TEMSİL
TEMSIL dizini içindeki dosyalar
uploads/20160816_110316_KOPYE.rar - 20160816_110316_KOPYE.rar
Bir insan başka bir insanı yapmadığı ya da yapamadığı bir işi yaptırır.
Mesela bir işçi tutar.. avukat ya da doktor arar..
Ücreti mukabilinde…
Peki yaratan yaptığı ve yapabildiği bir işi başkasına yaptırırsa ne olur..
Melekler.. ruhaniler.. cinler ve insanlar ortaya çıkar..
Ve onlara da bir yaşam ve tanınç ücreti verir…
Yapığımız bu karşılaştırmanın doğru olduğunu düşünenler de vardır..
akılla uyumaz ve mantıkla tutarlı olmadığını görenlerde olabilir
Neden olmaz ya da niçin olmaz diyenlerinde
kendilerince haklı buldukları gerekçeleri bulunur.
Bunlar nesnenin ve kimsenin nasılına ilişkin bilgiler değildir.
Çünkü bunlar.. anlam.. amaç.. neden.. niçin metafizik konulardır.
Ne zamanı gören vardır ne de mekanı.. ne manayı gözlemlemiş olan vardır ne e gayeyi..
Bunlar zihnmizin köşe taşlarıdır.. her tümceyi bununla kurarız.. he eylemi bunlarla yaparız
Lakin bunların ne olduğundan.. neden olduğudan ve niçin olduğudan sorusunu verdiğimiz yanıtlar bizim yaşam tarzımıza ve düşünme tavrımaza bağlı ve adına DİN ya da FELSEFE adını verdiğimiz hayat görüşleri ve şuur düşünceleridirler.
İşte biz düşünürken aslında bir tür benzetme ve bir çeşit genelleme olan tümdengelim ve tüme varım araçlarını kullanırız. Başka bir anlatımla dedüksiyon ve indüksiyon bir tür temsil ve teşbihdir. Eskiler buna istintaç ve istikra adını vermişler.. yani bir tür sonuç okuma ya da okumaları sonuçlandırma.
Temsile benzetme.. teşbihe benzetim.. ya da andırma adını verebiliriz.
Eğer biz günlük dil değil de bilimsel dil kullansa idik.. eşitlik (müsavat) ve denklem (muvazene) diyebilirdik.
İşte bu yüzden dedim ki “hakikatı hikaye etmek kolay olmadığın gibi hikayenin hakikatını anlamak zordur” Yoksa insan kutsal kitabların öyküsünü es geçebilir.. gerçeğin kurgulama ve örgüleme olduğunu anlamaz. Örgüleme ile yapılanın boş oyun ve kurgulama ile yapılanın kör öykü olduğunu söyleyenler ise garibim felsefecilerdir.. onlar dil ile yaptıkları neden ve niçin sorunun yanıtını alamadıkları için.. soru sorma faslından ve felsefeden.. yanıt verme faslına ve dine geçemedikleri için ellerinden de fazla bir sonuç okuma ve okuma sonuçlandırma gelmez.. eğer dine girersen bu seferde soru sormayı bırakırsın.. sordurmazlar adama.. bu neden dini yanıtlar vermeye başladığında metafizik ile horlanırsın.. felsefi sorular sorduğunda dinsizlikle suçlanırsın.. bu horlanma ve suçlanma düşüncenin kaderi mi ? Bence tefekkürün yazgısı bu olmamalı…
Şimdi benim hem bilim hem hukuk tarağında elim… hem felsefe hem din bezinde izim.. bulunduğu için bu gibi konuları rahatlıkla düşünebiliyor ve konuşabiliyorum. Fakat bu seferde dediklerimi anlayan çıkmıyor.. buna önceleri üzülüyordum.. lakin sonra “anladım” ki en zor üç tane iş var.. birbirinden zor olmak üzere; anlatım.. anlam.. anlama… çünkü bu “gibi” biçimsel konular öyle kolay yutulan lokmalar değildir.. ne “kadar” çabalarsan çapala.. dil tarlasından “anlama” çiçekleri çıkarmak kolay değildir…
Tümce ile tanım arasındaki terim “tamlama”dır.. kapının kolu.. alinin eli.. gibi.. birde dördüncü form vardır; “benzetme”; Arslan gibi cesur adam.. Arslan gibi güçlü adam.. Arslan gibi adam.. Arslan kadar adam.. Arslan Adam. Arslan yerine kartalı ya da yıldızı ya da bozkurtu koyabilirsin.. sonuçta insan çeşitli benzetme İLGİLERİ vardır.. fakat en birinci ilgisi kendisidir.. böylece insan TANRI’yı kendine benzetir.. bu dini suçlamanın adı felsefede Antropo-sentrizm. Antropo-morfizm.. bu suçlama ya da benimseme eski yunanda Protogoras ile başlamış; “insan her nesnenin ölçüsüdür.” Lisede en anlamadığım bu söz şimdi en iyi anladım bir tümcedir.
İnsandan başlarsan TANRI gölgedir.. Tanrıdan başlarsan İNSAN gölgedir.. Bu yüzden tanrının İNSAN’ı yarattığı kadar insanın TANRI’yı yarattığı da doğrudur mantıksal olarak.
İçerikçi olmadığım için lafı eğip bükmem doğrudan ve dümdüz söylerim ve damardan girerim.. Kimsenin Tanrı’yı inanıp inanmadığı umurumda değil.. bilirim ki arayan bulur ve tanrıyı arayan insan kadar Tanrı’nın de insana kendini buldurma özgürlüğü vardır.. fakat hangisinin “öz” olduğu orunu yukarıdaki pragrafın başına götürür insanı ve böylece bir döngüye gireriz. İnsan olarak ne özümün gür ne de gürümüz öz olduğunu düşünüyor ve bu yanlış çeviri ile daha baştan ideolojik yaklaşımımız ortaya koymuş oluyoruz. Belki günlük dilin bütün sözcükleri böyledir. Zaten dili böyle kötüye kullandığında dil de seni daha kötü kullanır. Onun için meramım böyle içerikli konular değildir asıl muradım yöntembilimsel analiz ile böyle çok yönlü ve yanlı konulardan daha açık ve seçik bir dil ve yöntem ortaya koymaktır
İşte bu noktada başat orunumuz olan MSL kökü üzerinde çalışma yaptım.. timsali.. temsili.. misili.. meseli.. temessülü.. imtasali ve bu en gizemli sözümüzü masaya yatırdım.. analitik düzlem üzerine gerdim.. elini ve ayağını sağ sola yatırdım.. iyicene soydum.. çırıl çıplak bıraktım.. “emesel” ya da “mimselam” yaptım ve size yeni dille yeni masallar anlattım.. bakalım okuyabilecek misiniz ;)
Sağlıcakla kalın.
Osmanziya
Sentaks / sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE
semantik / anlambilimsel / MAANÎ yetersizliklerim
için düz yazıdan özür dilerim
.
NOT:
Evet, aslında benim kullandığım sistemde
cümleye, kelimeye hatta harfe de ihtiyaç yok…
http://groups.yahoo.com/group/BAKARA/
http://groups.yahoo.com/group/oku-ikra/
http://groups.yahoo.com/group/yontem-bilim/
http://groups.yahoo.com/group/insanbilim/
www.yontembilim.com
www.insan-bilim.com
www.osmanziya.com
www.mustafabugucam.com.tr
http://sites.google.com/site/yontembilim/
http://sites.google.com/site/insanilim
|