Paylaşım için teşekkur ederim
İmamı Nursî sindirim sistemi merkezî MIDE den başka dort beş mide daha bulundugunu söyler.. ikinci mide HAYAT midesidir. Onun elleri ve ayaklari dış beş duymumuzdur. Ikinci mide ŞUUR midesidir. Onun elleri varliği ve elde olani fark etmesi.. ayaklari elde olmayani ve yoklugu kadr etmesidir. Üçüncu mide IMAN midesidir. Onun elleri vucudu ve ademi haml ve hukm eden imkanat.. ayaklar imkandan vucuba yonelen luzumu ve icabi ve itikadidir. Bu üçuncu mideden başka MARIFET ve MUHABBET olan dorduncu ve beşinci midelerden bahsediyor. Husnu Aşk'ın sahibi Şeyh Gâlib HAYRET ve MAHVIYET altinci ve yedinci mideleri söz konusu ediyor.
Uygarligimiza gelince onun sadece iki midesi bulunuyor.. ana-kara'dan ayrilan gunluk dil ve bilimsel bilgi.. gunluk dilin mantigi 2500 yil once Aristo tarafindan tedvin edildi yasalaştirildi.. bilimsel bilginin matematigi 400 yil once Descartes tarafindan tedvir edildi kurallaştirildi.. gunluk dilin ve bilimsel bilginin üstundeki çok yonlu ve yanli katmanlara ilikin felsefi bilgi ve dini dilin mantigi ve matematigi henuz kuramlaşmadi ve kurumlaşmadı.
Külturun olmazsa olmaz bileşeni olan dilin kokeni hakkinda verimiz ve dinin kaynaği hakkinda bilgimiz bulunmuyor.
Felsefe de a priori analitik bilgi ile a posteriori sentetik bilgilerimizin.. yani tahlil ve terkiblerimizin dayanagi istintaç ( deduksiyon ) ve istikra ( enduksiyon ) hakkinda hiç bir fikrimiz ve ilmimiz. Sadece kullaniyoruz. Bilimde bin beş yuz yildir kuramlayip kuramlaştirdigimiz HIPOTETIK DEDUKSIYON dedigimi KOŞULLANDIRILMIŞ TÜMEVARI'in genellemesinden fazla bir aletelimizde degil.
Bilinmeyenlerden bilinenler giden yolda.. edebi BENZETME ( teşbih ve metafor ) ve ilmi BENZETIM ( temsil ve analoji ) körün asasindan fazla bir işlevi vermiyor. Edebi eylemin amacini ve ilmi öznenin anlamini bilmiyoruz. Sadece Viyana çevresinin anlamlandirmayi metafizik ve amaçlandirmayi anlamsiz sayan INKARINDAN öte bir çözumumuz bulunmuyor. Bu gun için Hakikati hikaye etmekte ve hikayenin hakikatini bulmaktaki çözumlerimiz edebî bir metinden fazlasini vermiyor.
Yarın birisi bilinmeyenlerden bilinenlere gittigimizi söylerse.. ya da bilinenlerden bilinenlere ya da bilinmeyenlerden bilinmeyenlere.. bu durumda bilinmeyen (X.. Y) ve bilineni ( A.. B) bir birinden ayiracak bir kriterle karşi çıkabilir miyiz.
Vehim ve hayal dunyamizda fizik sayıltılarimizin ornegin TermoDinamik koşullarin.. psik mutearifelerimizin ornegin semiotik kurallarin.. bioloji postulalalarimizin örnegin sibernetik algoritmalarin yasalarini ve yasaklarin.. "meta"sini metastaz yaptiracak ve "para"sina parantez açtiracak hiç bir hayale ve vehme sahib degiliz. Sadece rasladikça dilsel paradigmalardan kurtuluyoruz.. denk geldikçe dinsel doğmalardan siyriliyoruz.. o kadar.
Abdullah DEMİRCİ payi
Okunası güzel bir hikaye...
Tolstoy’un "İnsan Ne ile Yaşar" adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik hikayesi yer alır.
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük…
Ve insan yaşlandıkça besler, gençleştirir arzularını. Biriktirdikçe hayata olan bağlarını artırır. Öyle bağlanır ki hayata, bir gün bu diyardan göçüp gideceği fikri zamanla yitip gider aklından…
Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın-mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir… Benlik biriktirirken, benliğini tüketir…
Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar aslında fakiriz hepimiz.
Melek ve Şeytan bizim soyut pozitif ve negatif bilgilerimizi.. deccal ve mehdi somut musbet ve menfi degerlerimizi.. nefis ve ruh altimizdan vev ağzimizdan çikanları gosterir. Onemli olan bu kosullara ve kurallara gore verdigimiz kararlar.. bu yasalara ve yasalara gore yaptigimiz uygulamalardir.
Nasil ki damarlarda temiz ve kirli kan birlikte dolasirlar.. fakat atar damarlarda oksijeni ve katıgi bol.. toplar damarlarda atıgi ve karbonu bol.. kan olur. Bu damarlarin ucunda da karaciger ve akciger bulunur. Fakat glikojenin ve oksijenin hasi sodyum ve potasyum akişkani ile beyne gider.
Bunun gibi karar ve uygulamara esas teşkil eden sozlerdeki bilgi ve degerlerin sağlam ve sağlikli olmasi yasanti ve davranişlarimizi.. goruş ve tutumlarimizi.. dusunce ve inançlarimizi etkiler
Realite siyah şeytan ve beyaz melek degildir.. akilcilik kuramsal mehdi ve kurumsal deccal degildir.. ahlakçilik altın gereksinimi kötulemek ve ustun arayisin yüceltmek degildir.
Bize düşen belgenin onemini ve buyrun degerini goz ardi etmeden bilgini ve degerin saglam ve sagliklisini aramak ve bulmak ve olmaktir.
Osmanziya 10.05.2023
Recep BAYHAN payi
Kendini ne şekilde var ediyorsun? Melek olarak mı yoksa şeytan mı? Ne şekilde olursan ol. Buna ne üzül ne de sevin. Sen sadece ve sadece şartların neticesisin...
Aslı Cebeci payi
“Yok etmek sadece zorbaların ve cahillerin işidir. Bir insan zekasıyla yenemeyeceğini anladığı anda ya şiddete başvurur ya paranın gücüne. Birisi sizinle aynı fikirde değil diye onu yok edemezsiniz. Medeni ve erdem sahibi insanlar böyle yapmaz. Çok okuyan ve bilginin gücüne inanan her insan, sadece konuşma yolunu seçer. Sizden olmayanları yok etmek yerine, bilginin ve fikrin gücüyle, sizin gibi düşünmesini sağlamalısınız.”
George Orwell
1984
Homo Deus'ta anlatıldığı gibi gelecekte makinelerin böyle düşüneceginin garantisi bulunmuyor.. mal ve hizmet sunumu KALITELI.. fazilet ve kemalar serimi KARAKTERLI olmadiķca uygarlik ilerlemez ve kultur yurumezse de.. medeniyetin insaniyete gidip ilerleyeceği kesin.. insaniyetin islamiye bulup kurtulacagi muhakkak degildir. Gelecek geçmişte başarilanlarin bu gün degerlendirilip geleceğe saglam ve sağlikli yol açılmasiyle ilerler. Bu toplum için böyle oldugu gibi birey içinde böyledir.
Geçmiş borçlu gelecek alacakli degildir.. Insanlik 2.0 ın evrensel getiriler yasası kör bir hayal.. maymunlar cehenneminden yapay zeka cennetine geçiş boş bir hülyadir. Osmanziya
Bizde de vardir BAŞARILI KIMSELERIN ÖRNEKLERINDEN.. fakat zenginler hirslarindan.. fakirler hasedlerinde dolayi görmez.. dunyayi nebiler ve veliler ile dahiler ve DELILER yuruturler. Nebiler ve veliler ve dahiler azdir.. izleyenleri ve yapitlsriyle bilinirler ve ünludurler ve saygindirlar.. fakat DELILER herkesce bilinmezler.
Sadece toplumsal ve yöresel ve ulusal ve yerel çevrelerindeki mal ve hizmet sunumlariyle ya da fazilet ve kemalat serimleriyle kendilerini belli ederler.
Bunun dışinda kalan insanları da kafir diye suçlamamsk ya da sıradan diye küçuk görmemek ya da gerici diye karalamamak gerekir. Çünku bunlar her ne kadar hacat dışindaki gayelerle uğraşmayi gereksiz bulsalarda toplumdaki turetim ve uretim ve tuketim surecinin çalisani ve işcisi.. piyasasi ve pazari.. müşteri ve tedarikćisidir.
Sıradan sayilan bu kafir ve gerici kimseler nebilerin ve velilerin müstemi'si ve işiteni.. .. dahilerin ve delilerin dinleyeni ve muhatabidirlar. Bu kimlik ve kisilik sahibi bireyler olmazsa başatlar ve başkanlarda olmazlar. Bu yuzden aileler ve milletler ve ümmetler kisaca kavimler rasullerince sevilirler.
Saygılarımla.. Osmanziya
Nizam ALKAN payi ONUNCU ORTAKLARI ALLAH OLANLAR...
"Mısır’ın, fakirliğin, işsizliğin ve cehaletin kol gezdiği bir kasabasında açılan küçük bir tavuk çiftliği, zamanla büyüdü ve bölgeye hastaneler, okullar, üniversiteler, yurtlar, camiler ve demiryolu kazandırdı.
Çiftliğin sahibi olan dokuz ortak bunun hikmetini hep Allah’tan bildiler.
Çünkü onuncu ortakları Allah (c.c)’tı. Gerçek Hayat yeni sayısında Mısırlı işadamı Salah Mustafa Atiyye'nin fakirlikten doğan başarı öyküsünü anlatıyor.
Zengin olsam ne hayırlar yapardım; fakirlere yardım eder, yetimleri doyurur, gençleri evlendirir, memlekete okul, yol yaptırırdım diye iç geçirenlerin dikkatlice okuması gereken bir hikaye bu.
Mesleğimiz ve sınırlı imkanlarımız ile insanlığa nasıl bir katkımız olabilir sorusuna ve kapitalist sistemin çıkmazlarına cevap veren, asrın Yusuf'u bir ziraat mühendisi…
Allah rızasını gaye edinerek yola koyulan ve bu yolda elde edilen bir başarının öyküsü…
Dokuz genç bir araya geldi
18 Mart 1946 yılında Kahire'nin 120 km uzaklığında Tafahna Al Aşraf köyünde fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi Salah Mustafa Atiyye. Yokluğu had safhada yaşayan, yamalı ve hatta çoğu zaman ödünç elbiseler giyerek okuluna gidip gelen Atiyye en nihayetinde ziraat mühendisi olarak eğitimini tamamladı ve vatani görevini yerine getirmek için askere gitti.
Dönüşte askerde tanıştığı 8 arkadaşı ile bir araya geldi Atiyye. Dokuz genç büyük şehirlere gidip kariyer yapmak, doğup büyüdükleri yeri terk etmek yerine, fakirliğin, işsizliğin ve cehaletin kol gezdiği köyleri ve beldelerinde kalıp orayı imar etme kararı aldı...
Bu dokuz inanmış genç Mısır Dekahliye ilinin Meyyid Ramr Kasabası'na bağlı, Tafahna Al Ashraf Köyü'nde Firavunun sarayında yaşayan Musaları ve Yusufları örnek alarak yola çıktı. Kendilerine düşen sorumluluğun farkında olan bu dokuz ortak, değiştirmek, modern çağın onları hapsettiği prangalardan kurtulmak için yeterli güce sahip olduklarının da farkındaydı.
Sermaye 250 pound
Peki bu nasıl olacaktı? Bir yerlerden başlamak icap ediyordu, hem de hiç zaman kaybetmeden. Bulundukları noktadan kutlu yolculuğa 'Bismillah' denilecekti. İmanlı bu dokuz genç hikayeleriyle büyüdükleri tüccar sahabeler gibi büyük bir şevk ve azimle ticari hayata atılma kararına vardılar.
Tafhana Al Ashraf'ın kuru topraklarında bir tavuk çiftliği kurmak için işe koyuldular. Fakirliğin ve yoksulluğun zirvesini yaşamış bu gençler, eşlerinin, annelerinin altınlarını, hayvanlarını, evlerini, ellerinde avuçlarında paraya çevirebilecekleri ne varsa tamamını ortaya koydular. Neticede her biri ancak 250 Pound denkleştireabildi…
Onuncu hisse Allah'ın
Bir araya getirilebilen sermaye küçük ama onlar için bir servet değerindeydi.
Hedeflerini ve projelerini adım adım hayata geçirme sırasıydı artık.
Lakin hedefledikleri rakama ulaşmak ve eşit miktarda ortaklık payı dağıtabilmek adına onuncu bir ortağa ihtiyaçları vardı.
Bir türlü onuncu ortağı bulamadılar.
Projelerini ertelemek ya da rafa kaldırmak üzereyken, projenin fikir babası Salah Mustafa Atiyye müjdeli bir haberle ortaklarının yanına vardı. “Buldum buldum" diyordu Atiyye, “Onuncu ortağı buldum!" Arkadaşları pür dikkat onuncu ortağın adını söylemesini beklerken Atiyye arkadaşlarına gülümseyerek: “Allah" dedi, “Allah bizim onuncu ortağımızdır." Hepsi istisnasız sorgusuz sualsiz sürurla, onuncu ortağı kabul edip yola revan oldular.
Firma kuruldu. Allah(cc)'ın hissesi de resmi olarak kayıtlara alındı. Elde edecekleri kârın yüzde 10'u Allah(cc) adına vakfedilecekti. Sene 1974, ziraat mühendisi Salah Atiyye öncülüğünde projenin ilk ayağı olan tavuk çiftliği büyük bir heyecanla kurulup faaliyete açıldı.
35 yataklı hastane yaptırdılar
Tam bir yıl sonra, 1975'e gelindiğinde firmaları hayal bile edilemeyen yüksek oranlarda kâr etmeye başladı. Siparişlerin ardı arkası kesilmiyor ve her geçen gün sermayeleri katlanarak büyüyordu. “Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira' yaklaşırım, o bana bir zira' yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim." (Buhari) hadisine mazhar olan bu gençler ilk yılın yüzde 10'luk hissesinin kazancı ile yoksul köylerine 35 yataklı bir hastane vİslami ve pozitif ilimlerin öğretildiği bir ilkokul yaptırdılar. Yoksul köyün çehresini değiştirmiş, burada yaşayanların hayatlarında olumlu gelişmeler ve yeni ivmeler kazandırmıştı bu teşebbüs…
Okullar camiler ardı ardına açıldı
Muazzam gelişme karşısında dokuz ortak da hayrete düşmüştü. Atiyye arkadaşlarını topladı ve genel durum değerlendirmesi yaptılar. “Projemiz Allah'ın izni ile bugünkü seviyesine vardı. Bu başarı şüphesiz onuncu ortağımız olan Allah'ü Teala'nındır" diye konuştular. Salah Mustafa Atiyye, “Şüphesiz bu başarı ve bereket onuncu ortağımız olan Allah(cc)'ın lütfu. Bu durumda bize onuncu ortağımızın hissesini yüzde 20'ye çıkarmak düşer" dedi ve tüm ortakların ortak kararı ile Allah'ın hissesi yüzde 20'ye çıkarıldı. Yardım ve vakıf giderlerinin her geçen gün artmasına rağmen teşebbüsleri hayal edilemeyecek düzeyde büyümeyle devam etti. Teşebbüsün mimarları olan ortakların sermayeleri arttıkça Allah(cc)'ın hissesi de arttırılıyordu. 1984'e gelindiğinde onuncu ortak olan Allah'ın (c.c) hisse oranı %50'yi buldu ve elde edilen kazançlar ile kendi köylerinin yanı sıra civar köylere ilkokullar, liseler, öğrenci yurtları, camiler, dini müesseseler, fabrikalar ardı ardına açıldı.
Vakıf kurdular
Salah Mustafa Atiyye yönetim kurulu üyelerini tekrar toplayıp tarihe not edilecek kararını açıkladı: “Hepimizin de şahit olduğu üzere Allah(cc)'ın hissesi arttıkça işletmemiz de büyüyor ve hiç beklenmedik olağanüstü siparişler alıyoruz.
Başarının ve büyümenin bizden olmayıp bilakis onuncu ortağımız olan Allah'ın (c.c) lütfu olduğunu biliyoruz.
Bu nedenle şirketi beytülmal yapmayı teklif ediyorum." Allah rızasını gaye edinmiş olan gençler yaptıkları istişare sonucunda “beytülmal oluşturma" kararına vardı ve birçok farklı ihtiyacın giderilmesine yönelik vakfın temelleri atılmış oldu.
İş kurmak isteyenlere sermaye, ekipman, evlenmek isteyenlere çeyiz, çalışmak isteyenlere iş imkanı oluşturup tüm ihtiyaç sahiplerine yardım ediliyordu.
Bütün şirket Allah'ın olsun
Kendi köylerine üniversite kazandırmak için de kollarını sıvayan ortaklar, projenin onayını almak için yetkilmakamlara başvuruda bulundu.
Köylerine yeterli ulaşım imkanı olmaması nedeniyle olumsuz cevap alınca oturup uzun istişareler yaptılar.
En sonunda ulaşım sorununu devlete hiçbir yük getirmeyecek bir teklifle, demiryolu yapım maliyetini kendi müesseseleri tarafından karşılayarak halledebileceklerine karar verdiler. Proje revize edilerek tekrar başvuruda bulunuldu.
Böylece üniversite ile birlikte demiryolu da köye kazandırılmış oldu. Hikayenin sonu bizim için oldukça şaşırtıcı şekilde bitiyor.
Salah Atiyye bir kez daha topladı ortakları ve karar aldılar: “Bizzat şahitlik ettik, mülkün de, zaferin de sahibi Allah(cc). Bugünden itibaren tüm hisselerimizi O'na devrediyoruz…
Biz O'nun şirketinde, O'nun işçisi oluyoruz.
Ya Rabbi, bizleri senden başkasına muhtaç etme."
Bugün 4 üniversite var
Bugün köylerine kazandırmış oldukları birçok okul, hastane, cami, hayır kurumları ve fabrikaların haricinde şu an 4 üniversite, öğrenci yurtları ve uzaktan üniversiteye gelen bütün öğrencilere ücretsiz tren bileti hizmetleri bulunuyor. “30.000″ öğrenci başka illerden eğitim için bu köye geliyor…
Kapitalist düzene meydan okudular
Allah(cc) ortaklığında yapılan ticaret, içinde bulunduğumuz bu kanlı, acımasız, adaletsiz sistemin göbeğinde mucizeleri mümkün kılıyor.
Hayıflanıyoruz ya hani; “İmkanımız yok a'bi, olsa neler yaparız" veya “sistem bu a'bi yapacak hiçbir şey yok, ayak uyduruyoruz" diyerek…
Yanılıyoruz. Kuşkusuz bir iman ve cihat azminin önünde hiçbir engel duramıyor…
Sahabe ruhuyla adeta ekonomik ve sosyolojik bir devrime vesile olan Salah Atiyye, bu cani kapitalist düzenin kalbine bir ok gibi saplanıyor.
Salah Mustafa Atiyye 11 Ocak 2016 tarihinde yalan dünyadan göç etti. Cenaze namazı bir buçuk milyon seveniyle kılındı. Arkasında gerçek değerler bırakarak irtihâl etti ahirete.
Sermaye, prestij, makam, mevki eksenli kariyer anlayışının ve kapitalizmin hakim olduğu modern çağımızda, “Mesleğimiz ve imkanlarımızla Allah rızasına nasıl nail olabiliriz?" düşüncesinde olanlara ilham kaynağı olan Salah Mustafa Atiyye'yi rahmetle anıyoruz."
Tüm ifadeler:
1Hüseyin Ek
|