Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

dünya nereye gidiyor

Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: Genel
Forum Adı: Dünya
Forum Tanımlaması: Genel Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=1317
Tarih: 08-Kasım-2024 Saat 13:22
Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com


Konu: dünya nereye gidiyor
Mesajı Yazan: Dinnur
Konu: dünya nereye gidiyor
Mesaj Tarihi: 03-Ağustos-2018 Saat 02:34
BAL.. LAF.. FAL..
LAB.. BUL..BÜL..
BİL.. BEL.. BÖL..
BALLI.. LAFLI.. FALLI.. BİLGİ.. BELGE.. BULGU.. BÖLGE.. BÜLGE. BÜLGÜ.. köklere yapılan eklerle yeni adlar ve yeni anlamlar çıkartılıyorlar.. bunlardan bazıları kullanılmıyor.. ya da kullanıyor ben bilmiyorum..örneğin BÜLGÜ.. BÜLGE
Laflı ya da fallı BİLGİ, BELGE, BULGU ve BÖLGE sözcükleri bize ballı ve tatlı bir ALAN çıkartıyor.. arayanlar için. Lafız larda değerler rast gele değilse bile değişkenlerin rast gele olduğu var sayılır.. yani bir tür fallı dır.. falına ve bahtına ne çıkarsa.. LAFIZ. ile LOGOS arasında bir ses bağlantısı kurarım.. lafız aslında kelime ve isim ve ilim gibi üç terimi kapsıyor.. aynen SAVAŞ'ın barış, sınav ve yarış'ı içerdiği gibi.. kavramlar kapsar ve terimler içerir.. ne demek kapsar ve içerir.. ya da kaplam ve içlem.. ya da kuşatmak ve yayılmak.. ya da çevre ve özek.. bunlar bir tür MANTIK OYUNLARI.. ancak bu oyunların aynı zamanda MANTIK KURALLARI olduğunu unutmazsak oldukça tehlikeli ve şanslı bir oyun karşısında bulunduğumuz anlaşılır.. çünkü bu oyunlarla işaret (GÖSTER-GE) dolayımı ve delalet (GÖRÜN-GÜ) aracılığı ile "BİLGİ" ediniyoruz.. ve bu kısa konuşmada bizi düşündürecek pek çok söz söyledik.. ancak benim en çok dikkatimi çeken şu "GE" sesi oldu.. çünkü doğru.. değer.. eğer.. değişken.. öğren.. gerçek.. sözcüklerimizde kullanılan bir harf (ses)dir.. peki bütün bunlar rast-GE-le mi ? Ge l de şaşma.. gramer.. grafik.. grift.. grid.. georafya (coğrafya).. demek G sesi malum C sesi de veriyor.. A.. B.. C.. d.. e.. f.. G.. ve gelelim tekrar başa.. Göster-GE'nin gör'ü ile görün-GÜ'nün gözü bizim basarımız ve nazarımız ve arkadaşlarında "R" sesinin anlamlarıyla ARKADAŞ'lıkları var.. ve arkadaşlık güzeldir.. böyle bir araya gelir ve EKİP oluruz.. PARTİ oluruz.. GURUP oluruz.. ve burada olanların çoğunun bir ARADIKLARI var.. ne arıyorsunuz ? Başkasının tenini GÖRMEK mi yoksa kendi tininizi GÖSTERMEK mi ? Peki bu rüyet ve riyanın sonu nerede kadar ? nedir bunların arkası ve murada ve sonucu ve amacı ? Rüya nın RASAT'ı mı
yoksa RABAS ve BEKLENTİ hakkında re'y iniz mi var ? "Ben" aradığımı buldum.. teni görmek ve teni göstermek fazla çekici gelmiyor ya da us örmesi ve uz görmesi de fazla çelici gelmiyor.. ancak bu ARAYAN'lara karşı bir görevim olduğunu düşünüyorum.. ve bu görevi yerine getirmek için de DÜŞÜNEN'leri arıyorum.. belki bunlar DÜNYA kadar işi olanlara pek hafif ve naif gelebilir.. lakin ARAYANLAR için böyle olmadığını biliyorum.. ve kimseden bir bilgi almak için bakmıyorum, beni bağışlasınlar arkadaşlarım, artık bilgiye doydum ve bilmekten usandım.

Bilgi elde etsen bile.. kullanmadıktan ve yararlanmadıktan sonra ne işe yarar ki.. çok bilmenin az bilmekten ne avantajı olabilir ? Ne kadar çok paran ve gücün var sa o kadar çok sorumlu ve yükümlü olmaktan gayri.. işte bu yüzden çağımız.. bilmekten.. bilmeyi bilmeye geldi.. öğrenmekte.. öğrenmeyi öğrenmeye geldi.. bilgi sana güç ve güçte para.. para ise daha çok bilgi ve daha çok güç.. bu da daha çok bilgi.. ve böylece bile bile çok bilen TANRILAR kategorisine mi atlayacağız ? Bu Tanrı'lar demem bile yakışıksız.. ancak çok bilen ve çok güçlü KRALLAR.. daha da büyüyünce TANRI olur'a geleceğiz.. ve eğer Tanrı'lık böyle oluyorsa.. ortalık Tanrı'lardan geçilmeyecektir.. sonuçta zaten bu gün bazı insanlar "Hayvanlardan İnsanlara" "İnsanlardan Tanrılara" moduna girdi.. ve kendi kedilerini de akıllı sanıyorlar.. oysa daha çocuk biraz büyür büyümüz.. evladım "Her sakallıyı baban zannetme" öğüdü veririz.. bu arkadaşlara da her kralı tanrı sanma.. diyebiliriz.. fakat kar etmeyecek onlar yine bildiklerini okuyacaklardır.. zaten gerçekten geçerli bir Tanrı kavramına sahip olsalardı.. bu ögüdümüze gerek kalmayacaktı.. lakin onlar BABA'yı tanrı gören bir benzetmeye mahkum çoğunluğun (ki bunlar sanırım 2 milyara yakın bir nüfus ediyor) aklına sesleniyor ve tribünlere hitap ediyorlar.. ve biz de sizi tribünlerden düşünmenin "Elifba" sına çağırıyoruz.. iki üç senedir yöntembilimsel analizle yaptığım çağrılara.. örneklere.. reklamlara ve propagandalara..hadi ya.. öğrenmekten bıktık.. bi de şu öğrenmeyi öğrenme "mod"una geçelim deyip arkadaşlık "kod"una girmiyorsunuz.. ar.K.ad.aş.. tan sonra geliyor K.ar.D.aş...sonundaki AŞ'ler aynı zamanda EŞ de olabilir.. İŞ.. sesi ile çeşit ve eşit sözcüklerinde ŞETTA'yı ifade eder.. yani kardeş ve arkadaş kimseler EŞİTTİR.. çeşitli çeşitli fakat eşittirler.. biz yöntembilimsel analiz öğrenicileri EŞİT'iz.. yani bizim meslekte öğrencilik ve öğretmenlik yoktur.. biz öğreniciler eşitiz.. ancak olsa olsa.. bu öğrenicilerden birisi ÖĞRETİCİ olur.. boynuz kulağı geçer.. ben varken ya da yokken YBA öğretmeye başlayabilir.. ancak bu daha uzakta olan bir olasılık.. bu sırada ÖĞRENİCİLİK ve TALİPLİK vardır ve ben artık YBA öğrenmeye talip olanları bekliyorum.



Aklı (us'u) ne'ye ulaşır, kalbi (uz'u) nereye erişir ? Nefsi nereden gelmiştir.. Ruh'u kime gidecektir.. Madde ve mana nasıl çok yanlı ve yönle ile.. bu NÜHA (akıl) ve LÜBA (kalb) da en az onun yarısı kadar türlü ve çeşitli.. bütün bunlara YBA ile çözülür.. çünkü dar, orta, geniş ve salt anlamlar analizi yaparak akıl (mizan) ve kalb (vicdan) ile birlikte nefis ve ruhu da tanımlayarak zihninizdeki kargaşadan kurtulursunuz.. çünkü ortaya koyduğunuz nesne ve tablo "gerçek" değil de onun örgüsü olduğundan böylece çok bilmişlik dahi yapamayacaksınız.. rahat edeceksiniz. Kısaca belirtmek gerekirse lisan nakil NAKL edilirse.. akıl dahi KALB edilir. Bakın burada nefis ve ruh terimleri kayboldu.. nereye gittiler.. ruh nakil LUGA ile nefis NÜGA ile paketlenip kaldırıldı.. şimdi ben bunları bir yerde okuyup mu iktibas ediyorum.. hayır.. "ikteseb" ediyorum.. Arapça'yı mı çok iyi biliyorum.. hayır.. ortak bir dil ve mantık ile konuşuyorum.. kitab ile kesib sözcüğün seslerin kökünden çıkarıyorum.. zaten dilde.. ar ile ad'ı ayıracak düzeye gelinmesi gerekiyor ki bilgi de işaret dolayımı ile delalet aracılığını ayırt edebilesiniz.. zaten belli bir düzeye gelince insan bunu yapıyor ve böylece metin (sözdizimini , beyanı) ile manayı (anlambilimini, maanı ) ayırıyor ve tahayyül ve tasavvurdan taakkul düzeyine geçiyor. Bu düzeye geçtikten sonra artık insanın dilinde ve dininde ve idelojisinde ve siyasetinde aşırılık yapmasını tribünlere konuşmak olarak anlarım.. belki halkın retoriğe gereksinimi olabilir lakin aydının diyalektikten şaşmaması gerekir.. ve bu seviyeye gelen insanın başında anlam'dan anlatım'a kadar kocaman bir ANLAMA yükü ve tasası ve kaygısı varsa.. bu tür polemikler bir açılmamışlık, uyanmamışlık ve aydınlanmamışlık belirtisidir diye düşünürüm.



82 Yaşında olan Anneme dedim ki annem ilk okul mezunudur.. kavrama kalitesi benden yüksektir.. bu annem olduğu ve öyle gördüğüm için değil.. ESKİ TOPRAK olduğu içindir.. dedim ki anneciğim insanlar insanlar beşe ayrılır; çalışanlar.. çalıştıranlar.. çalışırken çalanlar.. çalıştırırken çalanlar.. bir de doğrudan doğruya çalanlar.. yani ALAN'lar.. biz "alan" yaratıklarız.. fakat melekler VEREN yaratıklar.. biz almazsak yaşayamayız.. melekler vermezse yaşayamazlar (ki bunu Hans AYBERG'in kitabında okumuştum) buna inandın mı ? İnanıyor musun ? Dedi ki ANLAMADIM.. yani inanmak ve inanmamaktan önceki koşulu ve katmanı söyledi.. yani anlamadan inanılmaz. İşte anlamadan inananlar ise körü körüne inanıyorlar demektir. Ancak anlamak için düşünmek lazım.. düşünmeden anlaşılmaz.. fakat düşünmek için de bilmek lazım.. bilmeden düşünülmez.. bilmenin de çok çeşitli kapıları ve köprüleri.. kanalları ve tünelleri vardır.. bunların en başında dahi görmek gelir. Fakat burada saydığım çeşitli koşullar ve kurallar içinde en önemlisi DÜŞÜNMEK... Tefekkür.. hem tezekkürü açar.. hem taallümü açar.. hem taakkulü açar.. zaten tefekkür tahayyul ve tasavvur ile yapılır.. ve rahmetli Ali UÇAR ağabeyimin bir sözü ile noktalayayım; "Tefekkür Şecere-i Tuba gibi tezekkür ise Firdevs-i A'ladır.



Müslümanlar.. masonlar ve marksistler (bu sıralamayı da rastgele yapmadım.. çünkü marksistlerden önce tarihte masonlar vardı.. masonlardan önce müslümanlar, tabi ki musevi müslüman vardı.. bunu anlamadığımız sürece hiç bir şeyi de anlamayız.. çünkü o yasak.. buna elleme.. şu şöyle düşünme diye baskın bir teoloji içinde iseniz bir teozofi ihtiyacı duyarsınız.. hatta bundan önce de resmi filolojiye karşın sivil filozofi.. hatta bunu eğer açık açık yapamıyorsanız gizliden gizliye yaparsanız ve bu zamanla gelenek haline gelir).. her yasaklama bir özgürlük doğurur.. her özgürlük ise bir yasaklama getirir.. her yasaklama ve kısıtlılıkta bir sömürü.. bu nedenle tarihsel süreç içerisinde avamın ihtiyacı olan ekmek (hak) ile havasın gereksinimi olan hürriyet (hakikat) çatışması birbirini dengeleyerek uygarlığı ileri götürür ve buradan da insanlık inşa edilecektir. Bu kuramsal girişten sonra şunu söylecektim.. unuttum.. şükür aklıma geldi.. işte müslüman, mason ve marksist ideolojilerin hepsinde ve her birinin içindme üç kademe de yarış ve zaman zamanda savaş vardır.. kültürel savaş, siyasal (politik) savaş ve kültürel savaş.. yani kültürel müslümanda vardır.. kültürel masonda vardır.. kültürel marksistte vardır..aynı zaman mücahid müslümanda vardır.. silahlı mason örgütü de vardır.. militan marksiste vardır. Bütün bu çeşitliliği İKİ KUTUP ayırır; GELENEKÇİLER ve YENİLİKÇİLER.. Şimdi dünyamız bu dokuzunun kıyasıya savaştığı bir hibrid'i ifade ediyor. Öyle bir çağdayız ki uluslar arası şirket (200 ye ) küresel devletler haline geldiler.. ulusal devletler (200 e yakın) ülkenin olanaklarını küresel pazara sunan uluslar arası şirketlere döndüler. Öyle ki sanki devletler olmasa bile TİCARET yürümektedir.. hatta devletlerin şiddetli çatışmalarını rağmen ticaret yürüyor. Hatta trump.. putin.. erdoğan.. esad.. kim.. iyi bir tacir olmak yerine karlı bir tacir olmayı seçiyor olabilir ama bu onların devlet başkanı olmalarını ve birbirleriyle kıyasıya savaşmalarını engellemiyor.. yani bu çok karmaşık bir durum.. öyle bir yana yaslanarak dil 'etik) ve din (etik) .. emek (hak) ve hürriyet (hakikat) tartışması yapmakla açıklanamiyor.. artık ekonominin bu günkü durumun ingiliz ekonomi politiği bile bu işi çözemez duruma geldi.. ve bakıp bekliyorum KANDİL'e ne olacak.. daha ne zamana kadar müslümanlar üç aylar ve kandiller yapacaklar ? Artık insanlığın ana diline dönmek zamanı gelmedi mi ? YBA.



Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03 - http://www.webwizforums.com
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide - http://www.webwizguide.info