Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Dünya
 YöntemBilim Forumu | Genel | Dünya
Mesaj icon Konu: osmanziya kimdir... Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
mustafa
Üye
Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 27-Nisan-2010
Gönderilenler: 81

Hak Puan : 0
Kidem : 5
OrtalamaHak : % 0
Irtibar :0

Alıntı mustafa Cevaplabullet Konu: osmanziya kimdir...
    Gönderim Zamanı: 14-Nisan-2017 Saat 00:49
"Ulusal sorunların küresel çözümlerden geçtiği çağımızda, iyi bir dünya, hukuk devletiyle; güzel bir gelecek, bilgi toplumuyla kurulacaksa, insanın temellerini yoklarken vicdan, ortak olanı aramalı, bilimlerin yöntemini sorgularken akıl, nesneli olanı tanımalı.
Zira birliktelik ortak ve nesnel olanla kurulur.


Elbette bu, bölgesel özelliklerin ve bireysel farklılıkların unutulması anlamına gelmez.


Eğer birliktelik özgürlüğü sağlayamazsa, iyilik ve güzellik adına sunulan mesaj ve misyon, çıkar ve baskıdan başka bir şey olamaz.
Gelişmeyi tetikleyen değişme de zaten bu gerilemeye izin vermez.!"


Mesajıyla başlayan KİŞİSEL sayfamda kendi kendimin 15 sene önceki resmini tekst (metin) ile çekmişim..

insanın BEN'liği.. BENCİL'liği ve kendini BEĞENMİŞ'liği genç iken daha çok oluyor.. yaşlandıkça bu alt posizyon azalıyor.. yüksek benliğe geçiyor.. kuramsal bir ifade ile ego.. süper ego oluyor.. ahlak giriyor.. hak nasafet artıyor hissiyat azalıyor.. mantık eğemen oluyor.. tevazu başlıyor.. kemalat beli oluyor .. fazilet beliyor..bu neden onbeş yıl önceki halimi şimdi beğenmiyorum.. desem asıl o zaman kendimi beğenmiş olacağım


ki orada çirkin görünen benliğimin perdesi ardında görünen bir mesaj dikkatimi çekiyor.. SAĞ ve SOL.. fiziğinden İYİ ve KÖTÜ psiğine geçiyorum ?


Sol kendini iyi görürken.. ya da sağ kendini iyi görürken.. kötülük her ikisinde mi yoksa hiç birinde mi diye düşünüyor insan.. sanırım bu sorunun yanıtı hiç bir zaman verilmeyecek.. ancak ENBİYA 35 de işaret edildiği gibi hayrın ve şerrin anlamını O’na dönünce anlayacağız.


Eğer SAĞ kitaba dayanıp vakıa suresinde solcular kötüleniyor o halde onlar kötüdür.. dese.. ya da SOL tarihe dayanıp 1789 Fransız ihtilalinde meclisin sağında oturanlar kötülüğün başı krallığı savunuyorlardı.. dese..


Ben de derim ki; vakıa suresinden bahsedilen AKİBETLER'dir kişiler ve illetler değil.. meclisin sağında oturan İLLETLER ve kişilerdir.. akibetler değil…

Eğer bir buyruk.. bir iş.. hem İYİ bir akibet taşıyor.. hem GÜZEL bir illet bulunduruyor ise SAĞLIKLI bir komuttur.. hem iyi hem güzel olan iş yapılması ve yaptırılması GEREKLİ bir emirdir.. bunu sağ elinle yapsan sol elinle yapsan.. bunu sağcı da yapsa.. solcuda yapsa.. fark etmez.


Sağlıklı bir buyruk ya da öğüt veren ya da bir komut yaptıran hem kitaba dayanır.. hem akla bağlanır.. hem doğaya yönelir.


Bunu çarpıcı da bir örnek vereblirim.. taze bir eş ile zina güzeldir ama iyi değildir.. kırk yıllık eşin ile cima ise iyidir ama güzel değildir.. çünkü güzel olan geçici.. iyi olan kalıcıdır.. bize aynen sol ve sağ ellerimizi kullanmaya mecbur olduğumuz gibi sağ elimizle yemik yeyip sol elimizle kıçımızı temizlememiz gibi önemli olan geçicide.. değerli olan kalıcı da gereklidir.. geçici önemli ve kalıcı olan değerlidir ve her kişi de bize gerekli ve aynı zamanda gereksinim olduğu ortaya çıkan bir SONUÇ ise bu işin doğal koşulları ve dönel kuralları sağlanarak buyruğu uygulama çalışmakta sağlıklı hale getirilir..


Bir işin SAĞLAM haline getirilmesi ise işin sollanmasıdır.. sağ ile sağlıklı ve sol ile sağlam hale getirilen bir işte zaten bilimin ve hukukun temel araştırma ve geliştirme amaçlarından biridir.. Yani bilim ve hukuk.. salih akıl.. sahin nakil.. salim lisan ve selim kalbi nazara alarak bu tür sorunlara çözüm önerecektir. Bu gün bunu yapamıyorsa gelecekte yapacaktır.. bilim ve hukukumuz günden güne daha iyi hale getirmiyor muyuz ? Bilgi toplumu ve hukuk devleti ülkesi insanları uyutsun diye mi var ?

GELECEKTE insanların yüzde seksen ortak insani özelliklerimiz.. yüzde onbeş lisani özelliklerimiz ve yüzde beş dini özelliklerimiz ortaya çıktığında.. bilim gibi hukukta dinden ayrıldığında hem din hem insanlar rahat bir nefes alacaktır.. dil ve din alet olmaktan kurtulacak.. insanların bedeninin ihtiyacı olan emeğin ve ekmeğin.. insanların ruhunun gereksinimi olan hürriyetin ve kardeşliğin ve tüm bunların gerçekleşmesi için zorunlu olan BARIŞIN sağlanması umudu artacaktır. Ne ile bizi doğaya yabancılaştıran teknolojinin daha SAĞLAM insani insana düşman eden ideolojinin daha SAĞLIKLI olması ile..


Belki bu SOYUT konuşmamı anlamayan sağcılar ve solcular olabilir.. zaten onlar görüş ve duyuş haline getirilen solun görünün ve sağın duyunun culkunu ve cılkını çıkarmış insanlardır.. onların eleştirilerinin ise benim için bir kıymeti harbiyesi yoktur ki onlarla savaşıp yanıtlarını vereyim.. belki de bu benim daha egomu süper hale getiremediğinimin belirtisi olabilir..

OSMAN ZİYAOĞLU KİMDİR?





     1952 doğumlu olarak;
        geçmiş asırların vahşet ve dehşetini aşan savaş ve katliamlarına rağmen, yüzyılın fikir ve teknik alanında değişmesini   gözlemliyorum. Çağımın endüstriyel ilerlemesinden yararlanıyorum ve   hızlı gelişmesini yaşıyorum. Bu olumlu sonuçların, saydam bir iletişim ve berrak bir etkileşimle, gelecekte fen ile dinin işbirliğinin artacağına inanıyorum. Bu nedenle bilgi ile inanç uzlaşmasının çoğalacağı iyimserliğini taşıyorum.
       1974 Ankara Hukuk Fakültesi mezunu olarak;
        68 kuşağı içinde kendini buldum. Bu döneme eğemen olan, ilke ve ülkülerin peşindeyim. Yani ülkenin sorunlarının çözümünde “bilimsel düşünme”nin yerleşmesi ilkesini savunuyorum. Keza yurdumuzun "çağdaş uygarlık" seviyesine yükseltme ülküsünü destekliyorum.
       1923 doğumlu Cumhuriyetimizin yurttaşı olarak;
        kemalist ilke ve ülkülerinin, politik olarak yenilikçi ve gelenekçi kutuplar halinde ayrışmasının etkisini taşıyorum ve yaşıyorum.
        Bu ayrışma hala sürüyor. Bununla beraber Atatürkçülüğü siyasi ve ekonomik çıkarına alet yapan azınlığın etkisi ve yetkisi azaldıkça,   ulusal bileşmeye çevrilecektir. Evrensel   "sol görüş" ve "sağ duyu"   ideolojik karşıtlığının, yinelenen eskinin geleneğin evriminde ve yenilenen tazeliğin gelişmenin devriminde bütünleşeceği rüyasını görüyorum.
        Karşı tarafı yok sayarak sözde kurulan birliklerin, aslında kendini tek doğru sayan yandaşlıkların, sadece kendi gerçeğini öne sürmekle, sürekliliğini koruyamacağı olgusu karşısında, belki de kendi tarafını unutmadan karşı yanıda kucaklamayabilme başarısını ortaya koyabilmeyi bir ideoloji, bir hülya görebilenler çıkabilir.
        Bence gerçekleştirilmesi gereken bu rüya, gerçekleştirilmesi gerekli bir dünyadır. Çünkü Teknoloji ile, sürekli beslenen "standart"larla "patent"lerin sürerliğinin desteklenebildiğini artık öğrendik. Bu olgu, bir gün ideolojimize de yansıyacaktır.
        Din ve ideoloji farklılığımıza rağmen birlikte gerçekleştirilmesi imkanı olan bu dünya ve rüya uğruna; bilgi, görüş ve düşünce alışverişini engellediği kaygısıyla dil taassubunu bıraktım. Çünkü dil yobazlığı, din tutuculuğunu bile aştığından doğruları ve gerçekleri anlatma ve aktarmayı, terim ve deyim kavgasının üstünde görüyorum. Çünkü dil yüzünden   iletişimden uzaklaşmak ve bilimden vazgeçmek; araç için amacı unutmakla eşdeğer bir yanlıştır.
    İkibinlere   gelinen bu zeminde gittiğim ve çoğunluğunda tuttuğunu umduğum şu yol, solculuğu da (aklı) sağcılığı da (kalbi) yermeyen ama her ikisini de içeren bir bütünlüğü yani sürekli ilericilik olan "öncülüğü" önermektedir. Ama çoğumuzun da bu öncülüğü gerçekleştiremediği de bir olgudur.

        İslamın çağdaş yolunu tutan, Kur'an'ın evrensel yolunu izleyen bir müslüman olarak;
Öncüler (sabikun),   hem şimali (mantık) hem yemini (meşiet) kapsayan ve yenilenen geleneği onayan bir yoldadırlar. Sola saplanmış solun fenn hesabına ileri sürdüğü   yıkıcı yeniliğinden ve bozucu değişiminden kaçınmanın, sağa gömülmüş sağın din adına sunduğu durmuş ölçülerinden ve donmuş kurallarından kurtaran bu birlik, fıtrat ve şeriatı hidayet ve istikamette birleştiren diri ve canlı bir sırattır. Bu yol, geleceğe açılan geniş bir caddedir.
        Bu çift yaratılışı ve iki yanlılığı "biçim" de açık açık görürüz: Nasıl beyninimiz sol ve sağ lobunu kaldıramazsak, bedenden sol ve sağ elimizi kesemez isek, bilimden "dır ve değildir" özdeşliğini ve hukuktan "evet ve hayır" özgürlüğü çıkarmak olanağı yoktur. Eril ve dişil hayat ve cesed türselliğini nasıl kadıramazsak, sol görüş ve sağ duyuyu yoksayamaz, tensel güncelliği ve tinsel dinselliği de gözardı edemeyiz.
          Bununla beraber "biçim" gibi içerikte dahi; bilgide birliği, düşüncede bütünlüğü ve davranışta yetkinliği ifade eden öncülük,   orjini itabariyle yeni bir yol değildir. Aristo, Descartes, Kant, İbni Sina, İmamı Gazali, İmamı Nursi gibi batının ve doğunun öncülerini takip etmektir ki onlar geçmişi geleceğe götüren önderlerin izinde yüremektedirler.
       Geçmişte,    değerini ve önemini yitirmeyen kişilerin açtığı bu ÖNCÜLÜK çığırının, gelecekte genelgeçer bir cadde olacağını düşünüyorum...


       Osman Ziyaoğlu, yüzyılımızın son çeyreğinin teknik olanaklarıyla karşınızda arz-ı efkar ederken kendi çapında bazı umutlarını dilegetirmekte   ve müterakim çalışmalarını sizlerle paylaşmakta, takdir ve tasvibinize sunmaktadır... İşte bunlar:
          Ortak aklın ve vicdanın, nesnel bilim ve hukuku oluşturacağını gören, fıtrat ve şeriatın; insana, evrenden yararlanma ve kendini yorumlama hak ve hürriyetini tanıdığını bilen, bu bilgi ve buyruğu değerlendiren insanlığın özgür iradesiyle iyi bir geleceğini kuracağını bekleyen yazar, insanlığın erdem ve mutluluğuna katkıda bulunmak için düşüncede yönteme önem vermiş, genel ve nesnel olduğuna inandığı YÖNTEMBİLİM'İNİ oluşturmuş, bilgilenmede İNSANBİLİM'İNİN temellerini araştırmıştır. Ortak akla ve müşterek vicdana dayanan yöntembilim ve insanbilimin, evrensel usul ve mizan ile kozmik yumin ve imana açılan bir kapı haline getirilmesi ise, ileriye dönük bir ilke ve ülkü, gelecek kuşakların gerçekleştireceği bir işlev ve görevdir.
           Bu yöntem ve temelden çıkan sağlam bir görüş ve sağlıklı bir tutum ile bireylerin kimlik ve kişiliklerin özgür ve etkin varolacağını, bu varoluşun ortaya koyacağı bilimsel yaklaşımın ve hukuksal duyarlığın   canlı bilim ve diri hukukla sonuçlanacağını düşünmektedir. Böyle bir bilim ve hukukun;   toplumun bireyi koruyacak, bireyin topluma katkıda bulunacak koşulları oluşturacağını savunmaktadır. Bu parlak geleceğe oluşturmak için, kısa vadede ve ulusal bazda, BİLİM VE TEKNOLOJİ ÖRGÜTLERİNİN bir bakanlık çatısı altında toplanmasını önermekte, sivil toplum kuruluşlarının katkısını önemsemektedir.
          Bu koşulların neticesi olarak giderek daha "özgür bireyin" ve daha "örgütlü toplumun" küresel barışın güvencesi olacağına herkes gibi   inanmaktadır.
             Çünkü YARATILIŞIN koyduğu bütünlüğü arayan insanın, BUYURULUŞUN çağırdığı birliğe yatkın bulunduğunu gözlemlemiş, insanın varlık yapısını özeği olan bilginin sorguladığı birliğin, inancın özü olan bütünlüğe uygun olduğunu görmüştür. DİN VE FEN İLİŞKİLERİNİN sağlam ve sağlıklı hale getirilmesinin geleceğimizi daha mutlu ve daha kutlu kılacağını öngörmektedir. Bu hem doğuya hem batıya düşen acil bir ödevdir.
            Ruhu olmayan cesed yaşayamaz, cesedi olmayan ruh dahi etkin olamaz. Doğuda mahsur kalan Hak, batıdan yayılan Kuvvet, İnsanlığın ruh ve cesedidir. İnsanlığın canı "çıkıyım" derken bedeni de "tıkıyım" demektedir. Halbuki "Hak" sahiblerinin dünyada yürütülecek görevi için çıkmayı geçiktirmesi, "Kuvvet" maliklerinin ukbada işlevi için tıkınmayı ertelemesi, çıkmanın ve tıkınmanın dengesini kurarak,   bir araya gelmesi,
insanlığın yaşaması için lazımdır. Ya da doğunun kuvveti bulması ve ya batının hakkı görmesi gerekmektedir. Bu üç ihtimalin biri ortaya çıkmazsa, geriye kitabın kaldırılması ve kainatın kapatılması (dördüncü ve son ihtimal) gündeme gelecektir.   
          Ne iş yaptığıma gelince... üç yıla yakın savcılık görevinden sonra bir Bakanlıkta hukuk müşavirliği görevini yürütmekteyim. Evli ve üç çocuk babasıyım. 1990-91 yıllarında Araştırma Dergisinde Osman ZİYAOĞLU mahlasıyla "4444 yöntembilim" adını verdiği "grafik baglantılı text " anlatımına dayanan yazılarım yayımlanmıştır.   Hasılı    profesyonel olarak hukukçuluk yaparken amatörce   geometrik düşünceye dayanan yöntembilim kuramıyla uğraşıyorum.
        Bundan sonra diyorum ki;
           Yazılarımda bir taraftan yazım (imla) hataları ve söz-dizim (ifade) yanlışları öbür taraftan akıcı olmayan uslübü ve soyut olan konusu ile keyfinize keder verebilirim. Peşinen özür dilerim. Ama mazeret duymak isterseniz; Yöntembilim çalışmalarından dolayı yıllardır gramatikal tekstler ve anlatımlar yerine grafik şemalar ve anlamlarla haşir neşir olduğumdan edebi aktarımda yetersizliğimi itiraf ediyorum.Üstelik düzyazı yanlışlarımı giderecek ve ifade zayıflığımı azaltacak editör bir yardımcımda bulunmuyor. Bir de sayfalarım yeni olduğundan kendim de düzeltmeye vakit bulamadım.
          Bu olumsuz duruma ve sevimsiz görünüşe rağmen yazılarımı okumak ve incelemek lutfunda bulunursanız olgusal eleştirileri ve mantıkıi tenkidlerinizi her zaman sevinerek ve memnuniyetle kabul ediyorum. Soyutluk ise zaten bilgibilimin kavramsal özüne ilişkin kişisel yordamım ve kurgusal çalışma alışkanlığım olduğunu belirterek bu hususta da hoşgörünüzü istiyor.
           Bu tanışma vesilesiyile sevgi ve saygılarımı sunarım, Efendim.

IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk