ÖĞRENME ÜZERİNE
 
 

ÖNSÖZ

 

            Dil ve düşünce bilim  ve eğitimle  beslenir ve gelişir. “Söz”  ışığından bilgi aydınlığı çıkarma yetisi olan  “öğrenme”,  bilgilenmenin ilk kapısıdır. “Bilgi"lenme  kaynak ve alanları , "tanıma"  araç ve aygıtları ve "bilgi işlem"in yol ve yöntemleri  açısından ÖĞRENME,  neredeyse tüm etkinliklerde yer alır. Bunun için öğrenmeyi konu alan bir yazının, bilim ve eğitim kadar felsefe ve dini de ilgilendiren yönleri olacaktır. Zaten çağdaş felsefe öğretileri, evren ilim ve incelemelerini fenne bırakarak insan ilimlerine ve bu arada iletişime, dile ve düşünceye yöneldi. Din ise kuramsal açıdan  tamamen dil eğitimine   ve kitap öğretimine dayanan bir etkinliktir. 1970’lerden beri  aktif eğitim, öğrenci merkezli eğitim  gibi  çeşitli adlarla  ortaya çıkan  yeni eğitim anlayışı bugün  “öğrenmeyi öğrenme” tanımıyla gündemde. Aşağıda 17-18 Kasım tarihleri arasında Ankara ODTÜ’de yapılan ÖĞRENMEYİ ÖĞRENME sempozyum için  hazırlanmış  bildiriyi bulacaksınız.

         Fakat bu bildiriyi sunmak imkanı olmadı. Fakat yapılan çalışmayı yeniden ele alarak geliştirdim. KIRMIZI  olan eklemeler, felsefi  ve  dini olanı  göstermektedir. Elbette  mavi ve kırmızı işaretlemesi bilgisayarlarda  geçerlidir. Kağıtlar için "kırmızılar" italik (yatık) harflerle  gösterilmiştir. Malum,  isterseniz  mavi hapı alıp günlük hayata  uyanırsınız ya kırmızı hapı alıp özgürlüğü seçebilirsiniz!

         Şunu demek istiyorum: nasıl ki bilim dili günlük dilin üstünde ama ondan yararlanan bir dil ise, bilim dilinin üstünde olan yer alan felsefe dili dahi,  dini dile dönüşen bir dildir.  Bu şu demek oluyor: Dil tabanı ve  din tavanından  oluşan  mavi İLİM binasını, ki  bu hapishanemiz oluyor, ellerimizle yapılandırıyor, funun   ve hukuk duvarlarıyla örüyor, dillerimiz sayesinde hikmet  ve sanat kapılarıyla görüyoruz. Bu yazı, bilginin bu metriksini dillendirirken  alt (dil)  ve üst (din)   yasak bölgelerde de  dolaşıyor.. 

         Bu yazı biçem (uslüb) ve yöntem (usul) itabariyle size zorluk çıkaracaktır. Dil eğitimi almamış olsanız bile  tarihi ve sosyal olayı hikaye eden kitabı rahatça okuyup anlayabilirsiniz. Bir matematik kitabından yararlanmak için ayrıca matematik “dil”i bilmeniz gerekir. Sayıl veya sözel bir içerikli bir yazıda  diliniz sizi fazla zorlanmaz.  Ama bir mantık kitabı ile karşılaşırsanız bu biçimsel ve soyut konu insanı biraz sıkar. İçerikli de olsa felsefe kitapları dahi böyle bir üst-dille biçim verildiğinden  herkese sevimli gelmeyebilir. Öğrenme üzerine olan bu yazı böyle bir zorluğu, ne yazık ki,  taşımaktadır.

Bir de üstelik yazı,  yüklem-le-me-de sözdizimsel eksiklikler  ve yargıla-ma-da anlambilimsel yetersizlik taşıyorsa..   Daha baştan  böyle biçem ve  yöntem  zarureti sunmak,   dizim ve anlam  mazereti ileri sürmek yazarı için   elbette  üzücüdür. Ancak ne çare ki  GERÇEĞE ulaşmakta..  dilimizin elinden “zorluğu”   itiraftan başka bir şey gelmiyor…

         Birde şunu hatırlatmak istiyorum. Bu yazıda bilgi bombardımanı ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Sanki  aksiyom mermileri  aksiyon silahıyla atılıyor.  Yeni tanımlar  ve  yabancı sözcükler dikkatinizi dağıtacaktır. Bu noktada  geri çekilin.  Artık  sıra size gelmiştir. Eleştiri silahınızı itiraz parmağınızla tetikleyerek, tüm inkar (tanımama)   redd (yadsıma)  ve nefy (olumsuzlama) gücünüzü kullanarak,   bütün  tanımları  tarayın ve  tümceleri sorgulayın.. arta kalan ölü ve yaralı tümceleri  bana yollayın.. Böylece hem ödeşir hem karşılıklı bir iletişimle rahat eder, hatta keyif alırsınız. 

Ya da şu olabilir: Soyut konunun içeriksiz biçimselliğinin   yoğun baskısı   sizi sıkabilir hatta boğabilir. Hemen yazıyı bırakın. Kendi içerikli dünyanıza dönün. “Odanıza çekilip somutluk lambası yakarak”  sevimli ve alışık evinizde dinlenin. Zihninizin sakin ve gönlünüzün hoş  olduğu başka bir zamanda yazıya dönebilirsiniz. Hatta kendim de  yazarken nefesim kesiliyor, başlıklar içinde (**) çift yıldız atarak yazıyı bırakıyorum.  Sizde kitapçığın kısalığına bakıp bir lokmada bitirmeye kalkmayın. Özümlemek için  kitapçığı yavaş yavaş ve  başlık başlık okuyun.

Birde kitapçık yöntembilimsel kurgulara dayandığından  bu kurgular tanımlara, bu tanımlarda deductif (tümevarımcı) tümceler üretiyor. Böylece  tümcelerde kategorikliği, kategoriklikte  (kalıpçılıkta )  ise kesinlik ortaya koyar. Bu kesinlik ise  özgür ve yetkin bir okurun  dayanamadığı bir ukalalıktır. Elbette yazımda yanlış bir tespit, tutarsız bir tanımlama  ve aykırı bir olumlama olabilir.  En azından anlatımımın doğruyu kur-a-mama ve gerçeği yansıt-a-mama olasılığı her zaman vardır. Bunun içindir ki İslam alimleri her zaman  kitaplarını  “Gaybı Allah”dan başkası bilmez” diye bitirirler, sözlerini de  “Doğrusunu Allah bilir” diye noktalarlardı. Şimdi benim tümcelerin bu sözü kapatan  (-ir, ır) gibi  geniş zamanlı bir kiple, (dir-değil) gibi kesin yargılı yüklemle  bitse bile siz onu, kitabın sonuna değil başına kaydettiğim  (DAB:Doğrusunu Allah Bilir) gözlüğüyle okuyun. 

GİRİŞ