sibel atasoy
Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: İnsan Bilim
Forum Adı: İnsan Bilim
Forum Tanımlaması: İnsan Bilim Üzerine Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2566
Tarih: 22-Aralık-2024 Saat 10:15 Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com
Konu: sibel atasoy
Mesajı Yazan: osmanziya
Konu: sibel atasoy
Mesaj Tarihi: 09-Aralık-2024 Saat 22:33
Oldukça "AĞIR" bir çalışma.. ancak ağır ağır ilerlerseniz biraz hafifleyecektir.. yaygın olan ve çoğunlukta olan bir YAKLAŞIM okuduğunu hemen anlamaktır.. çünkü gazete ve dergiden başka bir şey okumayan ekran ve telefon aynalarından vaz geçmeyenler ALIŞTIĞI bu tarz okuma.. kitap özellikle ağır kitaplara karşı mesafelidir ve o kitabı aramaz kitap da onu aramaz.. ancak okumakta ve anlamakta ısrar ederseniz.. epey bir süre sonra ORTA BOY okumaya geçebilirsiniz.. belli bir edebi birikim ya da bilimsel birikim edebi ve ilmi kitaplardan yararlanma yoluna açacaktır ki bu duruma geçenler geçmiş ve okunmamış ve yitirilmiş günlerine pişman olacaklardır. Üçüncü tarz okumaya gelindiğinde eşhas ve hadise dönemi bitmiş VAKIA dönemi gelmiş demektir.. artık sizin sayfanız değişmiştir.. kendi resminizi.. kendi dünyanızı.. kendi zihin haritanızı kendiniz çizmeye başlarsanız ki işte YBA size bunu kısa yoldan sağlayacak anlam sürücü ve anlatım aygıtını sunuyor.
Osmanziya 10.11.2024 üçyol izmir 00:47
spontane.. kendiliğinden.. kendi kendine..
Yani başkasının aracılığı bulunmadan ve dolayı olmadan..
Böyle bir şey olabilir mi ?
Bu sizin nereden.. nereye baktığınızla ilgili..
Bu sizin hangi alanlarda hangi yöntemlerle çalıştığınızla ilgili..
1980'lerde başladığım "alan ve yöntem farklılığı" 1990 larda YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ'e evrildi.. 2000 den beri nette ve 2009 dan beri de face yaptığım çalışmalar SES GETİRMEDİ..
Yaş elli öleceğimiz BELLİ demedik.. işimizi sürdürdük.. şimdi yaş yetmiş iş BİTMİŞ demiyoruz.. İNŞAALLAH ruhu genç olan yaşlı genç herkesi bekliyoruz.
Osmanziya 10.12.2024 üçyol izmir 00:56
SİBEL ATASOY
ŞAMANLIK
Şamanlık gündelik dünya ile Gölge dünya arasında gezginliktir. Bir şaman bu faaliyeti sorunları çözmek, şifa getirmek için kullanır. Bu konuda Eliade başta olmak üzere çok sayıda ciddi araştırmacı emek vermiş ve iki-üçbin yıllık verileri toplamayı başarıp bize onları ve faaliyetlerini tanıtmışlardır. Her zaman belirttiğim gibi Şamanizm diye bir kavram, din ya da yönetim şekli yoktur çünkü şamanlık kişisel bir yetenek ya da hastalık, daha doğrusu acayipliktir.Bunu anlamak önemli.
Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere herkes şaman olamaz! O hal bir anomalidir. Her insanın kendine has yazılımları vardır ve yaşam içinde bunların dışına çıkmak da pek olası değildir. O halde yazılımı uygun olan ya da kaza ile şaman niteliği edinmiş olanların bizlere sunduğu aracılığı/elçiliği iyi değerlendirmeliyiz. Bu konuya ileride değinmeyi umuyorum.
Bir sonraki paylaşım oldukça matrak bir üslup içeriyor ve başlığı da şöyle:
İkibinli yıllarda birdenbire çoğu insan şaman olmak isteğiyle doldu, bunun sebepleri neler olabilir?
Yorumlarda devam edeceğim
dedi
dedim:
Uğur mumcunun ünlü bir anlatımı var.. bu millet bilgisi olmayan yorum yapmayı seviyor.. bunun bilgisi olmadan inanmaya kadar giden bir yolu da vardır her halde.. şamanlık hakkında bilgi versem dediğim eleştiriyi hakk etmiş olurum.. fakat siz bilgi verdiğiniz bu olmaz.. ancak sizin söylediklerinizi desteklemek için şunu söyleyebilirim:Dünyayı nebiler ve veliler ile dahiler ve deliler idare ediyor. İşte bu "deli"lere sanırım bazen büyücü bazen şaman bazen ezoterik bilgi sahibi bazen bilge adı verilen kimseler insani çeşitliliğimizde tepe noktalarıdırlar.. Bunların diğer delilerden farkı.. topluma yardımı ve katkısı olduklarından TAMİRHANE'ye alınmamalarıdır.. diye düşünüyorum. Yazınızı ilgiyle izleyeceğim.. sağ olun. Bir zamanlar internet fenomeni sıfatı verdiğiniz
Osmanziya
ARABİ
Gölgenin ikinci tanımı Arabi’den :
Allah o “mümkün varlıklara”, imkanları ve kabul istidatları nispetinde varolmalarını (tekvin) emredince, o varlıklar Onu görmek için süratle koştular.
Mümkün varlık, varoluş haline geçince, nurla boyandı. Böylece adem, yokluk, yok oldu. Mümkün varlık iki gözünü birden açtı ve katıksız iyilik, saf güzellik gördü. Fakat ne olduğunu bilemedi, anlayamadı
Mümkün varlık, nur ile boyanınca, sol tarafa yöneldi ve baktı; ve adem’i yokluğu gördü; onu tahkik etti, inceledi. Yokluğun kendinden çıktığını görünce, “Bu da ne?” dedi.
Bunun üzerine sağ taraftan nur ona şöyle dedi: “İşte, o sensin! Eğer sen kendin nur olsaydın, gölge diye bişey olmazdı; baksana, ben nurum ve gölgeyi gideriyorum. Senin üzerinde bulunduğun nura gelince, zatında bana teveccüh edip yönelmenden dolayı, sende o nur gözükmektedir; bu da senin Ben olmadığını bilmen için böyledir.
Oysa Ben, gölgesi olmayan bir nur’um; sen ise imkan dahilinde olman için, gölgeyle karışmış bir nursun. Buna göre, şimdi eğer sen kendini Bana mensup sayarsan, Ben seni kabul ederim; yok eğer sen kendini “adem”e, yokluğa mensup sayarsan, o seni kabul eder.
Dolayısıyla şimdi sen vücudla adem, varlıkla yokluk, hayırla şer arasındasın. Eğer sen gölgenden yüz çevirirsen, imkan dahilinde olmandan yüz çevirmiş olursun; imkan dahilinde olmaktan yüz çevirdiğin zaman da, Beni bilemezsin.
Öyleyse sen Bana, seni kendi gölgenden büsbütün yok edecek bir bakışla bakma; yoksa o zaman sen, Ben olduğunu iddia edersin ve böylece bilgisizlik içine düşersin. Aynı şekilde, gölgene de, seni Benden büsbütün yok edecek tarzda bakma, yoksa o tarz bakış sana sağırlık getirir. O zaman da seni niçin yarattığımı bilemezsin.
Öyleyse, kimi zaman öyle ol, kimi zaman böyle ol! Allah senin için iki gözü, ancak birisiyle Beni müşahade edesin, diğeriyle de kendi gölgeni göresin diye yaratmıştır.
İbn Arabi
dedi..
diyeceğim:
"İmkan"ı halka anlatmak zordur.. her ne kadar çoğumuz olanak ya da possible.. terimlerini kullansakta.. fikr etmek.. fehm etmek.. fıkh etmek gerçekten kolay değildir.. çünkü GERÇEK değildir.. gerçek olay olaydır.. olgu değil... İmkan ve Vucub arasında çıkan VUCUD'u anlatmak daha zordur.. çünkü günlük dilin düz yazısının bir KAPASİTESİ bulunur.. bulunur ve bunu aşamazsınız. "Dili yok kalbimin kâri ondan ne kadar bizârım"diyen şâiri anlamakta dâhi zordur.. yar'i deyip takkesini giydirerek "yâr" demek çok zoruma gidiyor.. YARATAN ve YARADAN deyip geçiyorum.. ikili ilişkilere. Bununla beraber tribünlere konuşan yazarlar için bu onlara kolay geliyor. Üşenmemiş ARABÎ bunu yapmış ve ol an ak'ları dillendirmeye çalışmış.. günlük dille de bu kadar olur. Biz biraz GEOMETRİ kullanarak bu işi biraz daha kolaylaştırmaya çalışıyoruz. İnsana ESMA kainat da HÜSNA diyoruz.. siz buradaki A'ları Â olarak görün lütfen.. Esma bir AYNA ve hüsna başka bir AYNA.. yani bizim dual yapamız bulunuyor.. ona ne kadar takla atarsanız atınız tek bir yapı haline getirip ÖZ derseniz.. birini gerçek sayıp ötekini gölge diye ya da sözde olay diye.. yok sanmaya başladığınızda diliniz dininizle çelişmeye ve hatta dininiz dilinizle çatışmaya başlar. Siz de bunları laik,dindar; alevi, sünni; müslüman mason; mason, marksist çatışması olarak görürsünüz. Bir de dili kötü ve kötüye kullanıyorsanız.. yeri geldi mi dil'in dinini.. yeri geldi mi din'in dilini kullanırsınız.. bu yüzden siz iki yüzlü olmakla suçlarlar.. oysa insanın en az dört beş dili bulunur. Bu işleri iyi niyetle yapsanız elbette bir sorun bulunmaz ve bir sıkıntı çıkmaz.. ancak kötü niyet ve özellikler tribünlere konuşmak yazarı sorumlu hatta sorunlu kılar. Özetle felsefe eğitimin vereceği en son iş bir gölge bir gerçek ayırımını SAĞLAM ve SAĞLIKLI bir şekilde verebilmektir.. eskiler buna şuhud ve gayb adını verirlerdi.. PLATON bunu mağara istiaresi ile yaptı daha sonra buna KANT fenomen ve numen adını verdi.. daha sonra A.Comte geldi numeni kaldırdı.. sonra marks geldi.. alt yapı olan numeni üst yapı haline getirdi üst yapı olan femonen alt yapı oldu.. gördünüz.. kaç tane kavram seti kullandım ve kafanız karıştı.. işte bunun için YBA diyoruz.. kafalara konulan sepeti ve başa örülen çorabı kaldırmak için YBA çağrısı yapıyoruz. Saygılarımla osmanziya
JUNG
Üçüncü gölge tanımı Jung’dan
Seks ve yaşam içgüdüleri Jung’un sisteminde de genel olarak temsil edilmektedir. Onlar Jung’un gölge adını verdiği arketipin bir parçasıdır. İhtiyaçlarımızın hayatta kalma ve üreme içgüdüleriyle sınırlı olduğu, kendimizin bilincinde olmadığımız ilkel insandan, “hayvan” geçmişimizden gelen bir parça.
Gölge, egonun karanlık yüzüdür; potansiyel kötülüğümüz genelde burada saklanmaktadır. Gerçekte gölgenin bir etiği yoktur; iyi ya da kötü değildir, tıpkı hayvanlardaki gibi. Bir hayvan yavrularını şefkatle sevme ve avlarını yiyecek için vahşice öldürme yeteneklerine sahiptir. Ama ikisini de yapmayı seçmez. Ne isterse onu yapar. O “masumdur.” Fakat bizim insani bakış açımızdan, hayvanların dünyası vahşi ve acımasız görünür, bu yüzden de gölge, kişiliğimizin itiraf edemediğimiz yanlarının saklandığı bir çöp kutusu haline gelir.
Gölgenin sembolleri, yılan, ejderha, canavarlar ve şeytanlardır. Gölge çoğu zaman bir mağaranın ya da su dolu bir havuzun; kollektif bilincin girişinde bizi bekler. Bir daha rüyanızda şeytanla mücadele ettiğinizi gördüğünüzde fark edeceksinizdir ki mücadele ettiğiniz yalnızca kendinizdir.
Aslında Gölgenin daha iyi anlaşılması için ego-özben-gölge tablosunu da hatırlamak konuyu daha anlaşılır kılacaktır
#gölge #jung
sibel atasoy
dedi..
diyeceğim:
Öncelikle paylaşım için teşekkür ederim. Bilimsel bir düşünce.. nedensellik ilkesine uyar.. şöyle olduğu için böyledir.. ya da böyle olduğu için şöyledir dediğimizde olaylar arasında olguya ve düşünceye ve yasaya bağlı bir ilişkiyi söz konusu ederiz.. Biz bunu son üç yüz yıldır adım adım KURUMLARLA geliştirerek.. parça parça KURAMLARLA düzelterek.. inşa ettik.. yüz yıllardır doğru bildiklerimizin yanlış.. yanlış bildiklerimizin doğru.. olduğunu anlayarak.. böyle de bilimde dırdır.. değildir.. diyerek güvenilir ve sağlam bilgilere erişemeyeceğimizi anladık ve nihayet bilim tarihinden aldığımız dersle POPPER ile birlikte "asıl" olanın doğrulana-bilirlik değil yanlışlana-bilirlik olduğu anladık.. sonuç içinde şöyledir ya da böyledir değil.. küçük bir olasılıkla şöyle olabilir veya büyük bir olasılıkla böyle olmayabilir.. gibi kesin değil düşünülebilir.. yargılara varmanın BİLİM olduğunu öğrendik. Fakat bu bizim.. kesin ve sonsuz ve değişmez olana gereksinim ve hatta arayışımızı da ortadan kaldırmayan kuşkulu sorulara açık OLAN ve fakat kesin olan yanıtlara kapalı.. OLMAYAN zihnimizi ortaya koyuyordu. Bu nedenle fiziğin bittiği yerde metafiziği aradık.. psiğin bittiği yerde parapsiği araladık.. reelin ötesinde irreal "sayı"lar.. rasyonelin berisinde irrasyonel "sanı" larda elde ettik.. var sayma ve yok sanma yeteneği olan insanın yapabileceği bir işti bu.. bu yüzden kültürümüz bulunuyordu.. bundan dolayı uygarlığımız oluyordu.. acısı ve tatlısı ile.. komedi ve trajedisi ile bu dünyayı yürütüyorduk.. İşte bunun için H.Ziya Ülken Hocanın dediği gibi her bilimde DYADOLOJİK bir tablo çizdik.. midi ortamdan Newton fiziğini uygularken makroya ilişkin DETERMİNİST röletiviteyi ve mikroya ilişkin İSTATİSTİK kuantumu beraber yürütürken günlük dilin mantığı ve bilimsel dilin matematiği üstün felsefi bilginin ve dini dilin "matematik" ini ve "mantık"ını aramayı ve bulmaya göz ardı etmedik.. bunu bu gün yapamıyorsak artık hiç bir zaman yapamayacağımız anlamına gelmiyor.. Bu paylaşılan çalışmada nasıl şöyledir ve böyledir denilmişse ben bu çalışmamda aynısını yaptım.. KURAMSAL çalıştım. Kendi iç gözlememle konuştum. Kendimi bir gerçeği kurdum.. hatta ördüm.. bu "gözlük"lede görüyorum. Şimdi benim gözlüğümde.. geçmişimizde gelen hayvani bir parça değil bizim gereksinimizden doğan bir yanımız bulunuyor.. eskiler kendilerinden bahsettikleri zaman nebati bir ruhtan.. hayvani bir ruhtan.. beşeri bir ruhtan.. insanı bir ruhtan.. islami bir ruhtan.. bahs ediyorlardı ve insanın mahiyet-i câmisasını böyle açıklıyorlardı.. yani bir tür BİLİM yapıyorlardı.. var olanı ya da var saydıklarını betimliyorlar ve indirgiyorlardı bilim ve hikmet olarak.. ahlak ve din olarakta hem istekililik ve dileklilik kiplerini.. hem gereklilik ve zorunluluk kiplerini de söz konusu ediyorlardı.. ve sonuçta olan dünyayı ve olması gereken dünyayı birlikte dillendiriyorlardı ve bu da normal ve doğal olarak pek çok tamamlanması gereken noksanlıkları ve eksiklikleri.. düzeltilmesi gereken yanılgıları barındırıyordu. Fakat bunların tamanlanması ve düzeltilmesi de söylendiği gibi kolay değildi.. kültürden kültüre geçişte iç savaşlar ve ihtilaller istiyordu.. evrimlerden sonra devrimleri gerektiriyordu.. benim gözlüğümde "insan" nesne ve kimse bileşenleri taşıyan bir öznedir.. insan tarladan hasad edilen bir kimse ya da fabrikadan imal eden bir nesne.. AİLE denilen kurumdan çıkan dişil ve eril yanlarıyla toplumsal ve bireysel yönleri bulunan bir var oluş.. ancak "VAR"ı da belli değil "OL"uşu da kesin değil.. amma biz var sayarak ve yok sanarak yürüttüğümüz bir FELSEFE dünyamız bulunuyor.. hatta bunun ötesinde hiç YOK ya da hep VAR.. dediğimiz bir din edinme yetkimiz bulunuyor. daha önce felsefe ve din katmanlarının altında bulunan kesin ve belli az ve çok ve orta ölçülerini kullandığımız BİLİM'imiz bulunuyor ve dediğim gibi bu da bize YETMİYOR.. "yetki"lerimizi kullanacağımız bir YER istiyoruz ve fakat bunu da izin verilmiyor.. bunu 2023 ve 2024 ün acı katliamlarıyla yaşadık ve yaşıyoruz.. bunların ne olduğunu saymama da gerek kalmıyor.. hepimiz seyrediyoruz.. ve ne olacağını da bilmiyoruz.. budizme.. müslümanlığa.. masonluğa.. marksizme ANGAJE olmuş birAYDIN zihniyle çözümlenmeyecek ve çözülmeyecek sorular ve sorunlar bunlar.. sorunu sorunsaldır.. soruyu sorusaldan ayırt etmediğimiz sürece bu durum sürecek.. beni bağışlayın konuyu aştım.. ancak İNSAN'ın söz konusu edildiği bir yerde bu durum bazen kaçınılmaz oluyor.. Osmanziya Saygılarımla. 10.12.2024
|
Cevaplar:
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 10-Aralık-2024 Saat 04:36
Kaliteli mal ve hizmet sunumunun (arzının).. ortaya koyduğu GEÇİM (maişet) ile Karakterli fazilet ve kemalat seriminin (teşhirinin) ona eşlik eden SEÇİM'i (meşiet) ilginç bir PARELELLİK ortaya koyuyor.. bu maişetin MESAİSİ ve şu meşietin MEŞAİSİ.. de içinde bulunduğumuz koşulların yasalarına ve kuralların yasaklarına bağlıdır. Bize tahsis edilen kabiliyet ile ona yürüdüğümüz ihtisas-ı istikbaliyette bu PARELELLİK'i hatırlatıyor. HANİ şu suçlanan PARELEL yapılar var ya.. PARELEL postulası gereği hiç bir zaman birleşmezler.. para-lel akarken birbirlerini imha etmeye çalışırlar. Biz bunlardan sadece feto ve reto olanını biliyoruz.. Bu parelel yapının başka bir anlatımı da simetrik savaş ve asimetrik savaştır.. savaşlarda angajman kuralları uygulanır. Bunun somut bir benzeri de sporlarda kullanılan KİLO düzeyleridir. İhlaline orantısız güç adı verilir. Bu gibi bilim ve hikmet ile hukuk ve ahlak ölçülerinden söz edilebilir.. ancak asıl olan bağımlı olduğumuz yasalar ile bağlı olduğumuz yasaklar konusunda bizim ortaya koyduğumuz yaşam ÇİZGİSİ bizim kendi sorumluluğumuzdadır. Biz aynı zamanda sorunluyuz da.. yani geçim sorunluluğu ile seçim sorumluluğunu birlikte yürütebilmemiz bizim çalışma, üretim ve başarı durumumuzu belirler. Şu an bakıyorum gecenin bu saatinde (04:28) ben Mustafa Mustafa Buğuçam ile birlikte gölgem Dinnur Yaşar.. ve face arkadaşlarım ki çoğu aynı zamanda diğer gölgem Osmanziya ile de arkadaştırlar.. şu anda bulunan arkadaşlardan tanıdıklarımı sayıyorum: şimdi 8 kişi saydım.. tanımadığım ancak face arkadaşım olan 8 kişi daha bulunuyor. Saydığım arkadaşlar.. bilgilerinden yararlandığım benim bilgilerimden onların yararlandığı kimseler.. ancak ben dahil bunların hiç biri.. büyük bir olasılıkla.. ORTAK bir ÇALIŞMA içinde değiller. Oysa eski ÇALIŞAN KAZANIR.. değil yeni BİRLİKTE ÇALIŞAN KAZANIR.. konsepti içinde değiliz.. diyorum sözümü bitiriyorum. Sağlıcakla kalınız. Mustafa BUĞUÇAM https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2566 Hakan TÜRKEŞ BEY kardeşime yazılmıştır.
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 10-Aralık-2024 Saat 16:50
Gerçek CİSİM
AR nesnesi GÜZEL
DİLLENDİR
Cehri veya Hafi
ZİKİR
E ETKİLEŞİM E
! ! ! BİLİŞİM ! ! !
E İLETİŞİM E
FİKİR
Enfüsi veya Afaki
DÜŞÜNDÜR
AD kimsesi İYİ
Doğru ZİHİN
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 10-Aralık-2024 Saat 17:08
Gölge ve gerçek konusunda en çarpıcı anlatım The MATRIX serisidir.. daha önce çekilen benzer temaları tamamlayan bir film olduğunu düşünüyorum. bu konuda web sayfamda 70 sayfalık bir yorum bulunuyor 23 sene önce.. Felsefe disiplinin vermeye çalıştığı bu gölge ve gerçek ayırımını çarpıcı bir şekilde iki saatte veriyor. Gölge ve gerçek ayırımının bir başka anlatımı din ve özellikle semavi ve ilahi dinlerin nebilerinin naklettiği kutsal kitablar da.. bu FANİ dünya ve BAKİ öte dünya şeklinde.. bulunur. Felsefe de safdil realizm denilen olguyu ortaya çıkaran bilimsel bilgilerin uzaya ve atom altı dünyaya girebilmesidir. Böylece midi dünyamızın üstünde MİKRO ve altında MACRO dünya bulunduğunu öğrendik.. böylece GAYB sahası içinde kalan pek çok ALAN'ı adeta ŞUHUD kapması içine alıverdik uzakları ve ufakları teleskopun ve mikroskobun OBJEKTİF'leri önüne getirerek.. hatta görünen ışığın ötesindeki kızıl ötesi ışınları da kullanarak. Optik dünyanın sınırı olan beş milyar ışık sınırını sekiz milyar ışık yılına uzattık.. on milyar ışık yılı ötesindeki nesneler (yıldızlar ve galaksiler) ışık hızıyla uzaklaştığından onları hiç bir zaman göremeyeceğiz.. çünkü görmemizin koşulu olan ışık aynı zamanda engeli olarak gözlem yapmamıza engel oluyor. Başka bir sınıra atom altı dünyada BELİRSİZLİK ilkesi rastladık. Sonuçta bilim bizi gayb sınırlarını daralttıkça.. dinin de gayb sınırları açılıyor... böylece enfüste ve afakta pek çok şey açığa çıkıyor ve gölgeler aydınlanmaya başlıyor... saygılarımla osmanziya 10.12.2024 üçyol izmir 17:07
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 10-Aralık-2024 Saat 20:56
seslenmek
konuşmak
düşünmek
KONUŞMA bu tabloda daha da ayrıntılı hale getirildi.
Buraya yapıştırılan tablo aşağıda yirmiden fazla tablonun sonuncusudur.
uploads/20241210_205511_KONUSMA.zip - 20241210_205511_KONUSMA.zip
Şimdi siz tabloyu anlamıyorsunuz değil mi ? Anlasaydınız şaşardım zaten.. insan bilmediği dili konuşabilir mi.. bu dil konuşulsa anlayabilir mi ?
Öyle ise siz şimdi bu YBA tablosunu GDDY çevirmemi isteyeceksiniz..
YBA nın ve GDDY ne olduğunu sormayan kimselere çevirmeminin bir yararı olabilir mi ?
sanmıyorum..
|
|