YAŞAM
Bu
gün Manyas’daki onbeş günlük kaplıca hayatımın yani tedavi tatilimin sonuna gelmiş bulunuyorum.
Suyun bedenimi kapladığında verdiği tat, tatili atıl bırakmadığı için çok
mutluyum. İnşaallah herkes gibi bana da şifa olmuştur. Aslında kaplıca
tedavisi evrensel olarak 21 gündür fakat buna imkan bulamadık, en azından on bir günde 21 banyo yapmak lazım.
“Hayat” sözcüğü Güzel
Türkçemizde “yaşam” olarak çevrilmiştir. Fakat bazen “hayvan”
manasında “canlı” bazen de “hayy” anlamında “diri”
olarak karşılanır.
Cansız
cisim ve ölü cesed olmayan “hücre”
temelli bedenin yapısını “ten” olarak çevirmeyi ve işlevini de “tat” olarak karşılamayı tutarım.
Hayat
ve yaşam “ad” / isim olarak
bioloji (fenn-i hayat) tarafından inceleniyor.
Hayat
“ar” / harf olarak anlatımı en güzel şekilde Risale-i Nur Külliyatında
anlatıldı.
Burada
“yaşam” sözcüğünün ar ve ad yanlarına dönük
olmayanları anlatmayı deneyeceğim. Şimdi Televizyonda durumu beyanatlarla geçiren
dünyaya karşı “Biz yaşamayı öğretiyoruz bayım”
diyen Aktivist Refif Ziyade’nin Gazze Şiiri okunuyordu.. ölümlere ve bombalara karşı yaşamayı
anlatıyordu… Dünyaya demek istiyordu ki güçsüzleri öldürmekle veya katliam
göz yummakla siz yaşamıyorsunuz ya da yaşamanın kıymetini ölmenin değerini
bilmiyorsunuz.
Sanırım
bu da yaşamın dördüncü yanı.. belki yaşamın başka yanları da var. Olum ve
ölüm dahi doğum ve düğüm gibi bir
uçtur.. aynen bin tohumdan çıkan bir çekirdek gibi..
Telaviv
de bir başkadır yaşam, Gazze de bir
başkadır.. Amma bu güçlü ve güçsüz yanların başka bir zalim ve masum tarafları vardır. Genelde
güçlüler haksızdır, haklılar ise çoğu zaman güçsüz olurlar. Ancak önemli olan
ve aynı zamanda zor olan güçlü iken haklı davranabilmek ve masumca yaşayabilmektir.
Amma ânın haksız güçlüsünü saptamanın
dün Siyahi Kofi Annan’ın bu gününün Siyahi Obama’nın boynunda olmasını da bir
“göstermelik” olarak görmek lazım.. güçlü beyazların ve zalim kara
vicdanlıların kendilerini gizleme ve aklama senaryosunun bir parçası olarak.
Her
ne ise.. yaşam su’lu ve yaş olmasına rağmen bazen ateşe odun taşır ve bazen de cennete ödün taşıyan bir
platformdur.. “cennet ucuz olmadığı gibi cehennem
dahi lüzumsuz” değildir. Allah korusun.
Her
var oluş gibi yaşam dahi “önce başlat - sonra
bitir” (Öb-Sb) yasasına uyarak doğum ile ölüm arasında bir “ömür”den
ibarettir. En uzun yaşayan protondur, en kısa yaşayan sanırım mavinin en
mavisindeki fotondur. Bu ömürler her alanda ve her aşamada, her alanda ve her ülkede, her
bölgede ve her yörede, her evrede ve her devrede, her çağda ve her bağda bir başka sürer.
Nasıl ilk ve son bahar ile yaz ve kış birbirinden farklı ise başkasının
yaşamının da ve kendi yaşımın da dört mevsimi birbirinden başkadır. Dünya
bize bunu büyük harflerle gece ve gündüz okutuyor, yaş ve kış olarak
öğretiyor. Müslüman bunu beş vakit olarak anlar ve yaşar. Her zamanda yeniden
ölür ve uyur her namazda yeniden dirilir ve ayılır.
Öyle
ise biz YAŞAM sözcüğünün bildiğimiz üçüncü yanını anlatmayı
sürdürelim..
Yaşam,
beslenme ve özümleme ile kirlenme ve temizlenme döngüsünde
tekerlenir ki bu koşullar tekerinin beslenme ve temizlenme ucunun
küçük bir kısmı, emir-nehiy kuralları ve haram-helal yasaklarıyla,
sorumluluğumuza bırakılmıştır. Yaşam ÖbSb yasasından başka dört işlevin, dört
vazifenin, dört fonksiyonun kontrolü altındadır.
Birinci
işlev:YEMEK
Emek
için yemek şarttır. Acaba hangisi önce gelir ?
Emeklemeden,
eylemeden ve emek vermeden
ekmek
ve yemek olabilir mi ? Olabilir.
Yemek
olmadan emek olabilir mi ? Olabilir.
Fakat
biz ekmek ve yemek olmadan EMEK’in
bulunmadığını yaşıyarak biliyoruz. Ancak eylemek ve emek olmadan da EKMEK yemeninde saygıdeğer olmadığını bilerek anlıyoruz. Çünkü BİLİYORUZ ki ürünü olmayanın onuru yoktur.
Bilgi
emek safına layık en yüksek değerdir.
Yemek
işlevi yukarıda bahsettiğim beslenme
ve özümleme ile kirlenme ve temizlenme alt işlevlerini içerir. Beslenme ve özümleme
ile kirlenme ve temizlenme arasında
ana-meta-kato BOL-İZMA vardır. Tende yaşamın dört beş merkezinden biri
olan mide merkezinin aç ve tok ile boş ve dol fazları arasında işte bu
“BOL”luk ve bereket ile yaşamımız var
olur. Yaşam bereketlidir, çiftleşerek YENİLENİR ve çoğalarak YİNELENİR. Bunun tabanı tahiyyat-ı mübarekedir.
Yemek
ve içmek tat verir.. eylemek ve emekte tutku verir. Nasıl?
Açlıkla Acıtarak..
acı olmazsa tat olmazdı.. acıdan kaçmak tada koşmaktır.
Sonuç:
...acıTaTlı… dır. Evet, tatlı doğrudan tatlı ise acı dolayısıyla tatlıdır.
Tatlı
bir yemekten sonra sofrada, “Açları da doyur ya
Rabbi açları da doyur ya Rabbi” dedikten akabinde “Hayy Hakk.. bir çuval altın bırak.. yarısı iri, yarısı ufak. Hammal parasını da
yanını bırak” derdi
rahmetli dedem. Şimdi yaşamın ikinci
işlevine geliyoruz.
İkinci
işlev:DİRİLİK
Dirilik
bir deri işlevidir. Hayy sırrına mazhar olan toprak ve deri, yaşamı arz eder.
Canlı yaşam bu derinin teşhis edilen “yüz” olmasıyla kendini gösterir. Tüm
zar zarf ve kılıflar bu özelliği taşır. Canlının özü (nüve) tohumu ve
çekirdeğinde saklı ise başka canlılara dönük yaşamsal tözü ve tozu kabuklarında toplanır. Özellikle meyve ve
sebzelerde. Çekirdek kadar kabuk dahi yaşamsal rol oynar; tohumun değeri
varsa onu koruyan ve besleyen zarın önemi vardır.
Deri
ve yüzde delik ve yarıklar, yiyen ve
yaşayan canlının dışarıya DUYARLI kapı ve pencereleridir. Gözleri ve
kulaklarıdır. Deriden çıkan uzantıları ise DEVİNİM’i sağlayan kalıcı (gerçek)
ya da geçici (yalancı) el ve ayaklarıdır. GÖZenek’ler girinti ve
çıkıntılarıyla diriliğin gören gözleri ve canlılığın özünün ören elleridir. Allah gözümüzü karanlık
nardan ve közden korusun, onun nurunu
ve aydınlığını artırsın.
Üçüncü
işlev: CANLILIK
Yiyen
ve yaşayan diri, an-lı bir canlılıktır. C-an-sız ve us-lu arasında bulunan
ara alan can-lı’lıktır. Canlılık dirinin çiftleşen ve çoğalan yanıdır. Göz’ün ut-an’an an-lı’larını, “can” ve “canan” olarak ikiye ayırmak ve
iyi can’ı ve güzel canan’ı; sevgi-değer “dişil” ve saygı-değer “eril” ad ve anlamı vermek adet olmuştur. Canlı
eşeyli olarak çeşitlenerek artar veya eşeysiz olarak çoğalarak artar. Bazen
bir canlıda her ikisi birlikte görülebilir.
Dördüncü
işlev: TEN
An-lı
olan ve tadı alan ve aynı zamanda
ut’anan can, derinin yüzünde diriliği görünür ve görülürse de aslında diri can, TEN (beden) denilen evde yaşar. Doğal beden ile doğal
arz arasında inşa ettiğimiz hareketli ya da hareketsiz beyt ve evler,
saraylar ve arabalar aslında tenimizin uzantılarıdır. Beden “tübdun” olan demektir. Bad’ ise
sonralık demektir. “Bd’” sonra ise önce “kbl”dir. Öb-Sb yasasının yani
kanun-u “kabl-İ iBtiDa - Ba’D-İ intiha” her iki yanında da yani bidayette ve nihayette de B-D kökü,
evvel ve ahirden başka bir de zahire
ve batına da açılır. Bu buud ve boyut dışarıya ve zahire çıktığında yani tübdun
olduğunda BEDEN olur.
Ten;
yaşayan diri canlının MUTLU olabilen tarafıdır. Ten (beden) bir cesed’dir, o
dahi bir cisimdir. O cismin de görünen bir yapısı ve çalışan bir işlevi bulunur ki bunları
Takiyettin Mengüşoğlu’nun “insan ve hayvan dünya ve çevre” (bu
şu demektir insan dünyada hayvan çevrede yaşar) adlı eserinde Alman bioloji kuramcısı Üxküll’ün
beş fonksiyon çemberi olarak tanımladığını söyler. Bunların
dördü; besin, eş düşman ve ortam. Biz bunları aş, eş, av ve ev olarak adlandırabiliriz.
Beşinci fonksiyon çemberi ise GÜVENLİKTİR. Yani emniyet ve selamet. Güvenlik
ve esenlik, namaz sonunda yakardığımız “Allahümme
ente-es-selam ve min ke-es-selam” “Tebarekte ya zelcelali ve-l-ikram” sözcüklerinde
ESENLİK ile birlikte diğer dört işlev özet olarak anılır. Hayat ar’ının ad’ında gözlenen
ve gizlenen şuunat görülür ve gösterilir.
Dediklerimizi
bir şema da özetleyelim.
YEMEK DİRİLİK
DÜĞÜM Tat /
Ten DOĞUM
CANLILIK YAŞAM
Şu
dört VARLIK (genel tür) katmanı:
Cansız,
bitki, hayvan ve insan,
Cansız
ve canlı ve uslu olarak üçe
indirilebilir.
Bitki
ve hayvan canlıdır fakat uslu değildir.
Can-sız
ile us-lu arasında yaşayan diri bir
ortam olarak
CANLI
dini, dünyaya açan bir pencere ve
dünyayı, dine yönelten bir perdedir.
Biz
bu pencerede görünen arı ve bu perde de yansıyan adı
Örmek
ve görmek için nesneler ve kimseler dünyasının ortak dilini arıyoruz.
Biçimler
ve tasarımlar arasında uygun bir temsil ve timsal ile misil ve mesel
Bulabilirsek böylece dilin gayr’a ayn’a olması daha açık
ve seçik olacaktır.
Şimdi
dediklerimizi görelim ve gösterelim:
TEN
Biçim /
suret / figür
Can-sız DüNYa
Nesne
CAN-lı gayra DİL ayna YAŞAM
Kimse DYN Us-lu
Tasarım
/ şekil / konsept
BEN
Yiyen
ve yaşayan canlı formlar yinelenerek ve yenilerek çeşitlendikçe ve
çoğaldıkça ortaya çıkan özü ve aslı
müşterek ve kaynağı bir olan uslular için sorumlu oldukları bir ve tek din
vardır.
Ancak
farklı
yerlerde adreslenen usların isti’dat ve sanatlarının özdeş birliği
farklı
yıllarda yerleşen ömürlerin kabiliyetlerin
ve meharetlerin özgür tekliği,
ortaya
çeşitlenen dünyalar çoğalan aynalar
koyar.
İşte
bu canlı aynalar adedince ve diri dünyalar sayısınca
ayrı
bir izm, başka bir mezheb, değişik bir yol bulunur.
Fakat
bunu gerçekleştirecek bir DİL bulmak gerekmektedir.
Maalesef
bu gün dünyaya eğemen birkaç gelenek ve
izm fakat insanlar sayısında din vardır. Yukarıda söylenen ve özlenen
tek dini (İslamiyet) bulamadık ve insanlar sayısınca kurulan özgün yolu
(teslimiyet) kuramadık. Çünkü, eğer
doğruysa, ameli ve teslimi belirleyen
imandır, imanı etkileyen dindir ve dini belirleyen de dildir.
Bu
güne kadar iktisadı, adaleti ve barışı temin edecek ortak dini kurmak için kimisi müzik
ve beste diline yöneldi kimisi
de sevgi ve saygı dilini önerdi. Ancak ÖLÜM’den acıdan kaçan ve YAŞAM’A ve tada koşan ten hükmünü icra etti.. yemenin diriliğe,
diriliğin canlılığa, canlılığın bedene ve tene olan etkisinden kurtaramadı.
Ten’e KAÇINILMAZ açlık ve ben’e KURTULUNMAZ korku musallat oldu. Bu bir sınav
ve sınav içinde yarıştı.. Enbiya:35
Çünkü
hiç birimiz yaz ve kış bir “kabe” olan
ev’lerimize verilen güvenliğin değerini ve esenliğin kıymetini göremiyor ve
Yaradan’a kulluk edemiyoruz. Dünyanın barışını savaşa dönüştüren bağımlı krallarının etkisinden ve onlara bağlı
kölelerinin elinden kurtulamıyoruz. Öyle ise bu işi en başından ele almalı ve kendimizden başlamalıyız.
Tenimizin köleliğine son vermeli ve benimizin (Hayatın ten’nden başka şuurun da ben’i vardır) krallığından
kurtulmalıyız. En son betikle indirilen ve en son elçi ile gönderilen salih aklın ve lisanın ve sahih kitabın ve naklin gösterdiği yolda tenimizin kuvvetli olması
için gereken koşulları uygulamalı ve benimizin haklı olması için istenen
kurallara uymalıyız. Yaradana açılan şefkat kapısını hikmet ile koordine
etmeli ve yaratılana dönük şehvet kapısını haya ile kontrol
etmeliyiz. Yokluk vücudumuza giydiğimiz
cedi ve redi gömleklerini hep temiz tutmalı, tenimiz temizi tatmalı.
Bu
o kadar zor mu ?
Yaşamı
amaç edinmeyenler için değil!
Sağlıcakla
kalın.
OSMANZİYA
Sentaks /
sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE
semantik /
anlambilimsel / MAANÎ yetersizliklerim
için düz yazıdan
özür dilerim
http://sites.google.com/site/yontembilim/ -
http://sites.google.com/site/insanilim -
http://groups.yahoo.com/group/BAKARA/ -
http://groups.yahoo.com/group/oku-ikra/ -
http://groups.yahoo.com/group/yontem-bilim/ -
http://groups.yahoo.com/group/insanbilim/ -
http://www.yontembilim.com/ -
http://www.insan-bilim.com/ -
|