Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

bilgi kaynakları

Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: Yöntem Bilim
Forum Adı: Yöntembilim
Forum Tanımlaması: Yöntembilim Üzerine Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2204
Tarih: 08-Kasım-2024 Saat 08:48
Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com


Konu: bilgi kaynakları
Mesajı Yazan: osmanziya
Konu: bilgi kaynakları
Mesaj Tarihi: 27-Ocak-2024 Saat 00:51


SEMA bizi çevreleyen RASAT SINIRINI ifade eder.. Ya da başka bir tabirle insanların BÜYÜK RESİM dedikleri ihata edebildikleri bilgi çapını gösterir.


Bunun sözel ifadesi evvel ve ahir ile zahir ile batındır.. Biz bu anlatımı DAİRE olarak düşündük.. çünkü geometri ilk yapılan ilim olduğu gibi son yapılan ilim de bunun ANALİTİK DÜZLEM halinde gösterilmesidir. Son üç yüz yıllık gelişme ile bunun MATEMATİK kullanımı ortaya çıkartılmış ve METODİK kullanımı ise YBA ile tarafımdan inşa edilmiştir. Tablo da Yöntem Bilimsel Analiz ile inşa ettiğim bilgi semasını yani bilgi kaynakları konusunda büyük resmimi görüyorsunuz.

Bu rasat sınırını bundan önceki dört yazı ile anlatmaya çalıştım ve burada sade bir tablo özetini gösterdim.

Buraya kadar anladıklarını eleştirir ya da anlamadıklarını sorarsanız her ikimiz tarafından yararlı bir şekilde tartışarak ve konuşarak tabloyu değiştirebilir, düzeltebilir ve geliştirebiliriz.

Saygılarımla, sağlıcakla kalınız

Osmanziya 27.01.2024 Üçyol 09:21



BİLGİ KAYNAKLARI dört tanedir; mahsusat, makulat, mekşufat ve menkulat.







Şimdi burada sözü edilen dört taneyi tablo ve yazılarla teker teker açacağız ve açıklayacağız:






MAHSUSAT


Bilgi kaynakları dört tanedir; mahsusat, makulat, meksubat ya da mekşufat ve menkulat.


MAHSUSAT, dış beş duyu ile alanının bilgilerdir. Bunu alana dönük cihazımıza HASSASİYET (duyarlık) adını veriyoruz. Duyarlığımızın beş dış hassasiyetin DUYUM EŞİKLERİ penceresinden verdiği bu bilgilere felsefe de a posteriori.. ba’di.. sonsal bilgiler denir. Yani doğumdan sonra elde ettiğimiz gözlemler ve veriler..ölçümler ve değişmezler (sabiteler).. deneyimler ve bunlara ilişkin termo dinamik yasalar gibi kuramlar da eklenebilir. Kevn ü fesad kısaca KAİNAT dediğimiz kuşatana ilişkin fizik ve şimik ve biolojik veriler EVREN (KEVN) hakkında bilgiler verirler.


Bedenimiz evrenin bir parçası olduğundan onun hakkında hücre ve buna bağlı uzviyet ve organizma duyarlılığı, beden ve beyin hususiyeti va hassasiyeti ile elde ediliyor. Bu bilgilerle cismimizi oluşturan atomların ve hücrelerin enerji paketleri (nar) olduğu ortaya çıkarılmıştır. Zerrat e-nar-ji içerir ve yakar. Bu da bize bir NEZİR ve uyarı olur.


Böylece SOL ÜSTTE olan bilgi kaynağımızı “nezir-i kevn” olarak göstergeledik.

Saygılarımla

Osmanziya 24.01.2024 09:36 Üçkuyular İzmir



Not: Sizlerde yazıları anlamıyorsanız tabloları dikkatli incelemenizi ve oradan çok daha açık ve seçik bilgiler alabileceğinizi duyurmak isterim.









Cevaplar:
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 27-Ocak-2024 Saat 00:53
Bilgi kaynakları dört tanedir; mahsusat, makulat, meksubat ya da mekşufat ve menkulat.





MAKULAT

Bilgi kaynakları dört tanedir; mahsusat, makulat, meksubat ya da mekşufat ve menkulat.

MAKULAT, iç beş duyu ile alanının bilgilerdir. Bunu alana dönük cihazımıza HİSSİYAT (duyarlık) adını veriyoruz. Uyarlığımızın beş iç hissiyatının DÜŞÜNCE ÇELİŞİKLERİ penceresinden verdiği bu bilgilere felsefe de a priori .. kablî.. önsel   bilgiler denir. Yani doğumdan önce yaratılıştan zihnimizde bulunan yok sanım ve var sayımlar (postulalar.. mütearifeler).. yorumlar.. açıklamalar, anlamalar ve bunlara ilişkin tanımlar ve kanımlar ve bunların kökeninde yer alan   özdeşlik ve uzantıları olan mantıksal AKIL ilkeleri gibi düşüncelerdir. Dil kalıbları da bunlara eklenebilir.

Dil ve düşten ibaret İNSAN virtüalitesine ilişkin tasım ve tasarımlar dediğimiz kuşatanılana ilişkin psik ve lojik ve linguistik veriler ADAM (İNS) hakkında bilgiler verirler. Ona âdem.. kadın.. erkek, primat.. homo.. antropo ve human gibi verilen AD’lar ad verenlerin dini ve felsefi inanc ve kuramına göre sol üst mahsusat karşısında sol alt makulat alanı açıklama amacını taşır.

Akıl dış beş uyarlığın ve iç beş uyarlığın yani bilen ve bilinen ilişkisiyle oluşan koşullanan ve kurallanan ve alışılan ve öğrenilen bilgiyi saklamakla beraber onu deneyimleriyle değiştirir ve düzeltir, geliştirir ve ilerletir.       

Mahsusat ve makulat birlikteliğiyle oluşan bilgilerin sonuçları bizim korkularımız ve umutlarımızı içeriklendirir. Amellerimiz.. emellerimiz.. elemlerimiz bizim NUR paketlerimizidir. Muştularımız ve müjdelerimizdir.. iyiliklerimiz ve güzelliklerimizdir.. doğrularımız ve gerçeklerimizdir. Bu da bize bir BEŞİR ve muştu olur.

Böylece SAĞ ALTTA olan bilgi kaynağımızı “Beşir-i ins” olarak göstergeledik. Osmanziya

Not: Sizlerde yazıları anlamıyorsanız tabloları dikkatli incelemenizi ve oradan çok daha açık ve seçik bilgiler alabileceğinizi duyurmak isterim.






Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 27-Ocak-2024 Saat 00:56
Bilgi kaynakları dört tanedir; mahsusat, makulat, meksubat ya da mekşufat ve menkulat.





Şimdi burada sözü geçen dört taneyi birer birer ela alıp tablo ve düz yazılarla açmaya ve açıklamaya çalışacağız:





MEKŞUFAT

Bilgi kaynakları dört tanedir; mahsusat, makulat, mekşufat ve menkulat.

MEKŞUFAT, dediğimiz keşif ve icadlar telif ve ihtiralar beşerin iç ve dış beş duyusunun hassasiyet ve hissiyatı üstünde ve ötesinde ortaya koyduğu fünun ve hukuku ile san’at ve hikmet etkinliklerinin semeresidir. Bu fikir yapıtları ve zikir eserleri dış vucud ve iç vicdan halinde kendini gösterirler ki aklın makulat ve nefsin mahsusatından farklı ve fazla kültür ve uygarlığının temelini teşkil eden bu kazanımlar birikerek MEKSUBATI meydana getirirler .

Mekşufatın tezahür eden ibareleri ve tebarüz eden ifadeleri toplanıp derlenerek Meksubat adı verilen BULGU ve BULUŞ birikimi halinde geniş bir havuz ortaya çıkar. İşte bu kazanım ve birikim, birincil kabli (a prior) ve ikincil ba’di (a posteriori) BİRİNCİL bilgilerden farklı İKİNCİL bilgilerdir.

Bilim, san’at, felsefe, hikmet, hukuk ve ahlak ve din konularındaki işaretlerin (göstergelerin) ve delaletlerin (görüngülerin) LİSAN ile ifade edilmesi.. bunların kökenlerinin kalbin amel ve emelleri ve elemleri olduğunu unutmaz isek.. kimselerin bu keşif ve buluşlarının.. kişilerin icad ve bulgularının.. sezinlemeleri ve esenlemeleri başlı başına bir küme teşkil ederler. Daha önce sol ust ve sağ alt köşede gösterdiğimiz mahususat ve makulattan ayırımından farklı bir alan olduğu belli olacaktır.

Bu kesb, icad, keşf alanındaki bilgileri NEBE ile gösterdik.
Nebe haber demektir. NEBİ sözcüğü de buradan geliyor. Altmış bin yıllık sesli ve altı bin yıllık yazılı dil ve din birlikteliğinin eserleri olan nebiler ve veliler ile dâhiler dilin ve dinin birbirinden kesin olarak tefriki yüzünden ayrılmıştır.

Bunun iki nedeni bulunur. Birincisi fani dünya ve bâki ahiret ayırımı.. bilgi üzerine yoğunlaşan akıl düşüncesinin ve değer üzerinde dolaşan kalb sevgisinin ayrılığı.. aklın makulatı (mebde) ile kalbin mekşufatını (ucbe) tefrik etmemize ve nefsin mahsusatı (muta) ve vicdanın (tecdid) meksubatını birbirinden ayırmamıza vesile olmuştur.

Peki.. mekşfuatın telahuku ve meksubatın terakümünün kökeni kökeni nedir ? Dilde (filozofi ve filololji) ve dinde (teoloji ve teozofi ) görünen NEBE ve İLHAMIN kaynağı nedir ? İRSAL yani “gönderilme” gönderi.. rusulu nebi deyince dil ve din ayırmadan bütünü ile tüm asar-ı medeniyete RUSUL-U NEBİ dedik. Yani sadece nebiler değil dâhilerde gönderiliyorlar. Arılara ve kuşlara işaretlerle ilham veren ve irsal eden YARATAN.. insanların nebilerini ve haberlerini irsal edip gönderdiği gibi insanların dâhilerini ve delilerini kendine özgü yaşam öyküleri halinde birbirlerinin keşiflerinden ve birikimlerinden ve kazanımlarından yararlanacak genetikte ve kabiliyette göndermektedir.

Nebilerin ve velilerin irsali ve gönderilmesini kabul ediyoruz da dahilerin ve delilerin rusulunü ve irsalini GÖNDERİLMESİNİ neden kabul etmiyoruz ?

Çünkü bilimin paradigmaları ve dinin dogmaları bizi bilgi ve sevgi kaynağımızı ayırmamızı ister. Ancak biz bu ayırımı.. gözlem verisi ve yorum ilkesini ayırdığımız gibi ayırmıyor.. tam tersine aklın bilgisini ve kalbin sevgisini birleştiriyor ve bu sonuçlara sol alt köşede topluyoruz.

Böylece SOL ALTTA olan bilgi kaynağımızı “İRSALİ NEBİ ” olarak göstergeledik.

Osmanziya

Üçkuyular İzmir 23:27





Not: Sizlerde yazıları anlamıyorsanız tabloları dikkatli incelemenizi ve oradan çok daha açık ve seçik bilgiler alabileceğinizi duyurmak isterim.







Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 27-Ocak-2024 Saat 00:58
Bilgi kaynakları dört tanedir; mahsusat, makulat, mekşufat ve menkulat.






MENKULAT


Bilgi kaynakları dört tanedir; mahsusat, makulat, mekşufat ve menkulat.

MENKULAT nedir ? Bunu anlamak için buraya kadar yaptığımız üç bilgi kaynağı özelliklerine yeniden hatırlayalım

İnsanda bulunan ve aratılıştan getirdiğimiz bilgileri makulat olarak adladırıp tanımlamıştır. Keza doğumdan sonra kainattan edindiğimiz bilgileri de mahsusat demiştik. Bunu nasıl yaptık DİL’i kullanarak. Yani bilgi’yi DİL ile ve dilin birimi olan tümceler ve sözlerle ifade ve ibare ediyoruz.

İşte dil ile makulat bilgileri ile mahsusat bilgilerini birleştirerek ortaya MEKŞUFUAT dediğimiz bilgilerini ediniyoruz. Bu fikir yapıtları ve zikir eserleri ile elde edilen bu kazanımlar birikerek MEKSUBATI meydana getiriyorduk.

Ancak şuna dikkat edin KÜLTÜR’ümüzün bileşenini sadece dil değil.. din de bulunuyor. Mekşufat ve meksubatın oluşumunda sadece dil kullanımı bulunmuyor dinden sözler, tümceler ve bilgiler alıyoruz.

Şimdi sağ alttaki makulat yani insandan bulunan akıl ilkeler ve onunla yapılan yorumlar.. sol üstte mahsusat yani evrenden elde edilen veriler ve gözlemler.. birleştirilerek sol altta bulunan mekşufat ve meksubatı meydan getiriyoruz.

Makulat ve mahsusat ile mekşufat ve meksubat ile yani ÜÇ BİLGİ KAYNAĞI ile elde edilen bilgileri DİL ile ifade ve ibare edip NAKLEDİP kullandığımız dil birimleri olan tümceler ve sözler.. tümcelerin birimleri olan adlar ve eylemler ile yeti tür sözcükler.. sözcüklerin birimleri olan özneler ve yüklemler ve nesneler ve tümleçler ile dört çeşit sözcükler.. bunların hepsi İNSAN ürünü.. insanın kurduğu tümceler.. insanın yapılandırdığı sözler.

İşte insanın BİLİŞİM ve İLETİŞİMİNDE kullandığı bu üç tür mahsus (somut), makul (soyut) düşe getirmeler ve dile getirmeler.. mekşuf (özel) ve meksub (genel) dillendirmeler ve düşe götürmeler.. ister nebi olsun.. isten veli.. ister dahi olsun.. ister deli.. insanın kurduğu bilimler ve kitablar ve yapıtlar bir DİL ve BİLGİ dünyası oluşturarak günlük dil ve bilgiden.. bilimsel bilgiye kadar insanın geçici.. deneme ve yanılmaya dayanan, değiştirme ve düzeltmeye açık.. geliştirilmiş gözlem araçları ile genişletilmeye açık.. özel insanlar olan nebiler ve veliler ile dâhiler ve delilerin çabasıyla geliştirmeye ve evrime kapalı olmayan.. anahat hacmi giderek artan ve ayrıntı kapasitesi giderek büyüyen ve çağımız itibarıyla içinde boğulduğumuz bir “nakledilen” ENFORMASYON buluta haline gelen İNSAN ÜRÜNLERİDİR.

Tedavülü emval ve efkar olan DEVLET.. kültür ve uygarlığının bir çağımızdaki ortamı.. “insanın onuru ürünü kadardır.” gazına gelerek durmadan şişmektedir.. Sağlam ve sağlıklı bir DEVLETLER ARASI ORTAM olmadığından 7 ekimden ŞERİM ŞERİM deyip beri üzerimize işemektedir.


Bunun suçunu da DİN’e yüklemekteyiz. İşte din dediğimiz kurum bu suçladığımız dinin kaynağı olan İNZAL edilen KİTAB’lar daki SÖZLER’dir.

Şimdi bu SÖZ insan ürünü mü yoksa Tanrı söz’ü mü ?

Tanrı sözü diyenlere TEİST insan sözü diyenlere de ATEİST adı verilir. Gerçek ateistler çok azdır. İnsanlar kendi dinlerini ve kitablarını ve nebilerini hatta kendi mezheblerini kabul etmeyenlere.. bu geçmişte de böyle idi.. şimdi de böyle.. ateist adı veriyorlar.

Hatta dindarlar birbirleriyle ilk kitab bende.. sizinkiler insan sözü.. son kitab bende sizinkiler insan sözü.. yani teist biziz siz ateistsiniz diyorlar. Kendi dediklerini tutturmak için KUVVET kullanıyorlar. Nitekim cihad ve haçlı savaşlarıyla bu yapılmış.. bu gün böyle olmasa da başka bir şekilde güç savaşları yapılıyor.

KUVVETLİ olan başkalarını kendine benzetmeye çalışıyor.. benzemiyorlarsa bunu kuvvetli zorla yaptırmaya çalışıyor. Kopyeliyor.. kültürlüyor.. özümlüyor.. böylece kendine benzetiyor. Bunun da farkında olmuyor.. çünkü içinde bulunduğu YUMURTA’nın kabuğunu kırıp çıkamıyor.


Şimdi bu SÖZ insan ürünü mü yoksa Tanrı söz’ü mü ?


İnsanı bilecek.. sözü bilecek.. insan sözü olup olmadığını bilecek.. bunu göre sözün Tanrı sözü olup olmadığına karar verecek.. şimdi bu bizim bu güne kadar olan derdimizde.. şimdi bir dert daha çıktı.. bir sözü insan mı söylemiş yoksa makine mi söylemiş.. onu anlamaya çalışıyor. Derdimiz ikileşti..

Benim önerim Tevrat ve İncil nasıl Kitabı Mukaddes olarak bir araya getirilmişse Tevrab ve İncil ve Kur’an bir araya getirilsin.. Tanrı Sözü olup olmadığını insanların kendileri karar versinler.. kormayın.. insanlar dili bilip otomatikman kullandıkları gibi dini bilip motomatikman yararlanabilirler.

Tevratı ve incili Kur’anı koruma bahanesiyle ayrı ayrı tutmaya çalışmanız aslında ulusal ekonomik ve politik çıkarlarını sağlama almak içindir. Kitablar Rabb’ındır. Rabb kitaplarını koruyacağını her nüzulünde söylemiştir.

Haçlı savaşlarının ve Cihad muharebelerinin bu güne ulaşan bir yararı görmedik.. ilayı kelimetullah bayrağı altında devletimizi ve ulusumuzu korumaya uğraştık.. imparatorluğumuzu ve ümmetimizi kollamaya çalıştık. İmparatorluklarda (Mısır, yunan, roma, arap, türk.. her ne kadar imparatorluk olmasada KÜLTÜR olarak Fransız, alman ve İngiliz) birbirine eklenerek bu günkü HEPSİNİN KARIŞIMI çağdaş uygarlığımız ortaya çıkardı. Ancak bu uygarlık yalın değil RENKLER halindedir.

Bu gün yeşil ve mavi ile kırmızı ve kızıl renklerden MAVİ renk güçlü.. diğer renklere göre gücünü korumaya ve geleceğini kollamaya çalışıyor ve bunu kimseye fark ettirmeden yapıyor. Yeşil ve kırmızı ve kızıl güçlü olsa idi onlarda aynısını yapacaklardı…


Yer yüzünde yüzlerce doğup ölen; din.. dil.. dünya.. kültür.. konusunda daha önce dediklerimi burada tekrar etmiyorum.. sadece insan’ın söz’ünden başka bir de TANRI’nın sözünün yani VAHYİN bulunduğunu ve bunun MENKULAT suretinde ve inzal-i kitab şeklinde SAĞ ÜSTTE yer aldığını belirtmekle yetineceğim.

Nasıl vital aktivitemiz makulat (soyut) ve mahsusat (somut) birbirini tamamlayan bir karşıtlık şeklinde yer almışsa.. mental virtüalitemiz de menkulat (vahy) ve mekşufatta (ilham) birbirini tamamlayan bir karşıtlık olduğunu söylemekle bu yazıyı bitereceğim.

Saygılarımla

Osmanziya 27.01.2023 üçyol-izmir

Üçkuyular İzmir 00:34

Not: Sizlerde yazıları anlamıyorsanız tabloları dikkatli incelemenizi ve oradan çok daha açık ve seçik bilgiler alabileceğinizi duyurmak isterim.


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 27-Ocak-2024 Saat 09:21

Değerli Kardeşlerim,

SEMA bizi çevreleyen RASAT SINIRINI ifade eder.. Ya da başka bir tabirle insanların BÜYÜK RESİM dedikleri ihata edebildikleri bilgi çapını gösterir.

Bunun sözel ifadesi evvel ve ahir ile zahir ile batındır.. Biz bu anlatımı DAİRE olarak düşündük.. çünkü geometri ilk yapılan ilim olduğu gibi son yapılan ilim de bunun ANALİTİK DÜZLEM halinde gösterilmesidir. Son üç yüz yıllık gelişme ile bunun MATEMATİK kullanımı ortaya çıkartılmış ve METODİK kullanımı ise YBA ile tarafımdan inşa edilmiştir. Tablo da Yöntem Bilimsel Analiz ile inşa ettiğim bilgi semasını yani bilgi kaynakları konusunda büyük resmimi görüyorsunuz.

Bu rasat sınırını bundan önceki dört yazı ile anlatmaya çalıştım ve burada sade bir tablo özetini gösterdim.

Buraya kadar anladıklarını eleştirir ya da anlamadıklarını sorarsanız her ikimiz tarafından yararlı bir şekilde tartışarak ve konuşarak tabloyu değiştirebilir, düzeltebilir ve geliştirebiliriz.

Saygılarımla, sağlıcakla kalınız

Osmanziya 27.01.2024 Üçyol 09:21








[10:07, 27.01.2024] Mustafa BUGUCAM: Noam Chomosky 1996 da Hindistan Yeni Delhi'da katıldığı bir konferansta dileyicileri soruyor: -Beni duyabiliyor musunuz ? Belki duyamıyorsunuzdur.. dinleyicinin bir kısmı da - Hayır demiş.. o da Hayır dediğinize göre duyuyorsunuzdur.. demiş.. bu fakir de seni ANLAMIYORSUNUZ diyenlere anlamadığınıza göre anlıyorsunuz.. diyeceğim. Öyle ya.. anlamazsanız anlayamadığınızı nasıl söyleyebilirsiniz.. duymak bir lutuf ve anlamak bir ikramdır.. bununla beraber ANLAMAK görmek, işitmek, bilmek, öğrenmek, düşünmek gibi işlerden sonra dünyanın en zor işlerinden biridir. Erzurumlu İbrahim Hakkı, anlarsam uzağım yakınımdır, anlamazsam yakınım uzağımdır, diyor. Anlamak öyle kendiliğinden olan bir iş değildir.. düşünmekten daha zordur bir etkinliktir. Düşünmek ise bilinenlerden bilinmeyen yani SORU çıkarmaktır.. buna hallettikten sonra da bilinenler içinde bilinmeyeni YANITI arayıp bulmaktır. Bu işlemleri yaptıktan ve bu eylemleri ettikten sonra ortaya çıkar ANLAMA.. anlama için çaba sarfetmeden.. alaka ve merak ve meram etmeden anlayabileceğini sanmak düşünme çemberinden haberi olmamaktır. Zaten düşünme bilme ve öğrenmeye göre zor bir iş.. öğrenme ve bilme de görme ve işitmeye göre zor bir iş.. uyanıksan gözünü açtın mı görürsün.. kulağını diktin mi işitirsin.. bu sem' ve basar da ne kadar dikkatli ve aykılı olursun.. ne derece itinalı ve özenli olursan, görüp işittiklerini o denli iyi öğrenir ve güzel bellersin. Sonra bu öğrendiklerin ve bellediklerin üzerinde düşünerek yukarıda bahsettiğim soru ve yanıt işlem ve eylemleriyle bildiklerinden yeni bilinenler.. öğrendiklerinden yeni öğrenmeler ortaya çıkartarak o alana yakın olmaya çalışırsın.. bu düşünme işini de disiplinle ve yöntemli yaparsan daha da yararlı ve verimli sonuçlar elde edersin.. anladığın konuyu ilerlettiğinde yakinin ve yakınlığın artar ikna olursun. Gerekiyorsa dünyevi ve cüz'i ve sınırlı konularda sav ve kanıt ile saptamalar yapmaya başlarsın. Ancak ben sizlerde ALAKA ve MERAK ve MERAM ile ışkı meşk etmeye yeteri kadar gayret ve çaba görmüyorum.. ancak mazeretlerinizi bile duymuyorum. Ancak onları iyi biliyorum. İnsan eğitimle bile çevrenin zoruyla ve ana ve babanın ve devletin gayretiyle çalışabiliyor. Bu gayret bile eğer iş, aş ve eş bulabilmek hedefi olmasaydı bulunmayacaktır. Yani insanın maişeti ve sorunluluğu olmasaydı hiç bir gayreti ve himmeti söz konusu olmazdı. Birde üstelik yanlış anlaşılan din ve kader düşüncesi de devreye girdi mi insanın tembelliği ve dinciliği bizim BİN SENE düşünceyi ve hikmeti ve felsefeyi durdurmamazı ve ÜÇ YÜZ SENEDİR bilimi ve hukuku düşün-CE'yi dondurmamıza neden olmuş ve bu hale gelmişiz.. dünyanın ve kuvvetin ve bilimin elimizden çıkmasının açtığı sorunları ve olumsuzlukların faturasını da masonlara.. marksistlere.. kafirlere ve münafıklara ve dinsizlere çıkartmışız.. bu da olmazsa nefis ve şeytan ne güne duruyor.. kendimizi tertemiz pam pak.. siz gözümüzü Tanrının kutsallığı gibi KOCA YARAR ve diğerini de ahiretin sonsuzluğu gibi BÜYÜK ÇIKAR.. doldurmuş ve dünyayı görmez hale gelmişiz..    Şimdi bu dünya ve din dengesi gerçekten büyük bir sorun ve koca bir problemdir. Dünya.. ahireti ve tanrıyı hiç görmeyen bilimciler ya da bilimi ve dünyayı hiç görmeyen dinciler ile dolu bir dünya. Orta yolu bulup gittiğini söyleyenler bile ağırlığı ya dünyaya ya da ahirete vermiş bir halde gidiyorlar. Gittiklerinin gerekçelerini ve gerçeklerini ve sonuçlarını da tartışmıyorlar.. tartışsalar bile kendine göre kıvırıyorlar, büküyorlar ve eğiyorlar. Bu konuda kimsenin kimseye söylecek bir sözü de bulunmuyor.. söylemeler ile yapılan işleri sonuçları gözümüzün önünde görünüyor; HEP dünyayı çalışanlar bütün güçleri ellerinde toplayarak HEP ahirete çalışanları katletmeye çalışıyorlar. Dini dünyaya ALET ediyorlar.. dünyayı dine ALET ediyorlar. A'la ettikleri bir AMAÇ göremiyoruz. İnsan her şeyi çıkarına ve yararına ve kendine ALET ve ARAÇ ve paravana ve paratoner etmeye meraklıdır. Bu yüzden bu gün itibariyle dil ve din ile emek ve özgürlük gibi ORTAK İNSANI DEĞERLERİ partimize ve ideolojimize alet ve bayrak ve araç yapıyoruz. Çünkü bunlarla insanları etrafımızı topluyoruz.. bi ben toplayamadım.. neden ? Çünkü bu iş düşünme istiyor.. düşünmenin ne kadar zor olduğunu yukarıda anlattım.. şimdi bu sorma işlemini ve yanıtlama eylemini yapmadan ANLAYAMIYORUM.. ANLAMIYORUM.. diyorsunuz. düşünme işlemini yapmayan elbette anlama eylemine de girişemez. çünkü bu işi yapacak ALAKA benzini ve MERAK parçası ve MERAM yağı bulunmuyorsa IŞK'in meşkine de girişemez. Çünkü ARAYIŞ bunu ister. Oysa GEREKSİNİM.. YARATAN o temelin elden gitmemesi ise yemeye ve çiftleşmeye tat ve tutku vermiş.. çünkü bedenin ve türün varlığını sürdürmesi ise bu hayatta kalma dileğinin ve üreme isteğinin bulunması lazım.. bu erkek ve kadın işi öylesine büyük ki arif bir zat demiş.. ben üç gün aç kalırım ve fakat bir kadınla bir gün yalnız kalamam. Hatta aklından hiç çıkmaz.. bu da gayet doğal ve normaldir.. dünyanın bir gereği ve ahiretin bir sınavı olarak biz genelde ve büyük bir çoğunlukla hep DÜNYAYA yöneliriz.. ahireti yönelirken bile onu dünyaya alet ederiz.. ancak bu işi DENGELEMEK lazım.. bu kendi içinde başka iç dengeleri de barındırır.. işte biri kadın gücü ve erkekin gürünün dengesi.. biri aklın bilgisi ile kalbin sevgisinin dengesi.. sermayenin gücü ile emeğin gücünün dengesi.. iktidarın ve muhalefetin dengesi.. hasılı kralların bağımlılığı ile kölelerin bağlılığının dengesi.. denge dedim ama siz bunu uyum ve anlaşma ve antlaşma ve ılım (ADALET) de diyebilirsiniz ibadette diyebilirsiniz.. istikamet de diyebilirsiniz.. KURTULUŞ da diyebilirsiniz.. işte bu çok yönlü ve yanlı karmaşık işler hikmet ve insan konularında bize yeni bir dil gerekiyor.. düşünenler için.. arayanlar için.. bunun için sloganım>; DÜŞÜNENLERİ arıyorum ÇÜNKÜ arayanları DÜŞÜNÜYORUM. işte bu amacıma ve söylemime katılanları da böyle yana yakıla ÇAĞIRIYORUM.. bu güne kadar kendim söyledim... aha yazdım.. kendim duydum.. amma gelen yoksa başka benim ne işim olur ki.. davetime icabet edenleri sualime cevab verenleri vicdanımda hissederek SESLENDİRİYORUM. Sağlıcakla kalınız.. saygılarımla. Osman ziya.27.01.2024



Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 29-Ocak-2024 Saat 00:53

Teşekkür ederim.. açık ve seçik anlatmışsınız. İslamiyetin içinde insaniyet.. insaniyetin içinde medeniyeti.. medeniyetin içinde beşeriyete ve beşeriyetin içinde hayvaniyeti bulmak ve Cennet için betimlenen.. orada taşlar hayvanlar gibidir.. tanımı bize bitkilerin ve otların ve ağaçların insanlar gibi olacağını.. cennetin hayvanlarının olağan üstü yani üst insan olacağını söyler.. peki insan ne olacaktır.. islam ne olacaktır ?

Cennet ve cehennem dini bir ütüpya ve distopyadır. Bu gün yaşam 3.0 ve İnsan 2.0 olarak öngördüğümüz hayat ve şuur.. ütopyasının.. 1984 ve Cesur Yeni Dünya distopyasından daha vahim bir cehenneme dönüşebileceğini biliyoruz.

Beşeriyetin yapısından çıkan medeniyetin inşa etmeye çalıştığı İNSANİYET kulesinin aslında bir Hür-ruH projesi olduğunu kavradıktan.. sonra yeşil ve mavi totaliter sistemlerin geçerliği kalmayacak ve kırmızı ve kızıl otoriter rejimlerin yürürlüğü bitecektir.

Ancak bu bir iyimser FELSEFİ bir kehanet olmadığı gibi güzel DİNİ bir inayette değildir. Beklenen bir umut.. akılla öngörülen bir proje.. amacı yönelen bir istençtir.

Osmanziya 29.01.2024


An Lem
Friedrich Nietzsche, felsefesinde nihilizmi aşmanın ve insanlara yeni bir yaşam sanatı sunmanın peşindedir. Ünlü eseri "Böyle Buyurdu Zerdüşt", dört bölümden oluşan felsefi bir şiir olarak, dağlarda geçirdiği on yılın ardından iç görülerini paylaşmak üzere insanların arasına dönen bilge bir münzevi olan Zerdüşt'ün hikâyesini anlatır. Eser, Nietzsche'nin temel kavramları üzerinden nihilizmi insanlığın en büyük tehlikesi, fırsatı, meydan okuması ve umudu olarak ele alır.
Tanrı öldü (Gott ist tot), Nietzsche’nin en ünlü ve yanlış anlaşılmış sözlerinden biridir. Tanrı’nın gerçekten öldüğünü değil, Tanrı’nın insanlar için bir anlam ve ve değer kaynağı olmaktan çıktığını söylemek istemiştir. Nietzsche'ye göre, Tanrı'nın ölümü, insanların kendi değerlerini ve anlamlarını yeniden keşfetmeleri için bir fırsattır.
"Tanrı öldü! Tanrı ölü kalacak! Ve biz onu öldürdük! Tüm katillerin katili olarak kendimizi nasıl avutabiliriz? Dünyanın sahip olduğu en kutsal ve en güçlü şey bıçaklarımızın altında kan kaybından öldü - üzerimizdeki bu kanı kim silecek? […] Bu dünyayı güneşinden koparmakla biz ne yaptık? Dünya şimdi nereye gidiyor? Biz nereye gidiyoruz? Bütün güneşlerden uzağa mı? Sürekli düşmüyor muyuz? Ve geriye, yana, ileriye, her tarafa? Hâlâ bir yukarısı ve bir aşağısı var mı? Sonsuz bir hiçliğin içinde dolaşmıyor muyuz?”
Nietzsche'nin felsefesini merkezinde yer alan “üstinsan” kavramı, geleneksel normlardan ve değerlerden bağımsız olarak kendi değerlerini yaratan, özgür düşünen ve yaşayan bir insan idealini simgeler.
“Sizlere Üstinsan'ı öğretiyorum. İnsan, aşılması gereken bir şeydir. Onun aşmak için ne yaptınız? [...] İnsan için maymun nedir? Gülünesi ya da acınası bir utanç nesnesi. Ve insan da üstinsan için aynı olmalıdır: Gülünesi ya da acınası bir utanç nesnesi."
Nietzsche'nin felsefesinin temelini oluşturan “güç istenci” kavramı, insanların içlerinde yatan potansiyeli gerçekleştirme ve hayatlarını en üst seviyede yaşama isteğini ifade eder.
"Her şey bana eşittir, her şey bana eşit olmak zorundadır. İşte üstinsanın gerçek aşkı böyle der. [...] Komşunuz olmak istemem, kardeşiniz de olmak istemem. Yol arkadaşınız ve dostunuz olmak isterim. Sizlere ya da kendime değil, bize bağlı kalmak isterim."
Nietzsche'nin felsefesinin en zor ve tartışmalı kavramlarından “bengi dönüş”, ona göre varlığın ve zamanın sonsuz bir döngü içinde olduğu ve her şeyin aynen tekrar edeceği kozmolojik ve etik bir doktrindir.
"Her şey gider, her şey geri gelir; varlığın çarkı sonsuza dek döner. Her şey ölür, her şey yeniden çiçek açar, varlığın yılı sonsuza dek sürer. [...] Her şey kırılır, her şey yeniden bir araya getirilir; varlığın aynı evi sonsuza dek inşa edilir. Her şey ayrılır, her şey birbirini yeniden selamlar; varlığın yüzüğü sonsuza dek bağlı kalır."
Nietzsche'nin düşünceleri, insanların hayatlarını anlamlı, değerli ve heyecan verici kılmaya yönelik bir rehber niteliğindedir. Onun felsefesi, nihilizmi olumlamaz, tersine bir meydan okuma olarak görür ve insanları en yüksek potansiyellerine ulaşmaya teşvik eder.





Leman TOYKAN

AİLE TERBİYESİ

Irade.. bilgilerin yontemle eğitildigi ve degerlerin inançla yonetildigi BILGI toplumu ve HUKUK devletinde sağlam ve sağlikli bir şekilde biçimlenebilir.

Böyle bir toplum ve devlet ise toplumun birimi ve insanin bilimi olan ailenin salih ve sahih yapiyi kazanmasiyle mumkundur.

Böyle bir aileden çikan bireylerin.. başarili şirket.. parti.. cemaat.. takim.. hukumet gibi üst organizasyonlari kurmasiyla bilgi ve degerler.. samimi ve safi ilmin terbiyesini ve safi ve halis istencin idaresini saglayanilir.

Bu da bir rab programini yuruten ve hur ruh projesinin surduren kadıni tapilasi karı yapan ocakta.. erkegj kulluk edilesi koca eden yuvada yani AILE ile başlsyacaktir.

Osmanziya 29.01.2024
Değerli bir Arkadaşım dedi : Gençlere güzel ve iyi konuşmayı hiçbir şey öğretemediler Dedimki:

Belki ondan öncekiler de onlara hiç bir şey öğretemediler.. bu böyle zincirleme sürüp gidiyordur. Ancak geçmişimizi inceleyen tarihçiler ve bilim adamları ilk insanların mağaralarda yaşayan.. meyve toplayıp hayvan avlayarak yaşayan yumurta için kimseler olduklarını.. yaklaşık yetmiş bin yıl önce bilişim devrimi ile insanların SESLİ düşünmeye ve konuşmaya başladıklarını sonra yaklaşık on bin yıl önce bitki yetiştirip hayvan besleyerek tarıma geçtiklerini.. son altı bin yıl içinde YAZIYA geçip olmazsa olmaz bileşenleri dil ve din olan KÜLTÜRÜ inşa ettiklerini ve böylece ortaya çıkan kentleşme ile devletlerin ve imapratorlukların uygarlığın temellerinin atıldığını son bir beş yüz içinde günlük dilin içinden bilimsel bilginin çıktığını ve son üç yüz yıl içinde sanayi ve teknolojinin başladığını söylüyorlar. Yani insanlar artık okullarda ve üniversitelerde yani MEKTEPLERDE bir şeyler öğreniyorlar ve işbirliği ve iş bölümü ile kültürel ve sosyal ve ekonomik ve politik yaşantımızı sürdürüp götürüyoruz. Şimdilik her bir insana mükemmel bir geçim ve seçim olanakları sunulamıyor.

Bununla beraber geçmiş İYİLEŞTİRMELERİMİZE bakarsak gelecekte bunun daha da ileri ve genişlemiş ve gelişmiş olacağını bekliyoruz. Diye bize bir masal anlatıyorlar. Bu öykünün özeti maymunlar cehenneminden yapay zeka cennetine doğru ilerliyoruz. Sonuçta GÜZEL düşünme ve İYİ KONUŞMA hedefimizdir. Bu gün için bunu YARARLI ve YETKİN bir şekilde yapamamış olsak bile gelecekte bu daha ileri gidecektir şeklinde İYİMSER bir görüşü taşıyanlar bulunuyor.

Bazıları da bunun insanları uyutan iyi bir NİNNİ olduklarını söylüyorlar ve diyorlar ki.. ölümü öldürmedikçe bütün bu yaptıklarınız boşuna. Geçmiştekiler gibi gelecektekiler de ölecek. Bütün bu kültüre ve medeniyete sahip oluşunuzu aid oluşa çevirmediğiniz sürece elde ettiğiniz var oluş.. var ölüşle tükenip gidecektir. Bu bitip yok olmanın ÖNÜNE ancak sonsuz ve kutsal bir TANRI'ya aid oluşla GEÇEBİLİRSİNİZ. Öyle ise bizim önümüzde şöyle bir "var oluş VE sahib oluş İLE aid oluş VE yok ölüş" denklem çıkıyor. Denklemi sadeleştirirsek "VAR ve OL ile ÖL ve YOK" çerçevesinin çarpan ve bölenleri olan SAHİB ve AİD fonksiyonları çıkıyor.

Artık burada seçim bize kalıyor; ya sahibe ya da aide birlikte ya da tek başına MALİK olmaya çalışacağız. Özetle her birimiz seçimimizle baş başayız.. başka kendimize sahip çıkacağız.. sonra ana babamıza sahip çıkacağız.. sonra çocuklarımıza sahib çıkacağız.. sonra başkalarına sahip çıkacağız amma en baştaki KENDİMİZE SAHİP ÇIKMAYI hiç bırakmayacağız ve bu arada AİD olmanın ne olduğunu anlamaya çalışacağız.

Bunu yaparken yani kendimizi terbiye ederken de çocuklarımızı idare edeceğiz. İşte bu eğitim ve yönetim bize bir şeyler öğretirken uygarlığı da ileri götürecektir. Sanırım bana ve size bir şey öğrettiler.. hiç bir şey öğretmediler, demek haksızlık olur.
Saygılarımla.
Osmanziya 29.01.2024 Üçyol-İzmir







Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 30-Ocak-2024 Saat 10:06
https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2207&PID=3414#3414
Yükselen değer nedir ?

Bilginin işe yarar hale gelmesi mi dir ?

Reklam ve propaganda ile ihtiyaç olmayanın gereksinim haline getirilmesi mi dir ?

Miktarı eksilen ve arzı azalan ya stoklanarak sahte değer kazanan ürün müdür ?

Geleneğe karşı yeniliğin itibar kazanması mıdır ?

İçeriğe karşın biçimin DEĞER ya da biçime karşın içeriğin ÖNEM kazanması mı dır ?

Bunlar hepsi bir mal ve hizmetin kalitesini artırmadığı halde değerinin yükselmesiyle sonuçlanabilir.

Fakat YBA geçmiş sentetik ve isbatlanabilir GEOMETRİK sonraki analitik ve hesaplanabilir MATEMATİK kullanımlarının da değeri azalmamış olan ANALİTİK DÜZLEMİN metodik kullanımının devreye girmesidir ki bunun farkında olabilen zihinlere on beş yıldır yaptığım çağrımın yansıma bulmaması.. yükselen değerin ZAMAN ve MEVSİM denilen bir faslında ezici etkisinin bulunmasındandır. İnsan buna bazen KADER adı verirler.

Zamanı gelince yükselen değer NÜKS eder.. sahipleri.. öğrenicileri, kullanıcıları ve müşterileri çıkar ve geçmişteki gibi sahibinin bir LÜKS kalmaktan kurtulur. Bize Yöntem Bilimsel Analiz projesinin onur kalır.


BILGILER
Oğrenilir
Bilinir
Bellenir
Yazilir
Saklanir
UYGULANIR
Düşünülur
Anımsanir
Taşinir
Iletilir
Paylasilir
KULLANILIR
Yararlanilir
Değiştirilir
Duzeltilir
Geliştirilir
Saklanir
ESKIR

BILGILERIN uygulanmasi ve kullanilmas ve eskimesi.. onun ogrenilmesi ve öğretilmesinden önce gelen bir gelenek ve yenilik süreci olup bu VETIREYI göz ardi etmemek da bize yükselen ve düşen DEGER olgusunu hatirlatir.

YBA in içeriksiz biçimsel bilgileri şimdi yukselen deger olmadigindan para etmiyor ve oğrenicileri motive yapmiyor ve ogreticilerine itibar saglamiyor olabilir.

Ancak her mevsimin bir sırasi bulunur. Düşen degerin guzunde geldik ve onun kışini yaşiyoruz. Bu yuzden ne para ne de itibar sahibi oluyoruz. Ancak bu ayni zamanda yukselen degerin tohumlarini oluşmasi ve sporlarinin etrafa saçilmasi zamanidir.


Proje sahibi onur kazanir
Parti ekibi onur ile ününü alır
Para sahibi para kazanir.
Pazara ise kullanilmasi kalır.
YBA nuru bana ve yedi sülaleme sevab olarak yeter. Ancak arkadaşlarimla bu urunun YUKSELEN DEGER haline getirilme çabasına katilma onuruna çağıriyorum.

Saygilarimla. Saglicakla kalin.
OSMANZİYA
30.01.2024 uçyol izmir 01:35


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 31-Ocak-2024 Saat 19:54
bilgi kaynaklarında insanın birincil ve ikincil bilgi kaynakları olan basar ve nazar ile delalet ve işaret konusunda ayrıntıya girmeden.. bilgimizin ve değerimizin.. belgemizin ve buyruğumuzun.. kuşkumuzun ve inancımızın nasıl yapılandığından bahsetmeden.. yani insanlara içeriksiz biçimsel bilgilerle hazır açık ve seçik bilgi ve içerik vermeden.. işin en başına götürüyorum. Bu soldan ve sağdan yazarlar hazır açık ve seçik anlaşılır yazılarla okuyucularını düşünmeye zahmet etmeden kendilerine benzetmeye çalışıyor.. Tanrı da kendine benzetmeye çalışır.. fakat öyle kolaylaştırılmışlarla zorlayarak değil. Totaliter ve otoriter despotlar bu işleri zorla.. bu gibi yazarlar ve ideologlar da kolaylıkla.. insanları kendilerine benzetmeye çalışıyorlar ama bir yere kadar. Ancak Tanrı bizim kainatı kitabını okuduktan.. insan kitabını öğrendikten sonra KUR'AN kitabını okuyup öğrenmemizi istiyor. Ancak bazıları ille de kainat kitabı okuyacaksın.. ille de insan kitabı okuyacaksın.. ille de Kur'an kitabı okuyacaksın diye diye diretiyor lakin çoğu önce KENDİ KİTABINDAN başlayacaksın demiyor.. o diyor bu kitabı oku.. o diyor şu kitabı oku.. fakat yarın biz mahşerde kendi kitabımızı okuyuncaya kadar tutuyor başkalarını KİTAB yazmaya.. işte bunun için hazır açık ve seçik yazarlıktın vaz geçtim.. ve yirmi yıldır düşe götürecek ve düşündürecek yazılar yazıyorum. Bu arkadaşı oğlu ALİ Nesin ile de beş yıl noterlik yaptığım Selçukta tanıştık.. YBA tanıttığım bir arkadaş keşke senin yaptıklarından Ali Nesin haberdar olsun dedi.. fakat bir türlü nasip olmadı.. her ne ise.. sağlıcakla kalınız. Saygılarımla. Osmanziya



Aydan KARBAL paylaşımıdır


Aziz NESİN yayın haklarından dolayı aldığı avansla Çatalca’daki arsayı aldı.
İnşaat 1973-74’te başladı. İnşaat sırasında araziye çadırlar kuruldu. Birinde inşaat malzemeleri vardı, birinde kendisi kalıyordu. Aziz Nesin bu çadırda tam 8 ay yaşadı, kışı da çadırda geçirdi.
Hatta bir gece yağmur öyle şiddetli yağdı ki, çadırı yıkıldı. Sabaha kadar yağmur altında bekledi.
Vakıf alanında tuvalet yapılıp üstü örtülünce, tamamlanmamış tuvaletin içine attı yazı masasını, yazmaya orada devam etti.
Bırakmadı, çünkü yazmazsa vakıf tamamlanamazdı.
Maddi imkansızlıklar nedeniyle vakfın inşası çok uzun sürdü. Para bulunamadığından inşaata tek çivi çakılamadığı zamanlardan geçildi. İnşaat zaman zaman durdu.
Aziz Nesin elinde kalan son iki arsayı da satıp vakfın inşaatına devam etti.
İnşaat sırasında yamulan çiviler bile tek tek düzeltilip tekrar kullanıldı. Tek çivi boşa gitmedi.
Arkadaşlarından gelen mektupların arka sayfası boşsa o sayfayı müsvedde olarak kullanırdı. Hediye paketlerini bile attırmazdı. “Ben paketlerinden çocuklara konfeti yapacağım” derdi.
Kendine 10 yılda bir ayakkabı aldığını söylüyordu. Ama vakıf kurulduktan sonra çocukların ayakkabılarını 6 ayda bir yeniledi.
Vakfı kurdu, ardından kuyruklarda dolmuş beklemeye, otobüse binmeye, çoğu yere de yürüyerek gitmeye devam etti. Artırdığı her kuruş çocuklar içindi.
Çocuklara ve işçilere yemek de yapardı. Tabakları hazırlar, masalara koyardı.
“Evi, mutluluğu ilk kez yetmiş yaşından sonra Nesin Vakfında buldum. Benim evim Nesin Vakfıdır” diyordu
“Geçen on yıl içinde Türkiye’de bir yazarın kazanabileceği en çok parayı kazandım.
Ama rahat beni rahatsız ettiği için olacak, oldukça sınırlı geçimimizden artan kazancımla kimsesiz çocukları yetiştirmek için bu vakıf kurdum.” dedi..
Kenan Evren, vakfı kapattırmak için bir müfettiş de gönderdi. Müfettiş, Evren’in beklentisinin aksine raporunda doğruları yazdı.
Süreç müfettişin işinden olmasıyla sonuçlandı.
Tüm baskılara ve dedikodulara rağmen Aziz Nesin ömrünün sonuna kadar çocuklar için çalışmaya devam etti.
Öldüğünde de vakfa gömülmek istiyordu. Ama çocukların oyun alanını da daraltmak istemiyor,
bir yandan da çocuklar mezarının üstünde dahi oynasın istiyordu.
Mezarın yeri öğrenilmesin diye 8 çukur kazıldı. Naaş vakfa getirilirken Ali Nesin gazetecilerin karşısına çıktı, naaşı gece gömeceklerini söyledi ve babasının ölümüyle ilgili demeç vermeye başladı. Tabii aslında bu bir kandırmacaydı, Ali Nesin gazetecileri oyalayıp kameraları kendine çekince Aziz Nesin 8 mezardan birine yerleştirildi, diğer çukurlarla birlikte mezarın üstü aynı anda örtüldü...
Vakıfta çocukların çok net şekilde tanımlanan “içini dökme”, “yanlış yapma” “başarısız olma”, hatta “şımarma hakkı” var. Nesin Vakfında dayağa, korkuya ve cezaya ise yer yok.
Baskılar, İsmailağa Cemaatine bağlı Rabıta Vakfının Nesin Vakfı yanındaki araziye yerleşmesiyle başladı. Tehditler ve çıkarılan dedikoduların ardından fiziki saldırı dahi yaşandı. Sonra birden Nesin Vakfının banka hesapları bloke edildi.

Şimdi de vakfa ait 2 milyon lira hazineye devredildi...
Kenan EVREN'in yapamadığını da şimdikiler başardı...

EVRENSEL /
Hakan GÜNGÖR’den


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 02-Şubat-2024 Saat 09:57


Bu sitede pek çok tablo yalından karmaşığı kadar tane tane işlenir.. gelecekte izle.yeCEKler ve ince.leyeCEKler için. Bazen de böyle toptan tek bir tablo paylaşabiliriz ki bu belki ilk defa yapılmıştır.

Bu tabloyu yapmak için belki on ya da yirmi tablo yaparız.. ancak bu tabloların ardında on bin siz deyin iki yüz bin tablo bulunur.

Hukuk suresi BAKARA ile bilim suresi ALİİMRAN arasında tam orta yerde yani Aliimran suresinin ilk sayfasında ise hem bilim usulu hem hukuk yöntemi olan METODOLOJİ bulunur ki bu epistemoloji tablosu MUHKEM olan birincil bilinenleri MÜTEŞABİH olan ikincil bilinmeyenleri göstergeliyor.


İnsanı merak eden az.. bilimi inceleyen nadir ve YÖNTEMBİLİMİ arayanın fazla bulunmadığı ve YBA ile ilgilenen hiç olduğu bir dünya da banada fazla bir şey yazmak gerekmiyor.

Medya.. yönlendiriliyor.
Kilisede bir papazın ve Bir hoca'nın öldürülmesi ortalığı bulandırma amacından başka ne olabilir ki..

osmanziya 02.02.2024 üçyol izmir


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 02-Şubat-2024 Saat 10:15
Sen yazma.. biz ne güne duruyoruz.. boşluğu doldururuz. "Aç ve Tok ile Dolu ve Boş" denkleminde ortada ne var ? Biraz düşünme ile ortada duranın BOK olduğu meydana çıkar.. pis ve pak arasında bir dönüşüm metaı olan KAZURAT.. sadece def'i hacet sırasında ortaya çıkan necaset-i galiza değildir. Çoğalma ve Beslenme ile Seslenme ve Sevinme sürecinde yer alan BESLENME evresindeki "aşalım ve özümleme ve kirlenme ve temizlenme" evreleri arasında bulunan bir nesnedir.. elbette bu tür necaset ve pislikler.. çoğalma, seslenme ve sevinme süreçlerinde bulunacaktır. Bence çağımızdaki pislikler.. yıllardır biriken toksinlerin temizlenme zamanının geldiğinin göstergesidir. Büyük devletlerin pisliklerinden israil ve filistin ve güney afrika gibi KÜÇÜK devletler çıkacak. Öyle anlaşılıyor ki israil KÜÇÜK bir devlet değil.. büyük devletlerin uzantısı.. gerçekten masum olan hakiki YAHUDİLERİN hiç bir günahı da bulunmuyor. Onlar da aynen müslümanlar ve hristiyanlar gibi işinde ve gücünde olan insanlar. Gibi bu insanlar işlerini güçlerini bırakıp dünya çapında bir gösteri ve toplanma içinde ise sorun İNSANLARDA değil insan suretinde görülen insan olmayanlarda.. ki bu buna kim milyoner olmak isteri'in KENAN Beyi, İNSANLIKTAN NASİBİNİ ALMAMIŞLAR diyor. Bizde kısaca İNA diyelim.. geçelim.. dünya efendileri ne KEKLERİ varsa yesinler.. bizler işimize bakalım. Saygılarımla.Dinnur YAŞAR


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 02-Şubat-2024 Saat 10:32
Kesin ve kuşkusuz olan hiç bir bilgimiz yoktur.. "bilgi ve düşünce İLE anlama ve inanç" dörtlüsünde bilgiden öne bilgi-berisi ve inançtan sonra inanç-ötesi bulunur ki bunun bilimsel adı parapsik ve metafizik.. elbette bu denilenleri "hakikat ve kuvvet ile hakk ve hürriyet" dörtlüsünü yerleştirirseniz.. ki bu günlük dilin düz yazısıyla değil YBA in mutfağı olan AD de yapacaksınız.. artık bundan sonra ad'ı anlamak için ad'dan başka yol yok diyemem.. yani İSMİ anlamak için ANALİTİK DÜZLEM'den başka bir yöntem yoktur.. çünkü var DIR ve yok TUR demek hoşuma gitmiyor. Ancak AYDIN adı verilen müdakkik kimselerinde var sayma ve yok sanma dan başka bilgimizin bulunmadığını da anlamaları gerekiyor. Dünya.. dil.. din.. insan.. Tanrı.. kavramlarını mücmel bir surette ve mukallid bir şekilde bilip, anlayıp yaşayabiliriz. Ancak gelecekte bu kesinlikle işe yaramayacaktır.. kuşkulu ve kesin arasında bir ölçütü bulunmayanlarda akibetlerine kalacaklardır. Anlatamayan ben ve anlamayan sizler ayrı ayrı hesabını vereceğiz. Çünkü anlatamamanın da ve anlamamanın da bir NEDENİ bulunur ve bunu aramak ve bulmak ise benim ve sizin üzerine düşün bir yüktür. Saygılarımla.


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 02-Şubat-2024 Saat 10:52


14 tablodan sonra ikna (kandırma) ve isbat (saptama) ile olan anlama (iman) ve açıklama (ilim) i ortaya çıkardık.


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 02-Şubat-2024 Saat 10:59


imkandan şüphe edilir mi ?

İmkandan vucuda ve vucuddun vucuba geçtiğinde..
kati ve takribi arasında salınırsın.
sıdk ve süphe arasında da sallanırsın.
ilim ve iman arasında titrediğin gibi..
Tüm bu dalgalanmaların içinde sana düşen canlı öğrenme ve diri düşünme ile istikrarla istikametini sürdürmendir.

Saygılarımla.
osmanziya


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 02-Şubat-2024 Saat 14:26


Kuramı geliştirdik.. tarassut altında tarabbus bulunuyor.. tarabbusun altında tarassuh (rasahat) olabiliyor.. tasdikin altında tasavvur ve tasavvur altında da tarif oluyor.


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 02-Şubat-2024 Saat 14:37


Kuramı geliştirmeyi sürdürüyoruz.. yakin gitti İFADE geldi.. tefsir gitti İBARE geldi.. çünkü TESFİR yerine TABİR demeyi uygun görmedik.. daha önce iki kere TEMSİL kullanmıştır.. onu kaldırırken buna eriştik.. bunu kaldırırken ona ulaştık. YBA anlatım aygıtı ile çalışmak öyle kolay ki kitabı değiştirmeden bir tümcenin ve sözcüğün yerine değiştirebiliyorsunuz.


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 02-Şubat-2024 Saat 14:53



On yıldır anlatmaya çalıştığımız az-çok anlatma becerisi.. var sayma ve yok sanma YETİSİ ve hiçleme (hiç yok) ve hepleme (Hep var) YETKİSİNİ göstermiş olduk. Böylece kelimeler gittiler, yerlerine oturdular.. tabi mülk sahibi olarak değil.. kiracı olarak.


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 04-Şubat-2024 Saat 01:26


KENDİNİ TANIMA

Kendini tanıma..
İnsanı tanım
Benini tanıma
Bedenini tanıma
Beynini tanıma

Gibi alt başlıkların hepsini gösterek bir üst başlık bulabilir miyiz ?

Kırka yakın dosyanın sonucunu yukarıya yükledim.
Ayrıntılarda burada:


uploads/20240204_012554_CIHET.zip - 20240204_012554_CIHET.zip

BİLGİ KAYNAKLARI çalışması oldukuça ilgi çekti.. kısa zamanda 177 tıklamaya ulaştı.. Bakara 177 yi incelemenizi öneririm..

Amerika saldırıya başladı.. daha doğrusu serbest atışa.. ancak milletin gördüğü başka devletlerin gördüğü başka.. milletler amerika ve israili görüyor.. devletler şirketleri görüyor.. biz de insanı görüyoruz.. insanın bilgi kaynaklarından haberi bulunmuyorsa.. insanın bir yanını ve bedenini teşekkül ettiren milletler ve kültürler.. bir yanını ve beynini tasavvur ettiren devletler ve medeniyetler.. dahi ne yaptıklarını bilmezler.

Körü körüne düşünür ve boşu boşuna savaşır.. biz bunu mehdi ve deccal savaşı olarak görenler tarafındanız.. ancak yol gösteren MEHDİ ile acele eden DECCAL öyle dincilerin sandığı gibi KİŞİ değildir. Malum sıradan halk kişilerden öte çıkamaz. İkinci katmandakiler OLAYLARI değerlendirir.. yani hangi ekonomik ve politik hareket askeri bir harekete yol açar onu hesaplar. Ona göre ticari ve siyasi çıkarını ve yararını ayarlar. Üçüncü tabakada fikirler üzerinde rota çizenler bulunur. Olayların insanı götürdüğü yer neresidir bunun olgularını anlamaya çalışır. İşte burada yol gösteren ve acele eden kişilerin halkı etkileyici ve yönlendirişi söz konusu olur.

Bunlar beşeriyetin yapısından çıkan medeniyetin tarlası bulunan.. ticaret ve siyaseti hangi yöne evrildiğini ayırt ederler.. kültürün tabanı olan.. bilim ve hukukla.. yapılandırdığının farkındadırlar. Güçleri kadar sorumlulukları ve yetkileri kadar yükümlülüklerinin de bilincindedirler. Yön vermekte kriterleri   ve öne almakta ölçütleri bir birinden ayrı olduğundan birlikte uzlaşmaları söz konusu olmasa bile BARIŞI korumakta bir dengeyi tutturmanın gerektiğini yakinen bilirler.

Halk acıdan etkilenir.. kişisel tepkiler verir.. olayları çıkarlarına göre değerlendirir.. ancak olgular hakkındaki düşünceler farklı olduğundan karar vermek yerinde bulunanlar bir karar verir.. Hamas'ın askeri kanadı sivil kanadından habersiz israile saldırır.. Amerika'nın başı ben kararı kendim verdim deyip ıraka ve suriyeye saldırır. Ancak sonuçlar ne olur.. bunları hep beraber görüyoruz. Zaten biz sebeblerden fazla haberimiz bulunmaz hep sonuçları görürüz.. ya da neticelere bakarak nedenlerini öğrenemeyiz.. ya da hangi sebebin hangi neticeye ortaya koyduğunu anlamak için sebeblerin kılcalı ve neticelerin ayrıntısı hakkında yeteri ve gereği kadar bilgimizin olması lazım gelir ki bu da mümkün olmaz.. ancak bizden sonraki tarihi bilgileri ve sosyal verileri inceledikleri zaman olayın mahiyet ortaya çıkar.

Biz sizi erişemeyeceğiniz bu bilgiler ve verilerden çok insana ve kendinize ve beninize ve bedeninize ve beyninize ilişkin BİLGİLER ile sizin için daha sağlam aydınlık ve sağlıklı ışık vermek istedim.

Saygılarımla

Osmanziya 04.02.2024 01:52   


Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 16-Şubat-2024 Saat 01:05
https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2221&PID=3457#3457

bu linkte çalışmaları genişlettik..

İşaretten önce alamet..
delalettin önce emaret..
bulunur..
nazarın ötesi zann..
basarın ötesi ise tahmin..
olur...

İşte ilmimizin sınırları.



Öncülük nedir ?
Başkalarına anlatabildiğin anlayabildikleri kadardır.. denilir.
Bu şu demektir mütekellim muhatabın üstündü olmalıdır. Bu öğretmen ve öğrenci yani muallim ve talebe arasında geçerli bir kuraldır. Ya da yazar ve okuyucuları arasında yürütülen bir ilişkidir. Bu mütekellimin muhatablarının zihin düzeyini nazara almaları ya da yazarın okuyucu kitlesini göz önünde bulundurması ya da hatibin muhatablarını durumunu bilmesi ve ona göre konuşması YANLIŞ bir durum değildir. Ancak öğretmen ve öğrenci değil de ÖĞRETİCİ ve ÖĞRENİCİ söz konusu olduğunda.. ortada uzun yıllar boyuncu deneme ve yayınma yoluyla oluşmuş bir MÜFREDAT bulunmaz. Çünkü öğretmen ve öğrenici müfredat denilen bir ARAYÜZ üzerinden ilişki kurarlar. Oysa öğretici ve öğrenici arasında böyle bir şey henuz oluşmamıştır. Oluştuğu zamanda zaten ortada öğretici ve öğrenici kalmaz. Çünkü öğretmen ve ögrenici BİLİNEN konular öğrenir ve öğretir.. öğretici ve öğrenici ise BİLİNMEYEN konuları öğretir ve öğrenir. Aslında öğretici ve öğrenici bir arada bulunmaz. Öğrenicilerin birisi bir süre sonra ögretici olarak öğretmenliğin ve öğrenciliğin kapasını açar.

Şurası açık ki bu fakir bu güne kadar ÖĞRETİCİ olamadı.. çünkü kendi gibi ÖĞRENİCİLERİ aradı.. bulamadı.. hâlâ da arıyor.. düşünenleri arıyorum çünkü arayanları düşünüyorum derken.. yeni bir ÇIĞIR açıyordu.. önder değildi.. belki öncü de değildi.. çünkü öncü dediklerinin aslında yarışmacı olduklarını daha yeni öğrendi.. bir sınav içinde bulunanlar genelde öğretmen ve öğrencilerdir.. oysa öğreniciler bu sınavı bitirmiş ve YARIŞ kulvarına girmişlerdir ve bunun içinde adları MUSABIK.. sabikundur.. ehli şimal ve ehli yemin ötesinde.. dünya ve ehli ahiret.. üstünde.. geçmişte ve gelecekte sayıları az olan VAKIA suresinden bahsedilen üçlü bir ayırımda sözü edilen başlatıcı bir YENİLİK ve girişimci bir ÖZGÜNLÜK.. içinde bulunanlardır.. desem kendimi övmüş görünüyorum.. belki.. ama buna karşıda derim;
Ben anlattıklarımdan sorumluyum.. anladıklarınızdan değil.
Sayılarımla.
Osmanziya 15.02.2024






bu yalından




şu karmaşığa geldik



Buradan de GENIŞLEYEN ILME GELDIK:






dosyaları yani tabloları da burada:

uploads/20240216_010536_GENISLEYEN_ILIM.zip - 20240216_010536_GENISLEYEN_ILIM.zip



Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03 - http://www.webwizforums.com
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide - http://www.webwizguide.info