kutsal kitaplar
Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: Diğer
Forum Adı: Din
Forum Tanımlaması: Diğer Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2503
Tarih: 17-Kasım-2024 Saat 02:43 Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com
Konu: kutsal kitaplar
Mesajı Yazan: osmanziya
Konu: kutsal kitaplar
Mesaj Tarihi: 28-Eylül-2024 Saat 07:07
HAYATIMIZIN BEKASI İMANIN VE SIDKIN DEVAMIYLEDİR.
AKLIN NURU FÜNUNU MEDENİYEDİR.
KALBİN ZİYASI ULUMU DİNİYEDİR.
HAKİKAT BU İKİSİNİN İMTİZACIYLADİR.
İFTİRAK ETTİKLERİ VAKİT, BİRİNCİNDEN HİLE VE ŞÜPHE, İKİNCİSİNDEN TAASSUB TEVELLÜD EDER.
TALEBİNİN HİMMETİ BU İKİ KANAD İLE PERVAZ EDER.
İMAMI NURSÎ
MÜNAZARATTAN
Dilin ve dinin alet edilmediği bir dünya mümkün değil.. çünkü insanın burada savaş ve barış içinde tabi tutulduğu bir sınav ve yarış bulunuyor.
Dünyayı belirleyen dil..
Dini tanımlayan dil..
ise.. dili tanımlayan ve belirleyen nedir ?
İnsanın dili öğrenmesi, kullanması ve yararlanmasıdır.
Buradan insanın kimliğine.. kişiliğine ve bireyselliğine de çıkılabilir.
Öylesi ise insanın kendini bilmesi ve benini tanıması yolculuğunda içinde geçtiği şehirler ve uğradığı duraklar duraklar.. kendine yol gösteren işaretler ve delaletler uyarılmış ve duyurulmuş.. emareler ve alametlerle doldurulmuş.. uyarılar ve duyurular ile donatılmış.. olduğunu anladığımızda bize düşen kendimizin yaşantı ve davranışına.. yapıp etmesine.. kurup kılmasına.. denemesine ve yanılmasına.. araştırma ve geliştirmesine.. değiştirme ve düzeltmesine dikkat etmek ve itinalı bulunmak gerekmektedir.
Bu durumda ben kendi hasebıma anladım ki insan samiyeti ve ciddiye kadar insan.. islam safiyeti ve halisiyeti kadar islam.. olabiliyor. İslam ve insan vasfımız kadar cemad ve hayat sıfatımız bulunuyor ve şuur ve iman hususiyetimiz oluyor.
Bunun içinde hayatı KALİTELİ kazanmak ve şuuru KARAKTERLİ başarmak.. böylece İSTİKAMETİMİZİ kurmak ve korumak önemli ve değerli bir hedef ve gaye olarak önümüzde duruyor.
Saygılarımla
Osmanziya 28.09.2024 07:27
Tevrat.. İncil.. Kur'an butün KUDSAL METINLER.. bu kadar YER tutuyor.. tek elinizle rahat tutabilirsiniz.. dort kitabi TEK KITAB haline.. hiç olmszsa metin halunde bir araya getirse zengin ve akilli muslumanlar.. ortaya bir KITABEVI de çikar.
Kutsal Kitablar bir araya geldiginde Kura'an eline alan Tevrati da okuma imkanina kavuşur.. Tevrati eline alan Kur'ani da okuma firsati bulur. Kur'ani Mu'ciz-ul Beyan'ın bir sıfati FURKAN'dir. Bu fark ettiricilik özellikle muhkem ayetlerle müteşabih ayetleri ayirt etme noktasindadir.
Bu fark sırrini anlayan gerek Kur'andan önceki eski muharref kitablari.. gerek Kur'andan sonraki hadisleri degerlendirme ve çozumlemede isabetli olur..
Ancak bilim ve hukuk DUNYASI.. bu konuda istenilen objektivite duzeyinde mi bilemiyorum.
Bilimi esasi olan IKTISAD ve hukukun temeli olan ADALETI saglamada ticarete ve siyasete YÖN VERME duzeyine gelebildiklerinde MAL ve HIZMET sunun kalitesi ve FAZILET ve KEMALAT serim karakteri yukselecektir.
Diger taraftan.. savunulan fikir.. gerçekten DUNYASI uçuk bir dava ve UKBASI kaçi bir konu.. buna nasil curet ediyorum ve savimi surdurmeye cesaret ediyorum bilmiyorum.
Uygarligi biçimleyen KULTUR evriliyor ve gelişiyor mu ? Kulturun bileşenleri olan dil ve din de evriliyor ve gelişiyor mu ?
Ben bu sorulara yani EVRIME evet diyorum. Yalniz evrimle birlikte DEVRIMI de unutmuyorum.
Keza YARATILIŞ ile birlikte BUYRULUSU da nazara aliyorum. Hem DAYATIM yazgisi ile DENEYIM yargisini yadsiyabilir miyiz.. keza DİRILIŞIN evveli DÜRULUŞU kim inkar edebilir.
Uzun sureden beri kulturun olmazsa olmazi dilin bilime.. dinin hukuka.. INTIKAL ettiğini ileri suruyorum.. bilimin hikmete ve hukukun ahlaka INKILAB edecegini dusundugumu soyluyorum.
Bu konuda bu gune kadar aydinlardan bir eleştiri almadim. Sukutun çesitli nedenleri olabilir. Ancak iki temel nedenini biliyoruz. Sukut ikrardan gelir derller. Sessiz kalan kabul etmiş demektir. Ikincisi SESSIZLIK KUMKUMASİ.. konuşmaya cesaret ve hatta dusinmeye cür'et edemeyenlerce korku ve çakinme havasi ortaya çikacakrir
osmanziya 28.09.2024 07:05
|
Cevaplar:
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 28-Eylül-2024 Saat 07:36
Din İşleri Yüksek Kurulu
"Din/İslam ve Şeriat Arasındaki
İlişki Hakkında Açıklama;
" Bir takım medya mecralarında zaman zaman din, İslam ve şeriat gibi kavramlar çerçevesinde gelişigüzel beyanlar yayınlandığı ve tartışmalar yapıldığı dikkat çekmektedir. Öncelikle ifade etmek gerekir ki söz konusu kavramların ilmi gerçeklikten ve metodolojiden yoksun, özensiz ve tutarsız bir dil, ideolojik, politik ve popülist bir yaklaşımla ele alınması vahim hatalara, kafa karışıklığına ve ciddi olumsuz algılara sebep olabilmektedir. Dolayısıyla söz konusu alanlarda konuşan ve bilgi paylaşanların hakikatlere bağlı kalarak sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda Din İşleri Yüksek Kurulumuza gelen yoğun açıklama taleplerinden ve sorulardan hareketle İslam’ın temel kaynaklarında, kadim medeniyetimizin muhalled eserlerinde ve başta Diyanet İslam Ansiklopedisi olmak üzere Başkanlığımız yayınlarında açık, net ve kapsamlı olarak izah edilen “Din/İslam” ve “şeriat” kavramları ve bu ikisi arasındaki ilişki hususunda aşağıdaki özet açıklamanın yapılmasında fayda mülahaza edilmiştir;
Allah katında Din İslam’dır (Âl-i İmrân, 19) diyerek söze başlamak aşağıdaki ifadelerin daha iyi anlaşılmasına vesile olacaktır. Dinî terminolojide din ve şeriat kelimeleri zaman zaman aynı anlamda kullanıldığı gibi dinin farklı boyut ve içeriklerini ifade etmek üzere özel anlamlarda da kullanılmaktadır.
Zira dînî edebiyatımızda ve ilmî kaynaklarımızda “din”, “millet” ve “şeriat” kelimeleri aynı mahiyeti farklı bakış açılarına göre ifade etmektedir. Buna göre, Allah’ın peygamberleri ile gönderdiği bilgi ve talimatların bütününe, bunlara iman ve itaat edilmesi gerekli bulunduğu için “din”, yazılı olduğu veya insanları belli bir çerçeve içinde topladığı için “millet”, fert ve toplumun hayat ve davranışlarında izleyeceği yol olduğu için “şeriat” denilmiştir.
Genel anlamda “ed-Din”, insan hayatını düzenleyen ilahî emirlerin tamamı ve bu emirlerin oluşturduğu İlahî nizamın adıdır. Bu İlahî nizam insanı ve onun hayatını bir bütün olarak ele aldığından, insanın Yüce Allah’ın rızasına uygun mutlu ve sorumlu bir hayat yaşaması için gerekli olan bütün hükümler bu dinin içerisinde yer almaktadır.
Dinî hükümler örfe ve zamana göre değişime–içtihada açık hükümler ve içtihada açık olmayan değişmez hükümler olmak üzere iki kısımdır. Buna göre hükümlerin bir kısmı evrensel ve değişmez karakter taşırken diğer bir kısmı, yetkin âlimler tarafından usulüne uygun yapılacak yorumlara (içtihatlara) ve toplumların hayatlarına şekil vermeleri bakımından genel olarak değişime açıktır.
İslam bilginleri öteden beri “ed-Din” dediklerinde belirtilen her iki hükmü beraber kastetmişlerdir. Ancak anlamayı kolaylaştırmak ve dinin hangi hükümlerinin evrensel ve sabit hangilerinin içtihada açık olduğunu ifade etmek için “ed-Din” içerisindeki hükümleri kategorize etme yoluna gitmişlerdir. Bunun için bütün peygamberlerin insanlara tebliğ ettiği ortak ve değişmez “iman esasları” ile “Allah’ın mükelleften kesin bir şekilde yapmasını (farz) ve terk etmesini (haram) istediği hükümler” dinin değişmez ve içtihada kapalı hükümlerini oluşturur. Esasen din denildiğinde bu hükümler kastedilir. Buna göre de
DİN, tartışmasız olarak her zaman kutsalı ve ilahî olanı hatıra getirir.
Şeriat ise geniş anlamda dinin tamamını ifade etmek için kullanılmasının yanı sıra dinin sosyal, hukukî, iktisadi ve siyasi alana dair özel hükümlerini ifade etmek için de kullanılır.
Dar anlamda din değişmez hükümleri simgelerken, şeriat temel prensipler ile farz ve haram hükümler dışında toplumdan topluma, çağdan çağa, gelişen ve değişen şartlara göre gerektiğinde içtihat kurallarına göre yorumlanıp değişmeye açık olan ya da olması gereken hükümleri de ifade eder.
İslam Dinin temel hedefi, insanları var oluş amaçlarına uygun bir şekilde ebedi hayata hazırlayarak ebedi kurtuluşu sağlamak; dünyada adil, insana yaraşır bir düzen tesis ederek insanların ve toplumların maslahatlarını temin etmektir.
Bu hedef, “mefsedetleri defetme ve maslahatları sağlama” şeklinde özetlenebilir. Çünkü dinin ruhunda insanı hem madden hem de manen kuşatan erdemleri tahakkuk ettirmek vardır. Yani İslam, insan ve toplum yararına ne varsa onu öngörür; bunların zararına olan bütün hususları da yasaklar ve ortadan kaldırmaya çalışır. Dinin belirtilen hedeflere ulaşması sadece inanç, ibadet ve ahlak esasları ile mümkün olmaz.
Bu sebeple bütün peygamberler gibi Hz. Peygamber (s.a.s.) de insanlara sadece inanç, ibadet ve ahlak esaslarını öğretmekle yetinmeyip sosyal hayatı da düzenleyen hükümler getirmiştir.
Batılı düşünür ve felsefeciler dini, “tanrı-insan arasındaki ilişkileri düzenleyen sistem” diye tanımlarken, İslam bilginlerinin dine yükledikleri anlamda daima Allah-insan, Allah-toplum ve insan-insan ilişkileri vurgulanmaktadır. Din olarak İslam, insanlar arası ilişkileri düzenlemeyi de kapsamına alınca, şeriata yer vermesi kaçınılmaz olmaktadır.
Kur’ân-ı Kerim’in, inanç, ibadet ve ahlak konuları yanında hukukî düzenleme getiren âyetleri de içermesinin temel sebebi budur. Her ne kadar insanlar toplumsal düzeni sağlamak için aklî yöntemleri ve tecrübelerini kullanarak birtakım kurallar oluşturabilirlerse de, İlahî iradenin dinin bazı temel noktaları ortaya koyması zorunluluk arz eder. Zira akıl ve tecrübeye dayalı hukuk kuralı oluşturanların yaptıkları düzenlemelerin ilahî iradeye uygun olup olmadığı ancak söz konusu İlâhî iradenin o konudaki temel prensiplerinin bilinmesi ile mümkün olur. Bu sebeple İslam’da din-ahlak ve hukuk bütünlüğünden bahsedilerek bunların birbirini tamamladığı ifade edilir. Çünkü bunlar birbirinden ayrıldığı zaman gerçek fonksiyonlarını icra edemezler.
Şunu da ifade etmek gerekir ki, İslam dininin temel kitabı olan Kur’ân-ı Kerim’de yer alan hükümler, dine dâhil olma ya da dinin bir hükmü olma ve dinen bağlayıcı olma bakımından kısımlara ayrılmamıştır. Buna göre “Allah’a, Resulüne ve âhiret gününe iman ediniz”, “namaz kılınız, zekât veriniz” hükmü ile “zinaya yaklaşmayınız”, “yetimlerin mallarını yemeyiniz”, “faiz yemeyiniz” hükmü arasında dinin hükmü ve dinen bağlayıcı olmaları bakımından bir fark yoktur. Bunlar ister “din” isterse “şeriat” kavramı ile ifade edilsin sonuç değişmez. Zira namaz, zekât ve oruca dinin hükmü derken faiz, kumar, içki, zinanın haram oluşunun dinin hükmü olmadığını söylemek asla mümkün ve tutarlı olmayacaktır.
Dinin ayakta durması, payidar olması ve insanlığın ebedi kurtuluşuna vesile olması da ancak din-ahlak ve hukuk kuralları arasında kurulacak dengeli bütünlük ilişkisi ile mümkün olacaktır.
Bu sebeple Dinin/İslam’ın içerisinden şeriatı çıkarmak ve dini dar bir alana hapsetmek tamamen keyfî bir yorum olup İslam ilim geleneği tarafından ispatı mümkün olmayan bir yaklaşımdır. Yani esas olan İslam’ı şeriatıyla birlikte kabul etmektir. Ayrıca Kur’ân’ın bireysel ve sosyal hayata yönelik normlar ortaya koyan, hüküm getiren ayetlerini yok saymak, reddetmek ya da geçmişte kaldığını ve yaşanan zamana hitap edemeyeceğini söylemek korkunç bir cehalet örneği olmakla beraber itikadî bir savrulmayı da ortaya koymaktadır.
Tamamen ilmi zeminlerde konuşulması gereken konuların kavramlar bağlamından çıkarılarak ideolojik, politik ve popülist tutumlar bağlamında tartışılması insanımızın iman, ahlak ve dinî hayatına olumlu bir katkı sağlamayacaktır."
Din şleri Yüksek Kurulu
Bunları söylüyor ve kavramları sıralıyor:
Din, islam, şeriat, millet..
Devlet, medeniyet, hakimiyet (İmparatorluk)
Ancak bunlar ortadan kalkalı.. yüz yıl oluyor..
Yani DİNDARLARIN hak ve hakikat ile hürriyet ve kuvvet ile bağları kopunca ortaya SÖZDE olan bir din alıyor.
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 28-Eylül-2024 Saat 07:58
İNSAN NEDİR
yirmidört dosya ve tablodan sonra elde ettiğim bu KARMAŞIK tabloyu anlamak için.. önceki 23 tabloyu incelemek VE İZLEMEK gerektiğini anlamışınızdır.. bu yetmez İMGELEMEK VE İRDELEMEK de lazımdır.
işte bu yirmi üç dosyayı da buraya bindiriyorum:
uploads/20240928_075548_ULUM.rar - 20240928_075548_ULUM.rar
Bizim görüş ve tutumdan.. hatta düşünme ve anlama ile buyruklara uyma ve bilgileri uygulamadan önce düşüncelerimizi sağlam ve sağlıklı olması için yöntemimizin ve inancımızın salih ve sahih olması gerekiyor.
İşte YBA davasının çağrısı da bu noktaya ilişkindir.
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 28-Eylül-2024 Saat 08:25
Bazı konular var ki evrenseldir.. bazı konular var ki tarihseldir.. bazı sorunlar var ki geçicidir.. bazı sorunlar var ki süreklidir.. bunun için bunlar sorusal.. sorunsal.. denilir... ve kullandığınız bir sözün ne kadar yanlış olduğunu sonra anlarsanız.. örneğin şu EVRENSEL ile kalıcı ve sürekli ve değişmez durum kasd ve maksad edilmiş.. TARİHSEL ile de gecici ve süreksiz ve değişim devim murad ve irade edilmiş.
Şimdi burada iktisad kökü olan KIST ile maksad kökü olan KASD seslerini benzerliğini fark ettim.. ünlü bir çocuk sözü var; HER SAKALLIYI BABAN ZANNETME.. en başat bilme aracımaz BENZETMEDİR.. çünkü deduksiyon ve indüksiyonun temeli ANALOJİDİR.. ben buna TEMSİL diyorum.. birde bunun benzeri TEŞBİH bulunuyor. Temsile BENZETİM.. teşbihe BENZETME diyelim. Bunun kökünde ne bulunuyor BEN.. niye.. zira İNSAN her şeyin ölçüsüdür.
Aslında insanı TANRI inancına götüren illet.. nedensellik.. sebeb-sonuç ilişkisi değil.. çünkü buna bağlarsan Tanrı'yı yaratan bir Tanrı'da bulunması gerekir.. bu da sonsuza kadar kadar buna DEVRİ BATIL diyerek ortadan kaldırmaya çalışmış eski düşünenler.. oysa yeni düşünenler bunun bir AKIL kalıbı olduğunu ve harici bir gerçekliği bulunmadığını insanda İKTİRAN denilen iki olay beraber gelmesini birbirine bağladığını ve bundam YUMUŞAK nedensellik çıkaran İmamı gazalinin ADETULLAH adıyla evren yasalarını tanımlandığını ve anlamlandırdığını ve bunu bilen ve onlardan öğrenen Russel ve Wittgenstein'in dahil olduğu VİYANA ÇEVRESİ felsefecilerin mantiki emprizm yolu çıkardığını ve bunların aşırı gitmesine karşı K. POPPER'in bilimin doğrulabilirlik ilkesini yanlışlanabilirlik mebdesine çevirdiğini ve bununla beraber bu gün din ve felsefe ilişkilerinin PROBLEMATİKLİĞİNİ sürdürdüğünü ve bununda normal olduğunu anlamak.. din ve felsefe ile yöntem ve iman dörtlüsünün her zaman insanın sorunu ve sınavı ve yarışı bulunduğunu da unutmamak gerekiyor.
Bu konuda İmamı Nursi'nin RNK bir tarikat kitabı haline getirildiğini esefle belirtmek isterim.. insanların çoğu dünya ve ahiret YARARLANMAKTAN başka bir şey bilmez.. düşünmek ve anlamak onlara zor gelir.. körü körüne inanarak boşu boşuna savaşmak ise kolay.. fakat ayetin ilanıyla zorun kolaylıklar ve kolayında zorluklar barındırdığını unuturuz.
Sonuçta insanları İmamı Nursi 'nin 30 ncu söz olan ene (ben) ve zerre (atom) konusuna ve islamları 31 nci söz olan mirac bahsine çağırıyorum.
Ta ki düşünmenin ve bilmenin zevkini anlayın.. inanmanın ve sevmenin.. keyfini yaşayın.. ta ki ışkınız ve aşkınız kökenindeki alaka ve merak ve tutku kaybolmasın.. küllenmişle közlensin ve alevlensin.
Sayılarımla
Osmanziya 28.09.2024 08:24
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 29-Eylül-2024 Saat 23:42
BÜTÜN Mantıksal çıkarımlar "hakikatı" göstermez.. örneğin: "Bütün insanlar ölümlüdür.. Aptal'da bir insandır.. o halde Aptal da ölümlüdür." Bu mantıksal çıkarım biçimsel olarak doğrudur ve içerik olarak gerçektir. Biçimsel olarak doğru ve fakat içerik olarak gerçek olmayan çıkarımlarda yapılabilir. Örneğin: Bütün kalemler silgidir. Kağıtta bir kalemdir.. o halde kağıt da silgidir. Biçimsel ve mantıksal olarak doğru içerik ve olgusal olarak gerçek olmayan bir çıkarımdır. Bu matematikte bir şeye eşit olan iki şey birbirine eşittir yani A=B=C.. A, B'ye eşit ve C, B'ye eşit ise A, C'ye eşittir işlemine benzer. Anlatımda Allah=Hadis=Rasul.. Tanrı=Uymak=Elçi.. çeşitli kombinezonlar çıkarabilirsiniz. Ancak bunları biçim ve içerek olarak ifade ettiğimizde çeşitli sorunlar ve konular ortaya çıkacaktır. Bunlar ayrı ayrı çözümlenip tartışılmadıkça işe yarar çıkarımlar elde edilemez. Fakat bu itaat ve ittiba konusunda oldukça açık bir hüküm bulunuyor: Aliimiran suresi 31-33.. burada dinin bireysel ve toplumsal yanları hakkında temel kural verilmiş. Burada risalet ve velayet ile ubudiyet ve rububiyet gibi din gizemleri; resmi GENEL kamusal ve ile sivil ÖZEL kişisel gibi hukuk konuları ; hakikat ve kuvvet ile hürriyet ve hak gibi ahlak bilinmezleri.. ortaya çıkacaktır. Sonuçta DİN 1648 den beri Vestfalya anlaşmasıyla dünyanın gündeminden çıktı.. osmanlı'nın yıkılışıyla birlikte ile birlikte İSLAMİYET ülkenin kültüründen uzaklaştı.. çünkü artık DİNDARLAR dini temsil edemiyordu.. sayfalarımda daha uzun açıklamalar da bulunuyor. 7 Ekim katliamıyla birlikte İNSANİYET ortadan kalktı. Dünyayı belirleyen dildir.. dini tanımlayan da dildir. Sağlam ve sağlıkli bir şekilde DİLİ tanımadıkça dünyayı anlayamaz ve dine inanamayız. ÖZETLE bir kimse insan olmadan islam olamaz.. insan olabilen ise islam olmadan kurtulmaz. Saygılarımla. osmanziya 29.09.2024
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 30-Eylül-2024 Saat 01:29
ALTIN KURAL olarak ünlüdür:
Kendine yapmak istemediğini başkasına etme... bununla beraber bir SÖZÜ bilmek o işi yapmak anlamına gelmiyor.. çünkü yapabilmek için o şeyi sevmek ve o işi istemekte gerekiyor.
Sonuçta böyle güzel sözleri dizmekle iş bitmiyor.. o bilgiyi uygulamak ve o ögüte uymakta icab ediyor. Bununla beraber bu durum SÖZ'ün öneminin ve değerinin olmadığı anlamına gelmez.
Ancak sözlerin içinde bazı tümceler bulunuyor ki bunlar KUTSAL KİTAPLARDAKİ kelam ve cümlelerdir. Bu kitaplardan en yenisinin 1400 yıl.. bir öncekinin 2000 yıl.. en eskisinin de 3000 yıllık bir geçmişi bulunmaktadır.
AYETLER adı verilen bu sözler nebilerin naklettiği ilahi vahiyler olduklarından TANRISAL kökenleri gereği kendisine uyanlar tarafından kutsal ve değişmez olarak kabul edilirler.
Bu değişmezlik inancından dolayı Yahudiler ilk kitap bizde sizinkiler şeytan uydurmasıdır.. derler. Müslümanlar son kitap bizde sizinkiler bozulmuştur ve tahrif edilmiştir.. derler.
Mevcut semavi ve ilahi dinlerin nebilerine gelen kitapların HUKUKİ UYGULAMALARI olan şeriatlar, dindarların KUVVETLERİ kalmadığından din-dışı güçler tarafından bir ila üç yüz yıldır ahkamlarının cariyeti kaldırıldığı ve şeriatlarının yürürlüğü kalmadığı için sadece itikad ve ibadet ve ahlak bakımında geçerliği sürmektedir. Ancak ileride ve gelecekte EVRENSEL bir hukuk tesis edildiğinde her dinin kendi hukukunun uygulanabileceği bir özgürlükte gelebilir.
Gene aynı sonuca geldik.. sözün bulunması yetmez.. bilginin ve buyruğun hakikat ve kuvvet ile bağlantısı kalmamış ise HAKK olması onun yürürlüğü sağlamaya yetmiyor. İnsanların HÜRRİYETİNİ vermeyen hukuklarında bir sürekliliği olamaz zaten. Hakk ve hakikat ile hürriyet ve kuvvet dörtlüsü de bir bütündür. Bunların biri kalksa bütün parçalanmış ve işe yaramaz olur.
Örneğin görme cisim ve ışık ve göz ve beyini gerektirir.. bunlardan cisim ortadan kalkmışsa ışığın, gözün ve beynin var oluşu görmeyi sağlamaz. Ya da gece karanlığında gözün ve beynin olmasına rağmen elindeki cismi göremezsin. Var oluşunu bilmenin bir yararı olmaz.
Tüm bu sözl
eri söylemem DÜŞÜNMEN içindi..
Eğer düşünmediğinden .. bilmenin.. sevmenin.. istemenin.. yapmanın gerekli olan koşullarını ve zorunlu olan kurallarından haberin olmuyorsa bir işi İSTEMENİN de bir etkisi bulunmuyor.
Bunun için Kitap pek çok surelerin başlarında ve sonlarında bizden tefekkür.. tezekkür.. yapmamızı ve bundan elde edilen İLME dayanarak tedebbür.. tederrük.. tedekkür.. tederrib.. yani İRADE etmemizi ister.
osmanziya 30.09.2024 üçyol izmir 01:42
|
|