Kültürümüzde hikmetleri sözleri Hz.Aliye ya da mizahları Nasreddin Hoca'ya, mal etme alışkanlığı vardır.
Yani bu söz öyle hikmetli soran ve yanıtlayanın aynı kişi olduğu anlaşılıyor.
Çünkü yanıt kadar sorunun kıymetli ve değerli olduğunu görüyoruz.
Kuşkusuz Hz. Ali Efendimiz hikmetli, alim, arif ve zeki bir insan.
Fakat kişiler, sözlerini ve gerçekleri kuvvetli aynalarda yansıtmak suretiyle daha parlak olacağını düşünüyorlar. Nitekim haklıdırlar da.. sadece söylenen söze değil söyleyene ya da en iyisi söyletene de bakmak lazım.
Burada vacib ve acib ile usr ve yakin dörtlüğü söz konusu edilmiş ve Hazreti Ali Keramallüh vecheh, din ve hak yönündün bakıp baki hakikatlarla anımsatmış ve yanıtlamış.
Burada “yanıt”a bakalım.. “cevap” sözcüğünü yanıt olarak karşılamamı bazıları kızdıracaktır.. bilirim zaman-ı cehaletimde bende kızıyordum, bazılarına normal gelecektir ve bazılarını da sevindirecektir.
“cevab” sözcüğü Güzel Türkçemizde kullanılan, vecibe,icab, vâcib sözcüklerinin kökünden gelir ve sözleşmenin icab ve kabul tarafını da gösterir. Suale cevap ve davete icabet etmek Türkçe de YANIT vermektir. İki YAN vardır ve bunlardan biri diğerini “yanıt”lıyor. Böylece yarım bütünleniyor. Buradan külli cebhe ve cihetlere, cenab ve vecihlere geçebiliriz.. iki yan var imkan ve vucub… aslında VÜCUB bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün yanları kuşatır fakat biz bütün yanları (imkanatı) bir yan sayıp O’nun KARŞISINA koyarız. O ne nesne yanındadır ne de kimse yanındadır. Aslında bu bir dil zorunluluğu ya da bir dil tuzağıdır. Ama yine de işe yarar. Zaten biz, kısıtlı bilmemizle, bütünü göremeyiz parçalı ve bölümlü yaparak yanlı ve yarımlı ederek biliriz çünkü. Örneğin “insan”ı eril ve dişil yanlarına yarımlayıp , birey ve toplum yanlarına bölüp biliriz.
Şimdi bu biçimsel tartışmadan sonra yanıtların içeriğine geçelim ve onları yöntembilimsel analizle
Göster-ge-li’yelim.. neden gösterelim ya da görüntü-lü’yelim demedim. Çünkü her nesne göz ile görünmez.. dil ile de görünen soyut nesneler vardır ve hikmet dahi bu kavramsal ve kurgusal dünya ile yapılır.
USR (zorluk) ………………………………….YAKIN (ırak ve uzak olmayan)
Cevab-Sual
ACİB (şaşırtıcı) ………………………………..VACİB (gereklilik)
Bu iletide soru ve yanıtlarda bilgi vermek ve buyruk etmekten ziyade öğüt vermek amaçlanmıştır. Ögütlerden etkilenip ibret alarak uygulama ve hayata geçirmek kuşkusuz burada tartışmaktan daha kalıcı ve değerlidir ancak bu tartışma ve bilgilenmeyi paylaşma önemsiz değildir.
Burada yakın yerine YÜSR (kolaylık) sözcünü koymak isterdim. Yakin’i de sual ve cevab arasına yerleştirmeyi düşünürdüm. Ölümünün ve kıyametin yakın olduğunu bilen insan için usr (zorluk) yüsr (kolaylığa) dönüşür. Dünyanın hazreti Alinin kasd ettiği manada fani yüzünü değil fena yüzü üstündeki mucize esma görülse, hadsiz ilm-i İlahi ve nihayetsiz irade-i İlahi bilinse, böyle ülfet acaibe ve ünsiyet garaibe dönse, Vacib-ül Vucud tanınacak ve bilinecektir. Fani yüzdeki baki esma anlaşılacaktır. Ancak “Yakîn” de öyle kolay elde edilebilen bir basiret değildir.. ilmel yakınden, aynel yakine, aynel yakınden dahi hakkelyakin’e ilerleyen bir tekamül sürecidir. Demek bu yöntembilimsel analizler soru ve yanıt yanları kavuşturulmuştur . Onu da şöyle gösterelim.. usr, yüsr bekler ve acib vacib ister.
USR …………………………………. YSR
Cevab-YAKİN-Sual
ACİB ………………………………..VACİB
Sağlıcakla kalın.
Osmanziya
|