Sosyal gerçekler evimizin penceresinden görünen dışarısı gibidir.
Evimizi fizik gerçek olarak kabul edersek sosyal, ekonomik ve siyasi gerçekler bu binanın dışarıya açılan pencereleri gibi değil mi ?
Kültürel gerçekler, sosyal gerçekler, ekonomik gerçekler ve siyasi gerçekler pencere olurda ideolojik gerçekler böyle olamaz mı ?
Evimizin iki kapısı var.. birinden giriyoruz (doğum) diğerinden çıkıyoruz (ölüm) fakat bu kapıları dahi pencere yapıyoruz: Doğum kapısına yakın duranlara özgürlük hayali affedersiniz gerçeği gösteriliyor. ölüm kapısına yakın duranlara da sonsuzluk vehmi pardon gerçeği gösteriliyor.
Doğum kapısını olum, ölüm kapısına düğüm derseniz sorun da bir seçim sorunu haline gelmez mi ?
Var oluşun düğümün açmada hepmiz seçimden başka bir şey yapmıyoruz, gerçek olup olmadığını evden dışarı çıkınca anlayacağız. Unutmayalım ki gazetenin manşeti bir penceredir. Sadece bilgisizliğin zifiri karanlığını biraz aydınlatır o kadar. Unutmayalım ki yazarının köşesi bir penceredir. Sadece yorumsuzluğun gölgesini biraz açar o kadar. Unutmayalım ki ömrün bir penceredir. Sadece gerçeğin bir maketini gösterir o kadar. Eğer onu anlamaya çalışırsan, bir ömür yetecektir. Aksi halde ömrün gerçeğini dünyaya kabul ettirmek ile bitecektir.
Ancak önemli olan DÜNYADAKİ YERİMİZİ SEÇMEKTİR: Şimdi lütfen şu yazıyı okuyunuz..
http://haber.stargazete.com/yazar/dunyadaki-yerini-secmek/yazi-700603 - http://haber.stargazete.com/yazar/dunyadaki-yerini-secmek/yazi-700603
Evet her bir insan ferdinin, ve toplumunun ekmeğe, özgürlüğe, dile, dine, barışa ve sonsuzluğa ihtiyacı var.
Ekmek sadece sosyalistlerin değil masonlarında gerçeğidir, kardeşlik sadece masonların değil marksistlerin de gereksinimidir, dil sadece ülkücülerin değil selamet partisindekilerin gerçeğidir, din sadece erbakancıların değil ülkücülerinde gereksinimidir.
Ve barışla birlikte ekmek, özgürlük, dil ve din dünyada var olan her insanın gereksinimi olduğu gerçeğini kim inkar edebilir. Çünkü insan, ekmek ve eşitlik ile kardeşlik ve özgürlük DÜNYASINI
diline ve dinine göre kurar.
Oysa bu zıtları telif etmek ve bu karşıtları barıştırmakta insanı sorunu, sınavı ve yarışıdır.
Öyle ise;
Özgürlük Ekmek Kardeşlik Dil Din Barış Sonsuzluk
Bunların her biri hayatın sadece bir yanıdır, bütünü değildir.
Bunların birini her şey sayan, koşulsuzlaştıran, kuralsızlaştıran ve putlaştıran tanrıyla değil sanrıyla karşı karşıyadır. Çünkü bunların ve bu gereksinimlerin ve arayışların her biri sadece yaşamın bir yanı, bir yöne ve bir penceresidir.
Ey bu ülkenin insanı.. dünyanın seçimini, senin seçimin belirleyecek.
Ey geçmişin ve geleceğin kavşaklaştığı yerde olanlar.. seçimini iyi yap, tüm coğraflyalar seçiminden etkilenecek.
Ey doğunun ve batının buluştuğu yılda yaşayanlar, seçimini iyi yap, tüm tarih senin seçiminin tesiri altında kalacak.
Sen ki ümmet-i davet ve icabetin barışayacağı bir istikbale gebesin..
Sen ki bilgi toplumu ve hukuk devleti ülkülerinin hayat bulacağı bir ikbali doğuracaksın.
Yeter ki seçimini doğru yap.. öyle ki DÜŞÜNMENİ seçimden sonra değil seçimden önce yap.. ki seçimden sonra kara kara düşünmeyesin.
Sağlıcakla kalın.
Osmanziya
NOT: Ümmet-i davet, henüz İslamiyete icabet etmemiş ümmettir, ümmet-i icabet ise islamiyet dahiline girmiş milletlerdir. İcabet ve davet arasındaki sorunlar insanların islamiyet ve ile teslimiyet arasındaki ARK'ı fark ettirmez. Bir elin parmakları kadar olan ferd, aile, kabile, kavim, cemiyet, millet, ümmet, devlet, beşeriyet ve medeniyet terimlerini karıştırmasına ve kavramlarını karşılaştırmamasına ve sonuçta ihtilafın din değil dil sorunu olduğunu görmemesine yol açıyor. Ne kadar garip değil mi ?
|