Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Din
 YöntemBilim Forumu | Diğer | Din
Mesaj icon Konu: bilgi ve inanc Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3521

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: bilgi ve inanc
    Gönderim Zamanı: 30-Kasım-2023 Saat 12:20
Tabiat ve tarih..
mekan ve zaman..
yapı ve işlev..
kütle ve enerji..
ne dersek diyelim KAİNAT denilen kabuk içinde HAYAT denilen sıvıyı ya da evren denilen zarfı içinde sarılı İNSAN denilen hayaleti kavramazsak.. o kabuk sertleşir.. o su bulanır ve içinde kendimizi yitiririz.

Bunun için bilgi ve inanç konusunda bir yolculuğu çıkmamızı gerekir.


BİLGİ VE İNANÇ

bilgi ve inanç
yerine
kuşku ve inanç

denilse daha mı açıklayıcı olur..

bilgi ve gerçek
kuşku ve inanç

Biz bu ikilemleri bunları şöyle açtık; SÖZÜN taşıdığı bilgi ve değer sağlam ve sağlıklı olmalıdır. BİLGİ hem doğru hem gerçek olmalıdır       DEĞER ise hem iyi hem güzel bulunmalıdır. Sonra da yirmi yıldan fazladır buradaki adı geçen ALTI KAVRAM üzerinde çalıştık durduk.

Ne ile ?

YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ ile
Analitik düzlemi kullanarak...





Bir kitab iki kere ikinin dort ettigi kesinlikle Tanrı.. Hakk.. Mutlak var diyorsa.. belki kuşkusuz inancini ifade etmiş olursa da hakikati ifade etmiş olmaz.. çünku Tanrı nin yarattıgi akil Tanrı'ya kanıt olamaz. Yani Tanrı'dan önce gelemez. TANRI.. VARLIK.. YOKLUK.. akildan öndedir.. bilgiden öncedir.. düşunceden açiktir.. inançtan aydınliktir.

Her ne kadar gunluk dilin matigindan ve bilimsel dilin matematiginden dısarı çikamamiş.. kişi ve olay seviyesine atlamamis hocalar ve yazarlar savımi anlamamis olsalarda...

Varlik ve yokluk olgusunu kavramamiş ve Tanrı adıni anlamamiş.. zihinler zorunluluk kavramini ve gereklilik ulkusunu fark etmemiş ve bu yuzden kariştirmış olabilirler.. hatta olasilik ve olsalilik sorunlulugu ve sorumlulugunuda algilamamiş olabilirler.

Işte bu tablo konuyu betimlemeye çalişmaktadir.
Anlama ve açiklama ilimleri kuraminin sahibi Dilthey.. sanirim konuyu daha açik ve seçik anlatmiştir
MASABAŞINDA mantıksal istintaç ve istikra yaparken kullanılan tahlil ve terkibler kesin ve kat’i sonuçlar verirken.. SAHADA yapılan sayımlar ve ölçümlerle matematiksel hesab ve hendese yaparken kullanılan tertip ve tasnifler takribi yaklasik sonuçlar verirler. Ancak her iki halde de örnekler ve uygulamalar verilerek konunun ikna ve isbat edilmesinin tamamına ve kemaline erdirilmesi gerekmektedir. Bu durumda dahi cüz’i konulardaki isbat ve külli hususlardaki ikna.. izah ve irca teşbih ve tarifin sınırlarını aşamaz.
Sonuçta bu ayırt etmeler ve kanıtlamalar ve kandırmaların değerlendirilmesi bizim mantığımız ve matematiğimiz ödesindeki mentalite ve zihniyete bağlıdır.
Tablo MATEMATIK tabanli evren ilimleri [ P S L ] ile mantik tabanli insan ilimlerini [ F K B ] gostergeliyor. Ancak mantigin ardindaki mentalite ile matematigin ardindaki zihniyet.. insan ve evren bilimlerine rengini ve boyasini veren asil aktordur.

Ne demek istiyorum ?

Bu gün Konakta Tramvaydan inerken iki tane genç kız gördüm.. değişik ve şık ve zarif örtülü elbiseleri bulunuyordu.. onun dışındaki genç kızların büyük bir çoğunluğu moda olan belleri ve omuzları açık dekolte giyinmişlerdi.. bunu renklerin gerçekleri ve keyflerin gerekçeleri olmaz diyemeyiz.. çünkü bir zihniyeti sergiliyorlar: Beden "benim", ben bedenime sahibim ve istediğim gibi giyinebilirim.. açabilirim.. örtebilirim.
Bu gün yarısı örtülü yarısı dekolte kız görseydim.. bunun özgürlükle alakası olduğunu düşünebilirdim. Fakat kaç aydan sonra nadir gördüğüm belki kaç yıldan sonra nadir gördüğüm bir örnek olduğu için bunun "ben“in özgürlüğünden değil modaya olan esaretin sonucu olduğunu kesinlikle söyleyebilirim.

Öyle ise insan bedenine ve benine “sahib” olamıyor.. bunun tersi bir olay olsa idi.. hep örtülü görüpte nadir bir dekolte görseydim.. nadir olanların ÖZGÜR olduğunu söyleyebilir mi yim ? Yine hayır çünkü işler özgürlüğe göre gerçekleşmiyor SAHİBİYET ya da tersinden söylersek AİDİYET ilişkisi ÖZGÜRLÜĞÜ aşıyor.

Nedir bu sahib ve aid oluş ?
Yani SAHİB ve AİD OLMA İLİŞKİSİ. Ana babanın çocuğa sahib olması.. çocuğun ana babaya aid olması. karının kocaya sahib olması.. kocanın karıya aid olması.. kalemin yazara aid olması.. yazarın kaleme sahib olması.. Kralın köleye bağımlı olması.. kölenin krala bağlı olması.. daha bu sayılabilir.. köylü, işçi, memur, öğrenci.. sporcu ve vatandaş gibi intisab, tabiyet ve itaat ilişkileridir.
ve bu ilişkiler, kavi ve zayıf arasında KUVVET dengeleri üzerinde duruyor. Bu dengeler SAVAŞ ve BARIŞ zamanlarında farklı oluyor. Şimdi zayıf İsrail kuvvetli dünyayı bastırıyor.

Demek ki "bilgi" nin ardında "değer" ilişkisi bulunuyor. Bilgi kuşkuya ve değer inanca bağlı olarak birbirini tamamlıyor. Bilgi isbata dayanıyor.. değer iknaya bağlanıyor. Bilgi cüz’i oluyor ve inanç külli oluyor. Peki kim kime SAHİB oluyor.. bilgi inanca mı yoksa inanç bilgiye mi ?
Bence bilgi inanca bağlı kalıyor.. bu inancı kabul etmeyenler içinde öyle..

Saygılarımla
Osmanziya 22.10.2023

İnanç neden bilgiyi döver.. bilgi neden inancı sever.. yani inanç neden baskın da bilgi çekinik ?
Çünkü bilgi sınırlı ve bölümlü ve alanlı bir çevrede geçerlidir.. inanç ise sonsuz.. koşulsuz.. kuralsız SALT yani alansız.. bölümsüz ve sınırsıza ilişkindir. Çünkü ardında Tanrı ve Kul ilişkisi bulunmaktadır.
Peki Tanrı’ya inanmayanlar için böyle olabilir mi ? Öyledir.. çünkü farkında olmasa da insan İNANÇ söz konusu olduğunda çok ya da az olan için değil.. var saydığı veya yok sandığı için değil.. kendisini yaratan, besleyen, eğiten ve yöneten ne veya kim ise.. onun için hiç yok (selb-terk) ve hep var (icab-talk) YETKİSİNİ kullanmaktadır. Yani “sahibini seçme ve/veya ona aid olma” özdeşlik ve özgürlük emanetini çalıştırmaktadır. Osmanziya



Düzenleyen osmanziya - 30-Kasım-2023 Saat 18:02
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3521

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: 30-Kasım-2023 Saat 17:49


YAŞAM KODLARI
Yasam kodları.. yani GEN-ETIK yazilim kodlari kadar yalin degildir.. ancak onlar gibi okunabilir ve yazilabilir ozelligi bulynur. Bu bakimdan çağimizin şansi az tehlikes buyuk bir alan oluşturuyor.

Küresel sorunlar.. yerel sorunlar.. ulusal sorunlar.. toplumsal sorunlar değişir ve buna göre de gündemler değişir. Ancak kitle iletişim haberleri erişimi ve hızı ulusal basında ve küresel medyaya bu alan farklılıklarını azaltıyor. Bu yüzden ekonomik ve politik sorunlar milli olarak kalmıyor ve beynelmilel bir sorunun bir parçası haline geliyor. Zaten dünyayı ulusal devletlerin değil küresel şirketlerin yönettiğini bilenler için de bu çok yabancı bir olgu değil. Sadece benim gibi kendi alanına ve amacına çekilmiş ve yabancı dil bilgisi doğrudan erişeme kapalı olanlar için bu TERCÜME edilmiş kitaplar konuya muttali olmamıza yardımcı oluyor.

Yaşam 3.0 İnsanlık 2.0 dan sonra bu YAŞAM KODU kitabı küresel gündemin ulusal gündemden çok farklı olduğunu bana gösterdi.. uygarlığın her döneminde yerli ve yabancı.. medeni ve vahşi.. seçkinler ve sıradanlar ayarımı olmuştur. Ancak bu güne kadar bu iki uç bu kadar ayrılmamıştır. Eskiden köleler krallarla yemek yiyebilirdi ancak bu gün krallarımızın kim olduğunu bile bilmiyoruz. Geçmişte krallar sorunu çözerken ve karar alırken uymasa bile kölelerine danışırdı ve sorardı.. bu gün sorunun ve çözümün hiç bir kertesinde biz yer almıyoruz. Sorunu kendileri yaratıyorlar ve kendileri çözüyor. son 7 EKİM olayı sanırım İNSANLIĞIN gözünü açmışsa yanıtı gelecektir.. elbette hemen değil.. belli bir süre isteyecektir.. açmamışsa.. daha da acıtıcı bir hamle daha gelecektir.. insanlığı şimdiden gözden çıkardılar ve HÜMANİZMİ en uzun ve en son din kabul ettiler.. oysa ben İNSANLIĞI bitmiş değil yeni başlamış bir din kabul ediyorum. Onun ulaşacağı ve yöneleceği ve yürüyeceği dininde İSLAMLIK olduğunu söylüyorum.

Ancak inancı anlamadan.. anlamayı düşünmeden ayırt edemeyen.. dindar.. mason.. marksist fark etmez.. insanların kendilerini TANRI zannedebileceklerinin.. sandıklarının ve ölüm unutup bir TANRI gibi yaşadıklarının da farkındayım.

Tanrı sıcak ve soğuyu yaratır
Sıcak ve soğun içende karanlık ve aydınlığı yaratır..
Tanrı savaş ve barışı yaratır
Savaş ve barışın içinde sınavı ve yarışı yaratır..
Tanrı evren ve insanı yaratır
Evren ve insanın içinde arınmayı ve yaklaşmayı yaratır..
Yarattığı gibi de aratır.
Ancak tüm bu işlerin içinde sen de bulunuyorsun.. fakat nasıl ?
Ararsan bulursun ve yaratırsın. Bununla beraber:
Koşullara bağımlı olduğunu göz önüne almamış.. yasalarını belirlediği koşulların aynı zamanda engel olduğunun farkında olmayan.. bu nedenle ölümü kale olmayan..
Kurallara bağlı olduğunu göz ardı etmiş.. geçici gücüne güvenerek yasaklarını belirlediği kuralları çiğnemekte sakınca görmeyen.. bu nedenle hesabı ve mahşeri ve ahireti hafife alan..
Kuvvetin hakka.. hürriyetini hakikata tercih eden müsriflerin ve zalimlerin samimi ve ciddi olmayan insanlığın insanlığa bir tuzak olduunun farkında olanlar elbette kendini yaşantı ve davranışlarıyla belli edecektir.

işte bunun İNSANLIĞININ farkında olup ve SANRI'larının kurtuluşlarına yetmeyeceğini anlayanlara.. düşünmenin daha hızlı ve kolay yolu olan YBA çağırıyorum.

Sonuçta arayan düşünür.. bulan anlar.. savı kanıta bağlar. YBA ile de hakka ve hakikate ulaşması hızlı ve bulduğunu olması ve inanması da kolay olur.

Osmanziya 30.11.2023 üçyol izmir





Düzenleyen osmanziya - 30-Kasım-2023 Saat 17:50
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 3521

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: 30-Kasım-2023 Saat 17:51
https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2160&PN=1

SOSYAL SÖZLEŞME KURAMI

Sosyal Sözleme Kuramı Sokrat'tan Hobbes'e.. J.J. Rousso dan J. Stuart Mill'e kadar FELSEFI bir gorüs olarak bilinse ve bugun HUKUK DEVLETI ülküsu olarak görunse de bezmi elest.. misak.. yemin.. ahd.. nikah.. namus.. nass.. gibi dinî kavramlara işaret eden NOUS.. NOUMENON.. NOMOS.. NAME seslerinde NUN'un yani ene (ben) ve nahnu ( biz ) ilişkisine de delalet eder.
Söz.. sözleşmeye çevrildiginde biz ve eylem olarak dört yasa ve yasak çikarir:
Orman yasası ve yaptirimi.. şarait HAKIKAT kuvvet.
Hukuk yasağı ve kuralı.. şeriat MASLAHAT halk..
Ahlak öğutu ve deneyimi.. hürriyet..
Din buyrugu ve dayatımi hakk
Ilki çogalma.. ikincisi beslenme... üçuncusu seslenme.. sevinme.. olarak birbirini hazirlar.. t.m ve s.t gosterir.
Osmanziya
.
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Toplumsal_s%C3%B6zle%C5%9Fme?fbclid=IwAR0EZK9SvTgGQyDw5tAwR1WXPrlWRbXSnCLQLbgrpSeTYMahI_wxUhOVWrE#:~:text=Toplumsal%20s%C3%B6zle%C5%9Fme%20veya%20sosyal%20s%C3%B6zle%C5%9Fme,i%C3%A7in%20birle%C5%9Ftirdi%C4%9Fini%20varsayan%20bir%20kavramd%C4%B1r.
Toplumsal sözleşme veya sosyal sözleşme; bireylerin karşılıklı uzlaşma, bazı kurallara uymak üzerinde anlaşma ve birbirlerini şiddet, sahtekarlık veya dikkatsizlikten korumak için birleştirdiğini varsayan bir kavramdır. İnsanlar arasındaki kullanımı, insanların bir devlete ya da otoriteye bağımsızlıklarının bir kısmından hukukun üstünlüğü anlayışı ile vazgeçmeleridir. Yönetilenler tarafından, bir takım bazı kurallar ile yönetilme üzerine anlaşma olarak da düşünülebilir.
Toplumsal sözleşme kuramı, meşru devlet otoritesinin yönetilenlerin izni ile oluşması gerektiğinin önemli bir destekçisi olmuştur. Bu tür teorilerin genel olarak başlangıç noktasını, sosyal düzenin hiç olmadığı bir ortamdaki insanın doğasının incelenmesi oluşturur. Bu durumda bireyin davranışları sadece kendi kişisel gücüne ve bilincine dayalıdır. Bu başlangıç noktasından itibaren, toplumsal sözleşme kuramcıları, neden bir bireyin politik ve ekonomik düzenlilikten faydalanmak için kendi rasyonel çıkarlarından ve doğal özgürlüklerinden gönüllü olarak vazgeçtiğini ispatlamaya çalışırlar.
Thomas Hobbes (1651) ve Jean-Jacques Rousseau (1762) toplumsal sözleşme kuramının en ünlü filozoflarıdır. Bu filozofların teorik çalışmaları anayasal monarşi, liberal demokrasi ve cumhuriyetçiliğin temelini hazırlamıştır.
Genellikle Platon'un Crito yazıları, toplumsal sözleşme kuramının bir Yunan yorumu olduğu söylenir. Bu yazılara göre Sokrates idam cezasından kurtulmak için hapisten kaçmayı reddeder. Sokrates'e göre kendisi başka yerlere yerleşme fırsatı olmasına rağmen gönüllü olarak Atina'da kalmış ve toplumsal bir sözleşmeyi kabul etmiştir. Yani yerel yasaların sonuçlarını kabul etmiş ve kendi çıkarlarına aykırı olmasına rağmen bu yasaları çiğnememesi gerekmektedir. Epikür de toplumsal sözleşmeyi oldukça benimsemiş bir filozoftu. Kendisi insan ve hayvanlar arasındaki fark olarak insanların birbirlerine zarar vermemek için anlaşabilmesini vurguluyordu.

Thomas Hobbes
Ayrıntılı bir biçimde toplumsal sözleşme kuramını açıklayan ilk modern filozof, Leviathan adlı eseriyle Thomas Hobbes'tir. Hobbes'e göre, doğal hallerinde bireylerin yaşamı bireysel çıkar üzerine kurulu, haklar ve sosyal düzenden yoksundu. Hayat liderlikten ve bağımsızlık konseptinden yoksundu. Doğal hallerinde bireyler apolitikti ve asosyaldi. Bu doğal hali toplumsal sözleşmeler takip etti.[1]
Toplumsal sözleşme, bireylerin bir araya gelmesi ve bazı haklarından vazgeçmeleri ile ortaya çıktı. Örneğin bir birey ikinci bir bireyi öldürmek hakkından, ikinci bireyin de kendisini öldürme hakkından vazgeçmesi şartı ile vazgeçecekti. Bu toplumların oluşmasını, sonrasında genişleyerek devletlerin oluşmasını sağladı. Böylece ortaya sosyal etkileşimleri düzenleyen yeni hakların korunması sağlandı. Toplum artık anarşik bir durumda değildi.[1]
Fakat toplumsal sözleşmeden ortaya çıkan devlet hala anarşikti. Doğal hallerinde insanların tam bağımsızlığı ve kendi bireysel çıkarlarının peşinde koşmaları gibi devletler de kendi aralarında anarşist bir rekabet içerisindeydiler. Devletlerin üzerinde çatışmaları engelleyen, toplumsal sözleşme sağlayan bağımsız bir yapı yoktu. Hobbes'in bu fikirleri uluslararası ilişkilerde realist teorilerin temelini oluşturmuştur.
Jean-Jacques
Jean-Jacques Rousseau, 1762 tarihinde Toplumsal Sözleşme kitabıyla toplumsal sözleşme kuramını popüler bağımsızlık üzerine kurmuştur. Rousseau'ya göre özgürlük ancak insanlar yasamada doğrudan yönetime sahip olduklarında var olabilir. Vatandaşlar, en azından bazı durumlarda, kendilerini yöneten temel kuralları seçebilmeli ve bunları ihtiyaç duyduklarında değiştirebilmelidirler.[2]
Rousseau'ya göre bir vatandaş bireyci olmayı ve kendi çıkarlarını toplumsal çıkarların önüne koymayı tercih edebilir. Ama toplumsal bir yapının parçası olarak, bir vatandaş bireyciliği bir yana koyarak toplumsal bir irade yaratmaya çalışacaktır. Bu nedenle hukuk bütün olarak neyin toplum için faydalı olduğuna karar vermeli ve bireyler buna razı olmalı ya da zorla razı edilmelidir.[2]

IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk