Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
İnsan Bilim | |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Yazar | Mesaj |
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3987 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() Gönderim Zamanı: Dün Saat 21:33 |
![]() 72 de noterlik kurulali 50 yil olmuş.. 2022 de 100 yil ![]() Bu masa üstü levhası da bana 2017 de emekli oldugumda gonderildi.. demek ki 95 yilinda 14 sene hizmet vermisim noterligin 81 ci yilindan başlayarak.. YAZER adini verdigi noter nami diger KATIBI ADIL.. dunyanin ilk ve en eski meslegidir. Yazar'lar olmadan once Yazer'lar bulunuyor.. ve ekonomik ve hukuki ve sosyal kayitlari tutuyordu.. ve ticarette muhurler kullaniliyordu.. Mustafa BUĞUÇAM namı diğer Osmanziya ve namı diğer Dinnur YAŞAR ![]() FACE de Bazi arkadaşlar HERKES.. TAKIPÇİ.. ÖNE ÇIKAR.. kategorisinde ÇAĞRI yaptiklari için.. bende HERŞEYI.. takip ettirmek ve one çıkarmak istedigim HERŞEY' paylamaya kendimi yetkili buluyorum. Bu tablo da INSAN gostergelenmiştir. Onur AKBAŞ arkadaşım takipçi ve öne çıkar modunu kullanmış ve bende bu paylaşımı yaptım orada. Bu tabloda NEFİS ve akıl ve kalb ve RUH latifeleri sol tarafta SOYUT sağ tarafta SOMUT olarak tanımlanmış. Tabloyu büyütür izler ve incelerseniz.. ne olduklarını OKursınız.. elbette ilgilenirseniz.. İLGİ bizim çekirdek ve embriyonumuz ise VEHİM ve hatır ile hazır ve HAYAL'de çalışma platformumuz. İnsan çok maddi ve manevi şeylerle ilgilenir de insanla ve kendisiyle ilgilenmesi nadirdir.. örneğin insan bileşenlerinin ne olduğunu merak etmez.. MADDESİNİN bileşenleri eller ve ayaklar ile gözler ve kullakları sağlı ve sollu bilirde.. MANASININ bileşenleri akıl ve kalb ve nefis ve ruhunu fazla bilmez ve ilgilenmez. ![]() İnsan ne ile ilgilenir.. mesele bu gün 1425.. 1446 ramazanın 16.ncu günündeyiz ve iftara ve oruç açmaya.. 60 saniye buluyor.. BOGAZLAR SORUNU'nu hallettikten sonra işimize devam edebiliriz.. sol dolabta.. SOL ÜST köşedeki DVD de NEFİS denilen LÜGA soyut olarak tanımlanmıştır.. DVD yuvarlağında sağ tarafa ZERRE sol tarafa da NAR yazılmış.. sağ dolabın SOL üst köşesindeki küme içerisine de HAYAL yazılmış ve orada somut olarak hayalin tanımı yapılmış.. RÜYET ettiğin bir nesneye elinle de TEMAS edebiliyorsan.. nefis alanında sana bir İMKAN verilmiş demektir.. bu rüyet ve temas ile verilen imkanı kullanarak MÜDEBBİR olabilirsin.. debr ederek gereken önlemleri alabilirsin.. ateşin yaktığını ve karın dondurduğunu bildiğinden yaz gelemeden yazın.. kış gelmeden kışın.. önlemlerini alabilirsin. HAYAL etmek İMKANI bulunuyorsa yapamacağın ve başaramayacağın çok fazla iş kalmaz.. yapabildiğin ve başarabilidğin kadarı seni hayatta tuttmaya yeter.. ancak daha fazlasını istiyorsan ayrıca çalışmalısın. iştah ve şehvet kızgınlıkları.. öfke ve şiddet kızgınları burada senin kapını sık sık çalacaktır. Onları önlemenin ve önlemler almanın yolunu da öğretecektir Yaratan.. Düzenleyen osmanziya - Bugün Saat 01:44 |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3987 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
![]() Konuyu Mehmet Baş ve resmi İbrahim Dönmez KARDEŞlerimizden aldik. Gül bir yilandir. YILANlar zar yani derm ve deri değistirir.. evren dahil her vucudda da zarf degistirmek gibi bir vecibesi olan bir YALANdir. veciDe ile veciBe nin yol açtıgı vicDan ile vicBan CD CB ciddi icabina bakilmasi bir nazari mubsira ortaya çikariyor. Bu basari manzara ve nazari mubsira birincilleri tercumeyi işaret ve tevili delalet ikincillerinin yani dilin ve duşunceni sessiz ve sedasız altinda durur. Vacib-ul Vucud'un Vahidi EHADIYETI Dunya Dil Din Emaneti ayniyet ve hurriyete sahib enaniyetlerce Zaman treninin vagonlarinda cereyan etmektedir. Biz sadece kendi odamizda bu resmi çekip sizin siber odaniza gondererek gelecege intikal ettirdik. Saygilarimla osmanziya ![]() Mehmet BAŞ yazdı: Gömlek Kış uykusunun ağırlığı üzerimden yavaşça kalkarken, toprağın altındaki sığınağımın nemli, karanlık duvarlarına hafifçe sürtündüm. Zamanın çemberi dönmüş, yeniden baharın eşiğine varmıştım. İçimde eski bir saatin alarmı çalıyordu; kanım yeniden akıyor, kaslarım harekete geçiyor, zihnim keskinleşiyordu. Soğuk ayların uyuşukluğunu üzerimden silkinip atmalıydım. Yeryüzüne süzüldüğümde, havada bir tazelik vardı. Toprak, baharın ilk nefesiyle ıslanmış, yeni filizler göğe doğru yükseliyordu. Bağlar, bahçeler uyanıyordu. Yumuşak esintiler, ağaçların dallarında titreyen çiçek polenleri taşıyor, sararmış otların arasındaki binbir kokuyu önüme seriyordu. Fakat benim dikkatim başka bir şeye kilitlenmişti: Vücudum ağırlaşmıştı. Eski derim, bana dar gelen bir giysi gibi üzerime yapışmış, solgun ve donuk bir hal almıştı. Gözlerim bulanık görüyordu. Bir yılan için bu, yenilenmenin vakti demekti. Yavaşça süründüm. Kayalık bir yamaç bulmalıydım. Beni saklayacak, aynı zamanda eski gömleğimden kurtulmamı sağlayacak kadar sert bir yüzey... Bir taşın kenarına sürtündüm, baş kısmımdan deriyi yırtmaya başladım. Uğraşmak gerekirdi. Bunu bilenler bilir; bir yılan için deri değiştirmek, ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgidir. Eğer eski derimi tam anlamıyla çıkaramazsam, vücudumun herhangi bir yerinde sıkışan bir parça beni felce sürükleyebilir, belki de öldürebilirdi. Önce başımı sıyırdım, sonra vücudumu taşlara, kuru dallara, çalı köklerine sürterek yavaş yavaş eski deriden sıyrıldım. Mat ve kuru derim, kıvrımlarımı takip ederek arkada bomboş bir kabuk gibi kaldı. Altımdan çıkan yeni deri parlaktı, ışığı içinden geçirerek hafifçe parlıyordu. Hareketlerim artık daha esnekti. Şimdi güneşin altında uzanıp bu yeni gömleğin bana alışmasını beklemeliydim. Bir kayanın üzerine kıvrıldım, sıcaklığı tüm vücudumda hissettim. Biz yılanlar, soğuğa dayanamayız; sıcaklık, bizim için hayatın ta kendisidir. Güneş, içimi ısıttıkça, damarlarımda kanım daha hızlı akmaya başladı. Yenilenmiştim. Fakat çok açtım. Av peşine düşme vaktiydi. Yavaşça tarlalara süzüldüm. Genç bir engerek olsam da sabırlı bir avcıydım. Avlanmanın bir sanatı vardı; sabırsız olanlar aç kalırdı. Çevremde kemirgenlerin izlerini aradım. Burada bir tarla faresi gezinmişti, orada bir kertenkele kayaların arasına kaçmıştı. Birkaç adım ötede, çalılıkların arasından bir serçenin aceleyle kaçtığını gördüm. Gözlerimi kıstım, dilimi dışarı çıkararak havadaki kokuları topladım. Bir fare yakındaydı. Vücudumu toprağın içine sakladım, yalnızca başımı hafifçe yukarı kaldırdım. Saatlerce bekleyebilirdim. Yılan olmak, sabırlı olmak demekti. Ve işte... Ufak kemirgen, kokusunu bile hissetmediği ölümüyle artık burun burunaydı. Fırladım! Zehrim dişlerimden boşaldı. Fare, çaresiz bir çırpınışla titredi ve sonra hareketsiz kaldı. Açlığımın dinmesi için yalnızca birkaç dakika yeterliydi. Biz yılanlar avlanırken acımasız değiliz. İnsanların bizi gördüklerinde tiksintiyle geri çekilmelerini anlayamam. Biz sadece hayatta kalmaya çalışırız. Oysa insanlar? Beni gördüklerinde ne yaparlar? Küçük taşlar, sopalar, korkuyla yükselen çığlıklar... Onlardan saklanmak zorundayım. Beni gördüklerinde öldürmeye kalkarlar. Oysa ben yalnızca bu muhteşem yaratılışın bir parçasıyım. İnsanlardan sakınarak tarlalar arasında süzüldüm. Bir kertenkeleyle göz göze geldim; o da benden sakınıyordu. Onu avlamak istemedim, bugün yeterince doymuştum. Onun da hayatta kalma hakkı vardı. Kendimi her zamankinden daha hafif hissettim. Deri değiştirmek bana yeni bir benlik kazandırmıştı. Ama bazen bir düşünce zihnime sızardı; keşke ayaklarım olsaydı. İnsanlar gibi yürüyebilseydim. Dünya onlara daha kolay görünüyor. Yürümek... Düşüncesi bile garip. Belki de bu yüzden yılanlar rüya görmez. Gecenin ilk esintisi geldiğinde, yeni derim çoktan üzerime tam oturmuştu. Yıldızlara baktım. Kayaların arasında kıvrıldım. Bir gün belki insanlar bizi daha iyi anlar diye düşündüm. Belki bir gün, bir yılan gördüklerinde korkmak yerine sadece izlerler. Ama o güne kadar, ben gölgelerde saklanmaya devam edeceğim. Çünkü ben bir yılanım. Gömleğimi değiştirsem de kaderim aynı. Kaçmazsam ölürüm.. Mehmet Baş Düzenleyen osmanziya - Bugün Saat 00:59 |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 3987 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2686 Yılanın gömlek değiştirmesi bana Kartalların gaga ve pençelerini değiştirmesini hatırlattı.. ve hepimizi bir adım ileriye gitmek için kendimizi DEĞİŞTİRMEK gibi bir görev yüklediği işaretini veriyor.. değiştirmek ise iki kapıyı gösteriyor.. birincisi değiştirmek istikrarı bozmak bir bir rizikoya yol açabiliyor ikincisi değiştirmenin kolay bir olmadığı unutmamak gerekiyor. Kayanın içinden bir gül çıkması.. yılanın zarını terk etmesi ve parça parça biriken küçük küçük değişimlerin büyük değişimlere yani evrimin DEVRİME yol açması.. bir tek kişinin tek başına yapabileceği bir olay değildir.. nasıl bir GOL 1 değil11 hatta 12 kişinin takım çalışmasını gerektiriyorsa BAŞARI da bir takım çalışması işidir. Tek başına çalışma ile başarılabilseydi.. Alibey Başaran gibi bende BAŞARABİLİRDİM.. belki Ali Bey de tek başına bir Muzaffer Karabulut muzafferiyet orta koymamıştır.. Bunanlar beraber ben de dört bine yaklaşan arkadaşlarımı YARDIMA çağırıyorum. Sağlık huzur ve başarılar dilerim. Osmanziya 17.03.2025 01:10
Düzenleyen osmanziya - Bugün Saat 01:49 |
|
![]() |
|
![]() ![]() |
||
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |