Öğrenme ile bilme
arasında fark var.. bir yazımda tartışmıştım.. insan doğuştan
"alîm"dir.. marifet sahibi olur. yani bilgi öğrenir.. İnsanın kabli /
önsel / a priori bilgi sahibi olması zati değil Allah'ın "Âlîm"
esmasının tecellisidir ve bu olaya talim-i esma suretinde Kur'an-ı Mu’ciz-ül
Beyan’da işaret edilmiştir. Keza Rahman suresinin giriş cümlesinde de insana
BEYAN’ın öğretildiği açıklanır. Başka bir yazımda bu ilim-irfan konusuna
değinmiştim. Mesela bu konuda Koca Yunus’un "İlim ilim bilmektir"
tümcesini Dücane'nin BİLMEK BİLMEYİ BİLMEKTİR çevirisinin doğru olduğunu
düşünüyordum. Oysa doğru çeviri: "Öğrenmek, öğrenmeyi
öğrenmektir." ya da "Öğrenmek öğrenmeyi bilmektir." ya da
Öğrenmek, bilmeyi öğrenmektir." Ya da "Bilmek, öğrenmeyi
öğrenmektir. " Ya da "Bilmek, öğrenmeyi bilmektir." Ya da
"Bilmek, bilmeyi öğrenmektir." olabilir. Böylece ortaya
çıkarılan bu yedi tümceyle kafası karışan birisinin çıkıp arkadaş sen kafayı mı
yedin ? dese onun da.. benim de.. öğreneceğim şeyler var. Şimdi daha net
tercüme yapamazken nerede kaldı yetkin bir yorumlamasına yapabilelim. Gerçi
başka bir yazımda pek çok yorumları ortaya koymuştum ve koyabilirsiniz..
bilmek, sevmeyi bilmektir; bilmek, düşünmeyi bilmektir; bilmek yöntemi
bilmektir; bilmek çalmayı bilmektir; bilmek çalışmayı bilmektir.. uzar gider..
hasılı yeni yılda bir öğrenme furyası ile başladım.. bu gün personelimin
arabası ile yeni yerleştiğim yerde yeni işyerime geldik.. yanlış yoldan
geldiğimizi sanmıştık ama tam tersine altı aydır geldiğimiz uzun yoldan çok
daha kısa bir yoldan geldiğimizi öğrendik. Evet.. bazen sıralı ve düzenli bazen
rastgele ve gelişigüzel yöntemlerle öğrenmemizin temel makenizması olan
DENEME-YANILMA sürecinden pek çok birikim ve kazanımımız var. Bu tür deneme ve
yanılmaya dayalı, araştırma ve geliştirmeye bağlı öğrenmeler hem kişisel
yaşamımızın kökeni hem uygarlığın ilerleyişinin temelidir. İşte buna felsefe
dilinde bu tür öğrenmelere a postirori / sonsal / Ba'di bilgi denilir.. yani
bizim hem deney ve doğum ÖNCESİ bildiğimiz kabli öğrenme var hem doğum
ve deney SONRASI öğrendiğimiz ba'di bilgimiz var. Bu iki türlü kabli ve
ba’di çözümleme ve analizlerimizden başka bir de ikisinin senteziyle terkibi ve
bireşimsel öğrendiğimiz bilgilerimiz var.
Öğrenme için bir resim
kapısı ekleyeyim dedim bunu buldum.. ilk inen suresi.. alak suresinin ilk
tümcelerinden.. O kerem sahibi Rabbinin adıyle oku.. "alleme bil
kalem" "allemelinsane mâ lem ya'lem" KALEM ile insana
bilmediğini ÖĞRETTİ.. evet insanın bildiğini sandığını bir konuyu bilmediğini
ve yanlış bildiğini bilmesi bir ÖĞRENME olduğu gibi.. bilmediği bir konuyu
bilmesi de ÖĞRENME'dir. Unuttuklarımızı anımsamamıza vesile olan KALEM ve
kitabeti olduğu gibi çağdaş kalem olan bilgisayarlar (BELGESAYARLAR) dahi bir
kalemdir. Hasılı.. dil.. düşünme.. düşünme.. öğrenme.. bilme.. konusunda
alacağımız bir yığın yol ve ufuk var. Ancak öğrenmeyi öğrenme noktasında
yöntembilimsel analizin yeni bir DİL ve yeni bir HİKMET olarak bu yolda çok
hizmet edeceğini de düşünüyorum.. ancak ne yazık ki bu güne kadar bu yola baş
koyacak fazla bir partner.. arkadaş ve yoldaş bulamadım. Bakalım bu yeni yıl..
yeni yol.. önümze ne çıkaracak
bu yazının yazıldığı 2014 yılının ilk
gününün akşamı eve giderken trafik kazası geçirdim.. evvelallah emniyet kemerim
bağlı olduğundan ucuz atlattık çok şükür.. bu yüzden öğrenmeye ilişkin bu yazı
benim için önemlidir.. ikincisi duyduğumdan beri Koca Yunus'un "ilim ilim
bilmektir." tümcesini Dücane'nin "Bilmek bilmeyi bilmektir"
çevirisinden başka çevirileri elde ettiğim bir denemedir. Üçüncüsü face'deki
yerimde geçmiş yazılarımı okuyan Selahattin Kaya
kardeşimden haberdar olmamdır.. paylaşımı için kendisine minnettarım
İRFAN DEMİRPARMAK ilim kendini bilmektir hiç birşey bilmediğini
bilmektir
Sokrat'ın, bildiğim tek şey hiç bir şey
bilmediğimdir, dediği söylenir. Bu Sokratın felsefesinden kaynaklanır. Sokrat
tüm bilgilerin doğuştan geldiğini yani felsefede a priori denilen önsel / kabli
bilgiler olduğunu savunan kuramdan yanadır. Doğmatık ve akılcı felsefeden başka
bir de septik ve deneyci felsefe var ki bu da tam tersine bütün bilgilerin
doğum ve yaşamla birlikte ortaya çıktığını savunur. Çağdmaş Bilgi Kuramının
kurucusu E.Kant bilginin her iki kanaldan da geldiği ortaya koyar.. hem
doğuştan gelen a priori bilgilerimiz vardır.. mantık ilkeleri gibi.. hem
doğumdan sonra ortaya çıkan deneyimsel bilgilerimiz vardır.. dış beş duyum
gibi.. işte bilgi bu ikisiyle kurulur.. hem gözlem verileri (GERÇEK) hem akıl
ilkeleriyle yapılan yorumlarla (DOĞRU) ile bilgiyi kurarız. Bu yüzden o
zamandan beri bilgi hem gerçek hem doğru olmalıdır diyoruz. Osmanziya da diyor
ki insan bir şey bilmez değil bilir.. iki şey bilir fakat onu da karıştırır..
örneğin çoğu insanlık Kant'a kadar bilgimizin bu iki durumunu karıştırıyordu..
karar verirken evet mi hayır mı diyeceksin karıştırırsın.. bir ihtimalin olasılığı
çoğu durumda fifty fifty dir. Bir ömür boyu bilinenlerden bilinmiyenlere doğru
giderek uygarlığı ilerletiyoruz..
bu gün iki şeyi kesin olarak biliyoruz..
sonsal olan DIŞ BEŞ duyu verileriyle aldığımız mahsusat.. diğeri deney öncesi
ve doğumla gelen yani önsel olan akıl ilkeleri yani makulat.. bu iki bilgiden
başka, deneyden alınan gerçek ve akıl ilkeleriyle elde edilen doğru.. BİLGİ
HALİNDE birleştirilip dil ile saklandığında ortaya MEKSUBAT çıkar.. yani keşf
(bulgu) ile açıkğa çıkarılan ya da yargılaramala çıkarımlanan.. söz ile
biriktilen.. düşünce ile eklemlenen.. söz ile saklanan.. kazanılmış
bilgelerimiz.. bir bu üçüncü kaynağı dördüncü bir kaynak eklenir ki buna da
MENKULAT diyoruz.. nakledilen ve özellik vahy ile inzal olunan İLAHİ SÖZLER ki
bunlar semavi kitapların ayetleridir. Sonuçta dört bilgi kaynağı ve bu
kaynakların dördüncüsü elimizde olan dört kutsal kitab.. her halde biz de
boşuna dört dört dört deyip durmuyoruz....
bilgi kaynakları:
Makulat
Mahsusat
Meksubat
Menkulat
Bu bilgi kaynaklarında ikisi ortak.. İNSAN
da olan ÖNSEL makul ilkelere ile EVRENDEN
gelen SONSAL mahsus veriler.. yani kavramlar ve görüler ile BİLGİ
kuruluyor.. böylece
gözlem + yorum= BİLGİ
gerçekleşiyor..
Bu tam olarak böyle mi ? hadi biraz daha ayrıntı ekleyelim:
Gözlem VERİSİ + İLKE yorum’u = BİLGİ
Biraz daha ayrıntı ekleyelim:
Gözlemsel VERİ görüsü + kavramsal İLKE yorum’u = BİLGİ
Bilgiyi oluşturan veriler ve bilgiyi
kuran ilkeler üzerine söz söylemek
koskoca BİLGİ KURAMI’nı oluşturur. Bu
konuda söylenen BİÇİMSEL sözler yani
sözler içindeki “bilgi” ve “gerçek”
İÇERİKLERİ hakkında düşünce ve görüşler birbirinden farklıdır.. uzmanı
olmayan bu biçim ve içerik farkını anlamayabilir.. ve anlamadığı şeyleri de
insan okumaz sıkılır gider.. ve iyi de yapar.. ancak anlamak isteyen dayanır ve
bir süre sonra anlamaya başlar ve daha iyi bir iş yapar.. çünkü Koca Yunus’un “bilmek,
bilmeyi bilmektir” sözüne gelir.. nasıl bildiğini bilmiyorsa bir insan diğer
bilmeleri yani bütün bilmeleri hiçbir şeyi bilmiyor anlamına gelmiyor mu ? Acaba
Sokrat bunu mu demek istedi ? Sokratı okumadığım için bilmiyorum! Acaba okusam
kendi bildiklerimle karşılaşmak suretiyle onu okuduğum ve böylece geçirdiğim
zamana hayıflanmayacak mıyım ?
Kant’ın ünlü bir sözü var:
“Kavramsız GÖRÜLER kördür.. görüşüz KAVRAMLAR ise boştur..”
Acaba Sokrat burada bizim kavramlarla
kurgulama yapan ÖZDEŞLİK aynamızı mı kast etti ? Çünkü eğer görüntü yoksa
saydam ayna boştur. . Ve bu boş aynaya erişen kişi aynadaki görüntülerin yani
veriler ve görülerin gelip geçici olduğunu gördüğünde bildikleri önemini ve
değerini mi yitirdi ? Çünkü kalıcı olmayan yalancı dünya boştur. . okumadığım
için bunu bilmiyorum.
Fakat size okumadan GÖRECEĞİNİZ ve
onunla öreceğiniz ve öğreneceğiniz iki nokta vereceğim:
bir işte size iki nokta: ister yan yana koyun..
ister üst üste:
-------------
BEYAN dogru olmali ve MAAN hakikati bulmalidir