Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

logos ve mitos

Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: Yöntem Bilim
Forum Adı: Yöntembilim
Forum Tanımlaması: Yöntembilim Üzerine Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2409
Tarih: 10-Kasım-2024 Saat 14:10
Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com


Konu: logos ve mitos
Mesajı Yazan: osmanziya
Konu: logos ve mitos
Mesaj Tarihi: 31-Temmuz-2024 Saat 01:18
EP-OS ve MİT-OS

HOM-OS VE KOSM-OS

PAT-OS VE KA-OS

SOPH-OS VE NOM-OS

LOG-OS

OS

O

S

Bunların hepsi SOS veriyor.. NET sahi GOOGLE diyor ki:

Köken bilimi. SOS sinyalini oluşturan mors kodu (···---···), iletiminin kolay ve anlaşılır olması nedeniyle seçilmiştir. Bu harfler herhangi bir cümlenin kısaltması değildir ancak zamanla "Save Our Souls (ruhlarımızı kurtarın)" gibi çeşitli İngilizce folklorik anlamlar yüklenmiştir.


Bende şöyle bir şey uydurdum:

... --- ...

Yani üç nokta üç çizgi üç nokta..
ARA BENİ BUL
kurtar anlamına geliyor.

İşte bu yazı BEN'i kurtarmaya çalışıyor.

Nasıl mi ?

LOGOS EGO MİTOS

LAFIZ (hakikat-logos) ile MA'NA (hikaye-mitos) arasında kalan ENE (ben) nasıl kurtulurum. Hikayeden kurtulup hakikata nasıl yanaşırım.. hakikata ulaşınca onu nasıl hikaye edebilirim.. öteden beri derim " Hakikatı hikaye etmek kolay olmadığı gibi hikayenin hakikatına erişmekte zordur." ÇÜNKÜ Hikayeden başka Hakk dahi bulunuyor. Hakikattan başka Hikmet dahi bulunuyor. Kısaca ÖYKÜ tek başına değil.. işin içinde ne OYUNLAR dönüyor ki biz buna sınav ve yarış diyoruz.. iş VE iç sözcükleri ayrı bir TUZAK.. sınavda tuzak ve kazık sorular soruluyorsa bize YAZIK olmaması için yanımızda nasıl bir AZIK bulunduracağız. iŞTE BU YAZI SİZE BU KONUDA YARDIMCI OLMAYA AMAÇLIYOR.

Saygılarımla

Osmanziya 31.07.2024 üçyol izmir 09:16






[IMG]uploads/20240731_083304_yba.jpg[/IMG]

Değerli bir arkadaş.. işe yaramayan bilgi başa beladır sil gitsin demiş.. bizim ünlü bir duamız bulunuyor.. faydasız ilimden.. korkusuz kalbden.. kabulsüz duadan.. Allah'a sığınırım diye bir duamız bulunuyor.. böyle diye diye bilimi ve kuvveti ve dünyayı KAFİRE bıraktık.. o da bununla bizim başımıza ezmeye başladı.. son anda anladık amma iş işten geçti.. şimdi elimizde sadece SİLAH var.. evet silahı unutmamak kaydıyla en büyük silahın SALAH ve İHLAS olduğunu anlayan SALİH kullardan olmak dileğiyle.. lütfen dünyaya.. kuvvete ve bunu verecek ilim ve bilime.. irfana ve temmülü.. tefekküre ve tezekküre biraz daha fazla önem ve değer verilim.. faydasız ilim diye kendimizi cehalete teslim etmeyelim.. diye düşünüyorum. osmanziya 31.07.2024


LOGOS ve MİTOS

Düşünce ve felsefe alanında logos LAFIZ olarak ve mitos efsane ve destan yani HİKAYE olarak karşılanabilecek iki kavramı gösteren iki kelimedir.

Bu konu ile ilgili olarak Şahin DOĞAN, Mücahit BİLİCİ'nin bir yazısını yayımladı.. Hamdi TAYFUR'da bu yazıya sataştı.. bende ona bir soru sordum.. bana da sataştı.. bu sefer daha ciddi yazı yazdım.. ona cevap vermeyince bende üçüncü bir yazı yazdım.. buna da yanıt vermedi mi veremedi bilmiyorum. Bu Hamdi TAYFUR gibi entel çevre TARİHSELCİ MEKTEP adıyla face gurubunda kendilerini TAAKKÜL DÜZEYİ yüksek kişiler olarak görürler.. orada da yazılarımın hiç birini yanıt veremediler.. hatta yanıt vermeleri için HAKARET derecesinde TAHRİK ettim.. yine harekete geçemediler.. bu de bunun bir örneği olarak bu yazıyı paylaşıyorum. Ta ki gelecekte bunu arayacaklar kolay bulsun..


[IMG]uploads/20240731_010915_t=lafiz.jpg[/IMG]



Şahin Doğan

Nurcular içinden çıkmış tek entelektüel olan Mucahit Bilici hocadan çok anlamlı bir yazı.
Mitos’tan Logos’a Bir Mevsim Değişikliği
Her fikrin bir zamanı var. Zamanı gelmiş bir fikrin karşısında durulamayacağı söylenir. Muhtemelen doğrudur. Çünkü fikirler hayatla uç verir, serpilirler. Zamanı gelmemiş fikirler de vardır. Onların da anlaşılması zordur. Tasavvuru bile zor gelebilir. Yazın kışı, kışın yazı düşünmek gibi. Ama asıl zor olan mevsim hakikatini düşünmektir. Çoğu insan yaz ile mevsim arasındaki farkı bilmez. Yazı sıcaklık, kışı soğukluk üzerinden bilir. Peki ya mevsim nasıl bilinir, mevsimi hissetmek nasıl birşeydir?
Bir mevsimin içinde yaşar gibi bir fikrin içinde yaşar çoğu insan. Bir de fikir veya mevsim hakikatini anlayıp da fikrin dışında yaşamak var. Fikrin içinde yaşayanlar fikirlerini değiştirdiklerinde bir mevsimden diğerine geçerler. Aynı militanlıklarını yeni fikirlerinde sürdürürler (yazın sıcaktan, kışın soğuktan şikayet ederler). Kendisini kutsadıkları veya uğruna aksini lanetledikleri o fikrin kendisini bu kez başka bir fikir adına lanetlerler. Bunlar bir fikirden çıkıp bir başka fikre giren müminlerdir. Şüphecilik dinini savunduklarında bile birer mutassıp softa olmaya devam ederler. Modernliği bir bedevinin taassubu ile savunurlar. Yeni tanrıları eski tanrılarından daha az kutsal değildir. Eskimiş bir putu bir balta ile kırarlar ve onun yerine o baltayı put olarak koyarlar. Sanki dinleri değişmemiş, sadece dinlerinin rengi veya şekli değişmiştir. Ata’ya tapanlar şimdi balta’ya tapmaya başlamıştır.
Türkiye’de bir süredir büyük bir din değiştirme dalgası yaşanıyor. Bu mevsim değişikliği, çoğunlukla sıcaklardan kaçış (dinden çıkış) gibi algılansa da aslında bir mevsimden diğerine geçişin yoğun trafiği. Rivayet o ki mitos’tan çıkıp logos’a giriliyor. Tanrı’nın, eski din anlayışının ofsayta düştüğü bir yeni durum, bir bilgi heyelanı yaşanıyor. Mitos’un artık gülünç gelmeye başlaması gerçeğine logos’un büyüleyici heyecanı eşlik ediyor. Hakikati bulma heyecanı. Bir muhtedinin yeni dine dair hüsnuzannına benzer bir dindarane heyecan bu. Yani din içinde bir heyecan bu. Bilime, felsefeye, aydınlanmaya, karanlıktan kurtuluşa dair bir heyecan. Aklı kullanma ile akla tanrılsallıklar yükleme arasındaki mesafeyi görmeyen bir heyecandan bahsediyoruz. Neticede ortaya bir yerli Kemalizm çıkıyor: Anadolu Kemalizmi. Dindar sekülerleşmesi. Yerli malı bir aydınlanma. Yukarıdan değil alttan geldiği için daha az çekingen. Gerçekten organik.
Bu değişimi yaşayanların ortak özelliği mitos’tan çıkıp logos’ta saplanmaları. Bu insanlar henüz şunu bilmiyor: Mitos bedeviliğin logos’udur. Logos da medeniyetin mitos’u. Onlara bunu söylediğinizde ama logos ile mitos aynı şey değil ki diyorlar. Tıpkı milliyetçilerin kendi milliyetçiliklerini başkalarınkinden tenzih etmeleri gibi (onlarınki nasyonalizm bizimki milliyetçilik). Onlar bedevi dinleri olan “mitos”tan çıkıp, “logos”a girerken bir misyoner edasıyla etrafa mutlak sandıkları hakikatlerini anlatırlar. Kendileri gibi bir erken karikatür olan Kemalistler gibi “karanlıktan aydınlığa”, “ilkellikten ileriliğe” çıkış yaptıklarını zannedip bir üstünlük gururu geliştirirler. Bilgiye, bilime dayandığı için şahsi değilmiş, apaçık gerçekler adınaymış gibi yapan bir kibir. Mitos’ta yaşayanlara, yani kendi ana-babalarına, kendi şehirlerine, kendi dinlerine, kendi kültürlerine, kendi medeniyetlerine, özetle kendi mitos’larına o kibirle bakarlar.
Halbuki mitos’a olan adavetleri logos’un künhüne vakıf olamamalarından kaynaklanan bir tenzih çabasıdır. Yani mitos’a olan bu gereksiz tahammülsüzlükleri logos’taki sathiliklerini yansıtıyor. Logos’ta yeterince derinleştiklerinde “ah biz ne yaptık?” deyip pişmanlık duyacaklar. Logos’a bu denli hayranlık tam da onu henüz hakkıyla anlamamış olmakla açıklanabilir.
Bugün bilimin bir mürşid, bir yol gösterici, bir aydınlatıcı olduğunu düşünen insanlar bu kategorideki insanlardır. İyi niyetleri bu gerçeği değiştirmiyor. Onlar modern zamanın cahilleridir. Bilimli bir cehalet. Bilgiye dayalı bir cehalet. Onların yakıtı bilimin kendisi bile değil, bilime dair heyecanlarıdır. Yani imanları. Bilimi hakkıyla bilmeme ama bilime duyulan hayranlık onlarda bilime dair bir iman üretiyor. Bu ümit onlara hayat veriyor. Yoksa o çok sevdikleri bilime hakkıyla ulaşsalar, ya karamsarlıktan ölecekler ya da ağlayarak geri kaçacaklar. “Gerçeğin çölü”ne henüz ulaşamadıkları için şanslılar. Logos’un hapishanesi, mitos’unkilerden daha fenadır. Henüz duvarına toslamadıkları için bir başka hapishaneye geçtiklerini bilmiyorlar.
Ayrıca aklı putlaştıran bu yanlış heyecana itirazları akla itiraz olarak duymaya meyillidir genelde bu insanlar. Ucuz bir savunmaları var: Muhataplarını dinci, mitoscu vesaire olmakla itham edince yırttık sanıyorlar. Çünkü itirazın mitos adına olmasına ayarlı zihinleri. Koskoca logos’a kim itiraz edebilir? İlkel-gerici mitosculuk adınadır her logos eleştirisi. Onun için put gibi yapıştıkları logos’un put olma ihtimalini düşünemezler. Halbuki mesele tam da budur: Logos’un içine bir mitos’un içine düşer gibi düşmek. Logos üzerine düşünememek. Bunların en iyisi felsefede en fazla Kant’a kadar gelebiliyor. Felsefenin veya Batıdaki paha biçilmez düşünce serüveninin bıçkın genç öğrencileri gibiler. Heyecanları mazur görülse de özgüvenlerini gördükçe insan tebessüm ediyor.

Şahin DOĞAN’ın paylaştğı Mücahid BİLİCİ’nin yazısı



İcinden cikamadığı mitosu logos yaparak, logosu da mitosla özdeşlestirerek kendini tatmin etmeye çalışıyor. Laf kalabalığı. Postmodern sacmaliklar.

Hamdi TAYFUR

Logostan ne anlıyorsunuz ki mitosla özdeşleştirdiğini söylüyorsunuz ? Mitostan ne anlıyorsunuz ki logosla "ayni"leştirdiğini ileri sürüyorsunuz.. identity ya entite denilen "mahiyet" hakkında ne düşünüyorsunuz.. diye üç kavrama SORU haline getirip yanıtları bulunmadıkça yapılan iş eski tabirle havanda su dövmek oluyor, diye düşünüyorum. Yanıt vermeyenlere yanıt vermeme kuralımı Şahin Hocama uygulamadığım için.. onun yüzü suyu hurmetine kalabalık saçmalığını yanıtladım Üstad.

OSMANZİYA

Hamdi TAYFUR

insnlar böyle agdalı, çok biliyormuş da söylemiyormuş, her seyin sırrını çözmüş edalarında lafları ne çok seviyorlar. Hepsini toplasan bir dirhem agırlığı olmayan, anlamsız kelimelerle edebiyat yaparak güya bir şey söylemiş oluyorlar. Gına geldi bu tiplerden.

Hamdi TAYFUR’a dedim ki:

Üstad.. epos ve logos ve mitos ayırımı Aristo'nun ancak buradaki yer gösterimi YBA ile yapılan çözümleme bana ait. Tablonun sağına NOMOS ve soluna SOPHOS gösterimi ile üst tarafta KOSMOS-kaos, alt tarafta HOMOS-patos gösterimi Osmanziya Osmanziyaoğlu na aittir. Sorularımda olan her kavramın tanımı "tablo" göstergelendi.. bu arada Aristo'nun metafizik dört sebeb kuramı da yerleştirildi.. ancak biz onu epistemolojik olarak kullanıyoruz. Doğrusunu isterseniz bizde sizin gibi tiplerden sıkıldık.. lakin insan özgürlüğü esastır.. birbirimize katlanacağız. Aksi halde özgürlük sözde olurdu. Rahmetli Zeki Coşkunsu nun sevdiği bir Üstadsınız.. bu bakımdan size fazla LAFZ etmiyoruz. Her şeyin sırrı çözmek ayrı.. iman ayrı.. imanı olan kendinden emin konuşur bunun bilgiyle her şeyi bilmekle alakalı olmaz. Hakaret, edileni değil edeni küçültür ki biz de buna girişmedik. Herkesin kaç miskal ağırlığı olduğu da yarın MAHŞER'de tartıldığında ortaya çıkacaktır. Bunları söylemeden de geçemedim.. siz sadece verdiğim soruları ciddiyeti alıp.. milleti uyuttuğunuz Günlük Dilin Düz Yazısı (GDDY) ile yanıtlayın.. gerisi kolay. Belki bu sayede bilmediklerimizi de sizden öğreniriz. Dinnur Yaşar

Selçuk BOSTANCI
Hamdi TAYFUR sizden de bekleriz.

Selçuk BOSTANCI sayın Tayfur’u yanıt vermeye çağırdı lakin cevap gelmedi.. bende dedimki:


Yazının konusu mitos ve logos ve idendity hakkında bilgi istedim.. ne muhatabım Hamdi Tayfur dan ne Mucahit Bilici 'nin yazısını paylaşan Şahin Sahin Dogan dan ne de yazarın kendisinden.. yanıt gelmedi.. elbette vermek zorunda değillerdi.. ve üstelik benim talebime bir de TABLO da eşlik etti.

Günlük Dilin Düz Yazısı (GDD) ile HAZIR açık ve seçik SEHİL yani anlaşılır bir ANLATIM yapabilirsiniz.. ancak bu anlatım ile "hakikati hikaye etmek kolay olmadığı gibi hikayenin hakikatine erişmek zordur."

Eğer anlatımı öykü ve benzeti (mecaz) yaparsanız herkes anlar ancak HAKİKAT uzaklaşır.. çünkü bilinmeyen gerçeklere bilinen öykülerle ilerleriz.

Eğer anlatımı bir örgü (kuram) ve kurgu (varsayım-öngörü) ve çizgi (hatt-grafik) ve çizge (resim) yani hakikat ederseniz.. bu sefer de anlatımdan hikaye (öykü) ve benzetim (analoji) ve benzetme (metafor) uzaklaşır.. çoğu kimse anlamaz.. hatta ilgilenmez bile.

Belki yukarıdaki bu ANLATIM’ı soyut doğru ve somut gerçek ile içkin güzel ve aşkın iyi   dörtlüsüyle deseydim.. yine çoğu kimse anlamayacaktı. Öyle ise anlam.. anlama ve anlatım dünyanın en zor üç işidir.


Bir şey anlaşılıyorsa ona BİLGİ denir.. bu LOGOS’un işidir. Bir şey anlaşılmıyorsa o İNANÇTIR.. bu da MİTOS’un işidir. Logosa akıl, mitos kalb diyerek bu YAKIŞTIRMAYLA kurtulamayız. Yaklaştırma ve yapıştırma ile uyum ve denge gerekir. Ancak GDDY da işe yarıyor.


BİLGİ (ilim, marifet, fark) (loji.. nomi.. grafya) kesin değildir.. ama kuşku kabul eder.. etmiyorsa inanca dönüşmüştür. İNANÇ (kıymet, muhabbet, kadr) ise kesin değildir ancak keskindir.. kuşku kabul etmez. Bu ontolojinin epistemik ve aksiyomatik (emik ya da etik) iki yanının ifadesidir. Bu sistematize etmede, parapisik olursa mitos, metafizik olursa epos, olur. Şimdi biz bunları resmi olarak nomos ile filoloji ve teoloji yapıyor ve sivil olarak sophos ile filozofi ve teozofi ediyoruz. Sonuçta LAFIZ ve LOGOS ile ördüğümüz bir dünya bulunuyor ve bunun adına da “geniş anlamda” GERÇEK diyoruz. Elbette bunun bir de “dar” ve “orta” anlamı bulunur. SALT anlama da aklı başında olan girmez.

Bununla beraber insanın HEM kuşku ve soru kabul eden bilim ve felsefeye de gereksinimi bulunur.. HEM kesin ve keskin yanıt veren dine ve ideolojiye lüzum olur.

Aristo'yu üstadı evvel yapan Sokrat ve Platon'dan öne getiren yaptığı TASNİF.. zaten mantığın tedvin edilmesi onuru ona aiddir. Mantık deyip geçmeyin.. dilin vezninin temeli ve matematiğin tavanı, akıl ve usul ve mizandır.

Bir tesbih var "Sübhanallahi milelmizen ve müntehelilm" melin ve dilin ölçüsü ile ilmin düzeni ve sınırı.. önemli bir DİKEY'dir.

Kısaca bana yanıt vermek zordur.. çünkü GDDY esas almam. Birinci cümlem ile ikinci cümlem arasında ÇOĞU ZAMAN en az on tane mukayese bulunur. Haklı olarak kimse merdivenin birinci basamağından onuncu basamağını atlayamaz. Ancak YBA kullandığım için fikirler arası uçuş yapabiliyorum. Bunun için de reklamım bile reklam olamıyor haddi zatında yıllardır. Bu yüzden on dakikada yazdığımı bir saat düzeltmek zorunda kalıyorum. Ancak TABLOLARa dikkatle bakanlara GDDY dan daha çok yararlı olacaktır gelecekte.

Noktayı çizgi açar.. harf çizgiyi aşar.
Kelime kelimeyi.. yürütür.. cümle cümleyi.. sürdürür..
mukayese mukayeseyi yapar ya da yıkar.
MİSAL nutku DİL yapar.
Çünkü dünya, DİL ve din ÇİFT yaratılmıştır.

Anladıklarınızı ELEŞTİRMEYE cür’et etmezseniz...
Anlamadıklarınızı SORMAYA cesaret edemezseniz...
ne benim size.. ne de sizin bana bir faydanız dokunur.

Saygılarımla

osmanziya yontembilim.com







[IMG]uploads/20240731_010953_t=lafiz00.jpg[/IMG]




Daha sonra yukarıdaki iki tablonun genişletilmişi .. ARİSTO metafizik dört sebeb kuramını gösteren bu tabloyu ortaya çıkardım.




[IMG]uploads/20240731_011011_t=aristo.jpg[/IMG]





Cevaplar:
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 31-Temmuz-2024 Saat 02:39
Buraya kadar olan FİKRİYAT tartışması bir reklam idi ve asıl sizi bu iki tablonun hazırlandığı 60 yakın dosya yani tablo ile tanıştırmaktı..






Bu tablolar.. dine karşı yazan ve M.Ö.95-55 yıllarında yaşamış Titus Lucretius'in şiirleri gibi açık ve seçik değildir.. ondan etkilenen Çağdaş 1956 doğumlu Fizikçi Carlo ROVELLİ'nın çok açık ve seçik yazılmış FİZİK ÜZERİNE YEDİ DERS kitabı gibi de değildir.. aradan 2044 yıl geçtiği ve biz üç dört kez kainat tasvirimizi ve fiziğimizi değiştirdiğimiz halde fizik konusunda LUCRETİUS, ROVELLI'yi etkiliyebiliyorsa.. bunun bir nedeni olmalı.. belki bunu sonra düşünür ve yanıtlıyabiliriz.. ama şimdilik şunu söyleyeyim.. ben insanları HAZIR açık ve seçik SEHİL yani ANLAŞILIR yazan yazarlar gibi DÜŞÜNMEYENLERE yazılan metinler ortaya çıkarmıyorum.. ARAYANLARA tablolar hazırlıyorum.. bunun içinde DÜŞÜNENLERE yazıyorum.. Düşünenleri arıyorum çünkü arayanları düşünüyorum..

Peki aradığım DÜŞÜNENLERİ buldum mu ?

24 yıldır bulamadım..

Yoksa insanları DÜŞÜNMNEYE 'mi hazırlamalıyım ?    




Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 31-Temmuz-2024 Saat 03:25






Yararlanma yatayı ve yetkinleşme dikeyini.. ve ikisi birlikte (+) eder ve bu SEMBOLİZM'da TANRI'yı göstergeler.. ancak bizim gösterge ile işimiz bulunmuyor ve hem işaret ve göstergenin.. hem delalet ve görüngünün.. ardındaki GERÇEĞİ örüyoruz.. nitekim biraz önce verdiğim linkte bunun bir denemesi yapıldı.. YARARLANMA YATAY ÇİZGİSİ.. doğumdan başlayıp ölümle biten ÖMÜR çizgisidir.. Bu çizgide insanların yararlanması arasında ne kadar FARK bulunur ? yalın bir iki örnek vereyim.. kimi suyunu eliyle içer dereden.. kimi ise cam bardakla içer.. kimi de kristal bardakla içer.. kiminin hiç evi olmaz.. kiminin bir evi olur.. kiminin beş evi bulunur.. kiminin hiç arabası olmaz.. kiminin eşinin ve çocuklarının da arabası bulunur.. kiminin hiç eşi olmaz kiminin üç eşi olur.. kiminin otuz eşi ( ataerkil ya da anaerkil aile düzeni olsun fark etmez) olur.. işte tüm bu farkları eşitleyerek yatay yararlanma çizgisini DÜZ bir çizgi ile gösteriyorum. Ancak DİKEY YETKİNLEŞME çizgisi.. doğduğumuz andan itibaren.. BÜYÜMEYE başlar.. tahsisi kabiliyetten.. ihtasas-ı istikbaliyete giderken.. gen ve çevre etkileşimiyle GENİŞLEMEYE başlar.. ahseni takvimden ahseni amele gidinceye kadar ilim ve irade bakımından tekamül.. emel ve amel bakımdan.. kemalat.. birikim ve eklenlenme ile POZİTİF veya NEGATİF yönde bir indi çıktı yaparak.. İLERLER.. bazıları bir adım geri iki adım ileri yaparak yani MEHTER MARŞI yürüyüşü gibi geriye gitmez ileriye gider.. ya da bir adım ileri iki adım geri yaparak geriye gidir.. ya da bir adım ileri bir adım geri giderek yürüyormuş gibi yapar ama yerinde sayar. Samimi ve ciddi bir insan olma yolunda.. safi ve halis bir islam olma yolunda.. becerilerinde ve başarılarında.. aslında her birimiz bir İSMİ okuyor ve dokuyoruz.. bu yönüyle ahseni takvimden ahseni amele ahseni kasas ile ilerlerken.. hüsnü hatimeye kavuşmak için çaba sarf ediyoruz.. amma bu işi yaparken de esma-i hüsna'dan kendi İSM-İ A'AZM'ıza gidiyoruz.. örneğin hanım İKTİSAD konusunda çok duyarlı.. bende ADALET konusunda duyarlıyım.. o İRADE konusunda hassasiyet gösteriyor ben İLİM konusunda hassasiyet gösteriyorum.. uçkuruna sahip olup haram ve helale dikkat ettikten sonra en önemli konu bu eşyayı kullanırken iktisad ve insanları çalıştırırken adalet.. bilim ve hukukun esası bu iki ilke.. insanı SALİH yapar.. yoksa namaz ve niyaz ve oruç gibi ibadetlerin hepsi ARAÇ.. ne yazık ki sünni müslümanlık bunu AMAÇ haline getirmiş.. şii müslümanlık ise helal ve harama ağırlık vermiş namaz ve oruç gibi ibadetleri hafife almış.. sonuçta müslümanlığımız farklı olabilir.. ancak çağımızda müslümanlık değil İNSANLIK önemli ve değerli haline geliyor.. işte görüyoruz.. yahudi ve hristiyan ve müslüman birbirini adama yerine koymuyor.. onun için DİNLER bitti.. dinlerin bittiğini söyleye söyleye de dilimde tüy bitti.. dinlerdeki itikad ve ibadet ve ahlak ilk insandan son insana hiç değişmiyor.. ancak AHKAM ve ŞERİAT dediklerinin geçerliliği ve yürürlüğü kalmadı... bunu anlamadıkları için dil ve din ve kültür ile insanları birbirleriyle çarpıştırıp dünya nüfüsünü azalatmaya çalışan Gücün kralı Hannas'ın kulu   bulunan Deccal'in kölesi olan KÜRESEL EFENDİLER ki onlar bizim krallarımızdır. İşte onların   nesneleri (nefis) ve kimseleri (şeytan) iki esaslı yardımcılarıdırlar.. yararlanma çizgisine eğemen oldukları gibi yetkinleşme çizgisine de müdahele etmeye çalışacaklar.. bunu anlamak için sol (zaman) ve sağın (namaz) alt (mizan) ve üst (nizam) yapısının birbirini hazırladığına dikkat etmek gerekiyor.. onlar anlamadan biz anlar ve uygularsak.. yani nefis ve şeytanımızın dizginini ele geçirebilirsek.. kurtuluruz İnşaallah.. Amin. İşte tüm bu konular YBA ile didik didik edildi.. yani bizler kendi kendine öğrenebilen DİDAKTİK kimseler olarak yetişeceğiz ve yetiştireceğiz.. kimsenin kafasına bilgi yükleyecek değiliz.. kimin ne bilgiye ihtiyacı varsa onu arar bulurken de kendi kendine yetiştirmiş olacak.. İnşaallah.







Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 31-Temmuz-2024 Saat 08:22





SAVAŞ tamtamları başladı.. dünya bizim ERDOĞAN'ımız hitler olacak diye beklerken kendi elleriyle oluşturdukları NETENYAHU hitlerinin doğuşunu seyrediyor.. iki milyar yahudiye katlettikten sonra iki milyar müslüman ile iki milyar hristiyanın birbirlerini katletmesinin hesabının yapıldığını anlaşılıyor.. böylece uygarlığı da batırmış olacaklar.. acaba bu işi dünya değilde.. yahudiler ve hristiyanlar ve müslümanlar birbirlerine mi yapıyorlar.. bence olay şöyle gelişebilir.. üç buçuk yahudi müslümanları öldürmeye kalkınca bunu yapanın hristiyanlar olduğunu anlayıp onun intikamı alacaklar ve avrupayı ateş altına alacaklar.. böyle bir şey yok arkadaşlar.. milyarlarca kütle bir ticaret ve siyaset ve askeri organizasyon olmadan bir halt karıştıramaz.. sekiz milyar dünyayı 22 zengin ailenin yönettiğini tüyü bitmemiş çocuklar biliyor.. peki biz bu 22 aileyi nasıl başımıza geçirdik.. daha doğrusu ZENGİN AİLELER nasıl ortaya çıkıyorlar ?

Ancak bu fakir zengine değil de AİLE'ye dikkat çekmek istiyor.. eğer aileniz bulunmuyorsa.. ister fakir olsun ister zengin.. sokakta bir KÖPEK kadar haysiyetiniz bulunmuyor demektir.. kimsesiz.. yaşlı.. akrabasız kalıpta EVSİZLER denilen bir gerçek bulunuyor.. bu da bir hayat tarzıdır.. onlara hakaret etmiyorum.. ancak sen aileni beğenmeyip onları bırakıp evsiz kalmışsan.. Hafazanallah.. dünyayı ve evini ateşe veren 12 zengin aileden hiç farkın yok demektir.

Öyle ise sosyal ve yasal olduğu kadar aynı zamanda kutsal olan AİLE biraz yakından bakalım. osmanziya 31.07.2024









Nermin Ablacım, buraya biraz kanlı-canlı bir resim ekledim.. SOL ÜST KÖŞE de duran NEFİS çalışırken diğerleri geriye çekiliyor ya da sessize alınıyor.. ya da tersine SAĞ ALT KÖŞE de duran AKIL çalışırken diğerleri susuyor.. LATİFELERİMİZ.. yeteneklerine ve olanaklarına ya da gen ve çevre durumlarına göre çalışırlar. Bazen gen ve yetenek olur.. çevre ve olanak olmaz.. örneğin göz ve ışık ile cisim ve beyin dörtlüsünden biri bulunmazsa sonuç olan GÖRME ve basar sağlanamıyor.. bununla beraber ÂMÂ için hayat bitmiyor.. göz yerine KULAK daha açılıyor ve ELLER hassaslaşıyor.. ayağı ile resim çizenler.. sonuçta bazen olanaksızlık yetenekleri açıyor.. ya da yetenekler kendine yeni olanaklar buluyor. ve durum değişiyor.. islam uygarlığı ilk dört yüz yıldan sonra KARANLIĞA gömülüverdi.. sanki ışığını avrupaya verdi.. bireyler.. toplumlar.. kültürler.. uluslar.. devletler.. uygarlıklar.. BİR YERE GÖTÜRÜLÜYOR.. uygarlıkların başından beri bulunan ve kültür ve uygarlığının temelini atan ve bu gün dünyanın en güçlü topluluğu olan YAHUDİLERİN acınası durumunu görüyor musunuz ? Acınasılar acımasızca ayaklarını uzanacak VATAN'ları elde etmek için gözü kararmış vaziyette dünyayı ateşe boğmaya çalışıyorlar.. DAR bir yerde üç tane dini ve beş tane dili ve on tane kültürü BARINDIRAN tarih acaba bizden ne istiyor ? Vaad edilmiş topraklar.. vaad edilmiş cennetler.. BAHANE.. bütün güçlerine rağmen çalma ve çırpma bir yer de var olmaya çalışıyorlar.. seni imha etmek isteyen Avrupa Hristiyan dünyasından gemilerle 500 sene önce kurtarıp ülkesinde barındırmış bir milleti imha etmeye kalkıyorsun.. 2 milyar müslüman ve 2 milyar hristiyan varken neden 2 milyar YAHUDİ bulunmuyor dünyada.. onun yerine 2 milyar tapınak şovalyesi ardından mason ardından illumanati.. ardın falan ya da filan geliyor.. DİNLERDE bir bozukluk bulunmuyor mu ? Böyle üç beş tane SEMAVİ bir din olur mu.. bir tane olması gerekmez mi ? olmuyor! Çünkü sadece din değil ki DİL'de bulunuyor. O zaman durum şu.. bir dini bırakan "din-siz" olamıyor ve kalamıyor ve başka bir dini ediniyor. Aslında dinler fazla değil iki tane SONSUZLUK dini ve BAŞIBOŞLUK dini.. çünkü YARATAN emanet olarak verdiği ÖZDEŞLİK ilkesi ile ÖZGÜRLÜK ilkesini KÖTÜ VE KÖTÜYE kullanarak geçerliği ve yürürlüğü kalmamış ŞERİATLARI başına bela etmiş. Dil bilime ve din hukuka intikal etmiş.. ta ki iktisadla ticaret ve adaletle siyaset edilsin diye.. amma ısraf ve zulum yakasını bırakmamış.. uzun lafın kısası 600 seneden sonra DİNLERİN geçerlik ve yürürlüğünün kalmadığını anlamadıkça.. KÖKSÜZ KORKULARIMIZIN.. bulunmayan SONSUZLUKLARIMIZIN.. olmayan ÖZGÜRLÜKLERİMİZİN peşin bırakmadıkça.. bunlar içinde SAĞLAM ve SAĞLIKLI tefekkür ve tezekkür etmedikçe fikir ve zikirlerimizin kurbanı oluyoruz. Ben arkadaşlarımıdan umudumu kesmedim.. özellikle sizden.. ancak gariptir.. insanlar TANRI'ya tapmadan önce TANRI yaparlar.. yani sanrılarını ve sayrılarına kulluk ederler. Çünkü var sayma yani farz-ı vucud.. yok sanma yani zann-ı adem.. ile GÖRÜNMEYENİ görünür hale getirmeye çalışırız.. zan ve farz ile vehim ve hayat dörtlüsü öyle çalışır ki.. bunlarla bir birini ardına kurulan ve yakılan kültürler ve medeniyetler inşa ederiz.. artık bundan sonra daha sağlam ve sağlıklı bilgi ve değer taşıyan SÖZLER'le bu işi yapacağız.. ona buna sataşmaya gerek yok.. kendi bilgi ve görüşlerimizi elekten geçirim kendi   düşünce ve inançlarımızın ne kadar salih ve sahih olduğunu sorgulamalıyız.. hatta SALİH ve SAHİH ne demek bunu bir iyice anlamalıyız.. hatta düşünce ve inanç arasındaki FARKI bulmalıyız.. hatta BİLGİ denilen nesnenin bileşenlerinin ne olduğu kendi adımız ve soyadımızdan daha iyi bilmeliyiz.. bilmedikçe de benim gibi bildiklerinizle ahkam kesmeye kalkarsınız.. tabi kalkacağız.. çünkü öğrenmelerimizin yüzde doksanı bu DENEMNE ve YANILMA.. değiştirme ve düzeltme.. ARAŞTIRMA ve GELİŞTİRME.. genişletme ve geliştirme ile İYİLEŞTİRİLİR.. kimse anasının karnında İmamı Gazali olmadı.. bir zamanların KAHRAMAN Gazalisi'de KARANLIK GÜÇ olarak anılıyor şimdi.. şimdi bizim üç karanlık gücümüz var Musa nebi.. İsa nebi.. Muhammede nebi.. KARANLIK hale getirdiğimiz bu nebilerle birbirimizin üzerine yürüyoruz. Yahudiliğin en büyük alimi YAHYA bin MUSA.. islamın akidesini aynen sıralıyor ve son cümlesi; MUSA'dan başka nebi yok.. yani adam NUH diyor peygamber demiyor meselinin tam tersini söylüyor.. yani AKLIN KONTROLUNDAN çıkıyor.. işte bu ŞEYTANİ yargı.. AHKAM ve ŞERİAT ile ekonomik ve politik konuların bilimini ve hukukunu yapamayacağının gösteriyor. Çünkü akıl ve nefis ile kalb ve ruh dörtlüsü üzerinde SIRR-I İNSAN bulunuyor.. İnsanda bulunan bu latife-i Rabbanî.. kah kendini tanrı görür.. kah seni.. kah İsa'ya hiç yok der kah Musa'ya.. kah Muhammede hep var der kah Kur'ana.. birleyecek ve bütünleyecek ve tekleyecek ya.. etmezse ne kadar nesne ve kimse varsa hepsini TANRI edip başına bela edecek.. çünkü DÜŞÜNMEYE korkuyor adam. Hadi bu GENELLERİ bırakalım.. bu BÜYÜK İSİMLERİ küçük ve özel tarikat ve cemaat ve örgüt ve devlet başkanlarına ve reislerine ve abilerine bakalım.. hatta babamıza ve anamıza bakalım.. hatta kocamıza ve karımıza bakalım.. yarısı luzumsuz SEVGİ ise yarısı gereksiz KORKU düşünce kontrolünda bulunmayan.. kontrolsüz güç güç olmadığından bizi ezip gececek ve onun ugruna öleceğiz ve öldüreceğiz.. işte ben kendi KORKUMU kontrol edemediğimden pısırık ve ürkek bir halde yaşadım.. sümsük ve sünepe halde YBA ile uğraştım.. bu bir HASTALIK'dır.. dünyada bütün keşiflerin ve icadların.. ihtiların ve teliflerin çoğu da böyle hastalıklar ile ortaya çıkıyor. ŞEFKAT ve ŞEHVET ile CESARET ve CESASET dört güçtür.. biri noksan olsa insan noksan oluyor.. noksan olursa hasta oluyor.. ağırsa yani biri kalmamış ve kalkmış ve kopmuşsa.. sakat oluyor.. benim ne şefkatim kaldı ne şehvetim.. ve ne de CESARETİM.. sadece hepsine bedel bir CESASETİM ve tecessüsüm... bulunuyor merakımı aşk haline getirdim.. daha doğrusu aşkımı ışk haline getirdim.. hanım sanıyor ki benim kumam bu MAKİNE.. hayır ben BİLGİ'ye aşık olmuşum.. sevgi benim neyime deyip tüm ilgimi BİLGİ'ye yatırdım.. ortaya YBA çıktı.. onu da ne CAHİLE aydınlık gösterebildim.. ne de ALİME ışık gösterebildim.. çünkü cahiller para.. alimler para.. ile meşgul.. cahil ve alim olmayanlarda kara ile meşbu.. işte benim YARA'mda bu.. hiç kimse ARA'nın peşinde değil.. binde değil on binde değil milyonda bir ARA'yan çıkacakta.. beni atlayacak ve YBA görecek.. "zan ve farz ile vehim ve hayal" temelinden lafz ve kelime ile yükselip tezekkür ve tefekküre başlayan insan.. bir süre sonra ya sürekli OKUDUĞU kitapta boğuluyor.. bu isterse Kur'an-ı Azimüşşan olsun.. bu sahte vatanını da terk edemiyor.. hele bir de o kitap MUHTEŞEM ise.. kainata ve insana ve nebiye bakmadıkça bir ömür KİTAB ya da KUR'AN okuyan ne imamı mübini bilebilir ne kitabı mübini görebilir.. Gençliğimde Hilmi Ziya ÜLKEN'in nerede ise bütün kitaplarını okudum.. tek okumadığım kitabı ETİKA çevirisi idi.. iyi ki okumamaşım.. çünkü gördüm ki insanları MAHVEDEN iki yazar var.. birisi ARABİ diğeri SPİNOZA.. eğer gençliğimde Spinoza'nın kitabını okusaydım.. asla dindar ve nurcu olmazdım.. vahdeti vucudcuların iflah olmaz HAPİSHANELERİ.. başımıza örülen düş çorabı ile kafamıza geçirilen dil sepeti.. onları asla VACİB-ÜL-VUCUDA götüremez.. İMKAN'dan dışarı çıkaramaz.. allayıp pulladıkları REZİDANSLARI bırakamaz.. insanlarla sağlam ve sağlıklı ilişki kurumazlar.. teoloji açan teozofinin.. filoloji genişletin filozofinin.. böyle din ve dil yerine geçen özelliği var ki bunun mikrobu hiç yok diyen HİÇLEME ve hep var diyen HEPLEME yetkimizin kötü ve kötüye kullanılmasıdır... bu da kaçınılmaz bir durum.. çünkü bu savaş ve barış içinde sınav ve yarışımızda.. eşyadan gelen sorunluluk ve eşhasdan gelen sorumluluktan başka bir de bir dini kabul ederek YÜKÜMLÜLÜK sahibi oluyoruz. İşte bu yükümlülükte bizi bir KONUM'a taşıyor.. bu konumun en altında bir kuarktan ince loop denilen bir ilmek (sicim) bulunuyor ve en üstte ise Hazreti Muhammed Mustafa bulunuyor. Yani üstad bunu ene ve zerre risalesi olan otuzuncu sözde imamı mübin ve kitabı mübin olarak açmış.. bunun yolculuğunu da namazın ve zamanın hakikatı olarak göstermiş.. bizler onun açtığı yoldan ilerleriz.. ne kadar samimi ve ciddi olursak.. ne kadar safi ve halis olursak.. o kadar hızlı yükseliriz.. KONUM.. MAKAM.. davayı hamd.. duayı hüda.. ilahı halk.. rızayı Hakkkk KAF dağının ardına geçmek için emniyetli yolu.. bir İNSAN'a vermişler.. bu da falan ya da filan şeyh olmuş.. işte BEN bunu kaldırıyorum.. tapılası karı ve kulluk edilesi koca kuramını koyuyorum.. ayağının altında   cennette anayı ve kılıcının dışında cehennem bulunan babayı koyuyorum.. demokrasi ve laikliği öğretecek aileyi koyuyorum.. kısaca    bize en yakın bu Tanrı TANIKLAR'ı ile yürünmesini sağlam ve sağlıklı buluyorum.. aksi halde örgütlerin ve cemaatlarin ve tarikatların kulu kölesi olacaksın.. hatta devletin kulu olursun.. hatta devletin de bir kul olduğu küresel efendilerin kulu olursun.. öyle ise MAKAMININ yönüne ve yanına ve doğrultusuna dikkat et.. VE KONUMUMUN.. pozuna ve dozuna ve kozuna dikkat et.. erkek misin kadın mısın.. karı mısın kocamısın.. ana mısın baba mısın.. hoca mısın talebi misin.. patron musun işçi misin.. amir misin memur musun.. en başından başlıyalım.. erkek kadın olmaz.. kadın erkek olmaz.. kadın ve erkek olarak genetik kaderle belirlenen bir özellik.. kendi kazandığımız bir vasıf değil.. Rabbimiz erkeği doğal ve sosyal ve psikolojik olarak GÜÇ ve ERK ve YETKİ vermiş.. yani ATAERKİL bir düzeni koymuş.. DECCAL bunu bozmak için görevlendirilmiş.. HANNAS bu işi parça parça ŞEYTANLARIYLA gerçekleştiriyor.. son olarak İSTANBUL sözleşmesini dayadı.. sadece bu konu değil.. yapay zeka var.. AİLE bu sefer GELENEK hissiyatI ve DİNİ inançla değil bilgi ve bilim ile çok sofistika ve spesifik olarak İNŞA edilmelidir. Aksi halde İNSANLIĞIMIZ yitireceğiz.. İSLAMİYET bitti zaten.. İNSANLIKTA biterse.. medeniyet kendini batıracaktır.. GİDEREK doğaya yabancılaşan TEKNOLOJİSİ.. giderek insanı insandan uzaklaştıran İDEOLOJİSİ.. osmanziya 31.07.2024 üçyol izmir 08:22




Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 31-Temmuz-2024 Saat 09:55
kadın ve erkek
toplum ve birey
sermaye ve emek
iktidar ve muhalefet
dünya ve ahiret
akıl ve kalb
bunların hepsi
KAVİ ve ZAYIF
ilişkisidir.

HAKİKAT ve HAKK
Bu ilişkinin başka bir adıdır.


HAKİMİYET (hikmet) HÜRRİYET
İSTİBDAD (ahlak) İSTİKLALİYET

YANİ

EGEMENLİK ve ÖZGÜRLÜK
BASKI ve BAĞIMSIZLIK

HAKK HAKK deyip HAKİKATTAN uzaklaşmışsan.. hakikatta KUVVETİ yitirmişsen.. ahiret ahiret deyip dünyayı elinden kaçırmışsan.. kalb kalb deyin akıldan uzaklaşmışsan.. o zaman sen DÜNYA ile AHİRET arasındaki muvazeneyi de yitirmişsin demektir. Bir de bunun tersini yapanlar bulunur.. hakikatlardan bahsederken Hakkı hiç nazara almayanlar.. sadece dünya için yaratılmış gibi dünyanın geçici güzelliğine kapılıp öte dünyayı hiç göz önünde bulundurmayanlar.. akılın önemi ve değerinden bahsedip kalbi saygı ve sevgileri gözlerini yumanların sağırlığı bir bir aymazlık ve duymazlık olmaz. İşte bu iki uç DÜNYA ve AHİRET cepheleri teşkil edip birbirleriyle vuruşmaya başlamaları.. kendi suçlarını görmeyip başkalarıyla meşgul olmalarındandır.

Bu gün dünyamız bu iki aşırı ucun etkisinde.. hakkı ve hakikatı BİRLİKTE görmeyenlerin hikmete ve ahlaka erişmeleri mümkün değildir. İstedikleri kadar dil ve dinlerinin çalıştırıp bilim ve hukuk ile meşgul olsunlar. Ticaretlere boşuna ve siyasetleri havayadır.

Bununla beraber bu uçlar arasında DENGE kurmakta bizim sınavımız ve yarışımızdır. ENBİYA 35.. ÖLÜM'den dolayı YAŞAM'ın sınav (imtihan ve fitne) içinde bir yarış (musabaka ve bela) olduğunu söyler. Bunun için

kadın ve erkek
toplum ve birey

sermaye ve emek
iktidar ve muhalefet

dünya ve ahiret
akıl ve kalb

Bu ALTI UÇ.. zihnimize ve şuurumuza iyice kazınmalıdır.
Böylece pek çok ayrıntı ve teferruatın bunları unutmasını engel olabiliriz.

Osmanziya 31.07.2024

Dün İsrail Hamas lideri HANİYE'yi şehid etti.. İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciun.. 31.07.2024 09:56 üçyol izmir.



Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 31-Temmuz-2024 Saat 13:49
Aydan KARBAL Hocam paylaşmış dedim:

Paylaşım için teşekkür ederim Hocam.. SAVAŞ kaçınılmaz.. üstelik savaş BARIŞ için yapılır.. savaş ayrı bir sınavdır.. barış başka bir yarıştır.. bunu uzun uzun anlatmaya ne kalemimin ne de okuyucunun sabrı dayanır.. kısaca şunu söylemeliyim.. eğer savaş kurallarına göre gitmiyor ortaya bir KATLİAM çıkıyorsa burada yanlış bir şey bulunuyor ki bunu burada yazdım: https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2409

Çok Güzel tarihi bir HİKAYE.
KISSADAN HİSSE...🤗👍
Yenenler,yenmiyenler derken İşte Size bir başka yaşanmış hikaye...🦅
Aylardan hazirandı.
Leylek yavruları yumurtadan çıkalı henüz bir ay olmuştu.
İrileşmişlerdi.
Ancak hala uçamıyorlardı.
Yuvada anne ve babanın getirdiği yiyeceklerle beslenmek zorundaydılar.
Marmara’da sıcak bir ikindi vaktiydi.
Uludağ zirvelerinden inen 6 kartal, Bursa Orhangazi'de bir leylek yuvasına saldırdı.
Anne ve baba leylekleri öldürüp, 4 yavruyu kaçırdılar.
Aradan bir kaç gün geçti.
Yine bir grup kartal, yine Orhangazi'de başka bir leylek yuvasına saldırdı.
Ancak bu kez yuva boştu.
Nasıl haberleştilerse, leylekler yavrularını güvenli bir yere gizlemişti.
Sonra her yerden haberler gelmeye başladı.
Kartallar gruplar halinde leylek yuvalarına saldırıyordu.
Bir kaç gün sonra ülkenin dört yanından Bursa, Aydın ve Trakya'ya yüzlerce leylek gelmeye başladı.
Aynı şekilde kartallar da toplanıyordu.
İnsanlar çevrelerinde leylek ve kartal sayısının olağanüstü arttığının farkındaydı.
Gökyüzünde bir hareketlenme vardı.
Bir şeyler oluyordu.
Bu kuşlar neden toplanıyordu..?
Bu neyin habercisiydi..?
***
Leyleklerin ve kartalların toplanması iki ay sürdü.
Aylardan Ağustos'tu.
Aydın'da Menderes deltasında inanılmaz bir savaş başladı.
Havada amansız bir mücadele vardı.
Bir tarafta leylekler, diğer tarafta kartallar.
Halk başı yukarıda bu savaşı izliyordu.
Kartallar güçlü pençeleriyle, leylekler de uzun gagalarıyla savaşıyordu.
İnsanların gönlü leyleklerden yanaydı.
Köylüler yaralanıp yere inen leylekleri tedavi etmeye çalışıyorlardı.
Nineler yaralı leyleklerin başında dua ediyordu.
Hatta Kızılay'ı göreve çağıranlar bile oluyordu.
Kimileri ağaçlara tırmanıyor, yuvalardaki yavru leyleklere yiyecek ulaştırıyordu.
Ülkenin genelkurmay başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın bu savaşa müdahale etmesini isteyenler bile vardı.
Ama günler geçiyor, savaş sürüyordu.
İki taraf da kayıplar veriyordu.
Daha da ilginci hem leyleklere, hem de kartallara ülkenin değişik yerlerinden sürüler halinde takviye geliyordu.
Herkes birbirine soruyordu.
Bu savaşı kim kazanacak..?
Kartallar güçlüydü ama leylekler sayıca üstündü.
Üstelik daha organize idiler.
Genç leylekler kartalları yoruyor, tecrübeli yaşlılar ise yorulan kartala öldürücü gagayı vuruyordu.
Ayrıca insanların yardımı nedeniyle leyleklek yerleşim birimlerine yakın bölgelerde savaşıyordu.
Kartalların savaşı ormanlık, dağlık alanlara çekmesine izin vermiyorlardı.
Her yerden ölü ve yaralı haberleri geliyordu.
Sayıları yüzlerle ifade ediliyordu.
Neyse ki günler sonra savaş bitti.
Kazanan sayıca üstün olan leyleklerdi.
Kartallar bölgeyi terketmek zorunda kalmıştı.
***
Bu bir kurgu değil.
Bir öykü de değil.
Zaytung haberi hiç değil.
Yaşanmış bir olay.
1934 yılında yüzlerce insanın izlediği ve Cumhuriyet dahil pek çok gazeteye konu olmuş bir savaş bu.
Hatta, o günlerde Türkiye'de bulunan New York Times gazetesinin muhabirinin Amerika'ya bu haberi geçtiği söylenir.
Derler ki, leyleklerin ve kartalların savaşı bir kaç yıl sonra Kara Harp Okulu'nda havacılık dersinde işlendi.
İki tarafın savaş taktikleri öğrencilere anlatıldı.
Kıssadan hisse.
Yıllar önce yaşanan bu leylek ve kartal savaşı tarihi bir gerçeği hatırlatıyor bize.
"Birleşenler kazanır."🤗👍
~9 Eylül gazetesi~
                           🦋 AYDAĞ 🦋



Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03 - http://www.webwizforums.com
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide - http://www.webwizguide.info