AKIL VE NAKİL ÇELİŞİRSE
OTORİTE
Nevm ve yakazadan şuhud ve gayba kadar..
uykulama ve uygulamalar ile yoculuk sürer gider..
burada hepimize lazım olan usul.. iman.. uslüb ve edebdir.
Yetke.. otorite.. mehdi ya da imam .. yaklaşık eş anlamlı sözcükler. İhtisasın en son derecesini ve uzmanlığın en son mertebesini ifade ediyor. Yani bir konuda söz söyleyecek en yetkili kişi anlamında. Eğer yol göstericilik ve hidayet gerekiyorsa MEHDİ bu işi yapacak tek başvurulacak olandır. Ya da bir işte önderlik ve öncülük yapacaksa ondan başka İMAM yoktur. Söylediği sözde veya yaptığı işte ve düşündüğü bir konuda kendisinden ve kendi otonomisinden başka danışılacak ve başvurulacak yer olmayan OTORİTE kimdir ?
Söz söylemede ve bilgi ve buyruk vermede mutlak bir amir ve salt bir alim söz konusu ise kuşkusuz bu otorite TANRI’dır.
Ve onun biz O’nun sözlerini son elçi vasıtasıyla gönderdiği son mesajı olan Kur’an-ı Mu’ciz-ül-Beyan’da buluruz. Biz bu münzel ve menkul yani inmiş ve zaman içinde bize kadar taşınmış sözleri ARAP lisanında ve ARAPÇA olarak tanıyoruz ve en azından onu ARAP OLMAYANLARA çevirecek ve tercüme edecek, ikinci sırada ve mecazi olarak, bir başka “otorite” ararız. Hatta sadece dil ve konuşma olarak değil de belirtilmek istenilen bilgileri uygulama ve yaptırılmak dilenen buyrukları uyma noktasında güvenilir ve dürüst bir kimse ararız.
Bu otorite de bizzat kitabın indiği RASUL veya kendisine semavi kitab inmese de inmiş olan kitabı tasdik eden NEBİ olacaktır.
Ancak son rasul ve son nebiden sonra ve islam tarihinde DEVLET’ler oluşmuş ve devlet başkanları HALİFE ünvanıyle otorite olmuşlardır. Ancak devlet soya dayanan bir saltanat olmadığı ve hukuk devleti bulunduğu için islam hukukunda en çok bilgisi olan ve ilmiyle amil olan fazıl alimler FETVA makamı halinde nübüvvetin fütüvvetini temin ederek devlet başkanlarını otoritelerini hukuki ve dini otoriteleriyle tamamlayan kimseler olmuşlardır.
Ancak dünya tarihinin evriminde devlet, millet ve cemiyet değişime ve gelişime uğramış.. işler ve işlemler karmaşıklaşmış.. faaliyetler ve etkinlikler uzmanlaşmış.. mezheb.. meşreb ve meslekler ortaya çıkmış.. bilim ve hukuk alanında gelişmelere paralel olarak diğer alanlarda da teknolojik alanda.. ideolojik alanda.. ekonomik alanda.. politik alanda.. fizikte.. felsefede.. dinde.. yekili alimler ve otorite şahsiyetler yetişmiştir. Kısacak insanda esma kainatta hüsna haline gelerek gerek amelde gerek ilimde gerek çeşitli hizibler.. mezhebler.. meslekler.. meşrebler.. doğmuştur. Bu kadar çokluk ve çeşitlilik içinde gerek doğu kültüründe gerek batı kültüründe.. çağlar boyunca ortaya çıkan bu otoritelerden, ilim ve hikmet noktasında, kendilerine ÖNCÜ dediğim şu kişileri önemsedim ve eserlerine ve başarılarına ve uzmanlık alanları noktasındaki ünlerine bakarak kendime OTORİTE olarak tanımladım.
Batıda; Sokrat, Eflatun, Aristo, Descaartes ve Imanuel Kant.
Doğuda: İmam Ali, İmamı Gazali, İmamı Rabbani , İmamı Nursi..
Neden ?
Çünkü nakl-i sahih olan ve en yüksek bilgi ve buyruk kaynağı olan kitab.. diğer bilgi kaynaklarının en yükseği olduğu kadar aynı zamanda da en karmaşığıdır. Belki Tanrı’ya iman noktasında ve ahirete ve ibadete ve adalete davet noktasında kitabın MUHKEM ve kesin ayetleri, Allah ve Rasülündan başka hiçbir otoriteye muhtaç bırakmayacak şekilde açık ve seçiktir. Biz bu muradı açık ayetlere ve manası seçik Tanrı sözlerine uyarız.
Ancak MÜTEŞABİH ayetler konusunda.. taklidi imandan tahkiki imana geçmek noktasında.. ayrıntı bilgiler ve kılcal buyruklar açısından.. çağın ve zamanın değişim ve gelişimine uyum bakımından.. sözlerin işaretlerinin çevirilmesi (tercümesi) .. anlamların delaletlerinin evirilmesi (tevili) noktasında;
NAKL-İ SAHİH’in şu üç bilgi kaynağı ile açılması ve aydınlatılması gerekmektedir:
Nakli sahihden sonraki üç kaynaktan “BİRİNCİSİ” olan
AKLI SALİH, olan mizan-ı usul ve sedad-ı mantıktır.
Hatta MÜTEKELLİM noktasında değil MUHATAB noktasında, nerede ise nakl-i sahihle eş ve hatta ondan üstün durumdadır.
İslam usulünde yerleşmiş bir kural var: “Akıl ve nakil tearuz ettikte akıl asıl itibar olunur nakil tevil olunur.” Çünkü naklin SAHİH olması yetmez aynı zamanda aklında SALİH olması gerekir. Aksi halde insanın aklının, haber ile hakikatı.. hayal ile hakikatı.. hikaye ile hakikati.. vehim ile hakikatı ayıracak SALİH AKIL’dan başka bir kriteri yoktur.
Eğer nakilde SIHHAT (sağlıklı olma) ve akılda SALAH (sağlam bulunma) koşulu aranmasaydı toplumun bazı yalancı peygamberler ve popüler şarlatanlardan.. akılsız reislerden ve iradesiz başkanlardan kurtulması mümkün olmazdı. Sözün kutsallığı ardına sığınarak kişisel RİYASET hislerini ve bireysel EMİRLİK emellerini tatmin ve özel RİYA ve sadece kendi RIZA’larını gerçekleştirmek ve insanları kullanmak GAYE VE AMAÇLARINDAN kurtulamazdık.
Nakli sahihten sonraki üç kaynaktan ”İKİNCİSİ”
LİSAN-I SALİM olan ulum ve funun ve hukuktur.
Yaratan KUR’AN kitabından başka KAİNAT ve İNSAN kitabını dahi yaratmıştır. Kainat kitabının ve insan kitabının dalga dalgal açılan bir göl ve gül olduğunu anlamak için ilim ve merak sahibi olup tarihte çağların satırlarında yazılan varlıkları ve olayları okumak.. milletleri ve devletleri.. kültürel teknolojik ve ideolojik başarıları izlemek.. beşeriyetin yapısından çıkan medeniyet kapısının aralığından bakmak yeter. Baktığımızda görürüz ki fünün ve hukuk ile san’at hikmet faaliyetiyle LİSAN denizine dökülen kelam ırmakları.. kitap apartmanları.. ulum depoları , fünun birikimleri ve hukuk kazanımları var ve bunlarla yer yüzünün rengi değişiyor ki biz dil ile inşa edilen bu muazzam kaynağa LİSAN adını veriyoruz ve SALİM bir testten.. selametli ve emniyetli bir taramadan.. güvenilir ve esenli bir kontrolden.. geçirilerek RESMİ bir kuramla kurumlaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Bu kurumlar şimdilik ÜNİVERSİTELER’dir.
Nakli sahihden sonraki üç kaynaktan “ÜÇÜNCÜSÜ”
KALB-İ SELİM’ olan hüsn-ü niyyet ve insaf-ı vicdandır.
Lisanı salim kainata ve hüsnaya ait ise.. kalb-i selim ise insanı ve esmaya ilişindir. Kafaları karıştırmamak için şu şemaya bakmak birden bakmak gerekecektir. Bu dört kaynak her insanın zihninde bulunur ve lisan yapısı ve kalb tapusunun köşelerine kurulur.
LİSAN-I SALİM………………………………………………………..NAKL-İ SAHİH
……………………………………………İNSAN…………………………………………..
KALB-İ SELİM…………………………………………………………….AKL-I SALİH
İşte insan bir konuda kesin karar verip hükmetmek için bu dört SAĞLAM VE SAĞLIKLI güvenli ve esenli bilgi kaynaklarını nazara alması ve buradan aldığı ölçüt ve kriterlerle fikir ve zikirleri.. nazar ve niyetleri.. dilekleri ve istekleri.. yüklem ve yargıları.. kararları ve uygulamaları değerlendirmesi gerekmektedir.
Belki her konuda bu dördüne birden başvurması gerekmez.. Ancak tam, sağlam ve sağlıklı bir karar veremiyorsak bu alanla da uzman olanların görüş ve düşüncesine başvurmak gerekiyor.
Nakli sahih bellidir...
lisanı salim belli olabilir..
akl-ı salih bilim ve eğitimle belirleyebiliriz..
fakat KALB-İ SELİM.. ismi nasıl tanıyacağız ?
Aklı salih sahibi olan ve aynı zamanda bizim nakl-i sahih kitabımıza inanan.. ve aynı zamanda konusunda uzmanlaşmış bilgiye ve deneyim ve birikime sahip olan ve KENDİSİNE DANIŞACAĞIMIZ insanın kalbinin selim olup insaflı ve iyi niyetli bulunduğu nasıl bileceğiz ?
Biri sözün ve naklin ayet ve hadisin SAHİH ve sağlıklı olup olmadığının kriterleri olabilir.. bir belli bir konuda dilin anlatımın SALİM olup olmadığının da fenni ve bilimsel ölçütleri belli olabilir.. bir aklın ve düşüncenin SALİH ve sağlam olup olmadığının mizan ve ölçüleri tanımlanabilir.. ancak bir kalbin SELİM olup olmadığının.. niyetinin iyi ve nazarının güzel olup olmadığının saptanması kolay değildir.
Bir konuda hüküm verirken konunun kapsamına göre yapılacak istihare.. istişare.. meşveret.. ve şuranın kapsamı değişebiliyor. Bazen tek bir kişi yeterli olduğu halde bazen yönetim kurulu gibi birkaç kişinin oyunu ve re’yi gerekiyor. Bazen daha geniş bir katılım örneğin genel kurul ya da meclis gerekiyor. Kurallar belli..koşullar belli.. koşullar ve kurallara göre kararlar vermek gerekiyor.. işte bu noktada hey’et ve kurul halinde müzakere ve oylama yapıp bir karara varmak gerekiyor.
İşte bu KARAR VEREN.. kalbin ya da kalblerin SELİM olması.. kişinin başta kendine danışırken iyi NİYETLİ ve güzel NAZARLI.. kimse olması.. ya da başkalarına danışırken o kişinin İYİ NİYETLİ yüksek bir olasılıkla gerçekleştirecek olan insaflı ve erdemli ve yetkin bir kişi olması demektir.
Bunun içindir ameller NİYETE bağlıdır denilmiş. Niyet ise hem ilme her iradeye bağlı bir kıymettir ki burada açık ve seçik görünmezken sanırım mizanda ameller tartılırken bu niyet özü, orada amelin gözü olacaktır. İlim.. amel.. emel.. hedef.. gaye.. maksat.. meram.. arzu.. talep.. sual.. dua.. talep.. niyaz.. naz.. az çok tanımlayabiliriz de şunu NİYYET hepsini içerdiğinden pek anlaşılmıyor.
Zaten NİYYET öylesine gizli nesne ki onu ne melek biliyor ne de şeytan karışabiliyor.. kulu ve rabbi arasında bir sırr olarak kalıyor. İşte bu niyet halis ve makbul ve meşru ile sahibine ne mutlu.. değilse on kere salih akıl.. yüz kere salim lisan ve bin kere sahih nakilden dem vursa yine de eğriliğini düzeltemez.
Namazı izlemede.. insanı istemede.. hakikati imgelemede.. hakkı irdelemede...
niyeti düzeltmekte ve istikameti bulmada
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Amin.
Sağlıcakla kalın.
Osmanziya
NOT: Şu otorite başlıklı metni yazarken muradım bu asırda ve her çağda insanların dil yarışı yaparken takıldıkları ve din sınavını geçmekte zorlandıkları bir konuda.. Hepsi O’dur ya da Hepsi O’dandır ya da Hepsi Onda’dır.. salt’lama ya da sapta’ma veya sap’masında.. kulluk ve kölelik ve krallık ayrışmasında.. Yaratan ve Tapılan Tanrı bulunan; koşulsuz ve kuralsız Bir ve yasasız ve yasaksız İYİ olan: tüm olanakların üstünde ne varlık ne yokluk olan.. bütün olanların ötesinde ne nesne ne de kimse olan.. “Var”lığı gerekli ve Allah’ı azze ve celle’yi tanımada İmamım İmamı Nursi (R.A) nin görüşünü yazmayı düşünüyor ve bu vahdet- i vucud konusunda bir açıklama yapmayı düşünüyordum. Burada hiçbir açıklama yapmadan olduğu gibi iktibas yapıyorum.
|