KAFİR!
Uzun yıllar önce Bursa da bir davulcu yaşıyordu... Ramazan gecelerinde sahurda insanları uyandırmak için davul çalan adamcağız, geriye kalan 11 ayda ise düğünlerde, şenliklerde, mitinglerde hünerini sergileyip ekmek parasını karşılıyordu.. Aradan yıllar geçti, davulcu yaşlandı ve aklına o güne kadar hiç düşünmediği bir soru gelip oturdu; hayatını Ramazan ayları dışında içkili düğünlerde, eğlencelerde de davul çalarak kazanmış, kefen parasını da bir kenara ayırmış..
Aklını kurcalayan soru işte burada devreye giriyordu: Acaba bu kefen parası caiz miydi, değil miydi? Düşündü, taşındı Diyanet işleri Başkanlığı'na danışmaya karar verdi.. Durumu anlatan bir mektup yazıp aynı soruyu sordu, gelen yanıtla başından aşağıya adeta kaynar sular dökülmüştü: Caiz değildir!..
Adamcağız büyük bir üzüntü içinde hikayesini dönemin en ünlü yazarlarından Hasan Pulur'a yazdı.
Mektubu büyük bir şaşkınlık içinde okuyan Pulur, " Olaylar ve İnsanlar" köşesine taşıyıp, adamcağızın hikayesini ve Diyanet 'in verdiği cevabı anlattıktan sonra şu soruyu sordu: Diyanet "Caiz değildir" diyorsa demek ki bir bildiği vardır! Benim de onlara bir sorum olacak: Oradaki din görevlileri maaşlarını
Devletten alıyor; Devlet ise bu paraları halktan aldığı vergilerden ödüyor. Vergi verenlerin içinde meyhanecisi de var, kerhanecisi de var.. Bu durumda aldıkları maaş caiz midir, değil midir? Ortaklık karıştı tabi! Sonunda Diyanet İşleri Başkanlığı, " Konu yanlış anlaşılmış, yanlış karar verilmiştir, Kefen parası caizdir" açıklamasını yaptı!
Ruhun şad olsun Hasan abi sevgi ve saygıyla anıyorum.😔😔
Sixəli Abbasov
Kati dini kurallarla yasayan mollalar hoca dinci dindar fark etmez sevmiyorum hatta sevemiyorum. onlar kuranda bir sey bir emir buyruk varsa onu yapiyorlar ama onlarin coqunun vicdansiz insani deger kendi aklini safkatini merhametini vicdanini isin icine katmiyorlar gibi bir cok seyleri yapmiyorlar bunlara onem vermiyorlar bu kesimin kati olanlarinda bunlari goremiyorum en azindan ben oyle goruyorum malesef.
2g
Yanıtla
Gönderi Sahibi
Mustafa Buğuçam
Katkınız için teşekkür ederim Aziz Kardaşım.. biz de bunun için.. sağdan ya da soldan hoca ya da yazar değil düşüncesinde samimi ve işinde ciddi insanları.. samimiyetinde safi ve ciddiyetinde halis islamları arıyoruz.. ancak kendimiz böyle mi yiz ? işte bu konuyu da kişisel sorun olarak kişinin kendisine bırakıyoruz.
Fakat en azında SÖZÜN taşıdığı bilgi ve değerlerin sağlığı ve sağlamlığına duyarlık bekliyoruz. Hani derler ya bir adama bakarım.. adam mı diye.. bir de sözüne bakarım söz mü diye.. Bu iki koşul her zaman bir arada bulunmuyor.
Bazen adam iyi sözü söz olmuyor.. bazen söz güzel.. adam güzel olmuyor. Fakat Yaradan tüm ni'metleri bir arada vermiyor.. sözü güzel ise.. adam.. İYİ olmuyor.. adam iyi ise.. söz..GÜZEL olmuyor. Bazen de hem adam hem sözü iyi ve güzel oluyor ki bunlarda nebiler ve veliler ile dahiler ve delilerdir.. diye düşünüyorum. Bize düşün samimi ve ciddi.. safi ve halis bir insan islam olmaya çabalamak ve çalışmaktır. Kurtuluşun başka bir yolu da bulunmuyor. Bunun için denir ki “sadakte ve bilhakkı natakte.”
Saygılarımla
2g
Yanıtla
Düzenlendi
Sixəli Abbasov
Mustafa Buğuçam yukaridaki yazini size kast etmemisim bu boyle.
Sizin paylasiminiza binaen mollalarin hocalarin insanlari dini fetvalariyla uzmeleri sebebiyle. Yazdim.
Yani bizdede durum boyledir gorduyum bildiyim boyle dusunduyumu yazdim.
2g
Yanıtla
Gönderi Sahibi
Mustafa Buğuçam
Katkınız teke başına yeter.. Değerli Kardeşim.. beni kasd eden eleştirilerinizi de beklerim.. hava su kadar onlara muhtacım.
2g
Yanıtla
Gönderi Sahibi
Mustafa Buğuçam
Paylaşım için teşekkür ederim. Güzel bir konu.. vatandaş.. yazar.. memur ilişkisini anlatıyor.. YAZAR'ın kazandığı para HELAL mi ? vatandaşı hallettik.. memuru da hallettik.. sıra YAZAR'a geldi. HAZIR açık ve seçik SEHİL kısaca ANLAŞILIR anlatımları ile okurunu ve vatanaşını ve memurunu bir yöne çeken.. sağcı ya da solcu.. fark etmez.. üstelik onları hazır düşüncelere yönlendiren ve böylece kendi kendine düşünme zahmetine sokmadan para kazanan KALEMŞÖRLERİN aldığı para helal mi? Gelelim biz YAZERLERE.. yazarlardan sonra sıranın yazerlere geleceğini bilmiyordum. Bakın şimdi nereye götüreceğim.
Şu yazıya (kalem-i kitabete) kim bulaşmışsa.. işi sarpa sarıyor.. HARF yazmak gibi bozmak anlamında da kullanıyormuş eski dilimizde.. MUHARREF kitab deriz ya.. Peygamberimizi KİTAP toplayın diye bir ögüt ve tavsiyede bulunmadığı halde arkadaşları onun vefatından sonra oturup yazılanları toplamışlar ve ortaya Tevrat ve İncil gibi Kur'an çıkmış.. ehli kitabın düştüğü hataya düşülmüş. Hristiyanlar nasıl üç dört yüz sonra DÖRT kitab çıkarmışlarla Müslümanlarda dört yüz yıl sonra altı kitap çıkarmışlar. Daha önce de bu işi Yahudiler yaptmışlar.. kalemin kitabetiyle yanı SOZ’ün yazısıyla işler sarpa sarıyor.. kelamın kiraatı yani SÖZ’ün okunmasıyla yetinilmiyor. Kalem”e “SOZ” dedim beni bağışlayın.. ancak onu SAZ gibi kullanıp milleti uyutanları ve dili kötü ve kötüye kullananları bağışlamayın.
Şimdi Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyan'ın Bakara suresinin sonunda tam bir buçuk sayfa Kitabın en uzun ayeti olan ve ayet-i müdayene denilen en uzun cümle KATİBİADİL adı verilen bir görevlinin tanımı yapılıyor.. yani sizin devlet başkanınız ve hocalarınız yani riyasetliniz ve dirayetliniz olmadan önce bir YAZERİNİZ bulunsun diye bir DİREKTİF veriliyor. Şimdi NOTER (yazara) hakimlerden çok para verildiğini anladınız mı ?
KAYIT olmadan ne dirayet olur ne de riyaset.. dirayeti rivayet ve riyasete riayet adamlara her şeyden önce KAYIT gerekiyor.. bu kayıtı avrupa anlamış soy kayıtları olan nüfüs kayıtlarını tutmuş.. yunanı izleyen roma hukukunda bile kayıt başlamış.. paganların yahudelere ve hristiyanlara yaptıkları zulumleri.. kuvveti ele geçiren yahudiler ve hristiyanlar ve müslümanlarda yapmış.. ortaya ESARET müessesi çıkmış.
En azından şunu bilelim ki her kesi bu günkü gibi hür ve özgür yaşayamıyordu.. ESİRLİK kurumu daha yüz yıl önce kalkmış.. ANAKRONİ’ye düşmeden şunu söyleyelim ki UYGARLIĞMIZ teraküm ediyor yani birikimler gelişiyor evriliyor. Evrim bir gerçek ancak bunu tabiatı yansıtarak YARATILIŞI unutturmaya çalışmakta başka bir gerçek.
Konuya dönersem insanın bir MAL değil yani bir KİŞİ olduğu hak ve borçlara ehil bir SUJE olması fikri yani HUKUK daha yeni yeni oluşuyor. Kuvvetlerin gölgesinde bir Anayasa mahkemesi ve Uluslararası adalet divanı.. yer alıyor. Sonuçta savım her zaman geçerli: dil bilime ve din hukuka intikal etti.. bilim ve hukukta hikmete ve ahlaka intikal edecek.. bize de dini ideoloji ve felsefeyi din haline getirmekten kaçınmak düşecek.. bir düşünmeye cür'et ve konuşmaya cesaret gerekecek.. bir şey daha kaldı.. öyle anlaşılır yazmaktan ve böyle anlaşılmaz konuşmak arası ORTA bir yol bulmak gerekecek. İşte YBA ile bunu bulduk da bir türlü anlatamıyoruz.. saygılarımla.. sağlıcakla kalınız. Osmanziya
2g
Yanıtla
Düzenlendi
Yahya Özyapi
diyanet isleri baskanligi,1932 de Atatürk tarafindan kurulmus anayasal bir kurulustur..haram,helali Kuran degil,devletin laik,seküler kurallari belirler,diyanetin hocasi,müezzini,vaizi de,ickiden,genel evindeki vesikali kadinlardan,kumar,yani lotto,totodan, toplanan paralardan ayligini alir,cünkü hepsi devlet memurudur,ayni,ögretmen,hakim,savci,kaymakam,vali vb,,,gibi..
2g
Yanıtla
Gönderi Sahibi
Mustafa Buğuçam
Katkınız için teşekkür ederim. Elbette boşa kurulmamıştır Diyanet işleri başkanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı.. iç düşmanları ve dış düşmanları kollamak suretiyle ülkeyi korumak için ihdas edilmiştir. İç düşmanlar parayla doyurularak ve dış düşmanlar silah doldurularak edilerek korunur 🙂 Saygılarımla.
2g
Yanıtla
|