuş ve Osmanlıca olarak ta yazmış birisi olarak RNK okuduktan daha sonra felsefi konulara da girdim ve hiç birinden zarar görmediğim de gibi onlardan edindiğim bilgilerle Risale-i Nur Külliyatında daha çok istifade ettim.

Ancak insanın bir ömür risale-i nur okunması Üstadın Münazarat'ın bahsetti temel metodolojik ilkeye aykırı olmaktadır. Çünkü orada.. bakarak değil ezberimden yazıyorum.. ufak değişiklikler olabilir: Hayatımızın bekası imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamiyledir. Aklın nuru fününu medeniyedir. Kalbiyin ziyası ulumu diniyedir. HAKİKAT bu ikisinin imtizacıyla tezahür eder. Talebenin himmeti bu iki kanad ile pervaz eder. İFTİRAK ettikleri vakit birinden hile ve şüphe.. diğerinden TAASSUB tevellüd eder.

ŞİMDİ sürekli risale okuyan birisi devamlı ulumu diniyye ile meşgul ve meşbu demektir. Bu nedenle de mana-ı ismi uzaklaşıyor sürekli mana-yı harfiye yaklaşıyor demektir. Bunun sonuncu olarak hep daire-i vucubda kalıyor daire-i imkandan uzaklaşıyordur.

Sürekli mana-yı harfide kalan bir zihin durmadan itikad dairesinin enfüsünde kalıyor ve afaktaki sebebler dairesi hiç ilgilenmiyor demektir. Bu da psikolojik olarak kalbe kuvvet vermesi lojik olarak akıldan uzaklaştırması anlamına gelir. Bu aynı zaman sosyal hayatta bilim ve din dengesinin ahiret lehine bozulması demektir. Sonuçta sürekli sağda kalırsa insan oylar tuttuğu takıma göre ya feto ya retoya gider.

Aslında RİSALE'nin üstü iman altı usuldur. Risale okunduğunda çaktırmadan altındaki teorik aklın temeli USUL ile sağlam bir format atar sonra bunun üstüne sağlıklı pratik aklın zirvesi İMANI yerleştirir. Elbette bu zirve ve temel arasındaki taban ve tavan hakkında konuşalacak çok konu bulunuyor ve mevzu gereğini içine de giremiyoruz.

Sonuçta hatalı bir kültürlenmenin sonucu olarak SAĞ imanı usul haline getirir gözü KÖR sağ duyuşcu olur ve sağı cılk ederek sağcılık çıkarar. SOL ise usulü iman haline getirir.. kulağı SAĞIR sol görüşçü olur ve solu cılk ederek solculuk çıkarır. Ve böylece birbirine düşman biz ve onlar ortaya çıkarlar. Merkezdeki az sayıda kimse de adam gibi sağcı ve solcu olmadıklarından ŞİZOFRENİ ile suçlanır.


Bu vesile ile Risale-i Nura emeği geçmiş başta Üstadımız İmamı Nursi olmak üzere Bayram YÜKSEL , Ali UCAR, Hüsrev ALTINBAŞAK, Mustafa SUNGUR, Abdullah YEĞİN, Said ÖZDEMİR, Abdulkadır BADILLI ı olmak üzere bütün ağabeylere Rabbimiz gani gani rahmet etsin Amin.   



Saygılarımla osmanziya yöntembilim.com   


Düzenleyen osmanziya - Dün Saat 23:40
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk