Kıymetini bilemediğimiz değer yargılarımız!
“KAYBOLMAYA YÜZ TUTMUŞ DEĞER YARGILARIMIZ” (1) EDEP”
âdem-i zâde eger bî-edeb est, âdem nist fark der cism-i benî âdem ü hayvan edeb est çeşm be küşâ-yı bi-bîn cümle kelâmullâh râ âyet âyet hemegî manî-i kurân edeb est Hz MEVLANA.
TÜRKÇE ANLAMI: "Adem oğlu eğer ki edepsizdir, âdem değildir; âdem ve hayvan cinslerinin cismindeki fark edeptir; gözünü aç bak cümle kelamullaha; ayet ayet bütün manası kur'an'ın edeptir." ------------------------------------------------------------------------------
KONUYA İLİŞKİN ÇEŞİTLİ İKTİBASLAR /
Tartışma: EDEP / (Vikisözlük sitesinden)
Bi-edeb ra edeb kerden edeb est Bu Farsça özdeyişe ilk kez Ekşi Sözlük’te rastlamıştım, “Edepsize edepsizlik yapmak edeptendir” şeklinde çevrilip bir başlık olmuştu. Hem başlangıç seviyesinde Farsça biliyor oluşum ve hem de Fars kültüründe böylesine bir anlamda kullanılacak olmasına ihtimal vermeyişim nedeniyle, dilbilgisi ve anlam bakımından bir çözümleme yapma gereği hissetmiştim. Nasıl olur da bir özdeyiş, ifade ettiği anlamın tam zıddı bir anlamda kullanılıyor olabilirdi!
Önce dilbilgisi açısından ele alalım ve kurallara uygun yazıp adım adım çevirelim: 1. Adım: bî-edeb râ edeb kerden, edeb est. 2. Adım: siz-edep -e edep yapmak, edep-tir. 3. Adım: edepsize edep yapmak edeptendir.
Görüldüğü üzere, “edepsizlik yapmak” diye bir ibare yok vecizede. Edep kerden, “edepli davranmak, edepli olmak” demektir. Fiilin içerisinde olumsuzluk belirten herhangi bir ek yok -ki öyle denmek istenseydi na- olumsuzluk eki yardımıyla nekerden denilirdi. Öte yandan, vecizede bir tek olumsuzluk eki var: bî; ve bu da vecizenin başındaki “edepsiz” için kullanılmıştır. Yanlış çeviride gördüğümüz “edepsize edepsizlik” ibaresindeki iki tane -siz ekini tek bir bî ile karşılamak mümkün değildir.
Güzel Türkçemizle söyleyecek olursak, “Edepsizin karşısında edepli kalmak edeptendir” ya da “Edepsize edeple karşılık vermek edeptendir.”
Bu açıklama, vecizenin dilbilgisine ilişkindi. Şimdi içeriğe dair bazı değinilerde bulunayım: Edepli olmak, İslam’da insana her türlü koşulda emredilen bir davranış biçimidir. Kalem suresinin 4. ayeti, “Ve muhakkak sen pek büyük bir ahlak üzeresin” der. İslam peygamberi de “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” ve “Beni Rabb’im terbiye etti ve terbiyemi de en güzel yaptı” sözlerini söylemiştir.
Mevlana da şu güzel beyitleriyle edeb’in anlamını ve önemini yeterince göstermiştir: âdem-i zâde eger bî-edeb est, âdem nist fark der cism-i benî âdem ü hayvan edeb est çeşm be küşâ-yı bi-bîn cümle kelâmullâh râ âyet âyet hemegî ma’nî-i kur’ân edeb est Türkçesiyle: “âdem oğlu eğer ki edepsizdir, âdem değildir; âdem ve hayvan cinslerinin cismindeki fark edeptir; gözünü aç bak cümle kelamullaha; ayet ayet bütün manası kur’an’ın edeptir.”
edep bir tac imiş nur-i hüda’dan giy ol tacı emin ol her belâdan eddibu’n-nefse eyyühe’l-ahbabu turuku’d-dini kulluha edebu Bu Arapça beyit de Türkçede şu anlama geliyor: “nefsinizi edepli kılın ey dostlar, dinin tüm yolları edeptir.
el-fazlu bi’l-edeb, lâ bil asli ve’n-neseb Yani “erdem edeptedir, soy sopta değil.” men lem yüeddibhü’l-ebevan yüeddibhü’l-melevan Türkçe anlamı: “Ailesinde edeplenmeyenleri zaman ve koşullar edeplendirir.”
Şimdi de Nabi’den bir beyit aktaralım: hadd-i zâtında kim olmazsa edib feleğin sillesi eyler te’dib
Görülen o ki, söylemekten çekinmemek gerek: Edepli olmak, edepli kalmak, her durum ve koşulda bir erdemdir. Edepsizliğe edepsizlikle karşılık vermek, erdemli bir insanın yapması istenmeyen bir davranış biçimi olarak reddedilmiştir. Felsefede bu görüşe karşılık gelen görüşler ve anlayışlar var mıdır, bilmiyorum ama en azından İslam’da edebin, kaynağı Kur’an-ı Kerim’de bulunan bir zorunluluk, zorunlu bir davranış biçimi, hal olduğu gerçeği hadisler ve beyitlerle de desteklenmiştir. Dahası, “adabımuaşeret”i de “edebiyat”ı da bu bağlamda anlamak gerekir aslında. –
Kaynak: http://tr.wiktionary.org/wiki/Tart%C4%B1%C5%9Fma:edep === ==================================
EDEP YÂ HÛ / Perşembe, 27 Mayıs 2010 EDEP YÂ HÛ
Edep; terbiye, görgü, insanlara lütuf ile muâmele etmek. Söylem ve eylemlerde yumuşaklık. Güzel ahlâk, hayâ, usluluk… Peygamberin sünnetine uygun hareket etmek, utanılacak şeylerden insanı koruyan kuvve, meleke… Nâmus, utanma, ar, Allah korkusu ile günahtan kaçınmak, kınanmaktan sıkılmak, mahcûbiyet ve terleme… Edep kelimesinin çoğulu “âdâp”tır. Eskimez eskilerin “âdâb-ı muâşeret”i, şimdi “görgü kuralları” oldu. “Edebi edepsizden öğren. Edepsizin hareketleri, edepli olmanın önemini ispat eder. Edepsizin yüzüne tükürmüşler, ne güzel yağmur yağıyor demiş, Utancı giden insanın kalbi ölür. Edep, aklın sûreti, kalbin sîreti, insan olmanın haysiyetidir. Utanmadıktan sonra, istediğini yap. İnsanlardan utanmayan Allah’tan utanmaz. Ar damarı çatlamış” gibi kültürümüzde yer alan pek çok sözün yanın da, “edebini bilmek, edebini takınmak, edep dâiresi, edep dışı, edep erkân, edep etmek, edep yeri” ve uluların sıkça söyledikleri ve bütün hattatların nâdide hatlarıyla gözlere sürûr, gönüllere huzur veren “Edep yâ hû” ifâdesi, muazzez inancımızın iklimindeki mukaddes şâheser deyimlerdir…
Ziya Paşa da öyle demez mi: “İlim meclisinde aradım kıldım talep / İlim geride kaldı, illâ edep, illâ edep. Sümbül Zâde de der ki: Setreter aybını insanın hep / Ne güzel câme imiş, sevb-i edep.” Yani; edep elbisesi, insanın aybını göstermeyen ne güzel elbise imiş. Bu elbisenin kumaşı, Mevlâna’nın iğnesinde, atlastan ibrişimle bakınız nasıl gergeflenir: “Hâce, der yâb ki cân, der ter-i insan edebest / Hâce, envâr-ı dil-ü dîde-i merdân edebest,” Efendi, bilmiş ol ki edep, insanın bedenindeki ruhtur. Efendi, edep, Allah adamlarının göz ve gönül nurudur. “Âdemî-zâde eğer bî-edebest âdem nîst / Fark der cism-i benî âdem ü hayvân edebest.” Âdemoğlu eğer edepten mahrumsa insan değil. Âdemle hayvan arasındaki yegâne fark edeptir. Bu farkın farkına varanların veya varamayanların farkı, ulu dergâhta hemen fark edilir. İşte farklı bir gönüle sahip Dîvan edebiyatı ulularından Nâbî’nin dilinden dökülenler: “Sakın terk-i edepten kûy-ı Mahbûb-i Hudâ’dır bu / Nazargâh-ı İlâhidir, makam-ı Mustafa’dır bu / Muraât-ı edep şartıyla gir Nâbî bu dergâha / Metâf-ı kudsiyandır, cilvegâh-ı enbiyadır bu.” Sakın terki edepten, burası Allah sevgilisinin ebedî istirahatgâhının, türbesinin bulunduğu, Allahın nazar ettiği yerdir. Nâbî, bu dergâha edep ölçülerini gözeterek gir. Çünkü burası meleklerin tavaf ettiği ve peygamberlerin tecellî ettiği yerdir. Onun için, “Çok ilimden ziyâde az edebe muhtacız denmiş. Edep, ehl-i ilimden hâlî olmaz, edepsiz ilim okuyan âlim olmaz” denmiş ve şâir ne güzel demiş: Edep bir tâc imiş nûr-u Hüdâdan / Giy o tâcı, emin ol her belâdan.
Altın sözlerin mîri olanlardan biri der ki: “İnsanlar arasında her şeyin bir süs ve ziynet yanı vardır. İnsanoğlunun ziyneti ise, edebindeki mükemmeliyettedir. İnsan vardır ki, o, ne sebeple göz doldurmasa bile, âdâbıyla mazhar-ı şereftir.” Ya yüce Peygamberimizin mübârek sözleri: “Hayır hayır, Allah’a yemin ederim ki, hayâ sıyrılıp gittiği zaman, ne hayatta ne de dünyada hayır kalır.” Eflâtun’un derslerine yirmi sene devam eden ve yüzden fazla kitap yazan Aristo’nun bilgin kızına: “Kadınlarda en güzel ve sevilecek şey nedir?” diye sormuşlar. Asırlar öncesi verilen cevap hâlâ taptâze: “Utanma duygusundan ötürü yüzde beliren kırmızılık” demiş. Sahibini bilemediğim şu beyit ne kadar mânidârdır: Kabiliyet dâd-ı Hak’tır her kula olmaz nasip / Sad-hezâr terbiye etsen bî-edep olmaz edîb. Yani: Yetenek bir Allah vergisidir, herkese aynı oranda nasip edilmemiştir. Edep de bir nasip işidir, edepsizi binlerce kez terbiye etsen, yine de edeplenmez. Üç allâmenin edeple ilgili sözleri de kayda değer: Ebû Nuaym: “Hayâ ile îman ikiz kardeştir. Biri giderse diğeri de gider.” Mâverdî: “Hayâ îmanın nizamıdır. Bir şeyin nizamı bozulunca, parçaları da bozulur.” Deylemî: “Îman çıplaktır, süsü hayâ, elbisesi takvâ, sermayesi fıkıh, meyvesi ameldir.” İşte Rabbimizin tahriri ve tahziri: “İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve âhirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” 24/19.
Edep; insanlık için etik ve estetik bir mücevherdir. Edep, her şeyi taçlandırır ve her şeyi kemâle erdirir. İnsan onunla melekleşir, onsuz canavarlaşır. Nerede ona muhtaç değiliz ki!.. İçtimâî hayatımızda, siyâsette, ticârette, tüketmede, üretmede, konuşmada, yazmada, ilimde, bilimde, sanatta, haberde, takdirde, idâre edende, edilende edep...“Allah’tan hakkıyla hayâ edin” diyen peygamberimize, biz Allah’tan hayâ ediyoruz denilince, Peygamberimiz: “Söylemek istediğim bu sizin anladığınız hayâ değil. Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, başı ve onun taşıdıklarını ‘göz, kulak, lisan, hâfıza, hayal, tefekkür’ batnı ve onun ihtivâ ettiklerini ‘mîde, ferç, kalb, el ve ayaklar’ muhafaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır” buyurmuşlardır.
Son Güncelleme ( Perşembe, 27 Mayıs 2010 ) http://www.bilecikmuftulugu.gov.tr/i...=265&Itemid=41
|