Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
Aktif Kullanıcılar Aktif Konular Üye Listesi Takvim Arama Yardım Skins Kayıt Ol Giriş |
Dünya | |
YöntemBilim Forumu | Genel | Dünya |
Konu: nigde ve tahinlisi ve nigde sporu | |
Yazar | Mesaj |
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3625 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Konu: nigde ve tahinlisi ve nigde sporu Gönderim Zamanı: 26-Aralık-2024 Saat 12:35 |
Mehmet BAŞ paylaşımı Tahinli Kokan Ramazanlar, Çarli ve Niğdespor Niğde’ye Ramazan ayı geldiğinde, sokakların havası değişirdi. Sıralı Cami’nin minaresinden yankılanan ezan sesiyle iftar vakti yaklaştıkça, Çarli Usta’nın fırını önünde kuyruklar uzardı. Fırının kapısından yayılan sıcak tahin kokusu, aç insanların sabrını zorlar, çocukları heyecanlandırırdı. Eski Niğde’nin en ünlü tahinli ustası olan Çarli, sadece hamur işinde değil, aynı zamanda Niğdespor tribünlerinde de ün yapmış bir adamdı. Onun amigoluğunu yaptığı maçlar, şehirde unutulmaz günler yaşatırdı. Çarli, sabahın erken saatlerinde fırının taş tezgâhında hamuru yoğurur, kolunun üzerinde incecik açar, üzerine tahini bolca sürerdi. Yaptığı tahinliler sadece bir fırın ürünü değildi; her birine Niğde’nin ruhunu katardı. Esnafın, mahallelinin ve özellikle çocukların sevgisini kazanmıştı. Onun tahinlileri, Ramazan sofralarının baş tacıydı. Ama Ramazan dışında da Çarli boş durmazdı. Niğdespor’un maç günlerinde fırının kepenklerini erkenden indirir, boynuna Niğdespor atkısını takar ve tribünlerde yerini alırdı. Coşkulu sesiyle tezahüratlar yapar, takımı ateşlerdi. Tribünde "Amigo Çarli" olarak anılırdı ve onun liderliğinde, Niğdespor’un taraftar grubu adeta bir orkestra gibi senkronize olurdu. Fırındaki mahareti, tribünlerdeki enerjisiyle birleşince, Çarli şehrin kahramanıydı. O gün Ramazan ayının tam ortasıydı. Sıralı Camiye doğru giden sokaktaki fırının önünde, kuyruk her zamankinden daha kalabalıktı. Çocuklar ceplerindeki bozuk paraları sıkı sıkı tutuyor, yetişkinler ise sabırsızlıkla sıralarını bekliyordu. Çarli Usta, fırının içindeki yoğunluğa rağmen herkesle şakalaşıyor, hiçbir müşteriyi boş çevirmiyordu. Hüseyin, Emine ve Hasan, ellerinde tuttukları küçük bir bozuk para kesesiyle sıranın en arkasında duruyordu. Hüseyin’in yüzü biraz asıktı. “Bu kadar kuyrukta sıra bize gelene kadar tahinli kalmazsa ne yaparız?” diye mırıldandı. Hasan gülümsedi. “Çarli Usta bize illa bir şey ayırır. Onun kalbi geniş!” Emine, çocuklara gözlerini devirdi. “Ama ya kalmazsa? O zaman iftarda ne yeriz? Nihayet sıra onlara geldiğinde, Çarli Usta tezgâhtan yeni çıkan tahinlilerden birini büyük bir ustalıkla kâğıda sardı ve çocuklara doğru eğildi. “Haydi bakalım, bunlar sizindir,” dedi. Hüseyin utangaç bir şekilde parayı uzatmaya çalıştı. “Ama bu yetmez...” Çarli Usta elini salladı. “Para mara istemem. Siz, bu tahinliyi eve götürün, annenizle sıcak sıcak paylaşın. Ama bir şartla: Yarın Niğdespor’un maçına geliyorsunuz. Tribünde sizin gibi coşkulu çocuklara ihtiyacım var!” Çocuklar, ellerindeki tahinliyi sımsıkı tutarak fırından çıktılar. Hüseyin gülerek, “Amigo Çarli’nin borcunu tribünde ödeyeceğiz,” dedi. Eski Niğde'den Ne Kaldı O yıllar, Niğde’nin en sade ama en güzel günleriydi. Kığılı Cami’nin çevresindeki taş evler, dükkanlar eski ama sağlamdı. Pazara çıkan şalvarlı kadınlar, dar sokaklardan geçerken alışveriş torbalarını taşır, sohbet ederdi. Çarli Usta’nın tahinlisi, iftar sofralarına konulacak en değerli parçalardan biriydi. Ama o tahinlinin tadı, sadece malzemesinden değil, içine katılan eski zamanların ruhundan geliyordu. Yıllar sonra Niğde’nin sokaklarına dönen eski bir yüksekokul öğrencisi, bu manzarayı hayalinde canlandırdı. Şehir büyümüş, modernleşmişti. Sırali Cami hâlâ yerindeydi ama fırının yerinde yeller esiyordu. “Çarli Usta burada olsaydı...” diye düşündü. O günlerdeki gibi tahinlinin kokusunu almak istedi. Ama o koku sadece hatıralarında yaşıyordu. Niğdespor’un tribünleri artık daha sessizdi. Çünkü Amigo Çarli’nin sesi kadar samimi bir coşku, ne tribünlerde ne de sokaklarda duyuluyordu. Ama eski şehrin insanları, eski mahalleliler, eski çocuklar her Ramazan, onun tahinlisini ve tribünlerdeki şarkılarını hatıralarında yaşatmaya devam ediyorlardı. Mehmet Baş Düzenleyen osmanziya - 26-Aralık-2024 Saat 12:37 |
|
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3625 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Gönderim Zamanı: 26-Aralık-2024 Saat 16:38 |
İşte Atlasın atına atı olanlar Her civcivden horoz olmuyor işte Tutsun dümenini yatı olanlar Fakirin çilesi dolmuyor işte Eşeğin yavrusu bir kara katır Zalimler elinde sallanır satır Gavurun eniği koymadı hatır Garipsen suratın gülmüyor işte Uçkurdur mezhebi midedir dini Gider mi Adem'e şeytanın kini Yaraşmaz kurtlara köpeğin ini Cahiller halinden bilmiyor işte Tavşanın peşinde koşarsa tazı Güzele zulümdür çirkinin nazı Silinmez Mevla'nın yazdığı yazı Gidenler geriye gelmiyor işte Azdıkça azıyor bir fırsat bulan Palanı gevşetir çözülen kolan Kel kalır sonunda saçını yolan Mevsimler yerinde kalmıyor işte Dikilmiş yollara bir sürü bina Her suyun başında mahsulü zina Malum yerlerine yaksınlar kına Tutmuş yollarını salmıyor işte Mehmet Baş İnsanın insana kini bitmez.. bu yolda alevi sünni fark etmez.. çıkarı dost olan yararı görmez.. ister özlemi dünya değil ahiret olsun.. osmanziya |
|
osmanziya
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3625 Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
Gönderim Zamanı: Bugün Saat 02:38 |
Mehmet BAŞ yazisi
Zihinsel Cenabetlik Üzerine İnsan, bedeninden ziyade zihniyle insandır. Ruhunu taşıyan bu bedenin temizliği ne kadar önemliyse, zihnin, kalbin, niyetin temizliği de bir o kadar önemlidir. Ne yazık ki, bedensel bir cenabetlik hissini gusül abdesti ile gidermek mümkünken, zihinsel cenabetlik böyle kolay geçmiyor. Ve bu tür bir kirlenme, zamanla bireyi değil, toplumu da çürütüyor. Evet, bedenimizi yıkıyoruz, arınıyoruz. Gusül abdestiyle bedensel kirlilikten kurtuluyor, kendimizi temiz hissediyoruz. Peki ya zihnimiz? Ya ruhumuzun derinliklerinde biriken o görünmez kirler? Hangi su, hangi ritüel temizler insanın içindeki kibri, hırsı, harama uzanan elleri, başkalarının hakkını gasp eden vicdanı? Zihinsel cenabetlik işte tam da burada başlar. Ve bu kirlenme, ne suyla ne de zahiri bir temizlikle geçer. Kul hakkı yiyen birinin bedeni temiz olsa ne yazar? Harama el uzatanın, zayıfı ezenin, başkalarının namusuna yan gözle bakanın, gücünü zalimce kullananın, kibirle şımaranın ruhu temiz midir? Ellerini yıkamış, yüzünü arındırmış bir insan, kalbini nasıl kirli bırakabilir? Bu, bir toplumun ruhunu çürüten bir sorundur. Çünkü batıni kir, sadece bireyin değil, tüm toplumun içini kemirir. Zihinsel cenabetlik; kul hakkını çiğneyenin, dalkavukluk edenin, haksızlık yapanın, zayıfı ezenin, harama el uzatanın, başkalarının namusuna göz dikenin, kibirle şımaranların ruhlarına sinmiş bir hastalıktır. Eller yıkansa, yüz arındırılsa da, bu karanlık gölge yürekten çıkmaz. Çünkü bu kir, suyla değil, tövbe ve bilinçle temizlenir. Başkalarının hakkına tecavüz eden biri, sudan değil, empati yapmaktan geçmeli. Dalkavukluk eden, samimiyeti öğrenmeli. Haksızlık eden, adalet terazisini içselleştirmeli. Zayıfı ezen, sevginin gücüne sarılmalı. Harama el uzatan, kanaatin huzurunu tatmalı. Başkalarının mahremine yan gözle bakan, insan olmanın onurunu hatırlamalı. Ve kibirle şımaran kişi, kendini bilmenin mütevazı bilgeliğine varmalı. Bazen düşünüyorum; neden dış görünüşümüz kadar iç dünyamızı da temiz tutmayı dert edinmiyoruz? Güzel kokular sürünmek, tertemiz kıyafetlerle dolaşmak için harcadığımız çabanın yarısını bile ruhumuzu temizlemeye ayırmıyoruz. Oysa insan, sadece bedeniyle değil, ruhuyla da insandır. Oysa bizler, dış temizliğe ne kadar özen gösteriyorsak, içimizi bir o kadar ihmal ediyoruz. Mis gibi kokular sürünüyor, pırıl pırıl giysiler giyiyoruz; ama kalbimizdeki haset, öfke, nefret ve kibirle dolaşıyoruz. Batıni temizlik olmadan, zahiri temizliğin ne anlamı var? Gönül kirli olduktan sonra, beden ne kadar temiz olabilir ki? Bu zihinsel cenabetlikten kurtulmak için gerçek bir arınmaya ihtiyaç var. Önce tövbe etmeli insan. Yalnızca dille değil, kalple tövbe etmeli; hatalarını fark etmeli, yanlışlarından pişman olmalı. Sonra empati yapmayı öğrenmeli; başkasının acısını, sıkıntısını kendi yüreğinde hissetmeli. Sevgiyle bakmalı dünyaya; samimiyetle yaklaşmalı insanlara. Sabırla karşılamalı zorlukları ve kanaat etmeli sahip olduklarına. Ve en önemlisi, kendini bilmeli; kimin yarattığını, bu dünyaya niçin gönderildiğini anlamalı. Zihinsel cenabetlikten kurtulmak kolay değildir. Su yetmez. Samimiyet gerekir, tövbe gerekir, pişmanlık gerekir. İnsan, önce hatasını fark etmeli. Vicdanında bir çığlık duymalı; “Hakkını yediğin o insan, haramına uzandığın o emek, kirlettiğin o masumiyet...” diye yankılanan bir çığlık. Ve işte o an, insan kendine dönmeli. Empati yapmak bu yüzden önemlidir. Başkalarının yerine kendini koyabilen bir insan, haksızlık yapmaktan çekinir. Acıyı, sevgiyi, yoksunluğu hissetmek, ruhu temizler. İnsanlara samimiyetle yaklaşmak, menfaatten uzak sevmek, vicdanın üzerindeki tozu siler. Sabır, kanaat ve şükür ise kalbin kirlenmesini önler. Çünkü açgözlülük, insanın ruhunu karartan en büyük kirliliktir. Ama en önemlisi, insan kendini bilmelidir. Nereden geldiğini, nereye gittiğini, ne için yaratıldığını... Kendini bilen insan, kibirle şımarmaz, harama uzanmaz, zulmetmez. Çünkü bilir ki, bu dünya bir emanettir. Ve insan, bu emaneti kirletmemelidir Toplumların çöküşü, bireylerin zihinsel kirlerinden başlar. Adaletin, sevginin, samimiyetin yerini çıkarcılık ve iki yüzlülük alırsa, o toplumun geleceği yoktur. Bu yüzden, çocuklarımıza sadece bedenlerini değil, vicdanlarını da temiz tutmayı öğretmeliyiz. Evet, zihinsel temizlik, uzun bir süreçtir; sabır, bilinç ve irade ister. Ama bu arınma olmadan, ne toplum huzur bulur ne de birey. Belki de bu yüzden bugün, her köşe başında gördüğümüz mutsuzluk, güvensizlik ve yozlaşmanın kaynağı, arınmayı unutmuş kalplerdir. Son tahlilde, gerçek temizlik, sadece gusül abdestiyle başlanan bir süreç değildir. Zahiri temizlik kadar, batıni temizliğe de önem vermek gerekir. İnsan, önce kendi zihnini yıkamalı, sonra toplumu arındırmalıdır. Çünkü temiz vicdanlarla yaşanan bir hayat, hem bireyi hem de toplumu kurtarır. Çünkü zihni temizlik ruhu ve kalbi aydınlatan bir yolculuktur. Ve bu yolculuk, insanın asıl imtihanının başladığı ve bittiği yerdir. Mehmet Baş EDEBİYAT çok amma HAKİKAT az dediklerinizde.. insanın yarısı hayat yarısı şuur ise.. HAYATIN yarısı çoğalma yasanının tezahürü kızlık (dişillik) yani türsellik (cinsellik) ile yarısı kızgınlık (erillik) yani tümsellik (ananı.. babanı.. soyunu sopunu.. s.kim ).. işte bu dörtte bir çeyrek hiç bir zaman çıkarılmaz.. işi bitin gusul ederiz.. olur biter. Atar damarlar bile kirli kan.. toplar damarlarda bile temiz kan.. bulunurken sinirlerimiz kızlık ve kızgınlığı nasıl atalım Kardaşım. Dinnur YAŞAR Mehmet Baş Dinnur Yaşar yorumunuz için teşekkür ediyorum efendim çok sağolun, Allah razı olsun saygılarımı sunuyorum Teşekkür ederim.. önemli bir noktayı gündeme getirmişsiniz.. Rabbimiz hepimizden razı olsun.. Cematten değerli bir Ağabeyimiz vardı.. daha islamiyet cinsellik meselesini halletmemiş diyerek hem cemaatten hem islamiyetten soğumuştu. Dinnur YAŞAR |
|
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |