Tabiat tarih yazıyor.
Yer yüzünde dört buçuk milyar yıldır tabiat tarih yazıyor.. kainat insan okuyor.. bendeniz Niğde Tarihi içinde çıktım 1950 lerde.. benden sonra nerede ise 26 yıl eklese bir yüzyıl geçmiş olacak. Bu öyle bir çağ ki değil kainatın tarihi insanın tarihi içinde bile çok kısa ancak en çok değişimlerin ve devrimlerin yaşandığı bir dönem. Öyle hızlı ki bir yıl için geçmişin bin yıllık değişimlerini yaşanıyor ve çoğumun bunun farkında bile değiliz.
Fakat yedi ekim katliamından beri nerede ise yarım yüzyıla ilişkin KATLİAMA.. bütün dünya vicdanı karşı çıktığı halde.. bir çözüm bulunamadı.. çünkü çözümler ard ardına gelen evrim ve devrimlerle olur.. siz buna yaratılış ve buyruluş dahi diyebilirsiniz.. ben deneyim ve dayatım diyorum. Belki bu dünya beşten büyüktür diyen bir mesajın gerçekleşmesi ise bir başlangıç olabilir. Seksen yıldır dünya savaşları yaşanmıyor.. bu yeni "kıvılcım" başlatırsa NÜKLEER SİLAH KULLANILMAYACAĞI için çok sancılı geçecektir. Kullanılırsa zaten iş bitecek.. Nükleer silahlara TEKNOLOJİK SİLAHLAR da eklendi.. yani artık insanın kendisini öldürmüyorlar değil kafasını eser alıyorlar. Zaten bedenlerimiz ve zihinlerimiz emek piyasasının malı ve beyinlerimiz ve dillerimiz yemek pazarının meli.. tepe tepe kullandıkları bu malın ve melin artık fazla geldiğini düşünüyorlar ki bunu azaltmaya çalışabilirler.. desem.. sanki bir biz (ben) temiz de geri kalan herkes kirli gibi bir anlam verecektir. Bunun için çözüme sorundan başlamak gerekiyor.
En kesin ve yapıcı çözüm, sorun olarak kendinden başlamaktır. Bu da kurduğumuz oyunun öyküsünü anlamaktır. Eğer oyunumuzu kendimiz kuramıyorsak ilk elden devre dışıyız demektir. Oyunu a ve b ve c planlarıyla işe başlamışsak projelerimizi satışa çıkarmaktır. Projemiz yoksa planlarla oyalanıyoruz demektir. Projelerimizin birine girişmemişsek programlama işine de başlamamışız demektir. Başlamayan işte zaten bitmek.. girişilmeyen programda aslında sürdürülmez. Böyle olunca da kalktığımız yere döneriz: Ya planlarla kendimizi oyalıyoruz ya da birileri bizi piyon olarak kullanıyordur. Bu durumda yakınmaya hiç hakkımız olur mu ?
Senaryo oyun içinde oyundur.. öykü ise öykü içinde öykü.. portakal nasıl dilim dilim ise.. olayların öyküleri ve oyunları da aşama aşama akar.. aşamalar evre içinde evre anılır. Bir evreyi anlamadan ikinci evreye geçemezsiniz. Bilinen evreleri.. evrimleri.. evrenleri elbette BİLGİ bakımından.. sayarsam şöyle diyebilirim:
PHILOlogos
Avcı ve Toplayıcılık
Tarımcılık
Sanayicilik
HÜMANİZM
İdeolojicilik
Teknolojicilik
TEOlogos
Bu liste şu anlama geliyor ki biz şimdi HOMO DEUS da denilen TELOGOS devrindeyiz.. Artık eriştiğmiği imkanlar ve fırsatlar.. güç ve yetenekler bakımdan DİJİTALLEŞEN herkes "Alem buysa Kral benim"diyor.
Bu yazımda en çok yinelen sözcük LOGOS.. bu tablo "logos"un ne olduğunu anlatmaya çalışıyor.. anlayanlardan eleştiri ve anlamayanlardan da soru bekliyorum.
Eleştiri ve soru ile kuşku ve merak.. insanın TEKER'idir. Hareket geçiren ayaklarıdır.. ayaklanmak için bunları çok rahat kullanabilir ve harekete geçebiliriz. Kime karşı.. kendimize karşı..
Saygılarımla
Sağlıcakla kalınız
Osmanziya Osmanziyaoğlu 20.03.2024 01:12 üçyol izmir.
Değerli Kardeşim ""Özgürlük Üstüne” eserinde John Stuart Mill, (1806-1873) şöyle demişti:
‘‘Bir tartışmacı tarafından işlenebilecek en kötü suç, muhalif fikri tutanlara, ‘kötü ve ahlâksız adamlar’ damgasını yapıştırmaktır. Halk tarafından tutulmayan herhangi bir fikri savunanlar, bu çeşit iftiraya maruz kalırlar. Çünkü bunlar genellikle az sayıda ve güçsüzdürler.”
“Bir düşüncenin susturulması insan ırkına karşı, başka bir deyişle yaşayan nesle olduğu gibi gelecek nesillere karşı da bir haydutluktur. Şayet düşünce doğru ise, insanlar yanlış olanı, doğru olanla değiştirme imkânından mahrum kalırlar. Şayet düşünce yanlış ise, o zaman da aynı derecede büyük bir faydayı, yani gerçeğin yanlışlıkla çarpışması sonucunda daha açık ve net biçimde ortaya çıkıp anlaşılması fırsatını elden kaçırmış olurlar.” alıntısı yapmış fakat kendi görüşünüzü yazmamışsınız. Görünüşü ve söylenişi güzel bir anlatım. Ancak bu yenilikleri tamamen iyi ve gelenekleri tümüyle kötü görme ANLAYIŞINA dayanıyor bu görüş. Şimdi bu görüş sahibi adamların kurdukları MEDENİYETTE kendi aralarında savaş yaptıklarını ve fakat kendi gibi olmayanları KATLİAM ettiklerini görüyoruz. Yani temel insan hak ve hürriyetleri öyle evrensel beyannamelerde ya da anayasalarda bulunun SÜSLÜ cümleler ile sağlanmıyor.
dedim deki ki:
Cevabı yine kendisi versin.
Aydın kimseler yerine yeteneksizlerin maymun taklidi yapanlarin güç sahibi ve iktidar olduğunu ve bunun Batı'da da bir istibdat yarattığını aynı eserde açıklamış:
“Halinden memnun bir domuz olmaktansa, halinden memnun olmayan bir insan olmak; bahtiyar bir budala olmaktansa, acı çeken bir Sokrates olmak daha iyidir. Kendi hayat tercihlerini yakın çevresine veya başkalarının isteğine göre belirleyen kimsenin, ‘maymun’ gibi, taklit yeteneğinden başka bir şeye ihtiyacı yoktur. İradesi ve aklı kendisine ait olmayan birinin, kendisine ait bir karakteri de olamaz.”
“Bireyi çökerten, ezen her şey, baskı ve istibdattır. İster Tanrının iradesini yerine getirmekten bahsedilsin, isterse insanların emirlerinden. İkisi de aynı kapıya çıkar...
O halde kendi kaderini kendisi belirleyen kimse ancak bütün yeteneklerini kullanır. Birey, yanlış olarak gördüğü her şeye direnme ve karşı çıkma özgürlüğüne sahiptir.”
dedi
dedim ki
Muhakeme yerinde duruyorsa mes'ele yok.. bu gün düşünmüyorsa yarın düşünür.. Ancak muhakeme bulunmuyorsa şöyle olur.. olmayan sonsuzluğu ve bulunmayan özgürlüğe dayanıp kendimizin ya da başkasının dünya ya da ahiret seçimi hakkında konuşursak.. kendimizi tanrı tanır ya da tanrı tanımaz olarak konumlandırmak zor bir iş değildir.
dedi
dedim ki:
Sanırım 'Tanrı iradesi' diye insanların nefsi iradesini insanlara dayatmasını kötülüyor. Çünkü Tanrı dayatma yapmaz, dinde zorlama yoktur , insani özgür bırakmıştır.
Burada Giordano Bruno'nun sözü akla geliyor: "Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar."
dedi dedim ki:
Teşekkür ederim.. çok haklısınız.
Ortak Akıl' kavramı yanlış anlaşılmış; şöyle ki:
Her bir kurumdaki en üst yönetici kimse,
aklını ortaya koyup
"buyurun; aklımı herkes 'ortak' olarak kullansın." diyor.
Halbuki, tecrübe, sınırsız deneyim değil,
kişinin etrâfındaki muhtelif akıllardan
istifâde etme becerisidir.
İhsan Fazlıoğlu
dedi
dedim ki:
Ortak Akıl' kavramı yanlış anlaşılmış; şöyle ki:
Her bir kurumdaki en üst yönetici kimse,
aklını ortaya koyup
"buyurun; aklımı herkes 'ortak' olarak kullansın." diyor.
Halbuki, tecrübe, sınırsız deneyim değil,
kişinin etrâfındaki muhtelif akıllardan
istifâde etme becerisidir.
İhsan Fazlıoğlu demiş.. dedim ki: Ortak değerler olabilir ancak ortak akıl olabilir mi ? Demokrasi çoğunluğu ile belirlenen akıl ortak mı dır ? Belki azınlıkta kalan bir tek akıl.. en akıllımızıdır. Ya da herkesin aklı ortak ve fakat aldığı kararlar ortak irade midir ? İrade ve akıldan başka bir de ortak değerler söz konusu; dil ve din ile emek ve özgürlük olmak üzere etnik ve etik ile ekonomik ve politik DEĞERLER olarak müşterek bir gereksinim olduğu kadar ortak bir yetenektir. Bu değerlere saygı gösterilmesi bir İNSANLIK gereği olarak empatik bir davırdır. Ancak bu hak ve hürriyetlerin kullanılmasında ortaya çıkan sorunlarının çözümünde kullanılan çıkarlar ve yararlar ile tasarlar ve kararlarının oluşturulması mekanizması ORTAK AKIL olabilir. Bu makenizma bu gün için demokrasi ve laiklik adı verilen bilgi toplumu ve hukuk devleti ülküsüdür. Bunu anlatmaya çalıştığımda insanlara anladıklarını eleştirin ve anlamadıklarınızı sorun dediğimde.. bir yanıt alamıyorum. Çünkü ya ben çok zekiyim insanlar çok aptal.. ya ben aptalım insanlar zeki.. birinci şık olamaz.. ikinci şık hiç olamaz.. öyle ise üçüncü şık söz konusu "bilgili" insanlar hırsından "bilgisiz" insanlar hasedinden bana yanıt vermiyorlar.. çünkü ben sorunu KİŞİSEL hale getiriyorum. Kim bilir sorun bu dördüncü seçenekte... Osmanziya
Şimdi bu bu günlük düz yazı ile yapılan paylaşımlar bu tabloların anlaşılması içinde.. böyle çakar çakmaz çakan çakmak gibi düz yazının anlaşıldığı gibi bu tabloları anlamazsınız.. hata gazete ve roman dışında teknik ve felsefi ve soyut yazılarsa onu da anlamazsınız.. matematik denklemler söz konusu olduğunu bunları da , kendim dahil, anlamakta zorlanırım. Ancak bu tabloları sakin bir vakitte ve meraklı bir zamanınızda ve bunları anlamam önyargısından sıyrıldığınız bir fırsatta.. incelemeye ve izlemeye başladığınızda.. bitirmenin YARISINA gelmiş ve imgelemeye ve irdelemeye giriştiğinizde.. araştırmanın ORTASINA gelmişsiniz. Demektir bu durumda siz kendiniz yeni bir tablo yaparak başlama ve bitirme.. araştırma ve girişme.. orta ve yarı.. imgeleme ve irdeleme.. izleme ve inceleme sözcükleriyle kendinize benim yaptığım gibi MERAKLI bir tablo yapabilirsiniz. Sadece elinize bir KALEM ve bir KAĞIT olmakla başlayacak bu iş.. gerisi kendiliğinden gelecektir.
Saygılarımla...
|