Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
Aktif Kullanıcılar Aktif Konular Üye Listesi Takvim Arama Yardım Skins Kayıt Ol Giriş |
İnsan Bilim | |
YöntemBilim Forumu | İnsan Bilim | İnsan Bilim |
Konu: azgecmek | |
Yazar | Mesaj |
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3385 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Konu: azgecmek Gönderim Zamanı: 30-Ocak-2024 Saat 14:10 |
https://www.facebook.com/reel/911515594105275 Nigde videosu KARANLIK Kendini Arayan Yolcu'nun paylaşımından... Vazgeçmek mümkün değil de AZGEÇ' e bilirsek o da kârdır 🙂 15 tanesinden değil de 5 tanesinden olsa daha kolay olur.. zorlaştırmayın kolaylaştırın tavsiyesine uyarsak beşi üçe indirebiliriz.. bir seçim yaparsam; bir numaralı daima haklı olmak ihtiyacından BİRAZ bırakarak.. sekiz numaralı başkalarını etkileme ihtiyacından AZICIK feragat.. onbeş numaralı başkalarının beklentilerine göre yaşamaktan BİRAZCIK fedekarlık.. ederek sonra bunları biraz biraz artırmanın yoluna gidebiliriz. Ancak bu yolun kendime çıkacağını garanti edemem.. fakat james Clear'ın Atomik Alışkanlıklar kitabını öneririm. Vazgeçmek mümkün değil de AZGEÇ' e bilirsek o da kârdır İsterseniz size karanlık ve aydınlık ile siyahlık ve beyazlıktan bahsedeyim: Karanlıktan VAZGEÇMEK.. mümkün değildir çünkü o olmazsa aydınlıkta olmaz. Karanlık ve Aydınlık Siyahlık ve Beyazlık Kapalı ve Açık Kötü ve İyi Kötülük ve iyilik Bunların hepsi birbirinden ayrı şeyler: ] Düzenleyen osmanziya - 30-Ocak-2024 Saat 14:28 |
|
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3385 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Gönderim Zamanı: 30-Ocak-2024 Saat 14:38 |
Cemal Afacan paylaşımından
SEN KATİL MİSİN? "İstanbul Teknik Üniversitesi'nde, henüz 19 yaşında, ikinci sınıf öğrencisi olarak kafası bir karış havada gezen birisiydim. Bir gün, çok değerli bir ‘mukavemet’ akademisyenimizin dersindeydim. Değerli hocamız, öğrenciler tarafından korkulan biriydi. Herkes, kendisinin çok gaddar ve acımasız olduğu için şikayet ederdi. Düşünün ki ara sınavdaki sınıf ortalamaları 100 üzerinden 15-20 gibi seviyelerde çıkıyor. Dediğim gibi, sınıftaki herkes gençlik yıllarının başında, aklı fikri eğlencede olan gençlerdik... Bir gün, bir arkadaşımız isyan etti: "Sayın hocam, bize o kadar düşük notlar veriyorsunuz ki ortalamamız düşüyor. Hevesimizi yitiriyoruz" diye. Hocamız derin bir nefes aldı ve cevapladı: "Haksızlık mı yapıyorum? Buna mı itirazınız var?" Arkadaşımız biraz laubali bir şekilde "Gidiş yolumuz doğru olan sorularda, bir virgül kaydırdık diye sıfır puan veriyorsunuz" diyerek serzenişte bulundu. Hocamızın yüzü aniden gerildi ve birden haykırmaya başladı: "DEMEK VİRGÜL YÜZÜNDEN PUAN KIRIYORUM?! Hiç kimse sınıftan çıkmayacak. Hepiniz burada bekleyeceksiniz. Eğer sınıftan çıkan olursa; dersten bırakırım" diye sözünü bitirdi ve bir hışımla sınıftan dışarı çıktı. Hepimiz şaşkın bir şekilde birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Ne olacağı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Sonra aniden sınıfın kapısı açıldı ve de elinde kocaman bir slayt makinesi ile içeriye girdi. Şaşkın ve korkulu bir şekilde kendisini izliyorduk. Hemen bir kutu slaytı hızlıca makineye yerleştirdi. Halen sinirle soluyordu ve sınıfa tekrar seslendi: "Hiçbiriniz dışarıya çıkmayacak!" Ekrana gelen ilk görüntüde, kalorifer peteği altında sıkışarak can vermiş bir vatandaşımız vardı. Az önce meraklı ve uğultulu olan grubun sesi bıçak gibi kesilmişti. İğrenerek yüzünü dönenler, ağlamaya başlayanlar, hatta kusan bir arkadaşımız dahi olmuştu. Bir sonraki slaytta ise; deprem göçüğü sebebiyle patlayan bir kazan dairesinden fışkıran sular sebebiyle vefat eden bir yatakhane dolusu ortaokul öğrencisi vardı. Hocamız, buz kesmiş sınıfa doğru döndü ve sesini bir ton yumuşattı. Ama halen öfkeliydi. "Soralım bu zavallı vatandaşlarımıza, virgülün yeri neresiymiş... Gidiş yolu doğru olan herkesi mezun etmemiz gereken bir kurum olmamız lazım aslında. Ne de olsa iyi niyet var değil mi?"... Sonra aniden elindeki tebeşiri tahtayı fırlatıp parçalattı. "Ben o iyi niyete tüküreyim! Eşşoğlueşekler! Siz nerede olduğunuzu, ne okuduğunuzu sanıyorsunuz?! Çocuk oyunu mu? O virgül yüzünden insanlar ölüyor. İstersen onlara soralım Tolga (isim uydurulmuştur) efendi. Belki sana puan verirler. Gidiş yoluymuş...Yolunuzun belasını versinler..." "Eskiden sizin yaşınızdaki insanlar, savaşta tünel kazıyorlardı, siper yapıyorlardı, köprü yapıyorlardı. Mühendishane bu yüzden kurulmuştu. Okuduğunuz okulu hobi olarak görüyorsanız; yarın derhal kaydınızı alın bu okuldan. Gidip eğlenin istediğiniz yerde. Bu meslekte kayan şey, virgül değil hayattır. Senin bir anlık ihmalin, yetersizliğin, bu slaytta görmüş olduğun suçsuz insanların ölümüne neden olacaktır. Sen sadece doktorluk kutsal bilirsin. Her meslek kutsaldır. Yaşayan ve yaşatan herkes kıymetlidir. Siz bu ülkenin aptal gençliği değilsiniz. Siz umutsunuz! Siz geleceksiniz! Biz elimizden geleni yapmaya çalıştık ama olmadı. Belki siz başarırsınız diye yırtınıyorum. Bir umudum var sizden çocuklarım. Boğaz köprüsü yapılırken gece gündüz çalıştım. Babamın cenazesine zamanında gidemedim. Açılacağı gün gittiğimde "Senin protokolde yerin yok, hadi yoluna git" dediklerindeki protokole baktığımda anladım ülkenin gerçeğini. Halkın fedakarlığı ve vergisiyle yapılan bir köprünün protokolünde, zerre emeği olmayan ne kadar kebap düşkünü politikacı varsa hepsi oradaydı. Mühendisler, mimarlar, işçiler yoktu ama kendileri vardı. Benim tek istediğim, tıpkı cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi, protokolde validen önce gelen, halkın bir öğretmen ve bir doktor kadar sevdiği mühendisleri yetiştirmek. O mühendislerin, kendilerine sevgi ve saygı duyan insanları, tüm bilim ve ahlak ile korumaya çalışmalarıdır. Bu vatanın yetiştirdiği insanlar olarak, bu vatana sahip çıkmanızdır. Sizler çocuk değilsiniz. Derslerinize iyi çalışmanız ve de kendinizi hep geliştirmeniz lazım. Puan için yalvaran değil, muasır medeniyetler için çabalayan insanlar olmanız lazım" dedi. Sonra Tolga'ya döndü ve "Sen katil misin Tolga?" diye sordu. Tolga'nın gözleri halen yatakhanedeki ölü çocuklara bakıyordu. Hepimiz gibi onun da boğazı düğümlenmişti ve ağlamaklıydı. Titreyerek "Hayır hocam" diyebildi. Ve sonra sayın hocam hiç unutmayacağım şu sözleri söyledi: "Beni bir katilin hocası olarak andırmayın. Bana gaddar diyebilirsiniz... Bana acımasız diyebilirsiniz... Ama bana bir katili mezun etmiş hoca demeyin, dedirtmeyin. Bu benim sizden tek isteğim ve vasiyetimdir." Prof. Dr. Sakine Eruz Paylaşımı… |
|
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |