İskenderiye Kutuphanesi
Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: Yöntem Bilim
Forum Adı: Yöntembilim
Forum Tanımlaması: Yöntembilim Üzerine Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2932
Tarih: 17-Aralık-2025 Saat 11:32 Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com
Konu: İskenderiye Kutuphanesi
Mesajı Yazan: osmanziya
Konu: İskenderiye Kutuphanesi
Mesaj Tarihi: 15-Aralık-2025 Saat 01:42
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0skenderiye_K%C3%BCt%C3%BCphanesi
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Başlığın diğer anlamları için İskenderiye kütüphanesi (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.
İskenderiye Kütüphanesi
İskenderiye Kütüphanesi'nin Alman sanatçı O. Von Corven tarafından, kısmen o dönemde mevcut olan arkeolojik kanıtlara dayanarak yapılan on dokuzuncu yüzyıl sanatsal çizimi[1]
Harita
Wikimedia | © OpenStreetMap
Ülke Ptolemaios Krallığı
Tür Ulusal kütüphane
Kuruluş Muhtemelen II. Ptolemaios döneminde (MÖ 285–246)[2][3]
Konum İskenderiye, Mısır
Şubesi İskenderiye Müzesi
Koleksiyon
Toplanan öğeler Her türlü yazılı eser[4][5]
Boyut Tahminler değişmektedir; 40.000 ila 400.000 parşömen arasında,[6] kabaca 100.000 kitaba eşdeğer[7]
Diğer bilgiler
Kadro En yoğun döneminde 100'den fazla bilgini istihdam ettiği tahmin ediliyor.[8][9]
Büyük İskenderiye Kütüphanesi, Antik Dünya'nın en büyük ve en önemli kütüphanelerinden biri. Kütüphane, Müzler'e, sanatın dokuz tanrıçasına adanmış daha geniş bir araştırma enstitüsü olan İskenderiye Müzesi'nin bir parçasıydı.[10] İskenderiye'de evrensel bir kütüphane kurma fikri, oraya sürgün edilen Atinalı devlet adamı Faleronlu Demetrios tarafından, I. Ptolemaios Soter'e önerilmiş olabilir. I. Ptolemaios, kütüphane için planlar yapmış olsa da, kütüphane muhtemelen oğlu II. Ptolemaios döneminde inşa edilmiştir. Kütüphane, Ptolemaios krallarının kitap satın alma konusundaki agresif ve kararlı tutumu nedeniyle, kısa sürede çok sayıda papirüs ve parşömen kütüphaneye eklenmiştir. Belirli bir dönemde tam olarak kaç parşömenin bulunduğu bilinmemekle birlikte, tahminler kütüphanenin en parlak döneminde 40.000 ila 400.000 arasında değişmektedir.
Tarihçe
İskenderiye şehri MÖ 332 yılında, Makedonyalı Büyük İskender tarafından kuruldu. Onun ölümüyle imparatorluğun dağılışı sonunda kumandanlarından Lagus'un oğlu Ptolemaios I Soter'in eline geçti. O da Mısır'da krallığını ilan etti. Mısır'da 300 yıl devam eden bu hanedanın ilk hükümdarı olup, 323 yılında 24 yaşında iken 24 yıl hüküm sürmüştür. Savaşı sevmeyen Ptolemaios, hiçbir zaman ülkesinin sınırlarını genişletmek hevesine kapılmadı. Bilim ve edebiyata düşkünlüğüyle, Mısırlıların gelenek ve göreneklerini; akabinde dinlerini de benimseyerek halkın sevgisini kazandı. Eski kanunları, dini törenleri muhafaza etmekle kalmayıp, Antik Mısır hükümdarlarının lakabı olan Firavun unvanını aldı ve onları taklit ederek öz kız kardeşiyle evlendi.[kaynak belirtilmeli]
Bu yeni devletin merkezi İskenderiye şehriydi. Yeni firavun burayı baştan başa onarıp genişleterek o devrin en meşhur başkenti haline getirdi. Burada meydana getirdiği en önemli eser ise müze ve buna bağlı olan kütüphane idi. Kurulması için saray civarında güzel bir yer seçildi. Müzede o devirde bilinen bütün ülkelerdeki hayvan ve bitkilerin bir örneği vardı. Ayrıca botanik bahçesi ve bir rasathane bulunuyordu. Otopsi yoluyla insan vücudunun incelenmesi için bir anatomi salonu açılmıştı. Bu bilim sitesinde fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat ve fizyoloji bilgileri için evler yapılmıştı.
İskenderiye Kütüphanesi 900.000 el yazmasıyla Antikçağın en büyük dermesine sahip bir kütüphanesiydi. Kütüphanede büyük bir çalışan kadrosu da görev yapıyordu. Eserlerin papirüslere yazılarak rulo şeklinde saklandığı belirtilmektedir. Kral tarafından desteklenen bu kütüphane yayınevi işlevini de görüyordu. Kütüphane büyük bilim insanlarına da ev sahipliği yapmıştır. Matematik bilgini Öklides, mekanik bilimci Arkhimedes, tıp bilimci Herofilos, gök bilimci Eratosthenes, Batlamyus gibi isimler bu kütüphanede çalışmışlardır.
Müzenin en önemli bölümü kütüphanesiydi. Kütüphanenin müdürü, bulabileceği her yazılı eseri alma yetkisine sahipti. Mısır'a giren her kitabın buraya götürülmesi mecburiyeti vardı. Kitabın burada bir nüshası çıkarılıp sahibine verilir, kitabın aslı ise kütüphanede kalırdı. Bir taraftan da yurt dışına gönderilen memurlar, başka ülkelerde buldukları kitapları satın alıp getirirlerdi. Böylece, o zamana kadar birçok bilime ait dağınık halde ve kaybolmaya mahkûm durumda olan eserler emin bir yerde toplanmış oldu.
Kütüphanenin yakılışı
Genel kanı bu kütüphanenin, çıkan çeşitli fanatik görüşler nedeniyle, antik Pagan tapınakları ve yapıların imhası sırasında Hristiyanlar tarafından yakıldığı yönündedir.
Bu görüşe göre 391 yılında Doğu Roma'nın Mısır Valisi Theophilos, İskenderiye'de Mısır'ın eski din mensuplarına ait Osiris tapınağında olan bir arsayı, kilise inşa edilmesi için Hristiyanlara verdi. Burada yapılacak kilisenin temel kazıları sırasında üzerinde eski dine ait yazılar bulunan bir taş çıktı. Hristiyanlar bunu bir alay konusu yaptılar. Bu olay şehirde oldukça kalabalık halde bulunan Pagan inancına mensup olanları kızdırdı ve sonunda İskenderiye'de dini bir ayaklanma çıktı. İki taraf çarpıştı, insanlar kitle halinde kılıçtan geçirildi. İskenderiye Kütüphanesi'nin olduğu bölge yerle bir edildi. İmparator I. Theodosius, valiye başka büyük şehirlere göre eski dinin İskenderiye'de hala neden bu kadar canlı olarak devam ettiğini sorunca, buna sebep olarak İskenderiye Kütüphanesi'nin eski putperestlik kültürünü devam ettiren kitaplarını ileri sürdü. İmparator, bunun üzerine hepsinin yok edilmesini emretti. İskenderiye Kütüphanesi'ndeki tüm eserler şehrin hamamlarına dağıtılarak yaktırıldı ve böylece insanlık tarihinin bu bilim ve kültür hazinesi yok oldu.[11] Hristiyanlıktan sonra, Romalıların Mısır vâlisi Theophilos, 391 yılında bu kütüphanenin bulunduğu yerde bir kilise yaptırmak istedi. Hafriyat sırasında burada eski Mısırlılara ait bir mabed taşı bulundu. Bu vesileyle Hristiyanlarla yerli Mısırlılar arasında patırtı çıktı. Hâdiseler ayaklanmaya dönüştü. Çok insan öldü. Theophilos, asker sevk edip ayaklanmayı bastırdı. Kütüphanenin bulunduğu yeri yakıp yıktı. Kıyıda köşede kalmış eski kitapları hamam külhanlarında yaktırdı. Bernard Lewis konu hakkındaki makalesinde, kütüphanenin Müslümanlar tarafından yok edildiği hikâyesinin doğruluğunu Alfred J. Butler, Victor Chauvin, Paul Casanova ve Eugenio Griffin gibi Batılı bilim insanlarının reddettiğini yazmaktadır.[12]
Kütüphanenin Sezar tarafından, İskenderiye'yi kuşattığı sırada yok edildiği görüşü de çeşitli tarihî eserlerde yer almaktadır. Kütüphanenin varlığını 4. yüzyıla kadar sürdürdüğü bilinmektedir. Sezar'ın kuşatmasında sadece bir bölümünün zarar görmüş veya yıkılmış olduğu da düşünülmektedir.
Yeni kütüphane
Ana madde: Yeni İskenderiye Kütüphanesi
Dosya:Egypt.Alexandria.BibliothecaAlexandrina.01.jpg
2002 yılında tekrar açılan İskenderiye kütüphanesi
Yakılan İskenderiye kütüphanesinin bulunduğu alanda Yeni İskenderiye Kütüphanesi yapılmış ve 2002 yılında hizmete açılmıştır.
Popüler kültürde İskenderiye Kütüphanesi
2009 yapımı Agora filmi İskenderiye Kütüphanesi'nin yok oluşunu anlatmaktadır. İskenderiye Kütüphanesi'nin sonu ile ilgili birçok efsane vardır bunlardan halk arasında en çok inanılan iki tanesi kütüphanedeki kitapların hamamlarda tam 6 ay boyunca yakıldığı, bir diğeri ise kütüphanenin tam 6 ay boyunca yandığıdır. Kütüphanede yapılan bilimsel çalışmalar toplumsal olarak bilim kültürümüzü derinden etkilemiştir. Kütüphanede birçok önemli bilimsel kitapların orijinalleri bulunmaktaydı.
Carl Sagan.. adam tam bir kefere ve butunuyle fecere.. yahudi biliniyor.. ancak ateist ancak ateizmi yahudi dininin müslümanlıkla düşmanlığı nedeniyle .. kitab son bolumune kadar bilgi veriyor ve son bolumünde zehirini sacıyor.
Teizme düşman ATEIST.. ateizme düşman TEIST..
dogal ve normal bir durum degil..
cennete kavuşmak için dunyayi cehenneme çeviren.. ateistlerin ve teistlerin.. dunyada ve ahirette yaşama HAKKININ bulunmadigini düşünuyorum.. buna rağmen dunyada yaşayabiliyorlarsa.. bu geçici savaş ve barıs icindeki kalici olan sinav ve yarışlarindan dolayidir.
Bizler dili mecburen ana ve babamizdan ogreniyoruz fakat dini babamiz veya hocamizdan oğrenmemeliyiz. Verilen imkan ve firsati biz kendimiz işlemeli..
Bunun için firsat cinne ve beşere INSAN'i bulma imkani verilmış ve insanlikla yaptıği bu binada ISLAM kapisini açma firsati açilmiş..
------------- usul esasa mukaddemdir
|
Cevaplar:
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 17-Aralık-2025 Saat 00:36
Urfalı meşhur felsefe profesörü Ahmet Arslan hocanın "Türk'ün Felsefeyle İmtihanı" başlıklı konuşmasını dinledim bugün diye başlayan ŞAHİN DOĞAN Hocamın yazısı:
Konuşmanın linkini birkaç gün önce atmıştı bana, sağolsun. Dinleyip bir değerlendirme yazısı yazabileceğimi söyledim. Konuşmanın özetini maddeler halinde mümkünse kendi yorumlarımı katmadan sıralayabildim ancak. Değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum. Buyrun:
1-Felsefenin mucidi Yunanlılar.
2-Daha doğrusu aklın mucidi Yunanlılar. Dolayısıyla düşünmenin mucidi Yunanlılar.
3-Sevdiğim iki kişi var: Aristo ve İbn-i Haldun.
4-Türk derken kastım bütün Ortadoğu halkları.
5-Ben felsefe tarihçi değilim, İslam felsefesi tarihçisiyim.
6-Felsefe tarihindeki rolümüz kendimiz gibi az.
7-Felsefeyle ilk tanışmamız orta çağda başlar.
8-İbn-i Sina, Farabi, İbni Rüşt gibi filozoflar için Türk, Kürt, Fars nitelemesi çocukça şeyler. Çünkü hepsi kendini İslam medeniyeti mensubu olarak tarif eder.
9-Halide Edip Adıvar'ın Türk'ün Ateşle İmtihanı ve Ateşten Gömlek çok güzel eserler. Özellikle benzetme bakımından. Felsefe bizim için ateşten gömlek.
10-Dört yüz yıllık parlak bir dönem var. Sonra duraklama, kötürümleşme ve nihayet çökme
11-Batıyla iki karşılaşmamız var: orta çağdaki karşılaşma ve on dokuzuncu yüzyıldaki karşılaşma. Birincisi felsefî, ikincisi daha çok askeri bir karşılaşma.
12-Açık konuşalım Osmanlı'da ne bilim var, ne felsefe var, ne düşünce var. Hiçbir şey yok.
13-Osmanlı medreselerinde felsefe de yok, bilim de yok, akıl da yok. Ne kadar zorlarsanız zorlayın yok. (Bu maddeyi okurken İhsan Fazlıoğlu hoca geldi aklıma)
14-Batıyla, bilimle gerçek anlamda tanışma cumhuriyetle başlıyor.
15-Cumhuriyet fen diyor, bilim diyor, laiklik diyor, diyanet diyor ama felsefe demiyor.
16-Atatürk'ün en çok okuduğu ve çevresine tavsiye ettiği kitaplar Jean-Jacques Rousseau, Montesquieu, Voltaire. Çünkü yeni kurduğu cumhuriyet için en uygun malzeme bunlarda var.
17-Felsefeye bir ömür verilmez. Felsefe profesyonel olarak yapılacak bir şey değil. Bundan önce acilen yapılması gereken şeyler var: teknoloji, bilim (Bu madde hocanın katıldığı fikir değil, ismini şimdilik hatırlayamadığım birinden yaptığı bir alıntı.)
18-Bizler şarih bir medeniyetiz, icat eden bir medeniyet değil. Şerh ettiğimiz şeyler tamamen Yunan malzemesi.
19-Hasılı biz hiçbir zaman felsefeyle tanışmadık, felsefeyi tanımadık, felsefeyi sevmedik.
(Şahin DOĞAN, Ocak/2023)
Bu gün Şahin DOĞAN Hoca'nın Dinnur YAŞAR'ın "Teşekkür ederim."ine "Rica ederim Hocam" iletisini alınca zamanla değeri geçmeyen bu yazıyı buraya aldım ve görüşlerimi burada belirteceğim.. İnşaallah.
osmanziya 17.12.2025
------------- usul esasa mukaddemdir
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 17-Aralık-2025 Saat 00:42
FACE DE
ANKARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MEZUNLARI gurubun
Aydın Toraman
Cengiz ÖKSÜZ tarafından aktarılan , Sinan MEYDANIN 2012 TARİHLİ yazısını paylaşmış..
Yani ortada iki RİVAYET bulunuyor ve benimkiyle üçüncü oluyor:
"ATATÜRK DÖNEMİNDE 'KEMALİZM' YOKTU" YALANI VE ATATÜRKÇÜLÜĞÜN İCADI
Prof. Dr. Sinan Meydan
Cehaletle İhanet Arasında Bir Kavram Kargaşası
20. yüzyılın en etkili asker ve devlet adamlarından biri hiç şüphesiz Atatürk’tür. Atatürk, 1911-1922 yılları arasında aralıksız 11 yıl savaşmış, neyi var neyi yok bu savaşlarda kaybetmiş bir ulusu önce emperyalizmin, sonra da bağnazlığın ve geri kalmışlığın her türlü baskısından kurtarmıştır.
Atatürk’ün ulusal kurtuluş mücadelesi ve bu mücadele sırasındaki stratejileri hiç şüphesiz derin bir aklın ürünüdür. İşte bu akılla şekillen Türk devrimi, Atatürk’ün adından dolayı KEMALİZM olarak adlandırılmıştır.
En yaygın Cumhuriyet tarihi yalanlarından biri, Atatürk’ün sağlığında 'Kemalizm' kavramının kullanılmadığı biçimindedir. Örneğin Hasan Celal Güzel' in bir yazısının başlığı,
"Atatürk Kemalist Değildi "şeklindedir. Güzel bu "iddialı" yazısında "Sevgili okuyucular, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Kemal ATATÜRK, kendi adına atfen uydurulmuş suni bir doktrin olan 'Kemalizm'e karşıydı.(...)Efendim, 'Kemalizm', Atatürk döneminin değil, özellikle O’nun vefatından sonra kendi tahakkümlerini ve çıkarlarını gözeten 'Tek Parti Ekibi'nin üretimi olup, Atatürk İlke ve Devrimleri ile CHP’yi özdeşleştirerek Atatürk’ün düşüncelerini dogmatik ve dar kalıplarda dondurmasıyla ortaya çıkarılmıştır.. ." demiştir. Ne derin analizler ama!!! Oysaki, bırakın Kemalizm kavramının Atatürk döneminde kullanılmadığı yalanını, Atatürk sağlığında “Kemalizm’i”, Türkçe “kale” anlamında KAMALİZM olarak bizzat kullanmıştır.
Atatürk, Cumhuriyeti emanet ettiği gençlere tarihlerini doğru bir şekilde öğretmek için bazı bölümlerini bizzat kaleme aldığı dört ciltlik lise tarih kitaplarında da “Kemalizm” kavramına yer vermiştir. İlk baskısı 1932, ikinci baskısı 1933’te yapılan
"ATATÜRK DÖNEMİNDE 'KEMALİZM' YOKTU" YALANI VE ATATÜRKÇÜLÜĞÜN İCADI
bu kitapların 4.cildinde Atatürk’ün altı ilkesi açıklandıktan sonra şöyle bir değerlendirme yapılmıştır: “ İşte yabancı yazarların Büyük Millet Reisi’nin adıyla ilişkili olarak Kemalizm dedikleri Türk devrim hareketinin temel prensipleri bunlardır. Bu prensiplere dayanan devlet sistemi Türk milletinin tarihine, ihtiyacına, toplumsal bünyesine ve ülküsüne en uygun olduğu kadar, bütün dünyadaki sistemler içinde de en sağlam ve en mükemmel olandır. ”
Ünlü Türkçülerden Tekinalp (Moiz Kohen) , 1936 yılında Atatürk’ü ve Türk devrimini anlatan “ Kemalizm ” adlı bir kitap yazmıştır. Tekinalp kitabında Türk devriminden “ Kemalist devrim ” diye söz etmiştir: “ Kemalist devrimin kesin bir gelişime kavuşmasını ve rejimin tam anlamıyla yerleşmesini beklemek gerekiyordu. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1935 Mayısı’nda Ankara’da toplanan dördüncü kongresi dolayısıyla bunun gerçekleştiğini görmek olanağına erdik. Partinin en yetkili yöneticileri, Kemalist devrimin artık en tmel amacına ermiş bulunduğunu ve bundan sonra genel çizgileri artık bütünüyle ve kesin biçimde saptanan yükselişlerle dolu yolda ilerlemekten başka yapılacak bir şey kalmadığını, bu nedenle resmen açıkladılar. Gerçekten de geriye Kemalist rejimin şimdiye değin oluşturduğu yapıtlara bir göz atacak olursak, rejimin gerçek yüzünü, olayların, gerçekleştirilen yapıtların ve elde edilen sonuçların aydınlığı altında kolayca görür ve kavrarız. ” 1936 yılında yayınlanan bu kitabı Atatürk’ün okumadığı veya en azından bu kitaptan haberdar olmadığı düşünülemez.
Atatürk’ün en çok inanıp güvendiği kişilerden biri olan Mahmut Esat Bozkurt, ilk defa 1937’de basılan “
Atatürk İhtilali”adlı kitabının “ ek:15 ” adlı bölümünde “ Kemalizm ”den söz ederek, Kemalizm’i diğer akımlarla karşılaştırmıştır: “ Kemalizm, Kemalizm ve Komünizm Arasında Ayrılık, Kemalizm ve Milli Sosaylizmin Ayrıldıkları, Birleştirkleri Noktalar, Kemalizm ve Faşizmin Ayrıldıkları Noktalar, Kominizmin Aksak Tarafları… ” Mahmut Esat Bozkurt, dünyadaki bütün doktrinlerin en güzel yanları alınarak Kemalizm Doktrini’nin yaratıldığını belirtmiştir. “Kemalizm” kavramı, 9 Mayıs 1935’te toplanan CHP dördüncü genel kongresi programında da şu şekilde yer almıştır: “ Yalnız birkaç yıl içinde değil, geleceği de kapsayan tasarılarımızın ana hatları burada toplu olarak yazılmıştır. Partinin güttüğü bu esaslar Kamalizm prensipleridir.” Görüldüğü gibi yeni rejim, açıkça “Kemalizm
"ATATÜRK DÖNEMİNDE 'KEMALİZM' YOKTU" YALANI VE ATATÜRKÇÜLÜĞÜN İCADI” olarak adlandırılmıştır. Kemalizm, böylece Türk ulusunun geleceğine egemen olan bir ideoloji durumuna gelmiştir.
Atatürk’ün kendi el yazısıyla 1937’de yazdığı ve “CHP 1939 Program Çalışmaları” başlığıyla yayınlanan bir belgede, “…1935 Kurultayınca saptanan fikirler de bu programa alınmıştır. Partinin güttüğü bütün bu esaslar ‘Kemalizm Prensipleridir ’…” ifadesi yer almaktadır.
Kemalizm kavramı Atatürk döneminde çok yaygın olarak kullanılan bir kavramdır. Sadece Atatürk ve Atatürk’ün yakın çevresindekiler, gazeteciler, yazarlar değil, milletvekilleri de sıkça Kemalizm kavramını kullanmışlardır. Örneğin 1931 yılındaki Meclis oturumlarından birinde Deni zli Mebusu Mazhar Müfit Bey (Kansu), demokrasiyi anlamada ‘ Kemalizm Okulu ’nun çocukları olduklarını, demokrasiyi memleketi mutluluğa ve vatandaşı esenliğe götüren ‘ Kemalizm Demokrasisi’ olarak tanıdıklarını, Kemalizm basın özgürlüğünü kutsallaştırmakla beraber basın yoluyla vatandaşların öteki haklarına saldırmasını da hoş görmediğini… belirtmiştir. 1936’da CHP Genel Sekreteri Recep Peker, görevden ayrılırken yayınladığı bildiride, “…Hepi miz için en büyük şeref son nefese kadar Kemalizm eserinin sadık hizmetçisi kalmaktır…” demiştir.
Celal Bayar, 1 Kasım 1937 tarihli Meclis konuşmasında birkaç yerde “Kemalist Rejim” ifadesini kullanmıştır: “
Kemalist rejim, mülkiyeti, kişisel çalışmayı, çalışma değerini ekonomik politikasının esası olarak almaktadır.
Kemalist rejim ekonomiyi bir teknik diye kabul etmektedir. Fakat Kemalist rejim ulusal çıkara uymayan sürekli bir kişisel çıkarı da kabul etmemektedir ve etmeyecektir… Kemalist rejim karakteri yapıcı ve yaptırıcı olmaktır. ”
1930’larda Nuri Genç, Hatay’da “Kemalist Hatay” adlı bir gazete çıkarmıştır.
"ATATÜRK DÖNEMİNDE 'KEMALİZM' YOKTU" YALANI VE ATATÜRKÇÜLÜĞÜN İCADI
Görüldüğü gibi Atatürk döneminde hem Atatürk, hem de başkaları KEMALİZM kavramını kullanmıştır.
Atatürk’ün ölümünün hemen ardından Kasım 1938’de yapılan ilk Meclis toplantısında birçok milletvekili Atatürk’ten ve eserinden söz ederken “Kemalizm” kavramını kullanmıştır. Örneğin, Konya Milletvekili Fuat Gökbudak, “…
İki Mustafa Kemal vardır. Biri herkes gibi vücudu olan bir Mustafa Kemal’dir. Öbürü Türk tarihini sonsuzluğa kadar sürdürecek olan ‘ Kemalizm’in Mustafa Kemali’ dir.
Kemalizm yolu , hasta ve yenik uluslara can veren bir hayat suyudur… ” sözleriyle aynı zamanda Kemalizm’in en güzel tanımlarından birini yapmıştır.
Aynı toplantıda Kütahya Milletvekili Neşit Hakkı Uluğ, Kemalizm’den, “…Halk topluluklarını kölelikten kurtaran, şeref ve haysiyete ve erdeme dayanan Cumhuriyet ile Doğu dünyasında vicdanların özgürlüklerine ve özgür düşüncelere dayanan Kemalizm , sonsuzluğa kadar yaşayacaktır …” diye söz etmiştir.
Eskişehir Milletvekili İstimat Özdamar ise,“… Yaşasın Türklük, yaşasın Kemalizm ideali.” demiştir.
Aynı toplantıda Celal Bayar bu sefer “Kemalizm”den şöyle söz etmiştir: “…Milletimiz on beş yıldan beri denenen Kemalizm rejiminin kendisine verdiği huzur ve sessizlik içerisinde çalışmak ve kuvvetlenmek istiyor. Ulusal sınırları içinde mutlu olmak isteğindedir …”
Bütün bu örneklerden de açıkça görüldüğü gibi 1930’lu yıllarda genç Cumhuriyet rejiminin adı “ Kemalist rejim ”dir.
Peki Ama Kemalizm Nedir?
Kemalizm, Türk devrimidir. Tam bağımsızlıktır. Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Laiklik,
"ATATÜRK DÖNEMİNDE 'KEMALİZM' YOKTU" YALANI VE ATATÜRKÇÜLÜĞÜN İCADI
Devletçilik, Halkçılık ve Devrimciliktir. Akıl ve bilim ilkeleri doğrultusunda çağdaşlaşmaktır. Kendi tarihinden beslenmek, kendi diline sahip çıkmaktır. İnsan sevgisi, doğa dostluğu ve barış severliktir. Ulusal kültürle evrensel uygarlığa katkı sunabilmektir.
Atatürk'ün ifadesiyle, "Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme başkaldırabilmektir " Kemalizm...
Kemalizm tabiri ilk olarak Kurtuluş Savaşı yıllarında İngiltere ve Fransa gibi emperyalist ülkeler tarafından kullanılmıştır. 1918’den itibaren Anadolu’yu işgal eden İngiltere ve Fransa, Anadolu’da MUSTAFA KEMAL önderliğinde gelişen Türk Kurtuluş Savaşı’ndan “Kemalist hareket”, bu harekette Mustafa Kemal’in yanında yer alanlardan da “Kemalistler ” olarak söz etmiştir.
Bu bakımdan KEMALİZM, her şeyden önce antiemperyalistleri, ulusal direnişçileri anlatan bir kavramdır. Bu nedenle “Kemalist olmak”, her şeyden önce antiemperyalist ve tam bağımsızlıktan yana olmak demektir.
Örneğin aşağıdaki fotoğrafta Kurtuluş Savaşı sırasında İzmit’te İngilizler tarafından kurşuna dizilen bir Müslüman Türk görülmektedir. Bu fotoğrafın arkasında İngilizce aynen şu cümle yazılıdır: "Execution of a Kemalist Turk at İzmid" yani "İzmit'te bir Kemalist Türk'ün idamı"
"ATATÜRK DÖNEMİNDE 'KEMALİZM' YOKTU" YALANI VE ATATÜRKÇÜLÜĞÜN İCADI
Kemalizm Yerine Atatürkçülük Nasıl İcat Edildi?
“Kemalizm” kavramı birilerini hep rahatsız etmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci emperyalistleri ve işbirlikçi İstanbul hükümetlerini, Kurtuluş Savaşı sonrasında gerici, yobaz Cumhuriyet düşmanlarını, bugün ise karşı devrimci II. Cumhuriyetçileri korkutan bir kavramdır Kemalizm.
Atilla İlhan bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: “Onlar ‘Kemalist’e özellikle içerliyorlar; çünkü o Atatürkçü’den farklıdır: Adını 20’li yılların (ateş, barut ve kan) emperyalist öfkesinden almıştı. O Müdafaa-i Hukuk mücahididir ki, aynı zamanda ‘Türkçü’ ve ‘antiemperyalist’, ‘Bolşevikler’le de dosttur. Onlara ecnebi ajanslar, ‘Kemalist’ diyor. ‘Kemal’in adamları’ anlamına! ‘Atatürkçü’ deyimi bir kere Gazi Mustafa Kemal Paşa, ‘Atatürk’ olduktan, daha ilginci, ebediyete intikal ettikten sonra ortaya atılmıştır. Daha çok ‘İnönü Cumhuriyeti’nin sosyal ve siyasal tavrına ve tutumuna yakıştırdığı bir ‘etiket’ bu: Antiemperyalizm s geçilmiştir. Türkçülüğün yerini Yunan/Latin söylemi alır. Bolşevik Rusya ile kara gün dostluğu sona eriyor. (…)‘Kemalizm’ ve ‘Kemalist’ kavramları üzerinde spekülasyona kalkışan acemi takımı kimseyi kandıramaz: ‘Kemalist’ aynen Mustafa Kemal Paşa gibi ‘Türkçü’, ‘Antiemperyalist’ ve ‘solcu’dur. ‘Atatürkçü’ ise Batıcı, komprador/kapitalist ve liberaldir (Yoksa kestirmeden Tanzimatçı mı demeliydim?) Anadolu İhtilali’ni yaşamış olanlar ‘Kemalistler’ idi.
Onu ilkel, tek yönlü bir irtica düşmanı laikliğe indirgeyenler ‘Atatürkçü’lerdir. Yani Gazi’nin söylemini de, eylemini de sürekli tahrif eden, unutturan ve yozlaştıranlar …” Gerçekten de “Kemalizm korkusu”, zaman içinde Kemalizm’in yerine yeni bir kavram icat edilmesine yol açmıştır. İlk kez 1954 yılında gündeme gelen bu kavramın adı Atatürkçülük’tür.
"ATATÜRK DÖNEMİNDE 'KEMALİZM' YOKTU" YALANI VE ATATÜRKÇÜLÜĞÜN İCADI
Irkçı bir antikomünist olan Arın Engin, 1954 seçimlerinden önce “Atatürkçülük, Moskofluk ve Türklük Savaşları” ve 1954 seçimlerinden sonra “ Atatürkçülük’te Dil ve Din” adlı kitaplarını yazmıştır. Her iki kitap da Atatürk’ü tipik bir Amerikan propagandasına oturtan kitaplardır. Her iki kitapta da Atatürkçülük, “Antikomünizm” ve “Batılılaşma” olarak tanımlanmıştır.
Atatürk’ün sağlığında hiçbir zaman kullanılmayan “Atatürkçülük” kavramı, 1954’ten itibaren kullanılmaya başlanmış, bu kullanım zaman içinde Kemalistlerce de benimsenmiştir.
Örneğin,
Atatürk’ün partisi CHP, 1954’deki 10. Büyük Kurultay’ında “Kemalizm” yerine “Atatürk Yolu” kavramını kullanmaya karar vermiştir.
Böylece CHP de Kemalizm’den vazgeçmiştir.
Atatürk’ün bir “dogma” haline getirmemeye çalıştığı ve “Kemalizm” diye adlandırdığı sistem, 1954’ten sonra “Atatürkçülük” adı altında dogma haline getirilmiştir. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra bu “dogmalaştırılmış Atatürkçülük” bir de resmi ideoloji haline getirilmiştir. 1980’lerde “Kemalizm” yerine Atatürkçülük, Kemalizm’in en temel özelliği olan “Devrimcilik” yerine de İnkılapçılık kavramları kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye’nin küçük Amerika olma yoluna girdiği Özal döneminde Atatürkçülük, “Batılılaşma”, “serbest piyasa düzeni”, “komünizm düşmanlığı” olarak tanımlanmış, Kemalizm’in “anti emperyalizm”, akıl ve bilim ilkeleri doğrultusunda “çağdaşlaşma” olduğu gerçeği adeta toplumdan gizlenmeye çalışılmıştır. Bu süreçte Kemalizm’den söz eden Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı gibi aydınlar ise öldürülmüştür.
Kemalizm kavramından rahatsız olanların icat ettiği “Atatürkçülük” kavramı, asker-sivil (Kenan Evren-Turgut Özal) 12 Eylülcülerin tasarladıkları Amerikan etkisindeki yeni Türkiye’ye zarar vermeyecek şekilde içi doldurularak okullarda zorunlu “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” dersi olarak okutulmuştur. 1980’lerde Atatürk karşıtlarının yarattığı Atatürk dogmasına, 1990’larda yine Atatürk karşıtları saldırmaya başlamıştır. Gerçek Kemalistler ise bir köşede bu kukla tiyatrosunu seyretmiştir içleri yanarak… Artık bu kukla tiyatrosuna seyirci kalma zamanı çoktan geçmiştir! Artık eyleme geçme, gerçekleri kamuoyuyla paylaşma zamanıdır!...
Atatürk düşüncesine vurulmuş ilk ve en büyük darbe, 50 yıl önce bir kavram operasyonuyla "Kemalizm" yerine "Aatürkçülük" kavramının getirilmesidir. Böylece zaman içinde Türkiye'de Kemalizm!'den Korkan Atatürkçüler ortaya çıkmıştır.
Örneğin bugün ülkemizde Kemalist olmayı "modası geçmiş" bir anlayış sanan Atatürkçü'lerimiz var! Örneğin ünlü sanatçı Metin Akpınar bir konuşmasında, gururla, " Ben bir Atatürkçüyüm
ama Kemalist değilim." diyerek aklınca "Kemalizm'in kötülüklerini" bir bir saymıştır!...
"ATATÜRK DÖNEMİNDE 'KEMALİZM' YOKTU" YALANI VE ATATÜRKÇÜLÜĞÜN İCADI
Gerçek şu ki: ATATÜRK'ÜN SAĞLIĞINDA ATATÜRKÇÜLÜK KAVRAMI YOKTU, KEMALİZM VARDI. Atatürk'ten sonra birileri "tam bağımsızlık", "anti emperyalizm" gibi anlamları olan Kemalizm'den kurtulmak için, " batılılaşma " ve " din karşıtlığı " anlamını yükledikleri Atatürkçülük kavramını icat etmişlerdir. Bu süreçte Kemalizm kavramının içini de "Atatürk'e tapınmak " olarak doldurmuşlardır.
Bu yazımı, "Atatürk Kemalist değildi?" diyen Hasan Celal Güzel'in ve "Ben Kemalist değil, Atatürkçüyüm" diyen Metin Akpınar 'ın şahsında bu konuda kafa karışıklığı yaşayan ve bu kafa karışıklığıyla başkalarına Kemalizm ve Atatürkçülük dersi vermeye kalkan "sözde aydınlarımıza" ithaf ediyorum! Onlardan isteğim, Allah aşkına bu konuları iyice araştırıp öğrenmeden kulaktan dolma bilgilerle ahkam kesmesinler. Böylece hem cehaletlerini göstermemiş, hem de kamuoyunu yanlış yönlendirmemiş olurlar...
Kendinizi KEMALİST veya ATATÜRKÇÜ olarak tanımlayabilirsiniz! Ancak Atatürk'ün izinden yürüdüğünüzü iddia ediyorsanız her şeyden önce "tam bağımsızlıktan yana", "anti emperyalist " ve " akılcı" olmalısınız...
NOT: Yazının kaynaklarına ve dipnotlarına AKL-I KEMAL "Atatürk'ün Akılı Projeleri", C.1 adlı kitabımdan ulaşabilirsiniz.
Sinan MEYDAN, 2 Eylül 2012
Osmanziya 17.12.2025
Şimdi bu yazıya ilişkin görüşlerimi belirteceğim.. ancak okuyanca İnşaallah. Benden önceki iki rivayetçi görüşlerinini açıklamamış lakin nasipse bunu yapacağım.. çünkü bu sitede benim şöyle bir yazım da bulunuyor:
https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=1781
ATATÜRK ve BEDİUZZAMAN
------------- usul esasa mukaddemdir
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 17-Aralık-2025 Saat 01:33
İzmir BUYUK HATAY CAMIIN vitraylari.. bu gün ikindisini burada eda ettim..
Buradaki vitray düzeninin Aşk-ı Sırrı Nur sırrı mı yoksa dikey ve yatay eksenlerin ya da PARALELLERİN sırrı mı ? Daha sonra EŞRAR ile başlayan bir tablo paylaştım sayfamda.. EŞRAR yerine ESRAR dediğindi hem Esrar-ı Şeriatın anlatıldığı Risale-i Nur Külliyatı aklınızı gelir hem de dünyanın ESRAR ŞEBEKESİ tarafından uyutulduğu da.. fakat insanlar artık sadece eskiden olduğu gibi sadece doğal ya da yapay UYUŞTURUCU maddeler tarafından değil Başta PORNO olmak üzere Dijital bağımlılık ve Sosyal Medya bağımlılığı ile de UYUTULUYOR.
Hele bana yani kendime ne dersiniz.. tam 22 yıldır NETTE ve 17 yıldır Face de girmişim çıkamıyorum.. ben "bağımlı" değilsem kimse bağımlı değildir yani.. ancak DELİ olarak niteleyip kendimi MAZUR gösterebilirim.. ya siz ? Sizde mi delisiniz..
Ancak bir deli olarak asıl bizi BAĞIMLI kılan GDDY olduğunu ve bunun da GDD nin varlığını sürdürdüğünü ve bu neden iki yıldan öncedir başlayan FİLİSTİN katliamının bitmediğini ve üstelik dünyanın 3.nükleer savaş tehlikesi ile de uygarlığın kendi kendini yok etmeye çalıştığını belirtmeliyim.. bu gün bitirdiğim KOSMOS kitabında Yahudi ATEİST Carl SAĞAN feryadı figan ediyor.. nükleer savaşla uygarlığı batıracaksınız diye..
Elbette bu söylediklerim hem benim hem sizin bir kulağımızdan giriyor ve öbüründen çıkıyor.. UZAK tehlikeler YAKIN tehlikeler gibi olmaz.. nitekim ÖLÜM belli olmadığı yani UZAK olduğu için o da bizi ırgalamıyor ve azıcık kalbimizi tırmalıyor ve zihnimizi kurcalıyor.
Sonuçta
ESRAR sırr'lar YATAY paraleller
İstemenin Esrarı
EŞRAR şerr'ler DİKEY paraleller
YBA sizi çağırdığı çizgiler.. fakat felsefenin ve dinin ortak olduğu konularda ve alanlarda siz bir türlü G ünlük D ilin D üz Y azıdan kurtulamıyorsunuz.. ben sizi günlük dili bırakım demiyorum ki.. burada elbette günlük dilin mantığını ve bilimsel dilin matematiğini kullanacaksınız.. fakaat.. şayet.. eğer.. maneviyat ve dine ve felsefe ile ilgileniyorsanız.. GDDY sizi sadece medya.. televizyon.. internet.. sosyal medya.. uyuşturucu gibi UYUTMAYI sürdürür. Bu konularda artık ciddi bir arayışı olanın YBA öğrenmeye ve kullanmaya ve yararlanmaya başlayacağı günler gelecek.. siz bu işin öncüsü olunuz.. elinizde fırsat bulunuyorken. Saygılarımla
Osmanziya yontembilim.com 17.12.2025 üçyol izmir 01:31
EŞRAR 》 AHYAR 》 AHRAR 》 EBRAR 》
https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2932&PID=5859#5859
Bu tablo da bu yazı ile birlikte geleceğe yollanmıştır.. siber uzaya yüklenmekle..
------------- usul esasa mukaddemdir
|
|