din ve seriat farki...
Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: Diğer
Forum Adı: Din
Forum Tanımlaması: Diğer Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2610
Tarih: 16-Ocak-2025 Saat 01:56 Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com
Konu: din ve seriat farki...
Mesajı Yazan: osmanziya
Konu: din ve seriat farki...
Mesaj Tarihi: 15-Ocak-2025 Saat 00:22
Önder KRİTİK paylaştı:
Namaz hareketleri güneş kültünün ritüellerinden biridir ve Hint kökenli bir ibadettir. İslam öncesi Araplar da namaz kılarlardı. Günümüzde Hindular da namaz ritüellerini devam ettirirler. Sansktitçe “Surya” güneş Namaskara” ise selamlama veya bağlantı demektir. Böylece “Surya Namaskara” ‘güneşle bağlantı’ anlamına gelmektedir.
Surya Namaskara, bedende akan güneş enerjisinin canlandırma tekniğidir. Arap putperestlerinin namaz kıldığı Kur’an’da yazılıdır. Bilindiği üzere Arapça’da salat namaz diye çevrilir. Enfal -35: "Onların Kabedeki namazları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. Küfrünüzden dolayı azabı tadın." Namaz törenlerindeki ıslık ve alkışlar nedeniyle putperestlerin kıldığı namaz eleştiriliyor. Putperestler de günde 5 vakit namaz kılarlardı.
Şaharit namazı – Sabah namazı
Musaf namazı – Öğle namazı
Minha namazı – İkindi namazı
Neilat Şerarim namazı – Akşamüstü namazı
Maarib namazı – Akşam namazı
Kuran’da geçen namaz vakit sayısı 3 olmasına rağmen 5 vakit kılınıyor olması zamanla putperest döneme dönüldüğü şüphesi taşımaktadır.
Aynı şekilde abdest de putperestlerde(Sabiilerde de) vardı. Cünup olunca boy abdesti alırlardı. (İbn-i habib, Muhabber)
Kaynak: Hayrullah örs, Musa Ve Yahudilik, s.399-405; Doç.Dr. Ali Osman Ateş, Asr-ı Saadette İslam; Şaban Kuzgun, Hz. İbrahim Ve Hanifilik, s.117; Epstein, Judaism.
dedim ki:
İlginç.. teşekkür ederim. Benim bildiğime göre SALAT sekiz vakittir.. 4 'ü nafile.. 5'tanesi farz. Ancak bu Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyan'a göre FUKUHA'nın tespitini göredir. İçtihat yapma bilgim ve etiketim ve yetkim olmadığı için takliden uyuyorum. Aslında içtihat yapılabilse dört ya da üç ya da iki vakte indirilebilir. Hatta tüm dinler ibadetlerinde serbest hale getirilebilir. Çünkü tek bir din ve fakat insanlar sayısınca yol bulunur. Bununla beraber herkesin bu din ve şeriatı birbirinden fark edecek, izm, ekol, okul, fıkıh ve sırat ayırımını bilecek ve metni manadan ayıracak kadar tahkik sahibi değildir. osmanziya yontembilim.com
|
Cevaplar:
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 15-Ocak-2025 Saat 00:34
Halil DALMAN Yazerim paylaştı:
Bilindiği gibi ABD’nin California eyaletinde 7 Ocakta çıkan şiddetli orman yangını 5 gündür söndürülemiyor.
Yerleşim alanları tehdit altında, bir çok ev yanarak küle döndü, şu ana kadar 10 kişi öldü, sayısız ağaç, çiçek, böcek yok oldu.
Bizim islamcı paylaşımlara bakıyorum, bu felaket Allah’ın adaletiymiş. Hak ettiler, oh oldu modundalar.
Arkadaş Allah sadece bizim Allah’ımız mı? Tüm mevcudat onun değil mi?
Biz bir felakete düçar olunca geçmiş olsun dileklerini hak ediyoruz da onların halkı hak etmiyor mu? Birisi onlarda LGBT arttı, belalarını buldular demiş Sanki bizde ibne yok.
Bu mantıkla bizde 7 şiddetinde deprep olunca 7 vilayet birden yıkılıyor, binlerce masum insan ölüyor, oysa Japonya’da daha şiddetli depremlerde bile ya hiç hasar olmuyor, ya da az hasar 3-5 ölüm oluyor. Böyle olunca onlar da bize; oh belalarını buldular, Allah’ın adaleti işte deseler hoşumuza gider mi?
Ben Türküm ve Müslümanım, bununla da gurur duyuyorum. Tıpkı öteki ulusların da kendi ırk ve dinlerinden gurur duymaları gibi.
Bu nedenle gavur severlik falan yaptığım yok. Dediğim şu, Müslüman, gavur ayrımı yapmadan zalimlere beddua edip, kahrolmalarını dilemeli, fakat masum ve mağdurlara ırkına ve dinine bakmadan geçmiş olsun dileğinde bulunmalıdır.
Bir ülkenin zalim yönetimiyle masum halkını karıştırmamalıdır. Müslüman olmanın gereği de budur.
Bir ülkenin bir felaketine sevinip Allah’ın adaleti dersek, İslam ülkeleri üzerinde eksik olmayan sel, yangın, deprem, savaş felaketlerine ne diyeceğiz.
Yapmayalım arkadaşlar batılı devlet yöneticilerinin neredeyse tamamı Filistin soykırımına destek verirken, sokaktaki sıradan halk bizden daha çok filistine destek eylemleri yapmaktadır.
Zalim yönetimlere hayır, ama ırkı, dini, dili, ne olursa olsun başta Gazze mağdurları olmak üzere tüm mağdurlara destek olmalıyız. Zalimlerin ölümüne sevinç duyabiliriz ama masumların ölümlerine sevinemeyiz. Bu dinimize de insanlığa da aykırıdır.
Aykırı düşünenler olabilir ama ben böyle düşünüyorum.
Halil Dalman
11.12.2025
dedim ki:
Fitnenin öylesinden sakininiz ki geldi mi masumlarda ondan zarar gorur.. anlaminda hadis var. Yagmur yagdimi falanin bahcesine dehil bolgeye yagar.. filistin yakarken yanmaz ama daha sonra yakar. Ta ki teklif ve imtihan kalkmasin. Bati dogu tarafindan yakilacak. Kuyruk acisi unutulmaz ve intikam ateşi sondurulmez. Savaşlar kaldirilamaz ancak iki savaş arasindaki baris suresi uzatilabilir.
osmanziya
selim ateş dedi ki:
Yazerim, söylediklerinizi dikkatle okudum. Gerçekten de tüm felaketler, zalimlerin de masumların da payına düşer. Allah’ın adaleti geniştir, ancak O’nun rahmeti her şeyin üzerindedir. Savaşlar insanın en büyük imtihanıdır. Bizler bu dünyada birer misafiriz, her ne kadar adaletin gerçekleşmesini arzu etsek de, intikam ateşiyle yanmak, sadece bir insanı daha fazla yakmaktan başka bir şey getirmez.
Unutmayalım ki, İslam’ın barışa ve sabra dayalı öğretileri, bu dünyada huzurun kurallarını belirler. Savaşların son bulmasını ve adaletin her kalpte yer etmesini dilerken, bu çabayı sadece zalimlere karşı değil, aynı zamanda masumlara da, kinle dolmamış olanlara gösterdiğimizde daha anlamlı olacaktır.
Şunu da unutmamalıyız ki, 'Fazla öfkelenmek, karanlık bir yolculuğa çıkan bir insanın düşmesi gibidir; ne kadar hızlanırsa, derinliği o kadar artar.' Gelin, içimizdeki öfke ateşini soğutalım ve barışa adım atalım. Allah en iyi bilen ve en adil olandır. Sabır ve dua, bu dünyadaki en büyük zaferdir.
selim ateş
Degerli yazerim ben olmasi gerekeni soylemedim.. olani soyledim.. tarih incelenirse tekerrur edeni belirttim.. olmasi gerekenin YBA ile önlemini öneriyorum. Ancak mevcud musluman ve mason ve marksistler arasinda asla baris olmaz. Daha dogrusu bunlari kullanan dunya efendileri dunyanin nufusunu azalatmak için bunlari birbirine telef ettirir.
Nasil ki olmasi gereke 2 milyar yahudi bulunmuyorsa olan iki milyar muslumani iki yuz milyon dusurmek hedeflerindedir.
Iki milyar hristiyani da kend elleri ile bitirecekler ve 500 milyon nufuslu bir dunya inşa edecekler.
Ancak mevcud 5 milyar kişi her seyden ONCE "insan" olduklarini anladiklarinda butun hesaplar ters donecektir.
Ancak sizlerin HAKIKATI gormeye curetiniz ve soylemeye cesaretiniz bulunmuyor. e tabi bunu dusunmek ve soylemek zordur. Hakikati öremeyen HAKKI da bulamaz. Çunku aramaz.
Saygilarimla.
osmanziya
Halil Dalman Abim, İnsan olmanın gereğiyle çok güzel bir noktaya değinmişsin. Şunu unutmamalıyız ki, her yaratılan, Yaradan’ın bir parçasıdır. Felaketten, ırk ya da din ayırmaksızın hepimiz etkilenebiliriz. Yangın, deprem, sel… Hiçbir zaman kimseye 'hak etti' diyemeyiz, çünkü bizler Allah’ın yarattığı birer kuluz. Zalimlere karşı tavrımızı net şekilde koyarız, ama masumların acısına duyarsız kalamayız. Müslüman, acıyı paylaşır, zulme karşı dik durur. Her bir felakette insanlık adına üzülmek, vicdanlı olmanın gereğidir. İnsan insanın aynasıdır; birbirimizin acısıyla büyür, birbirimizin sevincini çoğaltırız.
Hatırlatayım;
Felakete uğrayan bir halkın acısını paylaşmak, insanlığın en derin erdemidir.
Selim Ateş dedi..
Selam Ateş Yazerim bana dedi:
Yazerim, söylediklerinizi dikkatle okudum. Gerçekten de tüm felaketler, zalimlerin de masumların da payına düşer. Allah’ın adaleti geniştir, ancak O’nun rahmeti her şeyin üzerindedir. Savaşlar insanın en büyük imtihanıdır. Bizler bu dünyada birer misafiriz, her ne kadar adaletin gerçekleşmesini arzu etsek de, intikam ateşiyle yanmak, sadece bir insanı daha fazla yakmaktan başka bir şey getirmez.
Unutmayalım ki, İslam’ın barışa ve sabra dayalı öğretileri, bu dünyada huzurun kurallarını belirler. Savaşların son bulmasını ve adaletin her kalpte yer etmesini dilerken, bu çabayı sadece zalimlere karşı değil, aynı zamanda masumlara da, kinle dolmamış olanlara gösterdiğimizde daha anlamlı olacaktır.
Şunu da unutmamalıyız ki, 'Fazla öfkelenmek, karanlık bir yolculuğa çıkan bir insanın düşmesi gibidir; ne kadar hızlanırsa, derinliği o kadar artar.' Gelin, içimizdeki öfke ateşini soğutalım ve barışa adım atalım. Allah en iyi bilen ve en adil olandır. Sabır ve dua, bu dünyadaki en büyük zaferdir.
selim atemş
dedim ki:
Degerli yazerim ben olmasi gerekeni soylemedim.. olani soyledim.. tarih incelenirse tekerrur edeni belirttim.. olmasi gerekenin YBA ile önlemini öneriyorum. Ancak mevcud musluman ve mason ve marksistler arasinda asla baris olmaz. Daha dogrusu bunlari kullanan dunya efendileri dunyanin nufusunu azalatmak için bunlari birbirine telef ettirir.
Nasil ki olmasi gereke 2 milyar yahudi bulunmuyorsa olan iki milyar muslumani iki yuz milyon dusurmek hedeflerindedir.
Iki milyar hristiyani da kend elleri ile bitirecekler ve 500 milyon nufuslu bir dunya inşa edecekler.
Ancak mevcud 5 milyar kişi her seyden ONCE "insan" olduklarini anladiklarinda butun hesaplar ters donecektir.
Ancak sizlerin HAKIKATI gormeye curetiniz ve soylemeye cesaretiniz bulunmuyor. e tabi bunu dusunmek ve soylemek zordur. Hakikati öremeyen HAKKI da bulamaz. Çunku aramaz.
Saygilarimla.
osmanziya
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 15-Ocak-2025 Saat 00:54
Din noktasında insanların ilk ayırımı Tanrı tanırlık ve Tanrı tanımazlık.. ancak Tanrı ve sanrı ayırımını yapmakta kolay değildir. Kainatı tanımak ve insanı tanımak noktasındaki çalışmalarınız nasıl değiştiğini, düzeltildiğini, genişletildiği ve geliştini gördükçe TANRI TANIMA işinin de buna göre değiştiğini ve geliştiğini anlıyoruz. Bu konuda Karen ARMSTRONG'un kalınca olan TANRININ TARİHİ kitabı yeterlidir. Bu kitab benim noksan olan DİNLER TARİHİ bilgisizliğime iyi bir aydınlık oldu.
Tanrı tanırlık ve tanımazlık noktasından sonra ikinci ayırım Tanrı tanırların DİNCİ ve tanrı tanımazların BİLİMCİ çözümler noktasında yoğunlaşmalarıdır. Bu durumda ortaya ideolojiler ortaya çıkar. Bu konuda dört beş tane ana akım buluruz. Hindular.. Budistler.. Müslümanlar.. Masonlar ve Marksistler. Bu ana akımların bazılarında dincilik bazılarında bilimciler ağır basar. Hindular ve Budistler ve Müslümanlar genelde dincidirler.. Masonlar ve Marksistler ise genelde bilimcidirler.
Bu dinciler ve bilimciler ayırımından sonra üçüncü bir ayırımdan söz edebiliriz: Gelenekçiler ve Yenilikçiler. Gerek dinci olsun gerek bilimci.. ister müslüman olsun ister marksist bazı insanlar yollarını çizmekte YENİLİKÇİ bir tutum takınırlar. Bunlar azınlıkta kalırlar. Çoğunluk ana akımlara bağlı kalırlar.. çünkü gelenekçi yolu tutmak rahattır ve insanların kolayına gelir. Üstelik daha güvenilir ve emin görünürler. Geleneğin YİNE-lenmesi ise Değişimin YENİ-lemesi.. kendini göre çekimi olan bir ilerleyiştir. Ve her ikisi de lazım ve gereklidir.
Dördüncü ayırım ise tüm insanların geçi dünya değilde kalıcı uhra yönünden iki ayrılmasıdır: İnsanların çoğunluğu Şâki'dir.. azınlığı Said'dir. Biz "Şaki" yi ŞİKAYET eden olarak tanımlıyalım.. "Said"i MUTLU olarak tarif edelim. Şikayet eden ve sorunlardan YAKINAN insanlarla.. sorunların çözümünü yüklenmekten MUTLU olan insan ayırımı pek "dinî" bir ayırım gibi görünmese de.. bunu kafamızda bir yere yerleştirelim ki "Lâ rahata fiddünya" yani ölüm var iken "Dünyada rahat yoktur." ilkesine göre hareket eden bir kimse savaş ve barış içinde bir sınav ve yarış bulunduğunun da idrakinde olduğunda.. o her hal ü karda kendini mutlu edecek bir YOL'u bulur.
Saygılarımla
osmanziya
15.01.2025 üçyol izmir 01:10
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 15-Ocak-2025 Saat 01:17
"Tek bir din olur ve fakat insanlar sayısınca yol (sırat) bulunur." Yıllardır savunduğum bir tezdir. bu yazıda onu açıklamaya çalıştım.
Bu yazıda dört ayırım yaptım:
Tanrı Tanırlar ve Tanımazlar
Dinciler ve Bilimciler
Gelenekçiler ve Yenilikçiler
Şakiler ve Saidler
Kendimizi bu ayırımların birinde bulabiliriz ve fakat sonuncu ayırımına gelince hiç kimse kurtulmayan Şaki ve kurtulan Said olduğunu bilemezzz. Hatta şaki olduğunu sanan said olabilir.. said olduğun sayan ise aslında şâkinin ta kendisidir. Nebiler dışında kimsenin ve kendimizin AKİBETİNDEN emin olamayız.
Bununla beraber kurtuluş noktasında bir bireyin kalite mal ve hizmet sunumunda bulunması.. karakterli fazilet ve kemalat seriminde olması.. sorunlardan yakınma yerine çözümleri yüklenme yoluna gitmesi.. insaniyetinde samimi ve ciddi ve islamiyetinde safi ve halis bulunması gibi AHSENİ AMEL belirtileri göstermesi.. kurtulabileceğine işaret olabilir.
Saygılarıma
Osmanziya
15.01.2025 üçyol izmir 01:16
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 15-Ocak-2025 Saat 01:44
İnsanlar nasıl bir araya gelir.. bunun bir doğal yolu vardır ve bir de yapay ve sanal dediğimiz KÜLTÜREL yolu.. doğal yolu AİLE olmaktır. Aile toplumun DOĞAL birimi ve insanın KÜLTÜREL bilimidir.
DOĞAL yol, evrensel çoğalma yasasının bir kolu "artma"kanadının yinelenerek artma üstündeki yenilenerek artma yasasında ortaya çıkan eşeyli üremedir.
Yaşam 1.0 daki eşeysiz üremede bir birey kendinin kopyesi yani YİNELENMESİ olan canlıyı sporlar haline etrafa yayar. Artma eşitlenerek gerçekleşir.
Yaşam 2.0 daki eşeyli üremede X ve Y bireyleri bir araya gelerek kendilerinin kopyelerini YENİLENME ile ortaya çıkarırlar ki buna YENİLENEREK yani çeşitlenerek artma diyebiliriz.
Dişil ve eril canlıların DİRİLMESİ.. yaşamı çeşitlendirerek bir üst boyuta taşıma yolunun açılmasıdır. Burada evrim ve yaratılış tartışmalarını göz ardı ederek eril ve dişilden kadın ve erkeğin ortaya çıkarak evlilikt çiftleşerek X veY den ayrı bir Z ortaya çıkarmasına EŞEYLİ ÜREME adını veriyoruz.
Canlıların dirilmesi ve yaşaması.. cansızlar üzerine açılan bio-şimik-fizik bir olay olarak EVREN İLİMLERİ tarafında ayrıntılı olarak incelenmiştir. Fakat burada biz bu DOĞAL olan olaydan İNSAN İLİMLERİ ile ortaya çıkardığımız KÜLTÜREL olayın başlangıcı AİLE'de buluyoruz ve bundan dolayı aile TOPLUMUN doğal birimi ve İNSANIN kültürel bilimidir.
KÜLTÜREL bilim ve birim olarak "aile"den insan BİREYİ nasıl ortaya çıkar ?
Bu konuda kafa yormanın sırası gelenlere ezberlerini bozacak açıklamalar yapmak istiyorum.. yirmi beş yıldır ezber bozmaya çalışıyorum.. lakin bu hep kendimin ezberleri oluyor.
Bir kişi doğal birliktelik olan AİLE dışında nasıl YASAL OLMAYAN cemaat, takim, tim, set ya da YASAL dernek vakıf şirket parti olabiliyor. Bu arada din ve yol farkı noktasında ortaya çıkan izm, sırat, ekol, okul, mezheb, meşreb, meslek, hizb, fırka, zümre gibi oluşumları da unutmuş değilim. Burada üzerinde durduğum kimlik ve kişiliğini kazanan BİR bireyin; BECERİYİSİ ile başkalığı, BAŞARISI ile başatlığı, ÖNDERLİĞİ ile başkanlığı nasıl elde ettiğidir.
Saygılarımla
Dinnur YAŞAR15.01.2025 üçyol 01:44
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 15-Ocak-2025 Saat 02:06
Yöntem BİLİMSEL Analiz
USUL ilim ANALİZ
Method ve bilgi ve Analiz
Bu üç satırda "ANALİZ" sözcüğü değişmedi.
Çünkü bu analiz kelimesini.. çözümleme terimini.. tahlil kavramını..
analoji, dedüksiyon ve indüksiyon olmak üzere üç anlamda kullanıyorum.
Düşünmenin bu üç mantıksal yolunu her ne kadar birbirinden FARKLI görünse de
analoji.. benzetme.. temsil..
dedüksiyon.. tümden gelim.. istintaç..
indüksiyon.. tüme varım.. istikra
Birbirini tamamlayan HİPOTETİK DEDÜKSİYON denilen bilimsel yöntemi oluşturan öğelerdir. Analitik Düzlemi (AD) Yöntem Bilimsel Analiz (YBA) bu üçünü de kullanır.. lakin yerleşmiş bir terim olarak hepsini kapsamına alarak ANALİZ seçmiştir.
Çünkü MANTIKSAL temsil, istintaç ve istikradan başka DÜŞÜNSEL tahliller (çözümlemeler, analizler) ve terkibler (bireşimler, sentezler) de bilimde kullanılırlar. Bilimde kullanılan bu mantıksal ve düşünsel ARAÇLARDAN başka MATEMATİKSEL vasıtalar ve vesilelerde söz konusu olmaktadır. Ancak çoğu bilim adamı bu matematiğin mantıktan çıktığının farkında değildir. Çünkü bilim adamı "içerikli" ALAN BİLGİSİ dışında bu temelli ve biçimsel bilgilerin ya farkında değildir ya da unutmuştur. Matematik ve istatistik dışına çıkamamıştır. Buna gerek duymamıştır. Dincilik ya da Bilimcilik zihnini örtmüştür. Ya da hayat koşulları içinde ideolojisinin mahkumudur. Bertrand RUSSELL'in lojiko-matematik dediğ HAKİKAT'a her zihin vakıf olmayabilir ve bu da gayet doğal ve normaldır. Hasılatı kadar haysiyeti olan çoğu kimsenin bu İHTİSASİ alan bilgisinin dışına çıkabilmesi çoğu zaman yetişme zemininin kültürüne de bağlı bir durumdur. İslam dünyasında üç yüz senedir düşüncenin durması ve bilim ve hukukta özgün çözümlerin bulunmaması bunun bir örneği olabilir.
Sonuçta "analiz" terimi içinde yer alan konusun kendisinin de başat bir "problem" olarak ele alındığı YBA kendi kendini inceliyor, ele alıyor ve temelliyor da olabilir.. bilemiyorum.. ben bu yazıyla bile kendi cehaletimin farkında olmaya çalışıyorum.. aşk derecesine gelen merakım ve ışkım.. içinde sersem sersem yirmi beş senedir dolaşıyorum.. bir çıkış yolu arıyorum.. bu yüzden öğreniciyim ve bütün yapabildiğim kendim gibi ÖĞRENİCİLER aramak oldu.
Saygılarımla
osmanziya 15.01.2024 üçyol izmir 02:25
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 15-Ocak-2025 Saat 02:16
Faruk Zeylan Abim Paylaşmış:
Diyorum ki
Toplasak tası tarağı
Kapatsak telefondaki tüm hesapları
Hiç kimsenin bilmediği bir köye yerleşsek.
Küçük bir bahçesi
Bahçesinde köpeği
Yemişler dikelim fidandan
Biraz da domates falan.
Aksam erken yatıp
Sabah ezanıyla uyansak
İlk önce bahçeye inip
Çiğ düşmüş biberleri toplasak
Ağaçları sulayıp fesleğenleri okşasak
Ayağımız toprağa bassa
Gelen geçenle selamlaşsak.
Etrafımızda kuş sesleriyle
Balkonda bir kahvaltı
Kahvaltıda tereyağlı köy yumurtası
İkindi vakitlerinde asma çardağı altında
Komşularla semaverde çay sefası
Çilek kokusu getiren meltem esintileri ve
Kucaklaşan gönül sohbetleri..
Akşam olunca çeksek perdeleri
Sobayı yakıp kestane atsak
Kıvrılıp miskin bir kedi gibi yerdeki mindere
İliklerimize kadar uykuya dalsak.
Diyorum ki gitsek buralardan
Ardımızda lüzumsuz telaşlar
Heybemizde yeni huzur.
Tek derdimiz yumurtlamayan tavuk
Çürümüş domates
Çiçeğine dolu vurmuş kiraz olsa
Ne trafik gürültüsü
Ne bir yere yetişme arzusu
Tüm bu kargaşayı şehirlere bıraksak
Ağrıyan başımızı,
Yorgun ayaklarımızı alıp
Kirlenmiş ruhumuzla
Yola koyulsak..
Diyorum ki
Gitsek buralardan
Ne varsa bizi yaşamaktan alıkoyan
Arkamızda bıraksak...
İnan Durak Taş
dedim ki:
Maşaallah ne guzel dile getirmiş.
Bu cehenneme çevirdiğimiz dunyadan.. kurtulmak kolay degildir. Fakat boyle bir cenneti istemekte zor degildir. Oyle ise bize düşen zorun icindeki kolayı aramak.. kolayin içindeki zora katlanmaktir.
Butun bu koşullar dogaya yabancilaşmamis guzel bir kadin ve iyi bir erkekle kolayca sağlanabilir. Elbette birden degil.. zamaninda başlayarak yavas yavaş.. hedeflerimize samimi ve ciddi sarilirsak sayilan ereklere erisilebiliriz kaynakları israf etmeden.
Ancak tum bu sayilanlar bir birine donuşen kaynaklar ve erekleriyle dunyevi hedeflerimiz. Uhrevi gayeler ve vasitalar ve bundan dogan arayişlar sayilmamis. dunyada mekanin boyle kazanilmasi gibi ahirete goturn imanin elde edilip salah ile halas bulmakta gerekiyor.
mustafa bugucam
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 15-Ocak-2025 Saat 07:05
Hakkı Doğan Peker Paylaştı:
Bu resimdeki kişi, Albert Einstein'ı susturan ve onu büyük bir izleyici kitlesinin önünde düşünceli bir şekilde başını kaşımasına neden olan genç adamın yüzüdür.
Kemikli bir yüze ve mısır püskülü saç stiline sahip bu uzun boylu genç adam, ünlü Albert Einstein'ı ikinci kez düşünmeye zorladı ve bir dakika sonra, bir konferansta sunmayı yeni bitirdiği bir denklemi geri çekti.
Yıl 1930'du ve etkinlik Leipzig'de düzenlenen bir Alman Fizik Derneği konferansıydı. Dernek başkanı, Einstein'ı coşkulu alkışlar arasında yaptığı muhteşem konuşması için derinden övdükten sonra, izleyicilerden herhangi birinin sorusu olup olmadığını sordu. Bir süre salonda sessizlik hakim oldu. Dünyanın en saygın fizikçilerinden biri olan Einstein'a kim soru sormaya cesaret edebilirdi?
Odanın son sırasından, kırık bir Almancayla, seyircileri büyüleyen sözcükler tüküren çocuksu bir ses yükseldi:
"Profesör Einstein'ın söyledikleri aptalca değil, ancak yazdığı ikinci denklem birinciden çıkmıyor. Aslında, yapılmamış daha fazla varsayım gerektiriyor ve daha da kötüsü, olması gerektiği gibi değişmezlik kriterini karşılamıyor." diye yankıladı korkusuzca.
Tüm başlar refleksif olarak herkesi inanmazlığa boğan, bastırılamaz şaşkınlıklarını yutucu sessizliğe hapsedemeyen bu cesur, meydan okuyan sese doğru döndü.
Bu tuhaf şaşkınlık denizi altında nefes almaya çalışırken, bunun kim olabileceğini merak ederken, Einstein tahtadaki söz konusu hatalı denklemi incelemekle meşguldü, yeni vahiy karşısında neredeyse büyülenmiş gibiydi, bıyığını mekanik olarak kaşıyan eli hariç. Yaklaşık 60 saniye gibi görünen bir sürenin ardından, Einstein arkasını döndü, hatasını kabul etti ve şöyle dedi:
"Şu genç adamın gözlemi tamamen doğru. Bu nedenle bugün size söylediğim her şeyi unutmanızı rica ediyorum."
O gün, tam o anda, kader 22 yaşındaki o korkusuz genç adamı bilinmezlikten çekip çıkardı ve onu Sovyetler Birliği'nin önde gelen teorik fizikçisi yaptı, tartışmasız Dünya'nın kayalık gezegenini aydınlatan tüm zamanların en büyük dahilerinden biri. İşte, o Lev Davidovich Landau'ydu, bayanlar ve baylar.
Benzer şekilde, o gün, Albert Einstein gerçek bilginin onu barındıran herhangi bir et kabına bahşettiği türden saf bir tevazu gösterdi. Gerçek eğitim alçakgönüllü kılar, tam tersi değil.
Alçakgönüllü olun.
Kaynak: Giuseppe Mussardo'nun "Bilimin ABC'leri", 2020, Springer.
Bunu mutlaka okumalısınız: https://golfvertex.com/angry-man-causes-plane-to-deplane.../
dedim ki:
BILIMLE iştigal DOGRUYU arayan mantik ve GERCEGI kuran matematik gerektirdigi kadar SORMA ve ELEŞTIRME cesareti ve KABULLENME ve DEĞISTIRME tevazunuda da gerektirir.
Aksi halde TEFEKKUR bosu boşuna dunyalar kurar.. koru korune dunyalar yikar. Esasinda bilimi tarihden.. edebiyattan.. dinden.. ideolojiden ayiran budur.
Bununla birlikte âlem sadece HEM dogru ve HEM gercek yani SAGLAM bilgiden ibaret degildir.
Saglam bilgideki dogrulugu IYILIK ve gerçeligi GUZELLIK ile butunleyen SAGLIKLI degeri de gerektirir...
Aksi halde fizik ve kimya ve bioloji kabrin kapisina kadar goturur.. çunku anlami ve amaci olmayan bilginin ışıği oraya kadar aydinlatiyor.
Bu yuzden sozlerimizin saglam bilgi ve sağlikli deger taşimadigina duyarli olmaliyiz.
Saygılarımla.
osmanziya yontembilim.
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 15-Ocak-2025 Saat 07:26
Bilimsel bilgi.. ikna eden dini ve edebi bilgiden ayrıdır. Bilim kuramsal ve uygulamalı olmak üzere ikiye ayrılır.. kuramsal bilgi hipotetik varsayım ile başlar deduktif (matematik) yasa ile biter. ISBAT eder. Uygulamalı olanı yasalardan inovasyon yeni bir çözüm ve kolaylık çıkarır ve ekonomik değer ve toplumsal yarar doğrun teknikle biter. BİR İŞE YARAR. osmanziya
https://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=2605
|
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 15-Ocak-2025 Saat 08:13
Malumdan mechule.. bilinenlerden bilinmeyene..
yuruyen yolculugumuzda..
marufdan münkere.. tanınanlardan taninmayana..
ilerleyen yürüyüşumuzde..
saglam ve salih bilgi ve belge ve örneklere erişme..
sağlıklı ve sahih deger ve buyruk ve öğutler ulaşma..
bize guvenilir bir zemin ve emin bir harita gerektiriyor.
Biz bu konuda şu örguyu elde ettik lakin bunu başimiza perde ve kafamıza duvar yapmadik.. tartışmaya ve eleştiriye açik ettik. Zaten başimizda bir düş çorabi geçirilmis ve ustune de dil sepeti konulmuş.
Saygilarimla
Saglicakla kaliniz.
osmanziya 15.01.2025 08:09
|
|