Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
İnsan Bilim | |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Yazar | Mesaj |
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3883 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() Gönderim Zamanı: 16-Şubat-2025 Saat 23:24 |
Bu yıllarda gündem YAPAY ZEKA.. bundan yirmi yıl önce NETTİ (internet).. bundan yirmi yıl önce de KİŞİSEL BİLGİSAYAR.. (PC) bundan önce televizyon.. radyo.. telefon.. telgraf.. matbaa ile KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI söz konusuydu. Bunlar giderek BİREYİN giderek özelliğinin.. gizliliğinin ve güvenliğinin "içerisi"ne girmeye çalışıyor ? Niçin ? Bireyin gücünü ve iktidarını ELE GEÇİRMEK ve gürünü ve ihtiyarını AZALTMAK için! Zamanımızı çalmak için şaka ya da ciddi öyle yapay oyunlar dönüyor ki bunların gerçek ya da sanal öykülerini anlatmak yine zamanınızı çalmak olacağı için buna girmiyorum. Siz en iyisi kendiniz öğreniniz. Bu paylaşımda İNTERNET'in geçmişini anlatıyor.. Ali ÇİMEN bende burada görüşlerimle birlikte naklediyorum. Mustafa BUĞUÇAM ![]() https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2652 TARİHİ değiştiren İCATLAR ve mucitler Popüler Tarih Ali ÇİMEN SHF 289 O yoksa artık hayatta yok İNTERNET “İnternet, teknololoji ile değil iletişimle ilgilidir. Nerede olurlarsa olsunlar, benzer ilgi alanları, fikirleri ve ihtiyaçları olan insanları birbirine bağlar.” Bob Taylar, İnternet Öncüsü. Bir çoğunuz muhtemelen internetli bir dünyaya gözünü açtı. O yüzden internetsiz bir dünya olsaydı haliniz nice olurdu desem, bunun zihninizde canlandırmakta zorluk çekebilirsiniz. Benim gibi yirmili yaşların sonuna doğru internetle tanışanlar için de benzer bir durum söz konusu. Artık, hangi amaçla olursa olsun, birkaç saat internete giremediği zaman baş ağrısına kapılan milyonlar var! Peki neden ? İşte nedeni… İnternet, şüphesiz ki insanoğlunun iletişimini ve dünyasının sınırlarını genişletme konusunda telefondan sonra en geniş etkiyi bırakın icad oldu. Telgraf, mektup, telefon ve radyo gibi her biri ayrı bir iş kolu olan hizmetleri bilgisayar ortamında tek tıklık bir işlem seviyesine indirmekle kalmadı, dünyadaki bütün bilgisayarları bir şekilde birbirine bağlayarak, bütün yer küreyi sürekli genişleyen bir bilgi deniziyle kapladı. Bu gün “Dünya küresel bir köye döndü” diyorsak, şüphesiz ki bu köyün muhtarı internettir. İnternetin diğer icadlardan bir farkı da her gün gelişen yan ürünleriyle adeta canlı bir organizma gibi büyüyüp hayatımızın her alanına vukuf etmesidir. Peki, bu internet neyin nesi ? Nasıl ortaya çıktı ? Hikayemiz, soğuk savaş günlerinde başlıyor. Ruslar İnterneti Uyandırdı Rusların, 1957 de tarihin ilk uydusu olan Sputnik’i uzaya göndermesi, Başkan Einsenhower in Amerika’sını şok etmişti. Amerikan hükümeti, ilk kez kendini bu ezeli rakibi karşısında bu kadar çıplak ve savunmasız hissediyordu. Öyle ya, uzaya uydu fırlatacak kıvama gelen Ruslar, Amerika’ya neler fırlatmazdı! Hemen kolları sıvadılar. İlk adım 1958 de ARPA’nın (The Advanced Research Projects Agency-İleri Araştırma Projelere Bürosu) ve hemen ardından da NASA (The National Aeronautics and Space Administration-Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi) kurulması oldu. Hedef, hem yer yüzünde hem de uzayda Rusları teknolojik açıdan mağlup edebilmekti. ARPA daki bilim adamlarından Bob Taylor, kamu binaları ve üniversitelerindeki devasa bilgisayarların “bir birleriyle konuşabilmeleri” durumunda hem zaman hem de paradan büyük oranda tasarruf edebileceklerini akıl etti. O zamana kadar sadece hesaplama yapabilen bilgisayarlar için bu fikir bambaşka bir boyut açıyordu. (1962 Ağustosunda Amerikan bilim dünyasının önde gelen isimlerinin yer aldığı MİT’in yanı sıra ARPA’da da önemli görevler üstlenen, bilgisayar dünyasının dahi çocuğu Joseph Carl ve Robnett Licklider de insanların bulundukları yerlerden bağımsız bir şekilde bilgiye hızlıca erişebilmeleri ve bilgi paylaşımı yapabilmelerine dair fikirleriyle, bu alanın öncüleri arasına adını yazdırmıştı.) Ancak ilk etapta Üniversiteler, bilim insanları arasındaki karşılıklı güvensizlik ve rekabetten dolayı böylesi bir ağ üzerinden kendilerine ait fikirlerin paylaşılması fikrine pek sıcak bakmadı. Buna karşın Amerikan hükümeti, (itirazı kesin, yoksa fonlarınızı keserim) deyince, ikna olmaları uzun sürmedi. Malum, kitabın başında da görmüştük, para her şeydi. Bilgisayarlar Konuşmaya Başlıyor ARPA’nın ilk meyvesi bu oldu. 1969 da ilk ağ (Network) oluşturuldu. ARPANET bünyesinde ilk bağlantı 1 Ekim 1969 da dört ayrı merkezdeki (Los Angeles’deki California Üniversitesi, Stanford Araştırma Enstitüsü, Utah Üniversitesi ve Santa Barbara’daki California Üniversitesi) bilgisayarlar arasında başarı ile gerçekleştirildi ve bildiğimiz anlamıyla internetin ilk meyvesi ortaya çıktı. Bundan üç yıl sonra ilk e-mail yollandı! (Evet, 1972 de ) Ancak bilgisayar, Bill GATES ve daha sonrasında APPLE dan Steve Wozniak’ın çalışmalarına kadar , oldukça hantal ve büyük aygıt olarak yaşamaya devam etti. Bu isimlerin sonrasında efsane Steve JOBS’un marifetiyle bilgisayar halk diliyle, tabana inecekti. Bill ikincisi Bu gün kullandığımız şekliyle interneti ortaya çıkartan isim ise HTML (Hyper – Text – Markup – Language) olarak bildiğimiz kavramı 90 ların başında ortaya atan İngiliz Bilim İnsanı Tim Bernes-Lee olmuştur. [ HTML Hyper – Text – Markup – Language internetin standartlaşmış etiketleme dilidir. Günümüzdeki web sitelerinin neredeyse tamamının bilgisayarımızdaki internet tarayıcılarında (örnek: İnternet Explorer, FireFox, Chrom) görüntülenebilmeleri bu dil sayesinde mümkündür. ] [ Yazarın değil Yazan’ın notu: Kuantum anlatılırken Max Planck’dan HİÇ söz edilmez hep Einstein’den söz edilir.. bilgisayardandan söz edilirken HİÇ Bill Joy’dan söz edilmezde HEP Bill Gates’den söz edilir. Oysa Kuantum’u ortaya çıkaran Planck’tır. Sun Microsistems’in kurucusu Joy ise Java diline katkıları oldu “ Ayrıca , modern teknolojilerin gelişimine ilişkin derin endişelerini dile getirdiği 2000 tarihli " Neden Geleceğin Bize İhtiyacı Yok " adlı makaleyi de yazdı .” https://en.wikipedia.org/wiki/Why_the_Future_Doesn%27t_Need_Us ] Böylelikle , 70 lerdeki sınırlı Ağdan bu gün www (World Wide Web) : Dünya ÇAPINDA bir ağa ulaşan yolculuk başladı. Ortak dil arayışları Başlangıçta bütün bilgisayarlar farklı diller konuşuyorlardı ve doğal olarak bir ara yüze (IMP computers Interface Message Processor) ihtiyaç duyuldu. Diğer bir mes’ele de dijital bilginin gönderilmesi sorunuydu. Ve bu problem de “Paket Anahtarla” (Packet Swictching) yöntemiyle çözüldü. Buna göre, ağ üzerinden gönderilen veri paketi parçalara bölünerek gideceği yere yollanır ve ulaştığı yerde, hangi sıra ile gönderilirse gönderilsen, tekrar birleşerek orijinal mesaj haline dönüyürdu. Teknik detaylarını bir kenara bırakırsak, gitmesi gereken bilgi bir noktadan diğerine sağ salim ulaşıyordu. Ağ düşüncesi, o kadar başarılı olmuştu ki artık üniversiteler daha az bürokrasi ile daha etkin çalışıyor ve birbirlerinin bilgilerini paylaşabildikleri içinde gereksiz iş tekrarı olmuyordu. Bilgi, artık serbest dolaşıma girmişti! Kısa zamanda ağın yan ürünleri çıkmaya başladı. Telefon hatlarındaki arızaların daha hızlı tespit edilmesi bunlardan ilkiydi. Ardından bir başka yenilik geldi; klasik mektup kullanımına tarihe gömekek elektronik posta yani e-mail. Elektronik posta programını hayata geçiren isim Raymond Samuel Tomlinson adlı bir mühendis olmuştu. Evet, şimdi artık neredeyse isimlerimizin bir parçası haline dönüşmüş şu meşhur ( @ ) işareti onun buluşuydu. Tomlinson, bu küçücük işaretle devasa bir sorunu çözmüştü [ ARPANET’e bağlı olan farklı bilgisiyarların kullanıcıları arasında, mektup alış verişine imkan veren kişi olarak bilim tarihine geçti. Öncesinde, sadece aynı bilgisayarı kullanan kişiler birbirine mesaj yollayabiliyordu. Bunu başarmak için Tomlinson, kullanıcıyı, bilgisayarından ayırt edebilmek adına @ işaretini kullandı ve @ işareti, o günden itibaren elektronik postanın ayrılmaz bir parçası olageldi. ] Hey dünya, bakın ne bulduk! 1972 de, ARPANET dünyaya tanıtıldı. Ve doğal olarak büyük ilgi topladı. Faydasını gören diğer ülkelerde bu işe soyundu ve kendi şebekelerini yarattılar. Bu şebekelerin de kendilerine has kuralları vardı ve bir kez daha aynı sorun baş gösterdi: Şebekeler birbirleriyle konuşamıyorlardı. Yine bir çözüm gerekiyordu ve bulundu da: İNTERNET 1973 de, tüm bu farklı şebekeler, “şebekeler şebekesi” olarak tanımlayabileceğimiz internet altında birleşti. { Kişisel bilgisayarların babası olarak kabul edilen bilgisayar mühendisi Henry Edward Roberts in 1974 de geliştirdiği ilk PC (Personel Computer Kişisel Bilgisayar) ALTAIR, internetin tabana yayılmasında büyük rol oynayacaktı https://en.wikipedia.org/wiki/Ed_Roberts_(computer_engineer) 1980 de ilk kişisel bilgiyasarımı aldıktan ve kurslarda bilgisayar programcılığı öğrendikten sonra sohbetlerde 1990 lar da BİLGİSAYARLAR elektronik hesap makinesi ve elektronik saatin evliliğinden doğmuştur dediğimde bilgisayar uzmanı olanlar dediğimi kabul etmiyorlardı.. E. Roberts'in ilk kişisel bilgisayar ALTAIR'in babası olduğunu ne yazık ki bu gün öğrendiğimde haklı olduğumu anladım.. eğer netten linke gider Henry Edward Roberts’in yaşam öyküsünü okursanız sizde anlarsınız. } Kişisel bilgisayarlar, internetin yolunu açıyor 1975 yılında tarihin ilk kişisel bilgisayara olarak bilenen ALTAIR geliştirildi. Bu yeni ürünün potansiyelini gören genç girişimciler Bill Gates ve Paul Allen, geleceğin kişisel bilgisayarlar üzerinde yükseleceğini hissederek, bu bilgisayarlar için “yazılım” (software) yazma işini soyundular. O dönemlerde bilgisayar endüstrisinde IBM firmasının tekeli vardı ve IBM, ilginçtir, kişisel bilgisayar işinde pek gelecek görmüyordu. Ancak Gates ve Allen yılmadı ve kişisel bilgisayar için bir yazılım geliştirmeyi başardı. Ancak bir sorun vardı: Korsan! Yazılımları kopyalanıyordu, hatta Gates, Computer Magazine’ e yazdığı bir mektupla bu durumdan şikayetçi olmuştu. (şikayetine halen çözüm bulunabilmiş değil!) Bir sonraki adım olarak Gates ve Allen, kendi şirketleri olan Microsoft’u kurdular. Microsoft, zaman içerisinde internetle bilgisayar sektörünü birleştirecek ve bu alanda bir devrim yaratacaktı. Bir sonraki adım, şimdi hepimizin hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelen dişlenmiş elmadan; yani APPLE’dan geldi. Şirketin kurucusu Steve Woznaik, kullanıcı dostu olan kişisel bir bilgisayar tasarladı ve pazarlama dehası Steve Jobs da bilgisayarı başarıyla pazarladı. Böylece, APPLE mu’cizesi doğdu. Piyasadaki birbiri ardına gelen yeniliklerden olan IBM 1979 da Microsoft’u kiraladı. “Bilgisayarlarım için öyle bir işletim sistemi yap ki kimse yanına yaklaşmasın!” dedi. Microsoft, anlaşma gereği yazılımın sahipliğini elinde tutacaktı. Böylelikle, piyasaya giren diğer firmalara da bunu satarak, zaman içinde IBM’in piyasadaki tekelini kırdı. 1980’lere gelindiğinde ise kişisel bilgisayarlar (PC), günlük hayatın her safhasında boy gösterir olmuştu. İnsanoğlu, bu yeni oyuncağını çok sevmişti. Yolu açın WWW geliyor! 1980 de, bildiğimiz internete doğru küçük fakat dev bir adım atıldı. Adımın sahibi, şimdilerde meşhur Tanrı Parçacığı araştırmalarıyla hepimiz bir şekilde adını duyduğu CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) çalışan bilgisayar profesörü Tim Berners-Lee idi. İngiliz Bilim Adamı, beynin yaptığı gibi rastgele ilişkilendirmelerle bilgi saklamaya yarayan ENQUIRE adında bir program geliştirmişti. Çok yaygınlaşmayan bu program sayesinde, bilim adamları kişisel çalışmalarını kendilerine ait sayfalarda sergileyebiliyordu. Bu sayfalar arasında hyperlinklerle (bildiğimiz, üzerine tıklanınca bizi bir başka sayfaya yönlendiren bağlantılar) gezintiler yapılabiliyordu. Berners-Lee, birkaç yıl sonra bir başka fikirle ortaya çıktı. Dünya çapında çalışmalar yapan fizikçiler, neden birbirlerinden haberdar olmasındı ki? Ortak bir platform üzerinden bilgilerini paylaşabilirlerdi. Ancak ilk dile getirdiğinde bu fikri pek alıcı bulunmadı. Berners-Lee pes etmedi. Kendisine çalışma platformu olarak, Steve Jops’un Apple’den kovulduğu sıralarda ürettiği Nextstation marka iş bilgisayarını seçmişti. 1990 a gelindiğinde Berners-Lee, CERN’deki Belçikalı bilgisayar mühendisi Robert Cailliau birlikte yürüttüğü çalışmada oldukça mesafe kayd etmişti. Aynı yılın sonuna gelindiğinde Berners-Lee nin “World Wide Web” adını verdiği projesi kapsamında her şey hazırdı: HTTP , [ Http (Hyper Text Transfer Protocol), web sayfalarını internet kullanıcısına ulaştıran temel protokoldür. Çoğu kişi için pek fazla anlam ifade etmese de, internet sitelerinin açılmasına sağlam komutlar http aracılığı ile iletilir. Bir web adresine girmek istediğimizde, söz konusu sayfa bilgisayarımıza gelmeden önce, arka planda bir dizi gerçekleşir. İlki önce internet tarayıcımız, http servisine girilmek istenen adresi bildirir. Http isteği alır ve çok hızlı bir işlemden sonra bilgisayarımızı gönderir. İşlem gerçekleşmezse hata mesajı alınır. İşlemin gerçekleşmesi halinde son olarak http servisiyle yapılan bağlantı kesilir. 1990 yılından beri kullanımda olan http, internet adreslerinin önüne http:// yazılarak kullanılır. Gireceğimiz adresin önüne http:// getirmesek bile internet tarayıcıları bu eksliği tamamlıyarak internette sorunsuzca gezinti yapabilmenizi sağlarlar (Genç Dergisi,sayı 53 Şubat 2011) HTML, ismi World Wide Web olan ilk web tarayıcısı, ilk http sunucu yazılımı, ilk sunucu ve ilk web sayfası [Tarihin ilk web sayfasını görmek için bakınız: http://info.cern.ch/hypertext/WWW/Theproject.html Her sorunu aşan bir beyin çıkıyor Fikir başarıyla hayata geçmişti ama ufak bir sorun vardı. İlk web tarayıcısı, sadece Nextstation modelindeki nextstep işletim sistemi üzerinde çalışabiliyordu. Diğer model bilgisayarlar bu havuza nasıl bağlanacaktı ? Bu sorunu da yine CERN’de matematik stajı yapan Nicola Pellow, UNIX ve Ms-DOS ağlarında çalışabilen bir tarayıcı yazarak çözdü. Tarayıcıların her bilgisayarda çalışmasının önü açılmıştı. Doğal olarak projenin ilk kullanım sahası CERN oldu. Merkezdeki çalışanların telefon numaraları sisteme aktarıldı. Kısacası, web dediğimiz olgu hayatımı ilk olarak dijital bir telefon defteri olarak girdi. İlginçtir, o günlerde merkezde çalışan bir çok bilim insanı, projenin telefon defterinden öteye gideceğine ihtimal vermiyordu. Ama yanılıyorlardı. Hem de çok. 1991 Eylül’ünde parça fizikçisi ve yazılım geliştiricisi Paul Kunz, CERN’i ziyaretinde Tim Berners-Lee ile tanıştı. Çalışmalarından etkilenmişti. Amerika’ya dönüşünde kafasında parlak fikirler vardı. Kunz, www sistemini Avrupa’nın dışına çıkararak ABD de kullanıma sokan ilk kişi oldu. Amerikan hükümeti düğmeye basıyor ve… Ancak ve ancak internet dediğimiz vaka, halen Amerikan hükümütinin denetimi altında idi. Bu tekel 1992’de, ABD başkanı Bush’un internetin özel sektör ve evlerde kullanılmasına izin vermesiyle birlikte kırıldı. Hemen ardından, Amerikalı girişimci Marc Andreessen in geliştirdiği ve www olgusunu dünya çapında popüler hale getiren tarayıcı olan Mosaic sahneye çıktı. Grafik tabancı ilk tarayıcı olan Mosaic, metin tabanlı ilk tarayıcıların aksine, resim kullanımı ve tamamını okumaya gerek kalmaksızın sayfanın farklı bölümlerine tek tıkla ulaşmaya imkan veren özellikleriyle, bu günkü modern tarayıcıların atası olacaktı. Adreessen, internetin sadece iletişim sağlayan bir araç değil; müzik, san’at ve haber gibi hayatın her alanına dokunabilen (şu an olduğu gibi) yepyeni bir dünya olmasına istiyordu. Bu hayalini bir zamanlar ünlü tarayıcısı Navigator’ı geliştiren Netscape Communications’ı kurarak hayata geçirdi ![]() Düzenleyen osmanziya - Dün Saat 23:55 |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3883 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
![]() İsmail ÜNVER tarafından paylaşılmış.. ESKİMEYEN NİGDE face gurubunda.. hemşerime teşekkür ederim. https://turkishstudies.net/social?mod=makale_tr_ozet&makale_id=22725 İIhanlı Hakanı Abaka Han’ın onayı ile öldürülen Anadolu Selçuklu Sultanı IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın kızı olan Hüdavend Hatun’un 1312 yılında kendisi için Niğde’de yaptırdığı türbe, bu çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Babasının ölümünün ardından 1276 yılında İlhanlı Sarayı’na Abaka Han’ın gelini olarak giden Hüdavend Hatun, eşi Argun Han’ın ölümünden (1291) sonra yurda dönmüş ve Anadolu Selçuklu Devleti’ni yıkılışa götüren olaylara tanıklık etmiştir. Hüdavend Hatun Türbesi’nin imge ve simgelerle yüklü farklı konu ve içerikli figürlü yüksek kabartmaları bulunmaktadır. Kıvrımlı dallar arasına ve bitki saplarına işlenmiş çok sayıda kabartma insan maskına ilk kez bu yapıda rastlanmaktadır. Türbenin kuruluşunda hemen hemen tüm kültürlerde cennetle ilişkilendirilen sekiz sayısının temel alındığı ve türbenin titizlikle ana, ara ve ikincil ara yönlere uygun olarak konumlandırıldığı, hatta biçimlendirildiği görülmektedir. Bu tasarım tam bir MANDALA olarak dikkat çekmektedir. Kasnaktaki yanağına gözünden akan bir damla yaşla tasvir edilmiş Hüdavend Hatun’u simgeleyen taçlı kadın başı ve hemen yanındaki aslan kabartması türbenin bir hanedan üyesine ait olduğunu ilan etmektedir. Cenazelik katı gizlenmiş yapısı, Pencere ve portal düzeni, cepheleriyle bütünleşen kasnak yüzeyleri ve değişik içerik ve anlamlarda kullanılmış zengin çeşitlilikteki bezemeleri ile Niğde Hüdavend Hatun Türbesi, Anadolu Selçuklularla Moğolların ortak eski kültürlerinden gelen imge ve simgeleri çağının teknik ve sanatsal özellikleriyle yepyeni bir yorum ve uslûpla bütünleştirerek anlam bütünlüğü yakalamış öncülü ve tekrarı olmayan özgün bir mimari eserdir. Bu çalışmada, Anadolu Selçuklularının iyice çöküşe geçtikleri ve tarih sahnesinden çekildikleri bir zaman diliminde yaşayan Selçuklu Sultanı IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın, Fatma Hatun’dan doğan kızı Hüdavend Hatun’un tarihi kimliği ele alınmakta ve istediği biçimde YANSITMIŞTIR. https://www.facebook.com/reel/1148493303596059 DÜNYANIN EN DERİN ALTIN MADENİ.. bu video ile gösteriliyor.. Yerin altında açılmış dört kilometre derinliğinde bir çukur.. yılda sekiz ton altın çıkıyor.. bunu çıkarmak için 5400 metrekup kaya çıkartılması gerekiyor. 4 kilometre aşağıda kayaların sıcaklığı 66 derece yumurtaya pişiyor bu sıcaklıkta.. dünya üretiminin yüzde on altı buradan elde ediliyor. demek dünyada yılda 120 ton altın üretiliyor.. ![]() BU kıssadan hisse: Kıymetli şeyler derinlerde saklanıyor.. bizim insan ülkemizde en değerli latife olan SIR, nefsin altındaki aklın derininde bulunan kalbdeki derinlik olan ruhun altında saklanmıştır. Ancak ona da bir ömür içinde ulaşma olanağı verilmiştir. Biz bu mirasa erebilmek için en değerli fırsatları harcamak zorundayız. Bu bilince ulaşan kimseler de YBA çağırıyorum.. lakin gözleri "altın"da olduğundan bir türlü onun "üstün"dekini göremiyorlar. Olabilir.. her şey akıl değil.. en az onun kadar değerli "şans"da gerekiyor. Saygılarıma Aziz Kardaşım. Osmanziya Düzenleyen osmanziya - 20-Şubat-2025 Saat 00:46 |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3883 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
![]() Saglik.. huzur ve başarilar dilerim Izzet Gunay Ustaya.. hayat bir ağaçtir.. hayat bir mektebdir..hayat bir başlangiç koşuludur. Agaç için sağlik.. Mektep için huzur.. Başlangiç için başari.. gerekiyor.. osmanziya 22.02.2025 Not: Hayat değişir ve gelişir.. ancak bireyler üzerinde gelişim başkadır.. toplum üzerinde gelişim başkadır.. doğa (TABİAT) üzerindeki gelişime de TARİH (döne) adını veriyoruz. Doğadaki gelişimin adı EVREN.. dönedeki gelişimin adı EVRİM.. toplumdaki gelişimin adı UYGARLIK.. bireydeki gelişimin adı KÜLTÜR.. biz YBA ile dördünü birleştirebiliyoruz. osmanziya 23.02.00:02 https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2652&PN=1 |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3883 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
Elif AYDIN yazdı:
"Ben kişinin söylediklerinden çok üslübuyla ilgilenirim. Duygu ve düşünceler değişebilir ama üslup kişinin aynasıdır... " dedi ki dedim.. Kendisiyle ilgilenen başkasıyla ilgilenmez.. başkasıyla ilgilenen de kendisiyle ilgilenmez.. denilse bu gerçek değildir.. birbiriyle çelişir çünkü.. ancak kendisiyle fazla ilgilenen başkasıyla az ilgilenir.. başkasıyla fazla ilgilen kendisiyle az ilgilenir.. bu çelişmez.. ancak yine de gerçekçi değildir.. çünkü ilgi alanları o kadar çok ve çeşitlidir ki.. bu konuda genel bir kural konulamaz. Ancak ÜSLÛB ile kişiyi özdeşleştirmek yerinde olmadığın düşünüyorum. Çünkü amelin ameliye ve muamele yani işin yaşantı ve davranış ayırımının her ikisinde de bulunur. Edebi üslub olarak isimlendirdiğimiz BİÇEM'den farklıbir KATILAŞMAYI anlatır.. sulb ve katı hale gelerek o yaşantı ve davranışın sürmesi çok çeşitlidir. Kimlik, kişilik, bireysellik, başkalar, başatlık gibi nesnellikten çıkıp öznel hale gelen KARAKTER.. herkes tarafından kullanılacak bir nesnel kriter olmaktan da çıkar. Bazen karakteriniz bir karakteri sevimsiz bulabilirsiniz lakin onu sevimli bulabilen başka karakterler bulunur. Sonuçta insanların iki temel ucu bulunur.. Gıdası ve Gayesi.. gayesi gıdası olmayan çoğu kişi gayesine uyan kişileri arar.. fakat az kişi bulur. Fakat gayesi gıdası olan kişiler ise gayesine uyan çok kişiler olur ve rahatlı istediği kadar onlardan bulur. Benim gayem ise YBA olduğu için onunla ilgilenenleri arıyorum.. lakin malum bulamıyorum. Burada vurucu cümleyi söyleyeceğim: Sadece aşk değildir kişileri birleştiren ortak bir GAYE de insanları birbirine aşktan daha güçlü sevgili kılar. Saygılarımla osmanziya |
|
![]() |
|
![]() ![]() |
||
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |