SORUN
 
 SORUNLAR dizini içindeki dosyalar
 
 
 “Sorun.. mes’ele.. problem..”  
 ayrı dillerde eş anlamlı sözcükler.. 
 bu sözcük aynen “olanak.. imkan.. possible” kelimesi gibidir.. 
 çok kullanılan sözcüklerden biridir. 
 
 Zaman.. mekan.. mana.. gaye.. gibi kelimelerde çok kullanılır ve bu biz bu kullanılan 
 sözcüklerin (kelimelerin) 
 adlarını (isimlerini) anlamlarını (manalarını) biliriz. 
 
 Bir sözcük ne kadar çok kullanılıyorsa o kadar çok yuvarlık, soyuttur.. tümeldir, geneldir. Çok kullanılan sözcükler de tek başına anlamları olan “kök-sesli” sözcükler değil tek başlarını anlamı olmayan ve fakat anlamlı sözcüklerin anlatımına yarayan “ek-ses”li sözcüklerdir. Kök sözcüklere AD (isim-name) ek sesli sözcüklere AR (harf-letter) denilir.
 
 Öyle ise sözcük denilince bizim elimizde dört “temel” sözcük kalır; ad, ar, anlam ve anlatım. İki sözcük bir tümce yapısı kurar ki bu buna SÖZ diyoruz. Söz ise bir dil birimidir. Sonuçta; dil, söz, ad, ar, anlam ve anlatım bizim hep kullandığımız ve fakat hiç bilmediğimiz gizemli bir bulut halinde kah kafaya sepet konulu.. kah başa çorap halinde geçiri, garib ve acib bir nesne ki onu hep  taşırız da hiçte haberimiz olmaz. 
 
 Sizin bundan haberiniz yoktur ama sorundan vardır.. sorun kendini hep belli eder.. bazen yoğunlaşır  zorluk olur bazen seyrelir soru olur.   
 
 Genelde yabancı bir dilin anlamlı sözcükleri öğrenilir de anlam yapmaya  yani anlatıma yarayan kalıblar, ek-sesler, ar sözcükler  yani ilgeçler (preposition)  ve bağlaçlar (conjunction)  ve zarflar (adverb)   zor bellenir, alışılır. Çünkü bunlar içerikli sözcükler değil biçimsel sözcüklerdir. Yani bunlar dil öğrenimin de sorunlu sözcükler ve seslerdir. 
 
 Dil sorunundan dünya sorunlarına geçtiğiniz de küresel sorunu  ya da bireysel sorunu,  ulusal problemleri   ya da toplumsal problemleri  bilirsiniz de “sorun” kendisi biraz karmaşıktır çünkü yukarıda örneklerini verdiğim sözcükler gibi bunun  dilin derinliğinden  ve dinin enginliğinden  gelmişleredir. 
 
 
 Fakat çok şükür yıllar süren bir şanslı ve spesifik  deneyimim  ve buna eşlik eden   fatalist ve sofistike  birikim sonucunda bu derinlik ve enginlik..  EVVEL-ALLAH  zengin SO-YUM ve dilimin  yüksekliği ve  bengin SO-RUM  ve dinimin yüceliği sayesinde fazla bir  SO-RUN  olmadı öylesine ki tüm SOMUT’ların ötesinde şu dört SO-YUT’u saptamış oldukta SO, OS oldu. Bir post, bir dost ve bir tost yeter dedik emik ve etik bir epistemikle halletetik. Siz de onu, eğer ağır gelirse, SOS döküp yiyebilirsiniz  Fakat bu hakir  ısı ve ışı ile işi ve isi dörtlüsü  üstündeki SU ile altındaki US un buyurduğu SUUS’u gerçekleştiremediğim gibi siz fakirler  de “Süper Orijin Simetri”ye S.O.S sinyalini gönderemediğinizden anlayamıyorsunuz.. hep ÖZ diyor bir türlü kendi OS’unuz göremiyorsunuz. Özne sizin nenize lazım.. kendinizi kimse ve nesne olarak ayırın yeter.. siz ÖZ  peşinde koştukça ÖZ sizden kaçacaktır.
 
 Bu anlatımı  okuyup aklına SOSİS gelmeyen çok kimse olacaktır.. fakat burada az olasılığı nazara alıp SOSİS’im var deyip hava yapanlar için şu cıvayı haber vermeliyim ki onun o cıvatası ince bir OS kabuğu  içinde İS  dolgusuyla   ancak  “sosis” olabilidiğini hatırlatırım. İs mazrufu ile Os zarfının olmadan kosinüs bulunmayacak. İşte bu  trigonometrinin  ortak sırr-ı “SİN”i,  kendini mezarda ele vermeden önce biz aklımıza getirmeliyiz. 
 
  (KALEM) soz.. toz  SU  koz.. söz.. (KELAM)
 GOZ..   od.ak ..OZ.. oc.ak         GÖZ..
 (MAL) poz.. köz US  töz.. doz.. (MEL)
 
 Şimdi bunları “delete” yapabilirseniz ve bunlar ne ad ne de ar olarak tarafınızca tanımlanmış   anlamları olmadığından kolaylıkla  yapabilirsiniz.. amma şu güçlü anlamları taşıyan adları asla silemezsiniz;       
 
 Bunlar MEKAN ve zaman ile  MANA ve gaye bu  adları ve anlamları  dilimizin ve düşüncemizin KÖŞE TAŞLARI olarak görürsünüz. Muayyen ve müşahhas falan  ya da filan manayı ya da şöyle veya böyle gayeyi  bilirsiniz de mananın ve gayenin  kendisini, neliğini.. hadi o kelimeyi de kullanayım “öz”ünü bilemezsiniz.. öyle öz kelimesini vara yoğa kullanmak istemiyorum. Falan ya da filan mekanı veya zamanı ölçer ve tarihleyebilirsiniz de UZAM ve SÜRE denilen kavram fiziğin oyuncağı haline gelir haberiniz olmaz. Zaman ve mekanı bilemeyince de devinimin, değişimin, dönüşümün ve yönelişin doğrultusunu da bilemezsiniz. Zaten bu yüzden bu güne kadar HAREKET problemi Heraklit ve Parmenides denbiri  hâlâ çözülemedi..   
 
 
 Gelelim ÖZ-NE’ye.. zaten “öz-ne ?” dediğimizde zamanın özünün (lübünün)  ne olduğunu.. mekanın özünün (nüvesinin)  ne olduğunu.. mananın özünün (zatının) ne olduğunu.. gayenin (hüvenin)  özünün ne olduğunu sormuş oluruz (Öz ne ?) Fakat insanlar özellikle  bizim türk insanları ve Türkçeyi kullanan insanlar bu sözcüğe bayılıyorlar ve iki de bir kullanıyorlar.. essence ya da lüb ya da zat ne anlamda kullundıklarını bile bilmiyorlar. Yukarıda lübünün, nüvesinin, zatının, hüvesinin dedim daha pek çok söz de söyleyebilirim ve söyleyebilirsiniz; tohumunun, çekirdeğinin, esasının, aslının, saltının, sonsuzunun.. başsızının.. artık bölünemeyecek olanın.. artık tanınmayacak olanın.. artık tanımlanamayacak olanın.. ve saire.. 
 
 sanki SORUN’un özünü bulduğunuzda tüm sorunları çözeceksiniz.. 
 böyle şey olabilir mi ? 
 
 Bilmem.. belki.. fakat sanmıyorum.
 
  
 TANRI’yı herkes tandığı halde ne insan  kendisinin ne de başkalarının tüm sorunlarını çözmüyor.. çözemiyor.. neden ? Çünkü TANRI deyince söz konusu olan  MUSABAKA olan  sorun’lardan başka bir de  İMTIHAN konusu olan sorunsal’lar var..  hadi insan imtihan ve musabayı birbirinden ayırabilir de SORUNLAR ile SORUNSALLARI birindmen ayırt edemeyenlerimiz çoktur.. peki siz biliyor musunuz ?   Biliyorsanız söyler misiniz ?
 
 
 Dil ZOR  ve SOR sesi ile bir bağlantı kurmuş.. OR’dan birinin başına Z diğerinin başına S getirmiş..  görüyorsunuz.. genelde sorunlar zordur ve fakat her zorluk  sorun değildir. Bir kısım zorluklar SORUN oluşturur. Bir usta hatta bilge bir usta.. insana oturup ziyafet çekmez.. oturup ona balık tutmayı öğretir.. Lao Tzu ustanın dediği gibi ziyafet vermek bir günlük iş.. parana kıyarsın ona 50 liralık bir yemek yedirirsin.. fakat balık tutmayı öğretmen için senin ona vaktini harcaman onun da sana vaktini harcaması ve belki üç günlük denize çıkıp balık tutmanın teorisini ve pratiğini öğretmesi gerekir.. Yemek yedirmekte bir sorunu çözer.. fakat  balık tutmakta bin sorunu çözer.. birinci çözüm kolaydır fakat ikincisi zordur, meşakket ve zaman ister.  İnsanlar  bu ve buna benzer tüm sorunları çözmek için kolay bir yol bulmuşları; yirmi yıllık bir okuma ve yazma ve meslek tahsilinden sonra üretime katılabileceği bir mesleği insanları gençken öğretiyorlar.. namı diğer EĞİTİM. 
 
 
 Eğitimli insan üretmeyi de bilir türetmeyi de.. eğitimli insan tüketmeyi de bilir eğlenmeyi de.. eğitimli insan çalmayı öğrendiği gibi  öğretmeyi bilir yönetmeyi  de.. çünkü bizim temelimiz eğitim dahil olmak üzere ALMA’yı biliriz. Biz daha çok almayı biliriz nadiren de vermeyi..  Alınca  da çalışırken veya çalıştırırken çalarız.. hatta bazıları buna bile gerek kalmadan doğrudan doğruya hatta zorla çalır.. işte o zaman da kodesi boylar.
 
 ZOR bir sorun.. çoğu insanı yakındırır.. zorluk karşısında şekvaya başlar.. bu normal ve doğaldır. Ancak aldığı eğitimin kalitesine göre sorunu çözmenin yollarını arar. Eğer bu yola girmiyorsa başkaları sorununa “hazır”  çözüm buluncaya kadar yalvarmak ya da yakarmak.. veya küsmek ve sitem etmek.. şeklinde sorununu karşılamak ve gereksinimini gidermek ister..   hatta kötü niyetli ise tehdit ve şantaja başvurarak zorlamak suretiyle hazır çözümü elde etmeye çalışır. Hazır para.. hazır bilgi.. hazır GÜÇ.. hazır kadın.. hazır erkek.. birazcık PARA karşılığında bulunabilir.  Bu paraya para değil de PAPARA diyelim.. paranın önemini ve değerini yitirterek saygısızlık etmeyelim. Yarın e-PARA yaygınlaştığında durum ne olacak bilmiyorum ama PARA gerçekte pek çok sorunları çözmekle birlikte YAN ETKİLERİ oldukça  bol bir ilaç ve imtihanlı bir  çare ve musabakalı bir  çözüm. 
 
 
 HAZIR olan çok şeyler güçtür ve güç  insanın ilgisini çeker. Ve gücün en tehlikesi de tetiktir. Tetiği çekmek.. AZIK  olan besinlerden başka ve zararlı olan  KAZIK  olan besinler..  hangi tetiğin ucunda namluya sürülmüş olarak bekliyorlar ? 
 
 Aşırı Tuzlu ve Şekerli besinler.. ve Aşırı Yağlı besinler..
 
 Kulağımızın sıvı sı ACI’dır.. öyle olmasaydı içinde hep böcekler dolaşırdı..
 Gözümüzün sıvı sı  TUZLU’dur.. öyle olmasaydı bakterilerin meskeni olurdu.. 
 Ağzımızın sıvı si ise  ne acı ne de tatlıdır.. acısız ve tatsızdır..
 Öyle olsaydı acı ya da tuzlu ağız sıvısı  yüzünden diğer yiyeceklerin tadını alamazdık. 
 Fakat TATLI ve TUZLU üzerine öyle bir beslenme alışkanlığı  ve mutfak kültürü oluşturmuşuz ki bu sefer diğer besinlerin muhteşem ve doğal tatlarını alamıyoruz.
 Besinlerin ve gıdaların DOĞAL lezzetleri  ve MUHTEŞEM tadları yerine bu alışılmış ve bırakılamayan ve  nerede ise hiç gereksinimiz olmayan şekerli ve tuzlu ve yağlı TAD’larla..ÇEKİCİ bir KILIF geçirip öyle yiyebiliyoruz. Sanayi de bizim bu şekerli, tuzla ve yağlı yaramızı bilerek üzerine “para” basıyor.
 
 Ancak bizim asıl sorunumuz bu tatlı ve tuzlu yiyecekler değil  
 YAŞINTIMIZDAKİ alışkanlıklar 
 DAVRANIŞIMIZDAKİ alışkınlıklar
 TUTULARIMIZDAKİ önyargılar ve GÖRÜŞLERİMİZDEKİ saplantılar.
 
 Belki bu dörtü  değil başka bu dördünden başka nesnelerdir.. ben buna nakit, vakit, sıhhat ve salah diyebilirdim..  belki bu nesneler altında bulunan daha başka nesnelerdir..  belki küfür ve hata ile sina ve kizb..  fakat bizim bakış açımız şimdilik  bana bunu gösteriyor. Bu yaşantı ve davranış ile görüş ve tutum  psikolojik ve bireysel bir  saptamadır. Bir başkası toplumsal ve  sosyal bir tespitte bulunabilir.. bizi burjuvazinin bu hale getirdiğini söyleyebilirler.. bizi cahillerin bu hale getirdiğini söyleyebilirler.. bizi kafirlerin bu hale getirdiğini söyleyebilirler. Topu başkasına ya da taca atar. 
 
 Önemli olan bu içerikli sorunlar  değil sorunu biçimini saptamaktır. İçerikli sorun yemek bağımlılığı olabilir çünkü öbezite ve diğer çeşitli hastalıklara ve kendine güvensizliğe ve buna bağlı başarısızlıkları yol açabilir. Ancak yemek bağımlılığı dahil olmak üzere asıl  “sorun”un ne olduğunu bilirsek onu tanımak ve tanımlamakta bir açılım sağlayarak  yemek bağımlılığı dahi pek çok içerikli sorunlarımızın daha iyi bir şekilde üstesinden gelmek bir yana “sorun” çözmekten daha önemli ve değerli bir “sabır”  hazinenin de kapısını aralayabiliriz. 
 
 Dedim.. ama sabrınız bitti.. buraya kadar okuduysanız brova.. ben yazmaktan bıktım.. siz okumaktan bıkmadınız.. eğer buraya kadar yazılanları zihninizde “delete” edip silebilmişseniz bundan sonra söyleyeceklerime de hazırsınız demektir.. hazır değilseniz başka zaman okuyabilirsiniz.. illa şu andaki vaktin canına şimdi okumak gerekmez.. 
 
 Eğer buna hazırsanız şimdi size SORUN (+) sını gösteriyorum. Amma önce siz duvar takviminize bakın bu günkü tarihi işaretleyin ve duvar takvimi değil el bilgisayarı olan telefonunun ajandasına da işaret koyabilirsiniz. Çünkü yer (konum)  ve yıl (gün) saptamak  bilmeyi  belirlemenin   başıdır. Elektronik hesap makinesi ile elektronik saatin evliliğinden BELGESAYAR (Computer) ortaya çıkmıştır. Şu halde yazacağımız ve okuyacağımız yazıların TARİH’ini saptamak önemli bir sorun çözücüdür.  
 
 
 Sonra şuna (+) işaretine  bakın:
 
 
 
 
 ………………         BUNALIM       …………..
 
 
 ……                YAKINMA       ,,,,,,,,.
 
 
 KOLAY         ÇÖZÜM          X       SORUN             ZOR
 
 
 ………………            YÜKLENME      ……………
 
 
 ………………             BELİT       ……………….
 
 
 
 
 Peki bu tabloda size SORun olan bir bir durum ya da sözcük var mı ?
 
 
 Büyük bir olasılıkla şu “BELİT”  sözcüğü başınıza bela olabilir. Nereden biliyorum.. benim oldu da…  
 
 Bu “belit” sözcüğü kelime aksiyom ve müteraife anlamına  geliyor.. Türkçe de bu anlamda kullanılıyor fakat ben onu aksiyom anlamında değil de  BURHAN manasında kullanıyorum. Sözlüğü bakarsanız “burhan” için   KANIT ya da BELGİT diye karşılık verecektir. Oysa hem mantık hem bilim hem hukuk için ortak bir “kanıt” anlamında “burhan” sözcüğünü  “belit” kelimesi ile karşılamak daha akıllıca.. hem “mütearife” kelimesine de karışlık buldum: “tanın”. Duyulmamış bir ad.. fakat attığım tutulup yerleşince ve üstelik bir de yaygınlaşınca ne kadar yerinde olduğu anlaşılacak.  Bir de BURHAN kelimesi  benim Niğde ilinde KAYITLI olduğum  mahallenin adıdır. 
 
 TÜRKÇE SÖZLÜK.. DELİL  için;kanıt,  iz, emare, kılavuz, rehber ve delil karşılıklarını  vermiş; SENET için belgit; HÜCCET  için belgit ve tanıt kullanmış. Mütearife ve aksiyom için belit sözcüğünü kullanmış. 
 
 Şimdi  “belit”i  BURHAN yerine kullanıyor ve mütearife yerine de de TANIN.. diyorum.. tarif MANTIKSAL olarak  “tanım”lı bir bilgi  ise mütearife  de OLGUSAL  olarak “tanın”mış bir bilgidir.. diye var sayabiliriz. Örneğin PARALEL  tanını (postülası ve metarifesi) kaldırılarak Öklid geometrisinden başka geometriler elde edildi
 
 Peki bu BELİT (BURHAN)  sözcüğünü  bilmemek tablonun bütünlüğüne bir zarar veriyor mu ? Vermiyor ve bir bulmaca boşluğu gibi onun adını ve anlamını sizin tarafından aranmasını ve bulunmasını istemiyor mu ?
 
 
 İki sayfa olmuş daha ben size “sorun”u kestirmeden anlatacak, damardan girecek ve sorunu nah diye gösterecektim.. ama yapamadım. Her ne kadar “sorun” kelimesi  bu sekiz sözcükten biri gibi görünüyorsa aslında kalan yedi sözcükten her biri  SORUN denilen büyük bir ZORLUĞUN bir  parçası olarak bulunuyor. Çünkü sorun varsa çözümde vardır.. zorluk varsa kolaylıkta vardır.. yakınma varsa yüklenme de vardır.. buhran varsa belitte vardır.. noldu.. aa ne kadar kolaymış sözcükler SİMETRİK yerleştirilmiş.. işte burada BELİT sözcüğünün anlamını sadece bir çeviri olarak değil ya da hazır açık ve seçik anlatılmış   beleş ve hazır aydınlık  değil de arayıp bularak.. düşünerek ve kaşınarak kendiniz  bulacaksınız. Sorun arttıkça ve çoğaldıkça ve sürdükçe  yakınmadan daha  ağır bir bunalım içine girerek karşılayan  bir insan.. derdiyle yanan bir insan.. onun çaresini de  şak diye bulmaz mı ? Elbette  bulur.. lakin yeterince ateşi ve yangını ve bunalımı varsa.. 
 
 Fakat çoğumuz değil bunalımı (BUHRANI)  ve beliti  (BURHANI) bulmak.. sorunu yüklenmek  ve çareyi hamletmek yakınmak ve suçlamak ve bağırmak ve çağırmaktan başka bir şey bilmeyiz.. çünkü öyle eğitim aldık.. bu yola alıştık..  önyargı ve saplantılarımızla bir suçlu ve bir şamar oğlanı bulup ona yükleniyoruzdur..  başta ana baba.. sonra kader.. sonra devlet başkanı.. sonra lider.. sonra eş.. sonra çocuklar.. sonra illa birisi vardır ama bir tek kendimiz yoktur.. Elbette biz oldukça  masumuz.. öyle olmasak başkalarını suçlayabilir mi idik ?
 
 Şimdi tabloya lütfen bir daha bakalım.. bu  sekiz kelime bir biri içinde iki daire çizer birisi  “sorun ve çözüm ile yakınma ve yüklenme”  dairesi.. ikinci daire “zor ve kolay ile buhran ve belit” dairesi..  
 
 Tablonun sözcüklerinin  simetrikliği ile tablonun kendisinin   bu iç içelik mütedahil haline  gördünüz değil mi ? Gördünüz.. güzel.. 
 
 Bu iki duruma birden bir ad vermeden tam ortaya bir  (X) harfini koyduk. 
 Şimdi  bu tabloya ilişkin başka ikinci  bir tablo daha yapıp tam ortaya (Y) işareti koyarsak 
 
 kaç sözcüğümüz olacak ? 2*8=16 
 
 
 İşte “Y” merkezli ikinci tablomuz:
 
 
 
 
  -----------  UYGULA-ALIŞ ------------
 
 
    -----------------   GÜNDÜZ --------------
 
 
 EREK       SABAH                 Y       AKŞAM       KAYNAK
 
 
 -------------- GECE ----------------
 
 
 ------------   ÇALIŞ-UYKULA ----------
 
 
 
 
       Bu da  “Z” merkezli üçüncü  tablomuz   
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
         
 
 
 YAT               UYGULA-ALIŞ                UYU 
 
 
 yorulma                       GÜNDÜZ              gevşeme
 
 
 iradeli           SABAH    Z   AKŞAM      iradi değil
 
 
 gerilme                          GECE                 dinlenme
 
 
 KALK                        ÇALIŞ-UYKULA                UYAN
 
 
    
 
 X problem çözme-DYN
 Y öğrenmeyi öğrenme-YEVM
 Z  irade eğitimi MALİK
 
 Sorun hakkında sorunlu bir yazı yazdık.. ve x,y ve z olarak üç tablo yaptık ve hepsi 16+8= 22  kelimelik bir taban elde ettik ve buna rağmen çözemedik..  ancak onu   ALİM dizini içinde yakalamaya çalıştık.. hele   gerçekten büyük bir sorundu.. bu yüzden çözemedik..  çözebilseydik “yaşantı ve davranışlarımız ile görüş ve  tutumlar”ımızda  alışkanlık ve alışkınlıklar ile saplantı ve ön yargıların etkisinde kalmazdık.. umudumuzu yitirmeyelim.. belki şimdi bulamadık ama kim bilir daha sonra bulabiliriz. 
 
 
 Sağlıcakla kalın.
 
 OSMANZİYA 
 
 Sentaks / sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE 
 semantik / anlambilimsel / MAANÎ  yetersizliklerim 
 için düz yazıdan özür dilerim
 
 YAHOO İÇİN DİZİN UYARISI
 
 İletinin şema ve tablolarını,  haber gurubunun menüsünde 
 “files” adı altına eklenmiş dizinler / klasörler içinde bulacaksınız.
 Kolaylık sağlamak üzere iletinin başlığı ile dizin veya dosyasının adı
 arasında  bağlantı kurulmuştur.
 
 
  
 
 NOT:
 Evet, aslında benim kullandığım sistemde 
 cümleye, kelimeye  hatta harfe de ihtiyaç yok…
 
 http://groups.yahoo.com/group/BAKARA/
 http://groups.yahoo.com/group/oku-ikra/
 http://groups.yahoo.com/group/yontem-bilim/
 http://groups.yahoo.com/group/insanbilim/
 
 www.yontembilim.com
 www.insan-bilim.com
 www.osmanziya.com
 www.mustafabugucam.com.tr
 
 
 
 http://sites.google.com/site/yontembilim/
 http://sites.google.com/site/insanilim
 
  uploads/20190805_232000_SORUNLAR.rar - 20190805_232000_SORUNLAR.rar 
          |