Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Dünya
 YöntemBilim Forumu | Genel | Dünya
Mesaj icon Konu: aydınlık Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 2724

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: aydınlık
    Gönderim Zamanı: 13-Ekim-2014 Saat 12:06

Face'de yazdığım yazılardan topladım bu dökümanın başlığını AYDINLIK koydum.. beni aydınlattığı için başkalarınıda aydınlatır diye düşündüm ve tablosuz bir içerik yayımlıyorum.. neden bilmiyorum.. aslında köklü bir YAZIM terbiyesi almadığım için KÖTÜ YAZIM ve hatta KÖKLÜ yazım alışkanlıkların bunca deneyimime rağmen sürüyor ve bir editöre gereksinim duyuyorum.. ancak amacın içerik ve bilgi ve öğüt ve aydınlık olmadığı için de bu ihtiyacımı karşılayamadım. Belki yöntembilimsel analize öğrenmek, kullanmak ve yararlanmak yolunda bana eşlik edecek genç arkadaşlar yardımcı olur diye düşündüm ancak buna rağmen bu güne kadar da çıkmadı.. ışık güneşten aydınlıkta aydandır.. ışık ya DOĞRUDAN aydınlatır gündüz ya da gece bir ayna (ay/kamer/moon) vasıtasıyla DOLAYLI aydınlatır.. Acaba bunlardan hangisine ilim hangisine irfan diyeceğiz.. benim önerim doğrudan aydınlanmaya İRFAN dolaylı aydınlanmaya da ilim diyelim.. lakin bu işaret vasıtasıyla ve delalet vesilesiyle hakikati hikaye etme konusunda derinliği girildiğinde çözülecek bir konu ve çözemediğim bu konuda buz dolabına koyarak AYDINLIK başlığı verdiğim TASHİH VE DÜZELTİLMEYİ bekleyen MÜSVEDDE yazıyı eklemekle yetineceğim:

-------
Yüz milyar yıldız barındıran bir galaksi yani gök adamızın yaklaşık envanteri.. ve böyle yüz milyar galaksi var.. on üssü 11 çarpı on üssü 11 eşittir 10 üssü 22 yıldız ve bunlara bağlı sayısız gezegen ve içinde hayat olanlar.. TOZ zerresini biraz müşahhaslaştırdım.. ancak mücerret olan şu var ki görünen evren yüzde dört.. görünmeyen yüzde 96 evren.. bizler evrenin içinde insanı aradıkça böyle kafamız karışacak öğrendiklerimizle.. çünkü katı yöntem ve kesin inançtan yoksun öğrenmeler ancak kişinin günlük yaşamını idame ettirebilir ve ileriye yolculuğunun önünü açmaz.. evrende boğulup beyin heyulasının gölgesinde aydınlığa çıkmaya çalışan İNSAN.. zati alinizi tenzih ederim.. elbette dünyayı CEHENNEM görecektir.. biz iki kabloyla.. cennet ve cehennem.. indik dünyaya adem babamızla ve fakat yaptığımız tablo bu kablolarla.. iyi ve kötünün.. varlık ve yokluğun.. sınavın ve yarışın.. çizgileriyle yaşam öykümüzü açıklamaya ve tanınç oyunumuzu açmaya çalışıyoruz ve fakat fazla başarılı olamıyoruz ve gelip "Enbiya 35" önünde duruyoruz.. bu bizim tünelimizde görülen aydınlık.. öyle ise buradan insanın içinde evreni arayan başka bir yolculuğa çıkalım..
----------

Geçmiş insan modelimde ayadın tasarrufuyla ve fuadın tasadduru, aralarında perde olmadan, üst üste yerleştirilmişti.. oysa FUAD’ın hayat ile şuur arasında bir BERZAH olduğunu anladıktan sonra insan modelimde revizeler yapmak zorunda kaldım.. bakarlarsa bu kimse anlamaz ve görseler çoğumuz anlar bu tabloda .. Bu tablo Rahmetli Mes'ud Hocamın, "ilim ikidir, birisi lisanda olan ilim ki bu Allah'ın âdemoğluna bir HÜCCETİ'dir.. diğeri kalbe sabit olan ilim ki asıl faideli olan ilim budur" şeklinde naklettiği hadisini bakana açıyor ve görene anlatıyor.. böylece bir ilim ve kıymet ile marifet ve muhabbet ayırımını anlamlı kılıyor model.. tenimiz ve tinimizin göz ve kulak alıcıları ile el ve ayak vericileri tasarrufumuza medar AYAD’ı veriyor.. bir taraftan ta usumuz ve uzumuzun nazar ve niyetinin ortaya koyduğu düğümün (ukde çoğlu ukad) tasadduruna mehaz bir FUAD veriyor.. diyemiyorum.. eskiden diyordum.. şimdi UKAD demek durumundayım.. doğum günü ile düğüm günü arasında bulunan düğün günü ile üçlü bir … çizgi yapmıştım. Olum ve doğum gününün SİMETRİĞİ düğüm ve Ölüm günüdür.. düğümleri daha doğrusu düğümlerin birisini açtığı için düğüm günü derim ÖLÜM gününe.. daha birinci ve ikinci surun üflenmesinde açılacak düğümlerde var…
-------
Nereden biliyoruz bunları sahih- nakilden.. NAMAZ arabasıyla çıktığımız ZAMAN yolculuğunda.. her ne kadar zaman arabasıyla NAMAZ yolculuğu yapamasak da.. Rahmet-i İlahiyenin verdiği Nimet-i İslamla ve bu nimetin en güzellerinden olan NAMAZ otomobilinin keyifli ve feyizli yolculuğunda KUR'AN aynasında dolaylı dolaşıyoruz.. doğrudana mecalimiz yetmez.. elbette bu SOYUZ'lardan MODÜL'lerden daha komplike bir vasıta ümmetin fakihlerinin inşa ettiği namaz.. ve bizim gibi acemi astronotların kullanması ve haliyle de yararlanması sınırlı.. beynimizi ve bedenimiz kullanma kulvarını aşamamış bir insan olarak ta başarılarımız sınırlı.. buna rağmen gelecekte bu yolu açıp genişletecekler için bir filiz işlevi görüyoruz.. belki tohumuz.. filiz bile değil.. ancak insanbilim kapısı açılacak ve yöntembilim anahtarı aranacak ve bulunacak.. insaniyet-i kübra olan İSLAMİYET gelecekte selem ve esenliğe.. emniyet ve güvenle.. huzura ve sürura.. teşne olacak.. ama bu gün bize bu saydığım geleceğin anahtarı olan SABIR ile engelleri aşacağız ve sabırla girilen SALAT bizi sunulan BÜYÜK bir sarayın kocaman bir KAPI’sı oluyor... bu İKAMET sabrıdır. Sabırla açılan diğer iki kapı da musibete İSTİKAMET ile edilen sabır ve masiyete MUKAVEMET ile yapılan sabır.. VE İŞTE "akamessela ve itaezzeka" sırrından bir sır.. Allah sabrımızı sabrınızı artırsın. Allah akibete ve ahiretimizi iyi ve güzel etsin. Amin.

--------

Beşeriyet.. ekonomik ve politik gereksinimi olan bir varlıktır.. çünkü nesneleri kullanma ve kimseleri çalıştırmak .. DURUMUNDA evrenle denge ve toplumla uyum sağlamak.. ZORUNDA olan bir canlıdır.. bu da bilim ve hukuku doğurmuştur.. bilim hukuktan önce de dil ve din vardır.. ekonomik ve politik ortak çıkarlar ile dini ve etnik yararlar arasında ÇATIŞMA.. sanırım savaşların gerekçesi ve barışın gereğidir.. ancak bu ekonomik çıkarlar ve politik ORTAK yararlar, milli ve dini sevgi ve saygıların AYRILIĞI'ın doğurduğu çatışmanın büyük ölçüde ve sürekli olmasını engellemektedir. "Devletler ve milletler muhaberebesi tabakat-ı nev'i beşer muharebesine terki mevki ediyor.. beşer esir olmak istemediği gibi ecir olmakta istemez." diyen İmamı Nursi.. sosyal sınıflar çatışmasının milletler çatışmasının yerini alacağına işaret ediyor. Ancak öyle bir oyun ya da öyle bir yanlış anlama ve anlatma var ki.. biz bu sözü anlamadık.. bu sözün satır arasında bulunan insaniyet-i suğra olan beşeriyet ile insaniyet-i kübra olan İslamiyet arasında köprü olamadık.. Doğu ve batı arasında olan hır gür acaba ne çatışması ? dil ve din çatışması mı.. ekmek ve özgürlük çatışması mı ? Sanmıyorum.. ne kadar öyle görülse ve gösterilse de inanmıyorum.. Dava.. insaniyet davası.. insaniyet davasını kazanmadan İslamiyet davası ileri sürülmesi.. ilim sorununu çözmeden iman çaresinin gösterilmesi.. yanlış.. yanlış ve belki de yanılış. Konu yanlı bakan ve zihni yanlışa düşüren KİM ? Aslında NE ? Nerede ve ne zaman bakarsak bakalım bize yanlı baktırıp yanlışa düşüren DİL'dir. Dilin altında akıl.. fikir.. ilim.. beyan.. maan.. bunların hepsi lisanın ve lüganın nakli ve aksi ile çalışırlar..   aklın kalbi ve lisanın nakli sıradan basit bir aksi ve hads değil.. insan ilimlerinin evren ilimleri gibi yapılması gibi daha büyük bir yanlış, yine DİL'den kaynaklanıyor.. lisanı hal.. lisanı kal.. lisanı fiil…
Ve biz yahudiye.. hristiyana.. müslamana.. türke.. kürte.. araba DÜŞMAN olurken aslında İNSAN'a düşman olduğumuzun hiç farkında değiliz.. beni çok katı ve titiz görenler şaşıracaktır.. bu sözüme şaşıracaklardır.. ama dediğim; bırakınız yapsınlar bırakınız etsinler.. değil.. benim dediğim yapıp ettikleriyle işçiye sadece zincir vaad edenler de değil.. kölelik gibi işçilik dahi elbette bu uygarlıktan sökülüp atılacaktır. Ancak bu hedefe giderken.. bilim ve hukuk ile uğraşırken.. demokrasi ve laiklik derken.. ideoloji ve teknoloji üretirken.. bütün bu iş, işletim ve işlemlerimizde Allah'a kulluk unutulursa yaptığımız iş dahi Allah'a tapmak değil Tanrı Yapmak olur kendimizi aldatmayam.. İmran ÖKTEM bir zamanlar insan tanrısını kendi yapar kendi tapar demişti de kıyamet kopmuştu.. oysa başta kendimizi.. sonra liderimizi.. hocamızı.. sonra peygamberimizi ve tagutumuzu.. TANRI YAPIYORUZ ve bunun farkında değiliz ve bu çetrefilli işi yani şirk-i hafiyi ayırt etmek   elbette kolay değil.. kimseyi suçlamıyorum sadece yüksek olasılıkları duyuruyorum.. bir şeyler yanlış gidiyor ama ne gidiyor diye arayanlara sesleniyorum. Şimdi böyle içerikli mesajlar vermeye alışık değilim yöntembilim reklam ve propagandasından başka.. zaten yöntembilimsel analizi öğrenme, kullanma ve yararlana yoluna girdiklerinde görecekler.. zamanı gelince BÜYÜK YANLIŞLARIMIZ çoğunluk tarafından dile getirilecek.. ama bunu bilenlerin ve ileri sürenlerin EL ALTINDAN yine dini ve etnik ayırımları körüklemelerine de şaşıyorum..
Acaba buna mecburlar mı ? Gerçekten yüzde yirmiyi teşkil eden silah sanayi çökerse tüm sanayi ve teknolojide çöker mi ? Bunun için mi insanları ölmesini istiyorlar.. silah sanayinin çökmesinden mi korkuyorlar ? Bu ekonomik ve politik çıkarların sahibi olan ve doğunun ve batının dengesini sağlamaya çalışan Efendiler.. saltanatlarının ayaklarının altından kaymasından mı korkuyorlar.. Zaten ölmeyecekler mi ? Yoksa ölmeyeceklerini mi sanıyorlar ? Sorular ve savlar.. krallık ve kölelik düzeninin sorunları ve sorumlulukları.. bütün yanıtları ve kanıtları bilemem.. tüm çareleri ve çözümleri gösteremem.. ancak dile getirebilirim ve dile getirecek YENİ BİR DİL sunabilirim.. yoksa YÖNTEMBİLİM kralı olamadım diye mi bu kadar çok konuşuyorum ve suçluyorum kralları ve Efendileri ? Rolümüz köle olabilir.. öyle ise re-love edelim kendimizi.. insanın kendini manüple EDEBİLMESİ dünyadaki en büyük krallıktan daha büyük bir saltanattır.. belki içimizde ve hepimizdeki gerçek suçlu.. bu DEĞİŞİME DİRENMEK’ TİR.. ne demişti THE matrix'de Neo.. son söz olarak: Değişimden korkuyorsunuz.   Osmanziya




Para ile kadın arasında ne vardı ? ERKEK.. erkeğin elinde ne var ? Silah! Yani para.. demek boşuna dayak yemeye "papara" demiyorlarmış... mustafa buğuçam


osmanziya yazmış buğuçam ortalamış benimde hedef kitleye gool pardon Google atmam lazım.. yani bu message molla gogolda nasıl kendini belli eder ? Dyl demek diyalektik demek.. bizim nutuk ve mantuk benzeri.. mantık deriz mantuk demeyiz.. mantık biçimdir nutuk ise içerik itibariyle lisanın nakledilmesi anlamın gelir. Dil ve lisan, bir araç olduğuna göre işaretlerden kelam ve delaletlerden ilim çıkaran bir aygıt olduğuna göre onun biçim, işaret ve kelama olarak nasıl bir ne tesiri bulunur ya da içerik, delalet ve ilim halinde ne gibi bir etkisi olur ? İşte üç artı üç kavramın altı bir de dil yedi.. bu yedi kavramın ilişkisini düz yazıyla suretiyle ve klasik düşünme şekliyle çözecek bir ZİHİN zor çıkar diye düşünüyorum.. amma yöntembilimsel analizle çok kolay...işte osmanziya'dan bunu isteyeceğiz.. bize savını görsel olarak bi kanıtlasın.. bakalım.. görelim. >Dinnur Yaşar




Öğretmen ile öğretici arasındaki fark ayan ve bayan.. evet, bir öğretmen olmamız ya da öğrenci bulunmamız gerekir.. amma böyle bir öğretici'nin öğrencisi ya da öğrencisi ya da çocuğu olmakta bir şanstır.. belki çoğumuz bu şansı bulamıyoruz.. ancak kişi olarak.. ulus olarak.. bölge olarak ve uygarlık olarak arıyoruz. Başaracağız. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.. ancak tüm sorunların ve sorumlulukların sihirli bir ses ya da değnekle çözüleceğini de sanmasın. O halde bize düşen yapabilirsek çocuklarımızı ZORLAMADAN yeteneklerini keşfetmek ve buna uygun olanakları onun ONURUNU zedelemeden vermek..
Kadir Mısırlıoğlu'nun oğlu vefat etmiş.. Allah rahmet etsin.. ben kendi zannettim.. inna lillah ve inna ileyhi raciun dedim.. haberi önce kendinin ölümü zannettim ama bakınca yakında oğlunun olduğu ortaya çıktı.. zaten bir yaşlı ölünceye kadar iki genç ölürmüş.. bir saatte ise dünyada 6 bin kişi ölür ve 15 bin kişi doğarmış.. sanırım bu saniye iki üç kişi oluyor.. her saniye dünyada üç kişi ÖLÜYOR ve yedi kişi DOĞUYOR.. bu şu demektir dünyanın nüfusu sürekli artıyor..   ölüm haberi ile doğum haberi.. doğal bir olum geliyor insana.. ve ne garip ki ölüm başkasının ölümü.. bu bir uçtur.. öteki uçta akşamın olmasını evrenin solması olarak görmek vardır.. ve zamandan namaza geçmek ile dünyadan ahirete göçmek arasında ne fark var bu durumda ?
----------

Arkadaşlar bir kimse bir başkasının demesiyle münafık ve zındık hain ya da Siyonist.. ateist ve kafir sair demekle öyle olmaz. Öyle ise ne üzerinize alın ne böyle bir şey söyleyin.. kızgınlıkla kendini tatmin etmek (mastürbasyon) için söylenmiş sözler kabul edin. Örneğin biri İNSANLIK önce gelir derse.. tüm dinlerin sahipleri onu karşı dinle suçlayacaklar ve olmadı ateist olmakla suçlayacaklar.. KENDİ PARTİLERİNDEN olmayan yani kendi gibi eylemeyen ve kendi gibi düşünmeyen her kişi sanki onların DÜŞMAN'ıdır. Çünkü böylelerin akl pek şişmandır. Söylediğine de sonra pişman olacaktır. Bunu bile yapamayıp düşmanlığını şişmanlata şişmanlata birikenler sonra kendilerini patlacaklardır.. kenara kaçılın üzerinize sıçramasın.. ben kaçtım...


--------
günlük dilde basit / yalın / sade bir söz örneğin "hareket" bilimsel dilde üç anlama gelir en az.. hareket (devinim) , sur'at (hız) ve tacil (ivme) felsefi bilgiye geçildiğinde buna cazibe (genel çekim yasaları) de eklenir ve cinsel çekim de bunun özel hali olur. Dini bilgiye geçildiğinde tüm canlı ve cansız.. uslu ve ussuz.. devinimler.. nesnel ya da kimse.. tahrik ve ihrak..   dişillik ve erillik.. ve bütün esma-i hüsna ise cemal ve celal şuunatı haline alır.
----------
Fikir dediğin şey köşeli olur.. köşeli olunca bir yanı olur.. yanı olunca da bir yana yaslanır ve YANDAŞ olur. Ancak insan her zaman yuvarlaktır...hani denir ya fikirlere saygı gösteririm ve fakat fikirlerimin kölesi değilim. Bu da söz'ün namusu ile çelişir. Hidayet saygı değerdir de irtidat saygı görmez. Öyle ise hidayet ile irtidadı tefrik eden kriter YANDAŞLIK değil mi ? Değildir! Çünkü sorun fikir konusu değil inanç konusudur. Düşünmek anlamaksa inanmak bağlanmaktır. İnsan istediğini düşünebilir ve dilediğini anlayabilir ve fakat inanarak bağlandığını çok dikkatli ve uzun deneyime bağlı olarak en sonunda ve kesin kararlı olarak seçmeli ve öyle zırt pırt değiştirmemeli.. Bir yaşam olgusudur.. bir çetede üyenin ayrılması.. bir evlilikte eşlerin ihaneti.. bir dinde sadakatin irtidadı (reddiyet) bunlar hoş şeyler değildir. Ancak insanlar bu yüksek düzeydeki   inancı, düşük düzeyde düşünme ve anlamadan ayıramadığından İRTİDAT olarak suçladıklarında ve düşünme ve anlama hürriyetine saygı gösterilmediğinden falan parti ortamından ve filan cemaat gurubundan ayrılmakta bu da İHANET olarak kabul edilmektedir. Umarım cahil cahil konuşup ayıp etmemişimdir.
------------
Hayvan-ı nâtık diye tanımlamış Aristo insanı.. aslında seslenme nefesi olan her hayvanda var.. ancak onların zikri yanında insanların fikir taşıyan ve bu yüzden beyanı ve maanı olan seslenmesine.. söylemesine.. dinlemesine KONUŞMA diyoruz.. bu konuşma öylesine önemli ki zerrelerin ve meleklerin bu tesbihatına rağmen Adem Aleyhisselama bu talim-i esma yapılmıştır.. Cennetin bakılcığında ve Yaratanın hocalığında yetiştirilen bu UYGARLIK tohumu dünyaya indirilmiştir.. ancak mantık (organon) kitabını yazan bu nutkun künhüne erememiş ve onu hayvanlar kategorisine almıştır.. demek bu kategoriye almak Aristo'dan başlamış.. Darwinden itibaren değil...

-------
TON Fransızca bir sözcü fakat ağırlık birimi olarak Türkçemiz dahil diğer dillere de geçmiş.. ancak öylesine okunuşu beğenilmiş ki müzik ve resimde ses ve renk perdeleri de aynı sözcükle gürültü ve görüntünün seslenmeleri seslendirilmiş.. şimdi bu sözcük ile yaşam çeşitlerini adlandırabileceğim düşündüm.. MONOTON   mon-o-ton birb yaşamdır.. tek düze bir hayattır.. çoğumuzun, kendimin ki dahil, yaşamda ilerleyişi böyledir.. Fakat bir kısım ahali bundan sıkılır ve bir değişim ve çeşni katar yaşamına TON-TON bir adam olur. Bu iki tür yaşam, mizamı sabit ve düzeni devam eden yürüyüşlerdir. Böyle ölçü ve düzeni şaşmaz değil de dinamik olan yaşamın kendisi bu düzeni çeşitli nedenlerle bozduğunda meydana gelen düzensizlikler karşı koyarak yine düzenini sürdürmeye çalışıyor ve buna alışıyorsa insan monoton’luğunun "MON"ad’ını yitirir ve OTON bir yürüyüşe başlar.. fakat bu çeşniler, renkler, sesler yani değişimler ve çeşitlilikler sürerse yaşam da ALATON olur.. a-la-ton ki bizi yönetenler bunlardır... işte biz bunları öğrenemediğimiz için yönetici.. yönlendirici.. yönelimlere yönelemiyoruz ve önümüzü göremiyoruz.. bu yüzden birbirimizden başkasını göremiyor ve görsek bile suçlamaktan ve düşmanlıktan başka bir şey elimizden gelmiyor.. diye düşünüyorum. Tabi bu çeşitlilik başıboşluk değil ve kaos hiç değil. Karmaşa.. karışık.. karmakarışık bir durum bile bir şeyi karşılar ve bize bir karşılaştırma sağlar.. ne de olsa içinde “ar” / harf var.. her yerde kar var.. ancak bazılarınız arını yitirir ki ben de biraz öyle Orhan Velilik yapacağım: “ Karı seyrediyorum karı.. donu çözülmüş donsuz karı” ve bu benim monoton yaşamıma bir ses.. bir renk.. bir ton katıyor. Buna rağmen diyorum ki hangi tonda olursa olsun.. ister monoton ister tonton.. ister aton ister alaton “Yaş-am am-aç değildir.”
---------
SÜPERMEN.. evrende bir yarış var.. bazıları bunu evrim olarak görür.. bu kişisel yaşamımıza gelişim olarak girer kişi kişisel gelişimlerden bunu başaranlarda ve başarmayanlarda bu yolda bilgiler ve öğütlerini sebil ederler.. ancak bu işten yararlananlar kesinlikle politikacılardır.. İshak ALATON idi sanırım bir yazısında şöyle diyordu çoğu yerde seçilmiş ve gelişmişler başa geçiyor ve fakat Türkiye'de böyle olmuyor.. tabi biz söze değil de adama bakıp konuştuğumuz için rahmetli Üzeyir GARİH gibi onunda üzerini çizeriz.. zaten bu ikisinnden bahsettiğim için bazıları benim bile üzerimi çizmiştir.. ancak İlim mü'min yitik malıdır nerede bulursa alır ve almak için çine bile gider.. ama bizim için artık bunlar kriter değil.. sakalı var mı ? Sarıağı var mı ? Başa örtülü mü ? Elbette bunlarda kriterimizin bir parçası.. ancak bu ölçü abartılıp her şey haline geldi mi artık o sarığın ve o örtünün altındaki kafaya bakmazsınız.. o kafanın altında duran bedenin yüreğine bakmazsınız.. tabi ülke ve dünya bu tarz düşünmeyi çoktan geride bıraktı ve geçmişte kaldı fakat kravatlı gömlekler içindeki solaklar ile sarıklı başın altındaki salaklar oldukça ve hatta bunlar korunarak bu dünyanın efendileri bunları sövüştürüyor ve dövüştürüyor ve saltanatlarını sürdürüyor. Çünkü bunlar biçim, kalıp ve kiyafetlerin en incesi DİL tarafından yönlendirilmektedir ve bir kurtarıcı SÜPERMEN beklemektedirler.   
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk