Dinin ana teması Tanrılık ve  kulluk.. Tanrıya tapmak ve O’na kulluk yapmak. Kulluk yapmak  konusundan da önemli ve öncelikli rollerde ERKEK'tedir..  Kur’ana göre  ilk önce adem yaratılmış sonra onun sanılana göre  kaburga kemiğinden KADIN yaratılmıştır.. yani KADIN İKİNCİL'dir.. Şimdi bu kadının ikincilliği  konusundaki sözlerin ve düşüncelerin kaynağı ne kadar sağlam ve sağlıklıdır tartışalabilir.. burada bu  teolojik  konu  değil de.. çünkü din kaynakları konusunda uzman değilim.. bu anlatımın İDEOLOJİK arka planı hakkında görüşlerimi dile getirdim. 
 
 
 İstanbul’a geldiğim yaklaşık iki seneden beri sıklıkla film izlerim özellikle yabancı filmleri ve özellikle kurgu-bilim filmlerini.. bu filmlerde dikkate çeken tema.. filmin kahramanlarının  genellikle nerede ise hepsinin KADIN oluşudur..  Eskiden Herkül vardı.. bizde Karaoğlan vardı.. Tommiks.. Teksas vardı..  Hepsi erkek…
 
 Bu kadınların baş rolde kahraman olmasını yadırgayış  50 yılı geçmiş yaşım dolayısıyla geçmişte kahramanların kuvvet ve cesaretleriyle erkekler olmasından kaynaklanacağı düşünülebilirse de bu kadın öne çıkarmanın  rastgele olmadığını  düşünüyorum.  Bu erkeğin tahtından indirilmesine itirazımın nedenini  geçmiş gençlik yıllardan kalan alışkanlığımdan  ya da erkek olup onun yanını  tutmamdan da doğduğunu da düşünebilirsiniz..  takdir sizin.
 
 Ertuğrul Kürkçü bir yazısında şöyle demişti; Tanrı,  erkek, yaşlı ve beyazdır. Tersinden alırsak.. Tanrı,  kadın, genç ve günahkardır.
 
   
 Kitabın Tanrı’sına baş kaldırmak isteyen.. ve Kutsal kitabların Tanrı’sının böyle olduğunu düşünen..  bu tersi imajı oluşturmak isteyecektir kuşkusuz.. Ancak Tanrı’nın ne erkek ne kadın.. ne  nesne ne de kimse olmadığını bilen bir akıllı Müslüman..  Kutsal Kitapların insanın aklına.. diline ve düşüncesine İNEN Tanrı’nın tenezzül ettiğini.. kelamındaki sözlerinden ne erkek ne kadın.. ne genç ne yaşlı.. ne temiz ne de günahkar bir Tanrı çıkmayacağını bilir.. Yaratan ve Tapılan salt TANRI.. eğer kutsanacaksa  yaratılan nesnelerin  geçici niteliklerinin taşıyamaz  ve tapan kimselerin  görece özelliklerini  taşımamalı.. eğer böyle ise aynen paganlar gibi düşünenin vehmi ve hayalinin ürettiği bir sanısı ve sanrısıdır.. diye düşünüyorum.   
 
 Tanrı KUTSAL’dır dediğimizde bizim bütün ahlakı ve akli ve hakiki bilgi ve değerlerimizin üstünde bir  Yaratan ve Tapılan olmasının ve bizim bu tür erdem, us ve gerçeklik yönünden müsbet ya  da menfi bir var sanı ve imgelenen bir sanrıdan uzak  bulunmasının  SALT tanrı kavramının bir gereği olduğunu anlamak  MUTLAK’lığın bir  lazımdır.  
 
 Elbette bize Tanrı bunları sever.. Tanrı bunları  sevmez kabilinden dolaylı emirlerle..  belirli bir  erdemli ve yetkin düşünce ve yaşantı ve davranışları öğütleniyor ise de bunların Tanrı’nın zatı ve  özü ile bir ilgisi bulunmadığını düşünüyorum.  Ancak bir O’na yönelmek ve yaklaşmak.. O’na “Tapmak yapmak ve Kulluk etmek” isteyecek isek..  adam gibi bir kadın.. kadın gibi bir adam.. olmayı düşünüyorsak..  işte o zaman  Ancak cemali ve celalli KEMAL sıfatlarının anlaşılması için insan ve evren birlikteliğinden oluşan Esma-i Hüsnası’nın tecellisi.. O’nun halk ve emir  cilvesinin bir tebarüzü  ve O’nun izin ve inşasının bir tezahürüdür.  Bu konuların anlaşılması için de Başta Kur’an olmak üzere Din-i Mübin-i İslamın kültürel kodları yeterlidir. Herkes gibi Tanrı bizi kendisine benzetmek istiyorsa..  bu  sadece böyle düşünenlerin görüşüdür.  Aksi halde Tanrı’yı insanların yarattığı bir sanrı olarak görmek durumunda kalırız.  Filozof’un öküzlerinde bir Tanrısı olsaydı her halde o da öküz olurdu.. demesine hak veririz.  Kısaca aracı amaç olarak görmek amacı ortadan kaldırır ki bu hepimizin yaptığı ortak hatadır. Felsefe dine yüklediği.. insan-merkezcilik.. ve insan-biçimçilik suçlamasına bizzat kendi düşerek böyle kendi ürettiği sanrılarla  yani kendi kendisiyle mücadele etmektedir. 
 
 Çünkü FELSEFİ düşünme , felsefenin resmi düşüncesi  olan  Kantçılıktan bozma Komtculuk (Aguste Comte) ile insanlık dini ortaya çıkarmış ve bunun tanrısını da KADIN yapmıştır..  Kant uzantısı Hegel’den bozma yani onu ters çeviren  Marksizm nasıl NESNEL bir tanrıyı madde olarak kabul etmişse.. Kant’ın görünen Femomenin  altında Numen’i inkar eden Comte’da bilgi kuramı olarak geçerli olan POZİTİVİZME ek olarak metafizik bir KADINCILIK okulu kurmuştur.. KİMSEL kadın Tanrısını oluşturmuştur. Pozitivizme bir eleştiri getirdiğim yok ancak  Filmlerde dillendirilen  bu idelojik ve metafizik  tema, dünyayı idare eden ve soyu kadından ve ensest ilişkilerden gelen zihniyetten doğmakta ve  dünyayı böyle bir geleceğe doğru programlamak yolunda ilerlemektedir.. en güçlü olduğu basın ve san’at ve sinema alanında olanaklarını kullanmaktadır. 
 
 Bu suçlama ile KADIN’a değer vermediğim anlamına gelmesin.. çünkü kadın her nesneden önce erkek gibi insandır ve kimsedir.. bir eş olarak  yüreği vulvasından tatlı.. gözleri dudaklarından sıcak  bir kadın..  kendisini yavrusuna feda eden bir anne..  babaların yüreğini ısıtan kızları.. erkeklerin cananı  olan bacıları..  yani kadın erkeğin solunu (eş)  ve sağını (kardeş) doldurmuş.. üstünden (ana)  ve altından (kız)  kuşatmıştır… aynı şekilde erkek içinde..  sonuçta kadın ve erkek birbirinin yarısıdır. Bu eril ve dişil tarafların birini  diğerine üstün görmenin olası olduğu “Yarısı” sözcüğünde gizli.. sadece penis ve vulva olarak değil lojik, psik ve sosyolojik olarak biri eril diğeri dişil iki ayrı  fiştir. Yaşam bu damar ve sinir kabloları gibi bu birbiri içinde iki çift borudan yürümekte ve ilerlemektedir.. dördüncü kablo sindirim sistemidir.  Kitab bu borular sistemine  Hayrı Beriyye ve Şerri Beriyye diyor..  Bu birr’de iki ayrı BAHR olarak kadını ve erkeği birlikte zikrediyor.. her ikisi hayırlı da olabilir şerlide olabilir.. Sonuçta her ikisi de aynı sınava ve yarışa tabidir. Üstelik insan deyince “dişil ve eril  ile birey ve toplum” dörtlüsünden oluşan bir var oluş tanırlığım  ki burada erkekte kadında dörtte birlik pay almaktadır. 
 
 
 Diğer taraftan dünya düzenin kurulması, yürütülmesi ve geliştirilmesi bakından gerekli olan EV  düzeninin bir gereği olarak her ikisin ayrı yapı ve işlevler verilmesi ve bunu uygun hukuksal hak ve yetkiler sunulmuştur.  Bunları ayrı bir yazıda alacağız. Burada sadece şunu belirtmekle yetineceğim.. dünyanın ekonomik bileşeni emek ve sermaye.. politik bileşeni  iktidar ve muhalefetin..  ilişkilerin ve sorunlarının kökeninde KADIN-ERKEK eşitliği mes’elesi problemi yatmaktadır..  Bu gün olan sorun bu eşitlik KADIN aleyhine bozulmuştur ve düzeltilmesi lazımdır. Burada  cinsel özgürlük ve tercih sorununa girmiyorum.. aile sorununa girmiyorum.. kadın-erkek eşitliği sorununu söz konusunu ediyorum ki bu konuda  hali hazır uygarlığımız ERKEK uygarlığıdır ve din kurumu,  kölelik gibi bu kadın hakları konusunda bile onu  düzeltme yolunda uygarlığı yön vermiştir.  Hümanist ve Feminist akımların kökeni İslam uygarlığından alınmıştır.  Bunun bilincinde olarak kadına ikinci sınıfı bir insan görmediğimi  deklare etmeliyim.  Ancak kadın-erkek eşitliği sorununu bahane ederek KADIN’ın üstünlüğü savunmakla..  bu sava uygun olarak fimlerin temalarını bu renge boyamakla..  kadınların üstünlüğü savının ERKEK’in üstünlüğü savından  bir farkı kalmamakta ve bu nedenle insan bütünlüğünü bozan bu  savı sürdürmenin bir anlamı kalmamaktadır.  
 
 Diğer taraftan üstünlük ve dominantlık ve başatlık.. ayrı bir  olay; organisazyon ve uzviyet ve düzenleme.. ayrı bir olaydır. İlki genetik kodların system’ini  ikincisi kültürel modların rejimini  gerektirir. Bu âlemlerin her ikisi yaşamı aşan ve şuurun ötesine yönelen insanın aşağısında kalmış,  kodu değişmiş yaklaşım  ve modası geçmiş anlayıştır.  Tapılası kadınlar ve Kulluk edilesi erkekler dünyasında bu çatışmaların  yeri  yoktur. Kadın erkek eşitliği sorunu da yoktur.. kadın ya da erkeğin üstünlüğü hastalığı yoktur.  Amma bazen insan üzerindeki eril ve dişil elbisenin etkisinde kalarak kendi benliğini öne çıkarmak isterken kadınlığını ya da erkekliğini de öne çıkarmaya çalışıyor.. hepimiz bu hayati hatayı çoğu zaman  yapıyoruz.. tapılası  kadın ve kulluk edilesi erkek konumundan düşüyoruz.   
 
 OSMANZİYA 22.07.2017 KARTAL
 
  
          |