EMANET uzerine  
       
      Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
        Kategori:  Diğer
       Forum Adı:  Din
       Forum Tanımlaması:  Diğer Paylaşımlarınız
       URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2247
       Tarih: 04-Kasım-2025 Saat 08:33 Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com
      
 
  
      Konu: EMANET uzerine
       
      Mesajı Yazan: osmanziya
       Konu: EMANET uzerine
       Mesaj Tarihi: 11-Mart-2024 Saat 09:29
       
      
        
          
	
Sadakat zordur.. emanet ise ondan da zor. Şükür kolay değildir.. sabır ise ondan da kolay değildir. ADALET kolay değil.. İKTİSAT zordur. Şimdi burada dörtlü bir denklem bulunuyor. "Sükür ve sabır ile iktisad ve adalet" eşitliğini çözecek olan sadakat X'ini ve emanet Y'sini anlamak istiyorsanız.. bu linkte biraz yorulacaksınız.. ancak yorulmak zorluğu ve anlamak kolaylığına değecek.. saygılarımla. Osmanziya 
 
 
  
 
 
 Değerli bir Hocamız paylaştı:
 
 "Hayatın sermayesi güvendir. Güvenilen bir insan olmak, bir insanın erişebileceği en büyük mertebelerden biridir."
 
 Doğan Cüceloğlu
 
 EMANET deyince aklıma SADAKAT geldi.. Daha sonra adı Şeytan'a çıkan AZAZİL sadık ve doğrucu bir kuldu.. Yaratana bağlı dürüst bir çizgisi bulunuyordu.. lakin EMİN ve GÜVENİLİR değildi.. bu durumu kendisinin yerine ÂDEM'in geçtiğini görünce.. hazm edemedi.. hased etti.. ve İsyan etti.. GÜVENİLİR olmadığı ortaya çıktı. Bunun için La ilahe illallahülmelikülhakkülMÜBİN.. denilince MuhammedünrasulullahsadıkülvadilEMİN.. denilir.  Dedim.
 
 Dinnur YAŞAR 
 
 Sadakat kadının vasfıdır.. kocasını bağlılık ile kendinin gelişmesini ve çocuklarının geleceğini sağlar. Emanet ise erkeğin vasfıdır. Bir aldığı kadını bırakıp terk etmez. İkincisini aldığından birincisini bir köşeye atmaz. Eşleri ve çocukları için kendini feda eder. Ailesini her koşulda himaye eder ve ortaya geniş bir aile çıkar. Bu geniş ailede yaşlılar gençlerin gücünden.. gençler yaşlıların görgü ve bilgi ve terbiyesinden.. fazilet ve kemalatından ders alır. Lakin bu GENİŞ AİLE sanayi toplumu ile ÇEKİRDEK AİLEYE indirilince bütün bir dizi sorunlar çıktı ve bu yüzden ne kadar çok kreş açtıysak o kadar çok huzur evleri açıldı
 
 Dokuz eşi bulunan  MuhammedülEMİN.. peygamberimizin Nübüvvetten önceki lakabı idi. Sivil yaşam sadakat ve bağlılığa.. resmi yaşam emanete dayanır. Kadın sadakat istenir.. erkekten emanet istenir. Bu sükür ve sabra benzer. Şükür ve sadakat kolaydır lakin sabır ve emanet zordur. Keza şükür ve sadakat ve adalet kolaydır.. ancak sabır ve emanet ve iktisat kolay değildir. Burada sayılan ALTIN ESASLAR.. Mekarım-i Ahlak adı verilen bir KURAM ortaya koyar.
 
 Kur’an Hakîm’in  ENBİYA suresinde 21/107 de âlemlere rahmet olarak gönderildiği belirtilen Peygaberimiz diyor ki nebi olarak gönderilmemin nedeni mekarim-i ahlakı tamamlamak içindir. Zira kendisinden önce gönderilen nebilerle ziraat.. zanaat.. ticaret.. siyaset.. faaliyetleri.. funun.. hukuk.. san'at.. ahlak.. hikmet etkinlikleri.. resim ve müzik ve eğlence ve oyun aktiviteleri.. olmazsa olmaz bileşenleri dil ve din olan KÜLTÜR ile uygarlık ortaya çıkarılmış milletler ve devletler ve imparatorluklar islamiyetten önceki müslümanlar olan yahudiler ve hristiyanlarla oluşturulmuştu.
 
  Kendisinin nebi olarak görevlendirildiği sırada geçmiş sümer, mısır, yunan imparatorluklarının devamı olan batı da ROMA imparatorluğu doğuda FARS imparatorluğu olmak üzere iki kültür-medeniyet teraküm ve telahuku bulunuyordu.. ancak o zamanlar eksik olan bu gün ondan çok  yoksun olduğumuz..  salahın eşya istimalinde  iktisad ve eşhas istihdamında  adaleti bulunmadığında devletler ve imparatorluk içten içe çöküyordu.  Millet ve devleti  bilgi toplumu ve hukuk devletini ile bir araya getirecek olan  içten ve etkin AHLAK ile icra edecek dirayet ve riyasettir.
 
  İşte bu dirayetin ADALETLİ lâikraheliği (laikliği) ve hürriyeti.. şu riyasetin İKTİSATLI meşvereti (şurası) ve demokrasisi AİLE'de gerçekleştirilir ve bunu karı ve ana haline gelmiş sadık kadın.. koca ve baba haline gelmiş emin erkek ile sağlar. Yoksa kadın ve erkek arasında bu ittiba ve itaatı sarsmak için sağlam  dirayetlerin rivayetlerini  çürümüş  ve sağlıklı riyasetlerin riayetlerini köhnemiş diye bırakan  İSTANBUL SÖZLEŞMELERİ ile gerçekleştirilmez. 
 
 Bu sözleşmeyi neden Pariste ya da Londra'da yapmadılar da İstanbul'da yaptılar bilmiyorum.. yoksa İstanbul'un fethine bir misilleme mi idi.. bilmiyorum. İstanbul sözleşmesine uyulmamasının bedelini 7 ekim katliamı ile mi yanıt verdiler.. bunu da bilmiyorum. Ancak görünün o ki dini MİT haline getirenler dili MİT haline getirmeye çalışıyorlar. Newton'a dayanan pozitif felsefeleri İzafiyet ve Kuantum ile sarsılıp BİLİM ÖZGÜR UFKUNA ilerlediği halde hale POZİTİVİZM'i sürdürmeye çalışanlar İNSANLIĞIN uyanışına rağmen kendi komp'artımanlarında YAPAY ZEKA uyuşturucusu ile sürdürüyorlar. Fakat insanlık bu tür esareti ve ecareti.. köleliği ve işçiliği de bırakacak. Bunun önündeki tek insanlara köle ve işçiden daha ağır koşullara sürükleyen gücünün zehriyle sarhoş olmuş SERMAYE kralları ve FİNANS efendilerdir.
 
 Ancak BİLİM ilim ve irfanıyle topyekin  uyandı.. FUNUN binlerde bilim dallarında insanlığın   gözünü açıyor.. TEKNİK var kuvvetiyle düşünmenin kavrayışını ve anlayışını genişletiyor. Dünyanın efendileri kendilerine  güç veren ilim ve hakikat kaynaklarını artık kontrol edemeyecek. İnsanlık  kültürün ve antropolojinin olmazsa olmaz bileşenleri olan dilin ve dinin kökenini arayacak.. Çağdaş uygarlık  bu güne kadar olan deneme ve yanılmalarla  dilin ulaştırdığı  bilimi ve dinin eriştirdiği hukuku,  bilgi  TOPLUMU VE Hukuk DEVLETİ ülküleri haline getirdi. AKLIN ve diilin ve bilimin esası olan İKTİSAT ile VİCDANIN ve dinin ve hukukun temeli olan ADALET.. araştırma ve geliştirme kuramlarıyla  KURUMSAL yapılar haline geldiğinde çözüm hızla ilerleyecek. 
 
 Sorun küresel ise çözüm bireyseldir. Sorun ile çözüm arasında bulanan DEĞİŞİM.. küresel ve bireysel arasında bulunan TOPLUM.. yani toplumsal değişim.. bir ülkenin kalkınma koşullarında bir araya geldiğinde o ülkenin ve   bölgenin YEREL’inde başlayacaktır. Buna da en yakın YER seksen yıldır  kan  ve göz yaşırır aktığı YARALI  bölge ORTA DOĞU’dur. İran’dan Yunanistan’a.. Irak’tan İsrail’e kadar coğrafyanın   ortak dil ve din ve kültür ve tarih zemini bulunan ANADOLU’dur. Bu bir kehanet değil gelecek olan tarihtir. Aksi halde yani Anadolu’un ANAHTAR olmaması halinde bir üçüncü dünya savaşı.. bilenlerin ifadesiyle dördüncü  savaşı mızrak ve oklar ve baltalarla yaptıracaktır. Kader  SAVAŞIN kıyametini  değil belki BARIŞIN  ikametini  hazırlıyordur.. bize düşen bu istikameti iktisad ve adaletin salahı ile halasımızı sağlamaktır. Dili kötü ve kötüye kullanmamaktır. Dini hanif ve halis ve kaim yapmaktır.  Köklü bilmektir.. canlı öğrenmek ve diri düşünmektir. YBA ile 33 yıldır buna çağırıyorum. Bağımlılık ve uyuşukluk yapan hazır bilgiden.. hazır çözümden.. hazır karardan.. hazır karıdan.. hazır kocadan.. kaçınmaktır. Tapılası karıyı kadınımız bina edecek.. kulluk edilesi kocayı kadınımız inşa edecek. Yararlı kararı kendimiz vereceğiz. Çıkarlı çözümü kendimiz bulacağız. Günlük dilin günlük düz yazısıyla verilen hazır açık ve seçik anlaşılır bilgiye bağımlı olmaktan kurtulacağız. 
 Bu nasıl olacak ? Çok yönlü ve yanlı katmanlar ve alanlarda yer alan dil.. din.. insan.. kültür.. ticaret.. siyaset.. bilim.. hukuk..  felsefe..  teknoloji.. ideoloji..  konularında Kolay anlatım aygıtı ve hızlı anlam sürücüsü olan YBA i öğrenerek, kullanarak, yararlanarak EDİNMEK ile öğrenmeye canlı bir sayfa açmakla ve düşünmeye diri bir kalem vermekle..  mevcut bilgilerimiz ve değerlerimizi ifade ettiğimiz “sözler” ve tezlerde  sağlamlık ve sağlıklılık testine başlamaktır.  Sorularımızın yanıtlarını ve savlarımızın kanıtlarını arayıp bulma sürecinde elimize kağıt ve kalemi alıp kendi kendimizle YAZILI olarak konuşmaktır. Çünkü KALEM bilinenlerden bilinmeyenlere götüren bir araçtır. KELAM’ın sözü havada uçar kaybolur ve fakat kalem onu saklar ve taşır ve yayar ve böylece kelamı yaşatır. Kelam söz dediğim gibi kaleme de SOZ diyorum. Onun DOZ’umun pozuna ve kozuna dikkat ediyorum.  Sozun yazması ve sözün okuması  bizi tenimizin tozuna ve tinimizin tözüne götürerek vicdanımızı uzlaşmasını kontrol  ve aklımızın usavurmasını koordine ediyor. Benimizi kendinden geçirmiyoruz kendimizi benin başkasından haber veriyor. Benimiz özgürlüğünü ve özdeşliğinin kökenini aratırken onlar ÖZ ya da TANRI  ya da başka bir AD’ın sayıl ve sanıl inşasından ve sahte ve sözde binasından kurtarıyor. Nesne ve kimse bileşeni ÖZNE’mizin taşıdığı AR yükünü ve AD yolcusunun ayırdına vardırıyor. Fatiha-i Şerife Anahtarı ile kuru tanrı tanırlık ve soyut tanrı tanımazlık alışkanlık ve alışkanlıklarından ve bundan doğan körü körü inanışlardan koruyor  ve boşu boşuna savaşlardan alıkoyuyor. Böylece geçmişte yapılan ortak insani değerler olan dil ve din ile emek ve özgürlük etnik ve etik ile ekonomik ve politik ÇIKARLAR uğruna angaje olup yaşamasını YARADAN’dan başkasına adanmasına engel oluyor. YARATAN.. çift yarık deneyi ile kendin yerlerde ve göklerde tanıttığı halde çıktığımız yolculuğun yerleşiminin SORUNLULUĞU.. yaklaştığımız arınışın SORUMLULUĞU.. geçim ve seçimini birikimi ve eklemlenmesi  kafamıza dil sepeti  olarak örülüyor ve başımızı düş çorabı olarak örtüyor..  böylece dünyayı belirleyen ve dini tanımlayan dilin kendisini tanımaktan uzaklaşıyoruz. Dilini kötü ve kötüye kullandıkça başka kendimizi ve benimiz olmak üzere dünyayı ve dini de bozuk bir KİZBE çeviriyoruz. Onun üstündeki KÜFR perdesini göremiyoruz. Hata ve sinalarımız.. yanılış ve unutuşlarımızda buna yardım ediyor.. bunu Koca Yunus’umuz ilim ilim bilmektir.. ilim kendin bilmektir.. sen kendin bilmezsin bu nice okumaktır olarak ifade etmiş.. biz bunu bu gün YÖNTEMBİLİM.. İNSANBİLİM ve İSLAMBİLİM olarak ibare ediyoruz. İnşallah bir gün samimi ve ciddi olarak ilam eder.. safi ve halis olarakta ilan ederiz.  Rabbimiz yâr ve yardımcımız ola. Amin.
 
 Osmanziya 11.03.2024
 
   
 
  
          | 
         
        
      
 
  Cevaplar: 
       
      Mesajı Yazan: osmanziya
       
      Mesaj Tarihi: 11-Mart-2024 Saat 09:49
       
      
        
          
	
11.03.2016
 yani sekiz  yıl önce: 
 Tarihinde paylaşmışım:
 Mustafa BUĞUÇAM sayfamda:
 
 Şeytan aliyhillanenin isimleri
 
 azazil
 iblis
 1
 lucifer
 satan
 
 Garûr
 Vesvâs
 2
 Hannâs
 Kâfir
 
 Sağîr
 Mârid
 3
 Tâif
 Fâtin
  
 Mel’ûn 
 Mezmûm
 5
 Medhûr
 Mekzûf
 
 
 Kefûr
 Hazûl
 6
 Adüvv
 Mudill
 
  
 Merîd’dir
 
 
 Allah'ın laneti şeytanın üzerine olsun. (Amin)
 
 Bu yukarıdaki sıralamada bir yerden almışım ancak kaynak göstermemişim ve demişim ki:
 
  
 Doğrudan ya da dolaylı olarak geçen bu isimler  şeytan  denilen ve bazı dinlerde kötülük tanrısı sanılan var oluş..
 
 suçu kendisine attığımız nefis ve deccal.. tagut ve yezid.. nemrud ve firavun gibi şamar oğlanlarıdır.. 
 
 tanrı gibi kendimizi takdis etmek uğruna kötülüğü falan ya da filan nesneye veya kimseye atmak belki bizi rahatlatıyor ve ancak sorunu çözmüyor. Bir de üstelik kendimize kalan kısmında Rabb-ı Rahimimizin hadsiz şefkat ve merhametini düşününce daha bir ferah oluyoruz ve kötülükleri çaktırmadan sürdürüyoruz. 
 
 Hatta iyilik yapıyor Allaha veriyoruz.. kötülük yapıyor nefis ve şeytana veriyoruz.. tabiata ya da tarihe havale ediyoruz.. ebeveyne ya da devlete atıyoruz.. bi de system çıktı..  
 
 
 Peki bize ne kalıyor ? 
 
 
 Dünyadaki ısraf, zulam ve katliamları kim yapıyor ?
 
 
 Şimdi bu gün yazdığım bu yazıya tevafuk olarak çıktı.. son yıllarda yukarıda sayılan 25 isimden HANNAS sözcüğünün Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyan'adaki yerini yani son sürenin son ayetini nazara alınca.. eğer kişiler olaylara..  olaylar olgulara..  olgular AD'lara bağlanıyorsa.. bu HANNAS isminin ve adının dikkatle incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. 
 
 Dünyanın
 Dilin
 Dinin
 
 gizemleri bu HANNAS içindedir diye düşünüyorum.
 
 Saygılarımla. 
 
 Osmanziya 
 11.03.2024
          | 
         
        
        
       
      
      Mesajı Yazan: osmanziya
       
      Mesaj Tarihi: 11-Mart-2024 Saat 10:00
       
      
        
          | 
	
SDK ve EMN.. yukarıdaki sözcüklerin kökü.. Arapça disiplinli bir dildir.. sözcükleri ve sözleri.. yani kelimelere ve kelamları ölçülü ve düzenli bir şekilde bina ve inşa edilir. Bina (yapı)  varlığı inşa (yapılandırma)  olayı gösterir. Sadakat ve emaneti BAĞLILIK ve GÜVENİLİRLİK şeklinde ifade ederiz. Kuşku ve kesinlik nasıl tanıncın (şuurun) bir niteliği  ise bağlılık ve güvenlikte inancın (imanın) bir özelliğidir. Bu yazıda emanetin sadakati dövdüğü söyleniyor.. Sadakat kız ise Emanet kızandır. Ancak biz bu vahşi kızı ve oğlanı merhametli  bir ana ve şefkatli bir baba haline getirinceye kadar bir ömür sarf ederiz. Ben kocama bağlıyım demekle bağlılık.. ben karıma güveniyorum demekle güvenilirlik olmuyor.. kadınını bağlı hale getirmesi kocanın ve kocasını güvenilir hale getirmesi karının işi.. yoksa kadının yüzünde güzellik ve kocanın elinde iyilik bulunması ve bunların karşılıklı sevgi ve saygıya dönüştürülmesi ve bununla aile yuvasının cennet haline getirilip buradan mutluluk çıkartılması insanın kendisine verdiği önem ve değer kadardır.. diye düşünüyorum. Bu yazı bu sava açıklık ve kanıt getirmeye çalışıyor. Saygılarımla. Osmanziya  
          | 
         
        
        
       
      
     |