Feynman
Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: İnsan Bilim
Forum Adı: İnsan Bilim
Forum Tanımlaması: İnsan Bilim Üzerine Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2397
Tarih: 29-Aralık-2024 Saat 13:28 Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com
Konu: Feynman
Mesajı Yazan: osmanziya
Konu: Feynman
Mesaj Tarihi: 19-Temmuz-2024 Saat 21:00
RICHARD FEYNMAN (1912-1988) demiş; "Eğitim asla zeka ile karıştırmayın. Doktora yapabilir ve yine de aptal olabilirsiniz. Bilimciliği ile çok değerli bir fizikçidir.. ilmi iman ile karıştırmayın Feynman gibi ünlü bir fizikçi olabilirsiniz ancak METAFİZİK bulunmuyorsa psik'in köşesine bile giremezsiniz.
Bu kendilerini gibi olmayanlara kafir, sıradan ve gerizekalı diyen müslümanlar ve masonlar ve marksistler aklıma getirdi.
Demek Marksistlerini kendileri gibi MATERYALİST olmayanlara geri zekalı (aptal) demelerinin kökeni Feynman gibi görünüyor.
İnsan nefsiyle kafir, ruhuyla mü'min, aklıyla müşrik ve kalbiyle münafık olabilir. Ancak İNSAN olmaktan asla çıkmaz.
osmanziya yontembilim.com
Richard Feynman, 20. yüzyılın en etkili fizikçilerinden biridir. 11 Mayıs 1918'de doğmuş ve 15 Şubat 1988'de ölmüştür. Feynman, kuantum mekaniği, kuantum elektrodinamiği ve parçacık fiziği alanındaki çalışmalarıyla tanınır. 1965 yılında Julian Schwinger ve Sin-Itiro Tomonaga ile birlikte kuantum elektrodinamiği konusundaki çalışmaları için Nobel Fizik Ödülü'nü kazanmıştır.
Feynman, ayrıca Feynman diyagramları olarak bilinen grafiksel temsil yöntemini geliştirmiştir. Bu diyagramlar, parçacıkların etkileşimlerini ve süreçlerini görselleştirmede devrim yaratmıştır. Aynı zamanda çok etkili bir öğretmen ve popüler bilim yazarı olarak da tanınır. Feynman, karmaşık fizik konularını anlaşılır ve eğlenceli bir şekilde açıklamasıyla ün kazanmıştır.
Onun "Feynman'ın Fizik Dersleri" adlı kitap serisi, fizik eğitimi alanında klasik bir başvuru kaynağıdır. Feynman, Manhattan Projesi'nde de çalışmış ve atom bombası geliştirme sürecinde önemli katkılarda bulunmuştur.
|
Cevaplar:
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 19-Temmuz-2024 Saat 21:09
Aydınlanma yolcuları kendi aydınlıklarını herkesin aydınlığı sanıyorsa karanlığı ışıktan ayırmaları olası değil.. ziya ve zulmet ve nur'dan başka bir dördüncüsü bulunmuyorsa.. yaşam bu üçü arasında döngüden başka bir şey olmayacaktır...
nar ve syr
---ZULUMAT----
srr ve nur
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 19-Temmuz-2024 Saat 21:12
Aydınlanma yolcuları kendi aydınlıklarını herkesin aydınlığı sanıyorsa karanlığı ışıktan ayırmaları olası değil.. ziya ve zulmet ve nur'dan başka bir dördüncüsü bulunmuyorsa.. yaşam bu üçü arasında döngüden başka bir şey olmayacaktır...
nar ve syr
---ZULU(ziya)MAT----
srr ve nur
Kelimelerin SIRRINA tenevvür ve narın SEYRİNE ziya adı verilir.
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 19-Temmuz-2024 Saat 21:14
Düşün Düşün Düşün.. b.tur işin demişler.. fakat bu her türlü düşün/mece ve düşün/ceme için değil..
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 19-Temmuz-2024 Saat 21:19
kelime.. isim.. ilim.. hepsi birbirinin aynısı mı aynası mı bilemiyorum.. ancak her birinin yedi katını biliyorum.. bilmek ise bilene sevgi doğurmuyorsa.. isterse on tane tane KİTAB yazsın.. bir tane MUHATAB bile bulamayacaktır.
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 19-Temmuz-2024 Saat 22:34
Nezih ABDAL demiş:
Herkes kalp de sanıyor ruhu ruh beyinde...
Beyin ruhu düşünmeyi davranışları ve vücudu kontrol ediyor.. Günümüzde mümkün olsa beyin naklî insan ebedî olarak yaşar..
Leyla ÇELİK demiş:
Ruh bedenin tümünde yer alır. Çünkü ruh fiziksel bedeninizi aktife ettiren enerjidir. Vücudundaki nöronlar aracılığıyla vücudunuzda olup bitenleri beyne iletir. Ayriyeten ruh tüm bildiklerini beyinde depolar. Canlı olan her şeyde enerji vardır. Fakat kul olan canlılarda ruh enerjisi diğerlerinden çok farklıdır. Beyin insan öldüğünde çürüyen bir organdır. Ruh öldüğünüzde enerji olarak bedeni terk eder.
Paylaşım için teşekkür ederim.. bu kitab baştan aşağı beyni anlatıyor.. anlatmadığını kitabın kaplarının üstüne yazdım..
Kitap sadece Bioloji ve nöroloji ve genetik hakkında yazıyor.. oysa insan o kadar geniş bir alanı bulunuyor ki.. her şey bioloji ve fizikten ibaret değil psikoloji ve sosyaloji ve linguistik daha var.. ancak sadece kendi özgürlüğünü düşünüp geçici dünya yaşamını isteyenler ve onla yetinenler bu geniş taraflarını göremezler.
İnsanı bütünüyle gösteren bu resimde.. bilimsel anolojinin (temsil, benzetim) ve edebi metaforun (teşbih, benzetme) kökü olan SEMBOLİZMİN.. hayali ve vehmi.. bedeni taşıyan beynin değil bedeni ve beyni taşıyan "ben"in bir ürünüdür.
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 19-Temmuz-2024 Saat 23:38
Siyah Beyaz dedi ki:
3,8 milyar yıl önce evren, 4,5 milyar yıl önce dünya, 3,8 milyar yıl önce canlılık oluştu ve insanlar ise yaklaşık 300 bin yıldır var.
Bu devasa rakamları insan beyninin algılayamaması normal ve bazı insanlar 60 yıllık kısa ömrüyle bu işi çözdüğünü sanarak "EVRİM YOKTUR" diyor.
Evrim, canlı türlerinin zaman içinde genetik değişiklikler geçirmesi ve bu değişikliklerin nesiller boyunca birikerek türlerin çeşitlendiğini inceleyen bir doğa yasasıdır.
Evrimi reddetmekle aşağıdaki yasaları reddetmek birbirinden farksızdır.
Newton'un Hareket Yasaları
Evrensel Çekim Yasası
Termodinamiğin Yasaları
Elektromanyetik Yasalar (Maxwell Denklemleri)
Özel Görelilik
Genel Görelilik
Dalton'un Kısmi Basınç Yasası
Boyle Yasası
Charles Yasası
Avogadro Yasası
Genetik Yasaları (Mendel Kanunları)
Hubble Yasası
Heisenberg Belirsizlik İlkesi
Kuantum Mekaniği
Bu yasaları yok sayıyorsan evrimi de yok sayabilirsin.
Evrim uydurulan bir masal değil, canlıların nasıl oluştuğunu, değiştiğini ve çeşitlendiğini inceleyen bir doğa yasasıdır.
bende dedim:
Hoca kayığa binmiş.. boğazı geçerken.. kayıkçıya oğlum matematik biliyor musun demiş.. hayır Hocam demiş.. hayatının yarısı gitti demiş.. biraz sonra oğlum Türkçe biliyor musun.. hayır.. hayatının yüzde yetmişi gitti demiş.. fizik biliyor musun.. hayır.. hayatının yüzde doksanı gitti.. fırtına çıkmış kayık devrilmiş.. kayıkçı Hoca'ya sormuş.. Hocam yüzme biliyor musun.. hoca hayır demiş.. hayatının hepsi gitti demiş kayıkçı..,
Kuşkusuz bilimler yararlıdır ancak kabir kapısına götürür.. Allah'a ve ahirete imanı yoksa bir kimsenin öğrendiğinin orada da bir faydası bulunmaz. İmanla beraber ilim olupta onlarla beraber başkasının işine yarar hizmetleri olduğunda orada nur ve ışık olarak geleceğini aydınlatırlar.
Diğer taraftan insanları EVRİM ve YARATILIŞ arasına sıkıştırmamak gerekir.. evrim kadar devrim.. yaratılış kadar buyruluşta söz konusu.. evrim ve devrimin DENEYİMİ kadar yaratılış ve buyruluşun DAYATIMI bulunur.. sonra da her DÜRÜLÜŞÜN bir DİRİLİŞİ olur.
sonra siyah beyaz dedi:
Hocam sürekli aynı taktiği kullanıyorsun; temele dini (uhrevi) argümanları yerleştiriyor, üzerine azıcıkta tuz-biber kıvamında bilim ve felsefi terminolojiyi de serperek BOŞ yapıyorsun. Tavsiyem, bunu dini (nurcu) sayfalarda yapman. Buralarda bu iş sırıtıyor.
bende dedim:
Bak yine bilimden edebiyata geçtiniz Hocam.. iki taraflı olmayan daima yarım kalır...
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 20-Temmuz-2024 Saat 02:34
bilim kulubünden Recai ÇAĞLAYAN yazdı..
Mevlana Hâlid-i Bağdâdi Ve
11 boyutlu Evren !!!
“Süper Sicim (String)
Teoremi” İle İlgili 200 Yıl
Önceki Beyanı..
"Her kim, yazılmamış söylendiğinde, onu vakti gelince idrak ederse, “yedi mesani buutun” batındaki sırrının, sebit “yedi” ile sabit olmuş “Kuvve-i Irkiyye” esrarı ilahisine murabbasıyla mazhar olur.”
Bu cümleyi sadeleştirelim:
"Her kim yazılmamış söylendiğinde, zamanı gelince onu kavrarsa,
"Yedi şifreli boyutun” içteki sırrına ait “Yedi ırk Kuvveti”nin ilahi sırrına açıktaki "dört boyutlusu"
ile birlikte ulaşmış olur.
(7 + 4 =11) Boyut
200 Yıl Sonra Ünlü kozmolog, fizikçi Prof. Stephen hawking:
Bing Bang'ın ardından simetri kırılması sonucu bizim evrenimiz uzay-zamanla 4 boyuta hapsedilmiş, diğer 7 boyut ise kıvrılarak saklanmıştır..
4 + 7 = 11 Boyut..
Gerçektede bir kuantın, iplikçik veya sicim halinde “10” ve zar
(membran) halinde “1” adet olmak üzere, toplam “11 boyutlu” olduğu matematiksel olarak olarak ispatlanmıştır..
Açıkta (içinde bulunduğumuz evrende) dört boyut
olduğuna göre, geri kalan yedi boyut, içerde
(tünel içinde) saklı kalmışlardır. Eğer bunların tümü açığa çıkmış olsaydı, biz
11 boyutlu bir evrende bulunacaktık. Böylece, Planck Uzayı, dışa açılmış dört boyutu ve
Hilbert Uzayı, içerde kalmış yedi boyutu
içermektedir. Büyük Patlama’da, dört boyut (üçü mekan, biri zaman) açığa çıkarken, diğer yedi boyut tünelin ardında kalmışlardır. Bunlar, “enfus”unda (kendi nefislerinde), yani Hilbert Uzayı’nda saklı kalmışlardır. Bu nedenle, dört boyut, bize, “sabit murabba”
(dörtlü) olarak gözükürken, diğer yedi boyut, “sabit mesani” (saklı) olarak görünmemektedir..
Halid-i Bağdadinin "11" Düğümlü İbrişimi !!!
Bağdadi’nin hayatta iken kendine ait Kuranında, vakıa suresinin üstüne bıraktığı "11 düğüm atılmış bir ibrişimi" bulunmaktadır. Bu ibrişim, konulduğu tarihten beri, Kur’an’ın Vakıa Suresi’nin yazılı olduğu sayfalar arasında muhafaza edilmektedir. Bağdadi’nin, 11 düğümlü ibrişimi, Vakıa Suresi’nin sayfaları arasına koyması, onun, bu surenin ne denli önemli olduğunu işaret eden bir vasiyetidir.
Nitekim Hazreti Hz Muhammed (s.a.v) 1440 yıl önce "Vakıa Suresini evlatlarınıza öğretin; onlarda kendi evlatlarına öğretsinler” buyurarak
bu surenin önemini vurgulamıştır..
Niyemi ???
Çünkü Vakıa Suresi, teorik fiziğe yol gösteren önemli gizliliklere sahiptir.. Ancak 18.Yüzyıldan başlayıp
anlamını bu yüzyılda açan evrendeki en müthiş olay Kara delikleri (black hole) haber veren bir suredir.
Karadeliklerin sırrının çözülmesi ise aynı zamanda evrenin sırrının çözülmesi demektir.Yani karadelikler evrenin kara kutusu mesâbesindedir..
Yani, geleceğe dönüktür. Aynı zamanda evrendeki Gravitasyon (Kütle Çekim Dalgaları) konusu ilede çok yakından ilgilidir..
Bismillahirrahmanirrahim
Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
(Vakıa Ayet 75-76)
Vakıa suresinin 75 -76 ayetindede görlüldüğü gibi “yıldızların mevkileri ve yerleri” üzerine vurgu yapılması Karadeliklere işarettir. Nitekim izleyen ayette “bunun ne büyük bir yemin olduğuna” dikkat çekilmeside karadeliklerin öteki dünyalara geçit veren “Gök Kapıları”nı gündeme getirmektedir...
Bir kısım bilim adamının kanaatine görede Karadelikler, kendi varlığı ve öz hacmi ile kendi “dışına” taşmakta; “uzay-zamanı” da beraberinde götürerek bizim âlemimize benzemeyen “farklı” bir âleme geçiş kapısı görevi görmektedir. Nitekim Kozmoloji ile ilgili eserlerinden tanıdığımız ünlü fizikçi Paul Davies bu konuda şöyle demektedir..
“Uzay, çok karmaşık bir şekilde ‘zamana’ bağımlıdır. Uzayın ‘gerildiği ve büküldüğü’ gibi, zamanda gerilir ve bükülür.” demektedir. Zamanın “donarak” ebediyen durması, Karadeliklerdeki tekilliğin (singularite) en belirgin özelliğidir. Zamanın durması, zamanın “sabit” kalması; fizik kanunlarının geçerliliğini kaybederek; uzayın bütün öz ve özelliğini yitirmesi ve yepyeni bir başka kainat’ın içine girilmesi demektir' ki “Orası” bizim evrenimize hiç benzemeyecek, zaman, madde ve boyutlar farklı keyfiyete bürünecektir diye açıklama yapmıştır..
Bu konuda KURAN;
(İbrahim Ayet 48)de İse;
"O gün yeryüzü bir başka yere, gökler, başka göklere çevirilecek Ve bütün varlıklar, kabirlerinden çıkıp bir ve gücüne karşı durulmaz olan ALLAH'ın huzurunatoplanacaklardır."
diye buyurarak bu gerçeği
çok açık bir şekilde dile getirmektedir..
Kıssacası bir türlü çıkamadığımız kâinatın dışına nihayet çıkabilecek bir kapı bulduklarını düşünen astrofizikçilere görede, karadelikler bir uzay-zaman kapısıdır. Kur'an'ın rehberliğinde kâinattaki sırlara yorum ve açıklama getiren islam müfessirlerine görede gökteki yıldızların bir kısmı Ahiret âlemlerine bakmaktadır...
*******
Bismillahirrahmanirrahim.
De ki: "Onu, Göklerin Ve Yerin Sırrını Bilen ALLAH İndirmiştir. Şüphesiz O, Bağışlayandır, Merhamet Edendir."
(Furkan Ayet 6)
*******
Lâ ilâhe İllallâhu El-Melikül-Hakkul-Mubîn Muhammedun Resûlullâh Sadikul-Vaadil-Emîn
HAK Ve Gerçek Olan Kainatın Sahibi ALLAH'tan Başka İlah Yoktur. Güvenilir Ve Sözünde Sadık Hz Muhammed, (a.s.m) O'nun Elçisidir.
Tanıtım:
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (Kürtçe Mewlana Xalid, 1779, Süleymaniye - 1827, Şam), Kürt asıllı İslâm âlimi, mutasavvıf ve şairdir. Nakşibendi Hâlidîlik yolunun öncüsüdür. Irak'ta Süleymaniye'ye 8 km uzaklıktaki Karadağ kasabasında doğmuştur. 1813-1823 yılları arasında Bağdat'ta yaşamış bir sûfîdir.
Mevlana Halidi Bağdadi kendinde bir eksiklik hissediyor ve bundan dolayı da manevi bir mürşit arayışına giriyor. Mekke'de bir işaretle Afganistan Delhi'ye gidip Abdullah Dehlevi hazretlerine intisap ediyor..
Hâlidîlik, İslam'ın Sünnîlik mezhebine bağlı bir tarîkat olan Nakşibendîliğin en yaygın kollarından biridir. Kol, adını Kürt İslam âlimi Halid Bağdadî'den alır. Türkiye'de etkinlik gösteren Nakşibendî şeyhleri genellikle Halidî'dir.
Mevlânâ Hâlid'in eserleri şunlardır:
1. Bugyetü'l-Vâcid Fî Mektûbâti'l-Mevlânâ Hâlid: 1334'te Şam'da basılan bu eser Hâlid'in mürid ve halifelerine hitaben yazdığı mektuplardan oluşur. Mektûbât-ı Mevlânâ Hâlid adıyla Dilaver Selvi ve Kemal Yıldız tarafından Türkçe'ye çevrildi ve 1993 yılında İstanbul'da yayımlandı.
2. Câliyetü'l-Ezkâr Ve's-Seyfü'l-Bettâr Fi's-Salâti Alâ Nebiyyi'l-Muhtâr.
3. Cilâ'u'l-Ekdâr: Bedir gazilerinin isimlerini ihtiva eden bir manzum metindir.
4. Dîvân: 1260 senesinde Bulak'ta basılmıştır. Ağırlıklı olarak Farsça, ayrıca Arapça ve Kürtçe şiirlerden oluşur. Farsça şiirler Sadrettin Yüksel tarafından Türkçeye çevrilip Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin Dîvânı ve Şerhi adıyla 1977'de İstanbul'da yayımlandı.
5. El-Ikdu'l-Cevherî Mine'l-Kelâm: 1259 yılında İstanbul'da basıldı.
6. Ferâ'idü'l-Fevâ'id: Cibrîl hadisinin Farsça şerhidir. Kemahlı Hacı Abdullah tarafından Türkçe'ye çevrilip 1895'te İstanbul'da basıldı.
7. Risâle Fî Âdâbi'l-Mürîd Ma'a Şeyhih: Kazan'da basılmıştır, baskı tarihi yoktur.
8. Risâle Fî Âdãbi'z-Zikr: Bugyetü'l-Vâcid adlı eseri ile beraber basılmıştır.
9. Risâle Fî İsbâti'r-Râbıta: Bu eser 1284'te İstanbul'da, 1289'da Şam'da ve 1890'da Kazan'da basılmıştır.
10. Risâle Fi't-Tarîk: 1262 senesinde Bulak'ta basılmıştır.
11. Risâletü'l-Ikdi'l-Cevherî: Eş'arîler'le Mâtürîdîler'in kesb ve irâde-i cüz'iyye konusundaki görüşlerini inceleyen bir risaledir.
12. Şerh-i Akâ'id Hâşiyesi Siyelkutî'ye Ta'lîkât.
13. Şerhü'l-Makâmâtü'l-Harîrî: Yarım kaldı.
14. Vasiyyetü'ş-Şeyh Hâlid: 1284 yılında İstanbul'da basılmıştır.
Mevlânâ Hâlid'in bunların dışında akaid, fıkıh ve kelama dair birkaç sayfalık risale, haşiye ve şerh tarzında yazıları bulunmaktadır. Hâlid'in Arapça, Farsça ve Kürtçe bütün eserleri Molla Abdülkerim Müderris tarafından Kürtçe uzun bir girişle Yâd-ı Merdân: Mevlânâ Hâlid-i Nakşıbendî adıyla 1979'da Bağdat'ta yayımlanmıştır (Algar 1997: 285).
Arapça, Farsça ve Kürtçe şiirleri olan Mevlânâ Hâlid'in Hz. Muhammed'i öven Farsça kasideleri ünlüdür...
bu yazıya karşı dedim ki:
Değerli Kardeşim, öncelikle paylaşım için teşekkür ederim. Ancak işin ciddiyeti için KAYNAK gösterilmesi artık bilimsel bir zorunluluktur. Yazının altına imzanı atmadığınıza göre bu sizin değildir ve alıntıdır. Yazmasanız da öyle kabul edilir. Bu konu bilimi popülize eden yani halka indiren 700 er sayfalık.. Dünya Bilim Olimpiyatları başkanı Prof. Brian GREENE'nin tubitak çevirili Evrenin Dokusu ve Evrenin Zarefeti kitablarında tarihsel süreciyle anlatılmış.. konunun öncesini iki yüz önce dedim yazmış ve 1400 yıl önce Kur'anda bildirilmiş gibi anlatımların avamı nas dışında bir kıymeti harbiyesi bulunmaz. Senin kendin bu konudsa bilime.. insanlığa.. islamlığa ne gibi bir katkıda bulunduğuna bakılır. Eskileri yinelemek değil yeni olarak ortaya ne koymuşsun o aranır. 7 ekimden beri dünya bir katliamı seyrediyor.. daha önce de 80 yıldan beri İsrail'in orada vatan edinime çabalarını seyrediyor.. demek istemiyorum ki israil müslümanları yesin.. müslümanlar israile yesin.. iki ünlü yahudi ( biri Chomosky) tarafından anlatılmış YAŞAM ve ÖLÜM arasındaki GAZZE kitabında 2010 tarihinde sorun belirtilmiş.. taraflar hakimiyet peşinde yahudi ilk kitap benim burası benim diye.. müslüman son kitab benim burası benim diyor.. oysa bir dinin 600 yıllık ömrü olur.. yani konuya dini gerekçe gösterilemez.. ancak devleti yönetenler halklarından korktuklarından bunu söylemeye cesaret edemiyorlar ve insanların böyle birbirlerini katletmelerine vesile ve vasıta oluyorlar. Bu probleme sizin çözümünüz nedir ?
osmanziya 20.07.2024 02:48
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 20-Temmuz-2024 Saat 09:25
İnsanın dört üyesi bir başı bir pipisi altı uzantısı olan bir canlıdır.. bu kesindir. Kütlesi ve enerjili bir fiziği bulunur bu kuşkuludur. Varlığı (kütle) YARATILIŞ olayı (enerji) EVRİM varoluşu bulunur, bu da tartışmalıdır. Evrim Tanrıdır.. Yaratılış Tanrıdandır atışması yapmak ise gereksizdir.. çünkü var oluşta evrimde bulunur devrimde.. yaratılışta bulunur buyuruluşta.. evrim ve yaratılış deneyimi de bulunur devrim ve buyruluş dayatımı da işin çok yönlü ve yanlı olduğunu gösterir. Ancak bu da normaldir.. her bilimde bu tartışma yer alır. Bioloji de evrim ve yaratılış gibi fizikte dalga ve parça kuramı olur. Dinde kader ve irade tartışması bulunur. Fakat önemli olan insanların birbirlerinin bilgi ve düşünce ve inançlarına saygı göstermeleridir. osmanziya yontembilim.com
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 21-Temmuz-2024 Saat 17:47
İlginç bir saptama..
DNA'lar enerji gerektirmiyor.
Çünkü canlı değil..
Cansız canlılığı ortaya çıkarıyor.
Ömrü müddeti.. muhleti.. süresi.. miadı bitince ÖLÜYÜR yani cansız olarak geldiği yere dönüyor.
Dikkat ettiniz mi bütün bilgilerimiz teşbih ve temsile dayalı.. bilinenlerden bilinmeyenlere giden yolculuğumuzda yeni bilgilerimizi ya edebi metofor ya da bilimsel analoji ile elde ediyoruz. Kemalettin Bey'in bu saptaması müthiş.. bizi ölüden diri diriden ölü çıkartırız.. diyen ayeti nasılda anlatıyor.. bence bizler Tanrı tanır veya Tanrı tanımazlık ya da dincilik veya bilimcilik adına kanısanmış bilgilerden ziyade böyle yeni bilgilere gereksinimimiz bulunuyor. Şimdi bu ayet biliyoruz.. bu veriyi bulduk.. ne diyeceği yani nasıl yorumlayacağız.. evren tanrıdır.. insan tanrıdır.. evrenin ve insanın "ötesinde" bir tanrı.. bütün bunlar bizim var saymamız veya yok sanmamızdan ibarettir.. çünkü birini var sayınca diğerlerini yok saymamız.. en azından yok sanmamız GEREKİYOR. Bu durumda bizim dünyayı belirleyen ve dini tanımlayan DİL'i çok iyi bilmemiz ve tanımamız GEREKTİRİYOR..
bu yüzden insanı bilmeyi ve kendimizi tanımayı önemsiyorum.
Saygılarımla. 21.07.2024 17:54
Osmanziya yontembilim.com
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 22-Temmuz-2024 Saat 12:00
Geri dönüşünüz için sağ olunuz. Gerçekler örüldüğü için mahiyeti gereği manüple edilebilirler. Zaten bilgi bilen ve bilinen ilişkisinden doğmaz mı ? Bu bakımdan bizim tek tek gerçekleri denetlemek yerine sunulan örgülerin.. söz dizimlerin.. sözlerdeki bilgi ve değerlerin sağlam ve sağlıklı olmasına duyarlığın bulunmasını öne almak gerektiğini düşünüyorum. Bunun için doğrudan bilgi ve dil konularına eğiliyorum. Saygılarımla. osmanziya
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 22-Temmuz-2024 Saat 15:45
Siyah Beyaz dedi ki:
HAKİKAT NEDİR? ve HAKİKAT TEK MİDİR?
FELSEFİ BAKIŞ AÇISI
Antik Yunan Felsefesi: Hakikat (aletheia), gizli olanın açığa çıkmasıdır. Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi filozoflar, hakikati bilgi ve varlıkla ilişkilendirmişlerdir.
Kant: Hakikat, fenomenal dünya (görünür dünya) ve numenal dünya (görünmeyen dünya) arasındaki ilişkide yatar. Bilgi, akıl ve deneyimle elde edilir.
BİLİMSEL BAKIŞ AÇISI
Bilim: Hakikat, gözlem, deney ve mantıksal çıkarımlar yoluyla elde edilen doğrulanabilir bilgidir. Bilimsel yöntemle test edilebilen ve tekrarlanabilen sonuçlar hakikati oluşturur.
DİNİ VE MANEVİ ÖĞRETİLER
İslam: Hakikat, Allah’ın varlığı ve birliğidir. Kur'an'da belirtilen gerçekler mutlak hakikattir.
Hristiyanlık: Hakikat, Tanrı’nın sözü ve İsa Mesih’in öğretilerindedir.
Budizm: Hakikat, dört soylu hakikat ve sekiz katlı asil yol ile ortaya konulan acıdan kurtuluş ve aydınlanmadır.
Hinduizm: Hakikat (Satya), Brahman’ın (evrensel ruh) ve Atman’ın (bireysel ruh) birlikteliğidir. Gerçek bilgi, maya (yanılsama) perdesinin arkasındaki hakikati görmektir.
DOĞU FELSEFESİ VE MANEVİYAT
Taoizm: Hakikat, Tao (Yol) ile uyum içinde olmaktır. Tao, her şeyin kaynağı ve düzenleyicisidir.
Zen Budizmi: Hakikat, zazen (meditasyon) yoluyla doğrudan deneyimlenir ve kelimelerle ifade edilemez.
PSİKOLOJİ VE BİLİNÇ ARAŞTIRMALARI
Psikoloji: Hakikat, bireyin içsel dünyasında ve bilinç düzeyinde anlam bulur. Öz farkındalık ve kendini gerçekleştirme yoluyla hakikate ulaşılır.
Transpersonal Psikoloji: Hakikat, bireysel benliğin ötesindeki manevi deneyimlerde yatar.
SOSYAL VE KÜLTÜREL DİSİPLİNLER
Sosyoloji ve Antropoloji: Hakikat, toplumsal ve kültürel bağlamlarda inşa edilir. Farklı toplumlar ve kültürler, kendi hakikat anlayışlarına sahiptir.
Postmodernizm: Hakikat, görecelidir ve çeşitli söylemler tarafından şekillendirilir. Mutlak hakikat yoktur, farklı perspektifler vardır.
dedim:
Gerçek.. iki ÖZNE'nin hakikat konusunda nesnelerini ve kimselerini KONUŞTURMASIDIR.. çünkü dar, orta ve geniş anlamda "hakikat" olduğu gibi SALT anlamda da realiteden de söz edilebilir. Ancak bazıları kafalarına göre yani indî ve subjektif bir hakikat, bir gerçek bir realite tanımlıyorlar ki eş anlamlı sözcüklere böyle ayrı değerler ve anlamlar atayarak işin içinden çıkamazlar. Kainatın bir realitesi.. insanın bir gerçeği ve Tanrı'nın bir hakikatının bulunduğunu söylenmesi gibi. Böyle rasyonel ve mantıklı bir bölümle ile sözlerin dizimi "hakikat" yerine geçmez. Hakikatı görme değil örme yolunda bir çalışma yapılacaksa felsefe ve din arasında ortak bir platform olan YBA (Yöntem Bilimsel Analiz) çalışmasını öneririm. Saygılarımla. osmanziya yontembilim.com
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 23-Temmuz-2024 Saat 12:34
DİAMOND TEMA.. hakkında konuşuluyor.. Tanrı Tanırlık ve Tanrı Tanımazlık.. için sav ve kanıt tartışmaları geçmiş yüzyıllarda var mı idi.. bilmiyorum.. ancak kitaplara bakarsak bunun halk arasında değil aydınlar arasında söz konusu olduğu anlaşılır.. geçmişti sadece yerleşik görüşleri karşı çıktığı için insanları Tanrı'ya inandığı halde ATEİST (kafir) olarak suçlamışlar.. oysa adam hala yahudi.. hala hristiyan.. hala müslüman.. sadece yeni bir soluk getirmiş. on altı.. on yedi.. on sekiz.. böyle.. on dokuzunu ve yirminci yüzyılda ise dincilik ve bilimcilik tartışmaları söz konusu.. şüphecilik ise her zamanın ana gündemi.. zaten ortada olan her zaman gündemde olur.. ortada olan kolaydır.. kısadır.. düzdür.. gerçektir.. ancak DOĞRU olsaydı şüphceliğin bulunmaması gerekirdi değil mi ? Sanırım bu işte bir bit yeniği söz konusu. osmanziya yontembilim.com
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 23-Temmuz-2024 Saat 13:08
DİAMOND TEMA.. hakkında konuşuluyor.. Tanrı Tanırlık ve Tanrı Tanımazlık.. için sav ve kanıt tartışmaları geçmiş yüzyıllarda var mı idi.. bilmiyorum.. ancak kitaplara bakarsak bunun halk arasında değil aydınlar arasında söz konusu olduğu anlaşılır.. geçmişti sadece yerleşik görüşleri karşı çıktığı için insanları Tanrı'ya inandığı halde ATEİST (kafir) olarak suçlamışlar.. oysa adam hala yahudi.. hala hristiyan.. hala müslüman.. sadece yeni bir soluk getirmiş. on altı.. on yedi.. on sekiz.. böyle.. on dokuzunu ve yirminci yüzyılda ise dincilik ve bilimcilik tartışmaları söz konusu.. şüphecilik ise her zamanın ana gündemi.. zaten ortada olan her zaman gündemde olur.. ortada olan kolaydır.. kısadır.. düzdür.. gerçektir.. ancak DOĞRU olsaydı şüphceliğin bulunmaması gerekirdi değil mi ? Sanırım bu işte bir bit yeniği söz konusu. osmanziya
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 23-Temmuz-2024 Saat 19:53
Siyah beyaz yazdı:
AMANİZM'DEN İSLAMİYET'E GEÇEN GELENEK ve RİTÜELLER:
1. MEZAR ZİYARETLERİ VE YATIRLARA SAYGI
Şamanizm: Ataların ruhlarına saygı gösterilir, mezarları ziyaret edilir ve kurbanlar sunulurdu. İslamiyet: Türbeleri ve yatırları ziyaret etmek yaygındır. Buralarda dualar edilir, adaklar adanır. Mezar ziyaretlerinde Kur'an okunur ve ölüler için dua edilir.
2. NAZARLIK VE TILSIMLAR
Şamanizm: Kötü ruhlardan ve nazardan korunmak için tılsımlar ve nazarlıklar kullanılırdı. İslamiyet: Nazarlık kullanımı devam eder. Nazar boncuğu, muska gibi objeler yaygındır. Ayrıca, nazardan korunmak için Ayetel Kürsi ve Felak-Nas sureleri okunur.
3. KURBAN KESME RİTÜELİ
Şamanizm: Tanrılara ve ruhlara kurban sunma ritüeli vardı. İslamiyet: Kurban Bayramı'nda kurban kesme ritüeli yapılır. Adak adama geleneği de devam eder. Kurban kesimi, belirli dualar eşliğinde gerçekleştirilir.
4. DOĞA VE HAYVAN KÜLTÜ
Şamanizm: Doğa ve hayvanlar kutsal kabul edilir, özellikle su ve ağaçlar kutsal sayılırdı. İslamiyet: Ağaçların, su kaynaklarının ve bazı hayvanların kutsallığı halk arasında devam eder. Örneğin, suya okunan dualar veya belirli ağaçlara bez bağlama geleneği. Ayrıca, bazı hayvanlar (özellikle koyun) kurban olarak seçilir.
5. HOCA VE ŞİFACILAR
Şamanizm: Şamanlar hastalıkları iyileştirir, büyü yapardı. İslamiyet: Hocalar veya "ocak" olarak bilinen kişiler dua ve tılsımlarla şifa arayışında bulunur. Hastalıklar için dua okuma ve nazar çıkarma ritüelleri vardır.
6. SU VE ATEŞİN ARINDIRICI GÜCÜ
Şamanizm: Su ve ateş arındırıcı ve koruyucu kabul edilirdi. İslamiyet: Suya okunan dualar (şifa suyu) ve ateşle yapılan bazı ritüeller devam eder. Özellikle lohusalık döneminde ve nazar değmesine karşı suyla yapılan ritüeller yaygındır.
7. DAVUL VE MÜZİK KULLANIMI
Şamanizm: Şaman ayinlerinde davul ve müzik kullanılırdı. İslamiyet: Tasavvuf müziğinde, özellikle Mevlevi ayinlerinde ney ve davul gibi enstrümanlar kullanılır. Zikir esnasında müzikle yapılan ritüeller mevcuttur.
8. ÇOCUKLARA İSİM VERME VE KORUMA RİTÜELLERİ
Şamanizm: Çocuklara koruyucu isimler verilirdi ve nazardan korunmaları için özel ritüeller yapılırdı. İslamiyet: Yeni doğan çocuklara isim verme törenleri yapılır, bu esnada dualar okunur. Ayrıca, nazar değmemesi için çocuklara nazarlık takılır ve Yasin suresi okunur.
9. KANDİL GECELERİ VE HIDIRELLEZ
Şamanizm: Bahar bayramları ve doğa ile ilgili kutlamalar yaygındı. İslamiyet: Hıdırellez gibi gelenekler ve kandil geceleri kutlanır. Bu günlerde dualar edilir, dilekler dilenir ve çeşitli ritüeller yapılır.
10. EV VE OCAĞIN KUTSALLIĞI
Şamanizm: Ev ve ocak kutsal kabul edilirdi, evin koruyucu ruhlarına dua edilirdi. İslamiyet: Evin ve ocağın kutsallığı devam eder. Yeni bir eve taşınırken kurban kesmek, dualar okumak gibi ritüeller yaygındır. Ayrıca, evin bereketi için Ayetel Kürsi ve Felak-Nas sureleri okunur.
11. YAĞMUR DUALARI
Şamanizm: Kuraklık dönemlerinde yağmur yağması için çeşitli ritüeller ve dualar yapılırdı. İslamiyet: Yağmur duası, kuraklık dönemlerinde cemaatle birlikte yapılan bir ibadettir. Halk arasında yaygın olarak yapılır ve Şamanizm'deki yağmur çağırma ritüellerine benzer.
12. KANDİL VE MUM YAKMA
Şamanizm: Kutsal mekanlarda ve ritüellerde kandil ve mum yakma geleneği vardı. İslamiyet: Mevlit kandili gibi özel gecelerde ve türbe ziyaretlerinde mum yakma geleneği devam eder. Bu, manevi bir aydınlanma ve dua etme ritüeli olarak görülür.
13. LOHUSALIK VE DOĞUM RİTÜELLERİ
Şamanizm: Doğum sonrası anne ve bebek için koruyucu ritüeller yapılırdı. İslamiyet: Lohusalık döneminde anne ve bebek için nazar değmemesi amacıyla çeşitli dualar okunur, nazarlık takılır ve kırk uçurma gibi gelenekler sürdürülür.
14. GÖZ DEĞMESİ VE NAZAR İNANCI
Şamanizm: Kötü bakışların zararlı etkisinden korunmak için çeşitli yöntemler kullanılırdı. İslamiyet: Nazar inancı güçlüdür ve korunmak için nazar boncuğu, dualar ve çeşitli koruyucu önlemler yaygın olarak kullanılır.
15. DAĞ VE TAŞLARIN KUTSALLIĞI
Şamanizm: Dağlar ve belirli taşlar kutsal kabul edilir ve ziyaret edilirdi. İslamiyet: Halk arasında bazı dağlar ve taşlar hala kutsal kabul edilir ve ziyaret edilerek dualar edilir. Bu mekanların özel bir manevi gücü olduğuna inanılır.
16. AĞIT VE YAS RİTÜELLERİ
Şamanizm: Ölüler için ağıt yakmak ve yas ritüelleri düzenlemek yaygındı. İslamiyet: Cenazelerde ve ölümlerden sonra yas tutma ve ağıt yakma geleneği devam eder. Mevlit okutma ve taziye ziyaretleri yapılır.
17. SÜNNET RİTÜELLERİ
Şamanizm: Erkek çocukların belirli yaşlarda sünnet edilmesi bir geçiş ritüeli olarak yapılırdı. İslamiyet: Sünnet, İslam'ın önemli bir ritüeli haline gelmiştir. Sünnet törenleri dualar ve kutlamalar eşliğinde yapılır.
18. RÜYA YORUMU VE KEHANET
Şamanizm: Şamanlar rüya yorumu yapar ve geleceğe dair kehanetlerde bulunurdu. İslamiyet: Rüya yorumu, İslam kültüründe de önemlidir. İslam alimleri ve halk arasında rüyaların anlamı üzerine yorumlar yapılır.
19. BOLLUK VE BEREKET RİTÜELLERİ
Şamanizm: Tarım ve hayvancılıkta bolluk ve bereket için çeşitli ritüeller yapılırdı. İslamiyet: Bereket duaları ve sadaka verme gelenekleri devam eder. Ramazan ayında ve çeşitli özel günlerde bereketin artması için dualar edilir.
20. AİLE VE KABİLE BAĞLARI
Şamanizm: Aile ve kabile bağları güçlüydü, sosyal yapının temelini oluştururdu. İslamiyet: Aile bağlarına verilen önem devam eder. Bayramlar ve özel günlerde aile ziyaretleri yapılır, akrabalık ilişkileri korunur.
21. İYİLEŞTİRME VE KORUMA BÜYÜLERİ
Şamanizm: Hastalıkları iyileştirmek ve koruma sağlamak için büyüler yapılırdı. İslamiyet: Dualar ve tılsımlarla iyileştirme ve koruma arayışları devam eder. Felak ve Nas sureleri hastalıklardan korunmak için okunur.
22. GELENEKSEL HALK HEKİMLİĞİ
Şamanizm: Bitkisel ilaçlar ve doğal yöntemlerle tedavi yaygındı. İslamiyet: Geleneksel halk hekimliği ve bitkisel tedavi yöntemleri hala kullanılır. Peygamberin tavsiyeleri doğrultusunda bazı bitkisel tedaviler uygulanır.
23. TÜRBE VE ZİYARETGÂH ADAKLARI
Şamanizm: Kutsal mekanlarda adak adama geleneği vardı. İslamiyet: Türbelerde ve ziyaretgâhlarda adak adamak yaygındır. Dualar eşliğinde adaklar sunulur ve dilekler dilenir.
24. KÖKEN VE SOY BAĞLARI
Şamanizm: Kabilelerin kökenlerine ve soylarına dair mitler ve hikayeler önemliydi. İslamiyet: Soy ağacı ve aile tarihi araştırmaları devam eder. Aile kökenine verilen önem, İslam kültüründe de korunur.
25. GÜNLÜK HAYATTA KUTSAL OBJELER
Şamanizm: Kutsal objeler günlük hayatta kullanılırdı. İslamiyet: Günlük hayatta Kur'an-ı Kerim, tesbih, nazarlık gibi kutsal objeler kullanılır ve evlerde bulundurulur.
26. YAŞAM VE ÖLÜM DÖNGÜSÜ
Şamanizm: Yaşam ve ölüm döngüsü ritüellerle kutlanırdı. İslamiyet: Doğum, evlilik ve ölüm gibi yaşamın önemli geçiş dönemleri dualar ve ritüellerle kutlanır ve anılır.
27. KÖTÜ RUHLARDAN KORUNMA
Şamanizm: Kötü ruhlardan korunmak için çeşitli ritüeller yapılırdı. İslamiyet: Cinlerden ve kötü ruhlardan korunmak için dualar okunur, özel tılsımlar ve objeler kullanılır.
28. GELENEKSEL GİYİM VE SÜSLENME
Şamanizm: Geleneksel kıyafetler ve süslenme biçimleri vardı. İslamiyet: Geleneksel kıyafetler ve süslenme biçimleri, özellikle bayramlar ve özel günlerde devam eder. Başörtüsü ve tesettür, İslam'ın önemli unsurlarıdır.
29. MİSAFİRPERVERLİK VE PAYLAŞMA
Şamanizm: Misafirperverlik ve yemek paylaşma önemliydi. İslamiyet: Misafirperverlik ve yemek paylaşma kültürü devam eder. Ramazan ayında iftar sofraları, misafir ağırlama geleneğinin bir parçasıdır.
30. TOPRAK VE YER KÜLTÜ
Şamanizm: Toprak ve yer kutsal kabul edilir, dualar edilirdi. İslamiyet: Toprağa ve yerin bereketine verilen önem devam eder. Ekinler ve toprakla ilgili dualar yapılır.
31. KORUYUCU RUHLAR VE CİNLER
Şamanizm: Koruyucu ruhlar ve cinler inancı yaygındı. İslamiyet: Cinlerin varlığına inanılır ve onlardan korunmak için çeşitli dualar ve ritüeller yapılır. Felak ve Nas sureleri bu amaçla okunur.
32. GELENEKSEL OYUNLAR VE EĞLENCELER
Şamanizm: Geleneksel oyunlar ve eğlenceler kültürün bir parçasıydı. İslamiyet: Geleneksel oyunlar ve eğlenceler, özellikle bayramlarda ve düğünlerde devam eder. Halay ve diğer halk oyunları yaygındır.
33. KUTSAL RENKLER VE SEMBOLLER
Şamanizm: Belirli renkler ve semboller kutsal kabul edilirdi. İslamiyet: Belirli renkler (özellikle yeşil) ve semboller (hilal gibi) kutsal kabul edilir ve manevi anlamlar taşır.
34. HAYVAN KURBANLARI VE HAYVANLARA VERİLEN ÖNEM
Şamanizm: Hayvan kurbanları ve hayvanlara verilen önem büyüktü. İslamiyet: Kurban Bayramı'nda hayvan kurban etme geleneği devam eder. Ayrıca, hayvanların İslam'daki yeri ve onlara gösterilen saygı korunur.
35. GÖĞE VE YILDIZA TAPINMA
Şamanizm: Göğe ve yıldızlara tapınma yaygındı. İslamiyet: Gökyüzü ve yıldızlar, Allah'ın yarattığı mucizeler olarak kabul edilir ve gece gökyüzüne bakarak dualar edilir.
Bu liste, Şamanizm'den İslamiyet'e geçiş sürecinde devam eden gelenek ve inançların sadece bir kısmını kapsamaktadır. Türkiye'deki kültürel miras, bu iki inanç sisteminin etkilerini harmanlayarak zengin bir kültürel doku oluşturmuştur. Bu gelenekler, hem tarihi hem de dini öneme sahip olup halk arasında hala yaşatılmaktadır.
bende dedim ki:
AMANİZM'DEN İSLAMİYET'E GEÇEN GELENEK ve RİTÜELLER diye yapay zekaya sorsan hemen sana bu yanıtları verebilir.. ancak aldanmamak lazım.. çünkü gelenek ve ritüeller arasında farkı anlayıp bunu menasik yani mensekler ile üçlemek gerekiyor. Nüsik.. hani hastalığımız nüksetti derler ya o.. tıbda hastalıklar iki türlüdür.. yapısal ve işlevsel.. YAPISAL ne demek ? İnsanın bir organını ya da cihazın bulunmadığında ya da bulunlar bir şekilde ya da kaza ile ortadan kalktığında ortaya çıkan şeye SAKATLIK adı verilir. İŞLEVSEL ise mevcut bulunan organların işlerini görememeleri yani vazifelerini yapamamalarıdır. İşte bu fonksiyonel bozuklukları da iki şekilde olur. Ya akut (had) ya da kronik (müzmin). Had safhada birden ve aniden ortaya çıkan bir hastalık tedavi yapıldıktan sonra geçer, kayb olur gider, bir daha kolay kolay görülmez. Fakat müzmin yani zaman zaman kendini yineleyen yani kronik (zamansal) olarak sürüp giden hastalıklar artık o bedene yerleşir. Ritüeller ve gelenekler bir topluma yerleşmiş MÜZMİN adetler ve NÜSİK itiyatlardır. Şimdi bunların asıl nedenlerine ve nasıl yapılandıklarını geliyoruz:
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 29-Temmuz-2024 Saat 04:21
Yine soldan vurdunuz sağ duyunuzla.. bu böyledir.. sol görü iyi görüyorsa sağ duyu körleşir.. sağ duyu güzel çalışıyorsa sol görü sağırlaşır.. bu böyledir.. çünkü görü ve duyu birbirini tamamlamazsa.. göz kulak işini de çözmeye çalışır.. kulak göz işi de yapmaya kalkar.. dinler ideolojileşir.. felsefeler din haline gelir. .bu böyledir.. sağ duyu fazla çalışa çalışa sağ duyuş olur.. sol görü fazla işleye işleye sol görüş.. olur.. sağ duyuş sol görüye ihtiyacını hissetmemeye başladığında kulak ve SAĞ cılık.. sol görüş sağ duyuya gereksinim duymadığında göz ve SOL culuk olur. Burada bir METAFOR kullandım.. ancak gerçeği biraz daha karmaşıktır. Meramım sağlam ve sağlıklı bir mantık ve vicdan oluşturmanın ve böylece orta yolu kurmanın ve optimum yürüyüşü kılmanın zor olduğunu göstermeye çalışmaktı.. ki bunun böyle olduğunun örnekleri Mehmet Akiften ve Tevfik Fikretten başlar.. Necip Fazıl ve Nazım hikmete kadar gider. Bu gün çoğu aydın bu tutulumdan kurtuldu.. fakat GDDY tutsaklığı sürüyor. Ortak bir platform aranıp bulunamadığından yandaşlık sorunlarını sürdürüyorlar. Saygılarımla. osmanziya yontembilim.com
|
|